100. YILINDA ERMENİ SOYKIRIMI VE YOL ÜSTÜNDE KADAVRALAR!

Tüm kirli ve çirkinliğiyle kanlı bir tarih olarak 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı’nın 100. yılına girmiş bulunuyoruz.

Bütün özel mülkiyet sistemlerinin olduğu gibi Osmanlı ve TC’nin tarihi de soykırımlar tarihidir. Milyonlarca köleler, köylüler, kadim topluluk ve medeniyetler, kadın ve değişik cinsel kimlikler, ulus ve azınlıklar, farklı inanç kesimleri, vahşi politikalarla kıyımdan geçirildi, göçe zorlandı ve kültürel soykırımlara uğratıldı. Bu temelde Jön Türk, İttihat ve Terakki, Kemalizm derken AKP iktidarına kadar Osmanlı’dan TC’ye tekçi Türk egemenlerinin inkar ve imha, asimilasyon, fiziki ve kültürel soykırım eksenli teorik pratik politikaları bugün de özünden hiç bir şey kaybetmeden sürgit devam etmektedir. Böylesi bir tarihsel gerçeklik içerisinde yüzüncü yılına giren Ermeni Soykırımı, ezilen ve sömürülenlerin bellekleri ve tarihinden hiç silinmediği gibi, her yaşanan gün ve anda lanetlenmeyi de hak etmektedir.

Ancak geçmiş tarihsel süreçlerden bugüne yol üstünde kadavraların olduğunu da geçerken vurgulamak isteriz. Burjuva medeniyetçi paradigmanın kültür, düşünce, tarih, ideoloji, felsefe,  siyaset, devlet, ulus vb eksenli teori ve pratiklerin farklı biçimlerde hala savunucuları söz konusudur. Bu tekçi ve ötekileştirici gerici bayrak altında nice uluslar, azınlıklar, ezilen inanç grupları, işçi ve devasa boyuttaki yoksul köylülük ve emekçiler, kapitalist uygarlık paradigması temelinde sürekli baskı ve zulümden geçirilirken alkışladılar. Ezen ve sömüren sınıf diktatörlüklerinin mazlumlara yönelik baskı ve zulümleri, inkar ve imha politikaları eskiye karşı yenilik, gericiliğe karşı ilericilik, ilkelliğe karşı modernlik adına uygulamaları sevinçle desteklediler. Kapitalizmin burjuva medeniyetçi paradigması çerçeveli tarih, uygarlık, sözde ilerici- gerici eksenli zırva bilinçleri ve yönelimleri, tekçi ulus konseptli devlet ve bu düzlemdeki bütün egemenlik anlayış, çizgi ve ideolojik politik uygulamaları, nasıl devrimci ve komünistlerin çizgi ve yönelimi olabilir? Asla ezilen ve sömürülen kitlelerin, devrimci ve komünistlerin bir tercihi ve çizgisi olamazlar. Mezepotomya ve Anadolu’nun kadim toplulukları, ulusları ve azınlık milliyetleri, ezilen inanç kesimleri düzleminde Asuri, Keldani, Ezidi, Süryani, Ermeni, Yahudi, Kürt, Alevi vd lerine yönelik Türkçü ulus endeksli faşist kıyım politikaları ilericilik adına burjuva medeniyetçi paradigmanın ürünü olarak gerçekleştirilmiştir.

Bütün bu meselelerde devrimci ve komünist hareket içerisindeki hatalı çizgiler ve siyasetleri, faydacı ve eklektik oportünist politikaları, yukarıda vurgusunu yaptığımız kapitalist dünyanın konjonktürel atmosferlerinden beslenerek bugünlere kadar gelmiştir. Dünyanın verili koşullarının objektif basıncı doğru bir siyaset ve çizgiye, bağımsız ideolojik siyasi duruşa sahip olmayanları tahrip etmektedir, etti de. Tarihsel basıncıyla şekillenen hatalı yanlış çizgiler ve siyasetler elbette kabul edilemez. Ermeni sorununu Ermeniler yaratmadı, Asala yaratmadı, aynı şekilde Kürt sorununu da Kürtler yaratmadı, PKK yaratmadı. Şengal ve Kobanê’de yaşananları, ezilen ve sömürülenler yaratmadı. Günümüz dünyasında bütün ulusal ve azınlık milliyetlere, ezilen inançlara yönelik eşitsizlikleri yaratan emperyalist kapitalist dünya sistemi ve onun sömürü ve zulüm politikalarıdır.

Osmanlı’dan TC’ye soykırım ve katliamlar, münferit ve tesadüfi, sadece bir kralın, bir grubun, bir düzen partisinin özel tercihi değil emperyalist kapitalist dünya sisteminin bir bileşeni olarak tüm Türk egemenlerinin tek ulus ve İslam devlet projelerinin ortak paydasıydı. Bu planda sömürücü egemen sınıfların tüm blokları ve klikleri birleşti. Tekçilik, tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak, tek vatan bugün de olduğu gibi dün de tüm Türk egemenlerinin ortak yönelimiydi. Herkes Türkleştirilecek ve herkes Müslümanlaştırılacak, Türk ve Müslüman olmayanların her türlü varlığının talan edilmesi ve mallarına el konulması Tanzimat’tan bugüne Türk ulus devlet projesinin stratejik bir karakteristiğidir. Nitekim soykırımlardan geçirilirken mallarına da zorla el konulduğunu vurgulamak isteriz.

