24 Nisan 1915’in 100. Sene-i Devriyesi

Korku şalının gizlediği gerçeklerden birisi de Ermeni Soykırımı’ydı. Ermeni kelimesinin küfür mahiyetinde kullanıldığı ve Ermeni Soykırımı’ndan bahsedildiği yerde kolektif linç güruhlarının harekete geçtiği ve de mahkemelerin ivedilikle soruşturma açıp kodeslerde yer tanzim edildiği tarihin izleri sıcaktır. Ahparig Hrant Dink bu tarihin en yakın örneğidir. Hrant’ın katledilmesi bu korku duvarının yıktı. Bugün Ermeni Soykırımı’ndan bahsedildiğinde savcılar ivedilikle harekete geçmiyor ama yakın zamanda “Kürt sorunu yoktur” diyen Ak Saray’ın Sultan’ı dâhil olmak üzere tekmil devlet erkânı resmi ideolojiden, mürekkep argümanlarla Ermeni Soykırımı’nı inkâr etmekte ve soykırımı mukateleye indirgeyerek üstünü örtmeye çalışmaktalar

Gazetemizin 99. Sayısında yayınlanan “24 Nisan 1915’in 100. Sene-i Devriyesi“ başlığını taşıyan yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (23.04.2015)- Devlet erkânı Ermeni Soykırımı’nın 100. sene-i devriyesinin yaklaştığı bu günlerde hala reddetse de, sırtını dayadığı Osmanlı belgelerinde bile soykırım tescillenmiştir. Savaşın kaybedilmesinin ardından soykırımın baş aktörleri İttihatçılar’ın nüfuzu azalırken, son Osmanlı padişahı Vahdettin, İstanbul’da Kasım 1918’de Divan-ı Harb-i Örfi mahkemelerinde İttihatçılar’ı Ermenileri katletmekten, zorla sürgüne göndermekten ve işkenceler yapmaktan yargılar. Hazırlanan iddianamede katliam insanlık suçu değerlendiriliyor, sistemli olduğuna dikkat çekiliyordu. Literatürde soykırım kavramı henüz yer almadığından iddianamede yer almamıştır. Yargılama sınırlı yapılsa da 1919-1922 sürecinde toplam 62 davada 20’ye yakın idam çıktı ve üçü 10 Nisan 1919’da Beyazıt Meydanı’nda idam edildi.

 Kemalizmin resmi tarih yazımı üzerinde Ermeni Soykırımı’nı reddeden Türk Devleti arşivlerindeki belgeleri dahi inkardan gelmektedir. Zira hala Kemalizm’in tek ulus, tek dil, tek bayrak, tek din faşizmine dayanmaktadırlar. İttihat ve Terakki’nin mirasını devam ettiren, İttihatçı bir kadro olan Mustafa Kemal, 14 Ekim 1922’de TBMM’ de Divan-ı Harb-i Örfi mahkemelerinde yargılanıp idama, hapse ve sürgüne mahkum edilen İttihatçılara dair yasa çıkartır; idam edilenlerin ‘şehid-i milli’ sıfatıyla iade-i itibarını verdi. Aileleri soykırıma maruz kalan Ermenilerin gayrımenkullerini vererek taltiflendirdi. Soykırımda rol alan İttihatçıları bakanlıklara ve önemli devlet memurluklarına getirdi. Ardından da soykırımın baş aktörleri Talat, Enver ve Cemal Paşa başta olmak üzere Ermeni militanlar tarafından cezalandırılan İttihatçılara da Meclis kararıyla şehit sıfatıyla sahiplendi ve yine ailelerine Ermenilerin mülkiyetinden büyük araziler ve evler verdi.

Osmanlı’dan Kamalizm’e Ermeni Soykırımı

Kemalizmin İttihatçıları sahiplenmesi, İhhihatçılar’ın devamcısı olduklarını ve Ermeni Soykırımı’nı da bizzat sahiplendiklerini gösteriyor. Kemalizm’in sınıfsal arka planını oluşturan yeni Türk toprak ağaları ve yeni komprador burjuvazi soykırımla yurtlarından edilen Ermenilerin servetleri ve gayrimenkulleri gasp edilerek yaratıldı.

Kemalizm ile Osmanlı arasında özsel kopukluk bulunmuyor. Kemalizm, Osmanlı’nın özsel devamcısıdır. Ermeni Soykırımının yolunu döşeyen İstibdat rejiminin tepesi Abdulhamid’in 1895’deki Ermeni kıyımlarıydı. Abdulhamid’in ardında devreye İttihatçılar girdi.

Mezopotamya ve Anadolu’da yüzyıllardır anavatanlarında yaşayan Ermeniler: 24 Nisan 1915’de iki yüz üzerinde Ermeni yazarın, siyasetçinin, aydının sürgün edilmesiyle başlayan soykırımla 1,5 milyon Ermeni katledildi. Soykırımın tetikçiliğini yapan İttihat ve Terakki faşistlerinin planıyla hareket eden; jandarma ya da vilayet kolluk güçleri, Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı çeteler ve katliam için hapishanelerden çıkarılan mahkûmlardı. Soykırım öncesi, 1909’dan beri İttihatçılar soykırımı rasyonalize edecek, siyasal ve psikolojik ortamı hazırladı. Soykırım sürecinde, üçüncü ordu komutanı Mahmut Kamil Paşa’nın “Bir Ermeni’yi tasahub edecek (koruyacak) bir Müslüman’ın hanesi önünde idam ve hanesi ihrak edilecek (yakılacak)” emri de halkın soykırıma karşı seyirci kalmasında etkili olmuştur.

Ermeni Soykırımı ile yüzyıldır zulmün gadrine uğradılar. Soykırım 1915’de vuku buldu ama geride kalan ‘kılıç artıkları’ rahat nefes almadılar. Katliamlar, zorla Müslümanlaştırma politikası, yok sayma, kimlik ve demokratik hakların tanınmaması itibariyle Ermeniler ‘kanıksanmış’ tedirginlikle yaşamaya devam ettiler.

 

Devrimci cenah Ermeni Soykırımı’na karşı iyi bir sınav vermedi yıllar yılı. Çoğunluk, üstünü kapatıp tarihin dehlizlerine gömmeye çalıştı. Sosyalistler “ tarihsel haksızlık” argümanıyla geçiştirdi. Bunda devrimci hareketin Kemalizm’le ve ulusçulukla olan köklü bağlarından kopmamasıyla maluldür. Bu ulusçuluk nasyonu ve Kemalizm’le malullük tarih yazımında da kendini gösteriyor. Bu toprakların sosyalizm tarihi Mustafa Suphi TKP’siyle başlatılıyor. Bu tarih yazımında Türk vurgusu esas alınıyor. Oysa henüz TKP Bakü’de kurulmadan önce 1887’de Cenevre’de kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ve 1890’da Tiflis’de kurulan Taşnakuyan Partisi vardı. İki parti de ilke olarak sosyalizmi hedef alıyor, 2. Enternasyonal’le ilişkili olup, özellikle Hınçaklar İstanbul’da birçok işçi grevi örgütleyip kitleler içinde devrimci propaganda ve örgütlenme çalışması yürütüyorlardı. Ezilen ulusa mensup olmalarından Parti programlarında Ermeni Ulusu’nun Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı almaları ve bu hakkı sosyalizmle birleştirmeleri tarihselliğin sentezidir.

Tarihe Kısangakhağannar (Yirmi Darağacı) diye geçen İstanbul Beyazıt Meydanı’nda, Hınçak Partisi’nin 20 yönetici ve militanının Temmuz 1914’de Talat Paşa’ya suikast iddiasıyla tutuklanıp 2-15 Haziran 1915 tarihinde idam edilmeleri, darağacına giderken sosyalizm şiarlarının haykırıldığı ilk tarihtir. İdam edilen Hınçak Partisi yöneticilerinden Paramaz (Mateos Sarkisyan), darağacına giderken İttihakçı faşistlere şöyle haykırıyordu; “Siz yalnız bizim vücudumuzu ortadan kaldırabilirsiz, bizim ideallerimizi asla! Bu ideallerimiz yakın gelecekte gerçekleşecek ve bütün dünya bunu görecek, ideallerimiz sosyalizmdir.”

Ermeni Soykırımı ve Kaypakkaya

Devrimci cenahta İbrahim Kaypakkaya yoldaşın apayrı bir yeri bulunuyor. İbrahim yoldaş, Kemalizm’in faşist karakterini tahlil ederken Ermeni Soykırımı’nı da tüm gerçekliğiyle gözler önüne koyuyordu. İbrahim yoldaşın cüretli çıkışı Ermeni cemaatinde, özelde de Ermeni gençlerin eğitim gördüğü Tıbravenk’de yankı buldu. Saflarımızda farklı tarihlerde ölümsüzleşen Armenak Bakırçıyan, Manuel Demir, Nubar Yalım, İmam Boztaş ve aynı dönem Armenak’la omuz omuza mücadele eden Hrant Dink bu dönemde Paramaz’ın bayrağını saflarımızda dalgalandıran yoldaşlardır.

Bugün Ermeniler arasında farklı eğilimler bulunmakla beraber demokrasi mücadelesinin kulvarında yer alanların talepleri 3T (tanıma, tazminat, toprak) ile özetleniyor. Bu talepleri sahiplenmeli, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin birer halkası yapabilmeliyiz.

Tanıma; soykırımın ulusal ve uluslar arası boyutta tanınması, hiç kuşkusuz ne tarihsel haksızlığı düzeltir ne de mezalimi unutturur ama resmi tarih yazımını buruşturup çöpe atmada, şovenizmi parçalamada, ulusların eşit ve özgür birlikteliklerine hizmet eder ve kitleleri faşizme karı bilinçli kıldırtır.

Tazminat ve toprak da bu sürecin birer parçası olmalıdır. Buna Ermenilerin diğer demokratik haklarını da ekleyebiliriz.

Ermeni Soykırımının 100. sene-i devriyesinin yaklaştığı bu günlerde, Ermenilerin tarihsel ve demokratik haklarını sahiplenerek özellikle Hrant Dink’le simgeleşen Agos Gazetesi başta olmak üzere bir hafta boyunca Ermenilerin demokratik kurumlarıyla dayanışma içine girebiliriz, gönüllü olarak kurumlarında çalışabiliriz ve yakın ilişkiler kurabiliriz. İlişki kurmadan, yan yana gelmeden tanıyamayız, çelişkileri ve taleplerini de bilemeyiz ve itimat da oluşturamayız.

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerik“Söz yetki karar Hozat halkına”
Sonraki İçerikDHF: Tarihsel zulme ve soykırıma sesiz kalma