Hem devlet ulusu hem de ulus devleti, homojen ulus projeleri vb bunların tümü kapitalist pazarın ve sermayenin ihtiyacı olan argümanlarıdır. Ulusal eşitsizliklere tam hak eşitliği zemininde son verme yerine anayasal burjuva devlet yurttaşları eksenindeki yönelim fiili eşitsizlikler ortamına karşın hukuki sözde özgür yurttaş, kapitalist sömürüyü gizleyen bir perdeden ibarettir. Ulus ve milliyet, bazılarının iddia ettiği gibi bir inanç birliği, bir zihniyet birliği değildir ya da eşitsizlik-ler gerçeğine karşın cins, renk ya da sınıfın kaynaştığı ulvi bir kategori değildir. Emile Durkheimcı bu tür tek bir ulus yaratma zihniyeti Kemalistlerin, Mussoliniler ve Hitler’in de rehberiydi. Kapitalizmin ihtiyacı olarak vatan denilen pazar görülmek durumundadır. Bütün bu gerici tarih ve sözde uygarlıkçı burjuva medeniyetçi paradigma teşhir ve tenkit edilmesi gerekirken ne yazık ki hala ondan çeşitli biçimlerde medet umanlar vardır. Bizzat sorunların kaynağı olan ve hala sorun yaratarak eşitsizlikler, inkar ve imha, tekçi egemen ulus devlet konseptli projelere biat çağrıları yapılmaktadır. Bununla örtüşecek şekilde faşist TC’ye ’bu acılı tarihle yüzleşme’’ çağrıları yapılmaktadır. Ve yine uluslararası sermaye güçleri ve lobilerinden uzak durulup, ‘barışçıl yol’ eksenli mücadele salık verilerek tam da emperyalist kapitalizmin halihazırdaki eşitsiz ve tekçi düzeniçi sınırlarına entegre olma çağrıları ve nakaratları yinelenmektedir. Şıracının şahidi bozacı misali tarih boyunca günümüze kadar bütün zulüm ve sömürü politikalarının bizzat yaratıcıları ve ortakları, kesinlikle çözüm mercileri ve projeleri kapsamında görülemez ve kabul edilemez

Uluslararası tekelci sermayenin mevcut koşullarda merkezileşmesi ve derinleşmesine uygun olarak dünya genelinde ve tabii ki Ortadoğu ve Türkiye- Kuzey Kürdistan’da tekçiliğin yeniden üretimi süreci devam etmektedir. Bugün ’’Türkiyelileşme’’ argümanıyla uluslararası emperyalist sermayenin ihtiyaçları, yayılma planları, emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından gerçekleştirilen tarihten günümüze Ermeni, Kürt vd tüm soykırım ve katliamlar gerçekliğine karşın bu yönlü maiyetleri, yeni milli terbiye planlarını, özür, ’’anayasal vatandaşlık’’ gibi kullanılan ifadelerin tasfiyeci içeriği açıktır.

Aynı günün iki köklü ve temelden farklı yöneliminden biri olarak 24 Nisan 1972’de kuruluşu ilan edilen Maoist Komünist hareketimiz tüm bu hatalara karşın, keskin bir kopuşu ifade etmektedir. Maoist hareketimiz Ermeni, Dersim vd soykırımlar, Kürt vd katliamlara karşı çıktı. Jön-Türkçü, İttihatçı ve Kemalist cumhuriyetçi mirası kökleriyle reddetti. Pir Sultanların, Şeyh Bedrettinlerin, Selçuklu ve Osmanlıya başkaldırmış Börklüce Mustafaların, Babailerin, Baba İshakların, İnce Memedlerin, ezilen Kürt ulusunun isyanlarının, Karayılanların vd lerinin ilerici, kahraman ve devrimci miraslarına sahip çıktı. Bu, dünya ve Türkiye- Kuzey Kürdistan gerçekliğinde yeni nitel bir tarih bilinci ve tarihsel doğruluştu. Bu doğruluşun önderi ve komünizmin özüne sarılan Kaypakkaya yoldaş, devrimci metotla gerçeği tüm dünyada ve tarihte ilk kez formüle ediyordu. Nitekim bu nitel çıkış çok geçmeden karşılığını buluyor ve Maoist komünist gelenek Orhan Bakır, Nubar Yalım, Manuel Demir, Hırant Dink,İmam Boztaş ve ismini sayamadığımız Ermeni yoldaşlarla buluşuyordu. Komünistler, tarihin devrimci mücadelede bir silah haline getirilmesini öngörür ve bu temelde ezilen ve sömürülenlerin tarihinin ilerici yönlerini referans alır. Bu temelde yol üstünde kadavralara karşı da genetik kodları üzerinden yükselerek mücadelesini doğru ve bilimsel olarak güncelleştirir. Bu bilinçle tarihin ve insanlığın başına gelmiş en büyük felaketlerden biri olarak Ermeni Soykırımı‘nı lanetlerken Ermenilerin ve diğer bütün ulus, azınlık milliyet ve ezilen inanç kesimlerine yönelik tarihi haksızlıkları kınıyor, somut ve güncel haklı talepleri ve en demokratik meşru haklarının savunucusu olarak mücadelemizin birer parçası olarak görüyoruz.                     

 

Önceki İçerikPOZİTİVİST AYDINLANMACI ANLAYIŞA KARŞI KÜLTÜREL YENİLENME
Sonraki İçerikKOBANÊ’DE TERS KÖŞE OLAN AKP