72 Nisan Kaypakkaya çıkışı Coğrafyamız devrim tarihi açısından komünist bir manifestodur!

18 Mayıs 1973 Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın düşmanı kendi ininde stratejik olarak yenilgiye uğrattığı ve enternasyonal proletaryanın kızıl bayrağını dalgalandırdığı stratejik bir günün adıdır.

Düşman 24 Nisan 1972’de Kaypakkaya önderliğinde kurulan TKP(ML)’yi stratejik tehlike, Kaypakkaya’nın fikirlerini ihtilalci komünizmin yine en tehlikeli odağı olarak ilan etmişti (MİT raporlarıyla) ve bu güzergâh kitlelerle buluşmamalıydı.

Zira tekçi-inkârcı-imhacı düzenleri her yönüyle mahiyetini deşifre ediyor, ideolojik-siyasi hegemonyalarına meydan okuyordu. Ermeni- Keldani-Süryani-Pontus-Dersim soykırımları, Kürt katliamlarını açığa çıkarıyordu.

Faşist-Kemalist Türk devleti gerçeği aynı kırımların, kırımlardaki “ganiment” dedikleri talanın ekonomik zemini üzerinden yükselmiştir.

“T.C”’nin kuruluş felsefesinin emekçilere, ezilen ulus, milliyet ve inanç gruplarına düşman pratiği, bu komünist tarihi çıkış karşısında büyük bir korku içindeydi.

Gerek dünya gerekse de ülke komünist ve devrim hareketinde geleneksel yaklaşımlardan köklü ve yeni bir tarihi kopuş söz konusuydu.

Öncesi dünya komünist hareketi ve coğrafyamız hareketinde (Suphi’den başlamak üzere) komünist hareket ve cumhuriyet, bir burjuva demokratik devrim olarak tanımlanıyordu. Komünist hareketin yığınağında büyük bir hata vardı. Ve bu önemli stratejik yanılsamaların hatalı değerlendirmelerin nedeniydi. Kökleri çok daha eskilerdeydi. Evet, Rönesans-burjuva devrimler dönemi aydınlanmacı hareket, tanrının dünyadaki silueti kilisenin, aklı-bilimi-eleştirel sorguyu “zındık” ilan eden, ideolojik hegemonyaları yıkılıyordu. Büyük tarihsel ilerlemeydi bu. Burjuva düşünce iktidara ulaşınca, kilise burjuva düzen paralel destekçisi olarak yine göreve sarılmıştı. Eski düşünce güncelleştirilerek burjuva ulus cumhuriyeti dünyada da sürdürülüyordu. Zira inşa edilen, sömürücü egemenlerin tarihsel koşullarının ihtiyacı olan “yeni” bir biçimiydi… Feodal medeniyetin-derebeylik sistemlerin yerini, kapitalist uygarlık-ekonomi ve onun politik biçimi olan pazarın zorunlu ihtiyacı, burjuva ulusal cumhuriyet almıştı. Burjuva demokratik devrimlerin tarihi-ileri rolü, aslında burjuva iktidarlarla geçici bir maceraydı. Ama öyle ya Marx, Engels burjuva demokratik cumhuriyet atılımını desteklememişler miydi?

Taktiğin bu tarihsel koşullar içinde onlar açısından hiçbir önemi yoktur. Kapitalizm “ilerici” onun cumhuriyeti “devrimci” idi. Sosyalizm kapitalist gelişmenin ve devletin kaçınılmaz doğrudan sonucuydu. Kapitalizmin yeni aşaması; emperyalist merkezileşme, fetihçi yaygınlaşma ve sömürgeleştirme siyaseti ilericiydi. 2. Enternasyonal bu görüşleri sistematize etti. 1915 Ermeni Soykırımı bu açıdan sessizlikle objektif olarak geçiştirilmiştir. ( Karl değil, Baba Liebnecht gibi devrimciler tarafından bile) öyle ki bu soykırıma uzanan zincirde, Jön Türkler-ittihatçılar- Kemalistler önceden vurguladığımız yığınaktaki hatalar, kavramların tarihsel koşullardan kopuk ele alınamayacağını yani tarihsel materyalizm ve diyalektik felsefenin yerine idealist-ampirizmin ikame edilmesinin sonucu olarak devrimci kutsanmışlardır. 2. Enternasyonal’den köklü komünist kopuşlarına rağmen, komünter-Lenin-Stalin-Mao’da eski anlayışın yükleri vardı. Mesela, Lenin dönemi Bakü’deki Doğu Uluslar arası Kurultayı’nın bazı delegeleri de İttihat ve Terakkicilerdi.

Kemalist orduların, Kürt isyanlarını kanla bastırmaları, Dersim soykırım icraatları bunun için iptidai- barbar refleksleri alt edilmesi, devrim için ilerlemeci-kalkışmacı yolun açılması, sosyalizmin maddi koşullarının olgunlaştırılması olarak desteklenmişti.

İşte Kaypakkaya, diyalektik tarihsel materyalist yaklaşım ve metodoloji ile resmi sosyalist külliyete rağmen bu düşünüş tarzına ilk neşteri vuran komünist bir önderdi. 24 Nisan TKP(ML) kuruluşu yeni nitel bir komünist manifestoydu. Devrimcilerin daha önceleri Selçuklu-Osmanlı-‘’TC’li daha doğrusu uygarlığı devletle başlatan köklerini buralardan ele alan anlayışlarına karşı, doğal toplumun komünist ideoloji-teori- bilimle yeniden yaratılması, tüm sınıf, ulus, cins, inanç eşitsizlikleri ve imtiyazlarını sınıfsız, sınırsız bir dünya için kazanmaya cüret edilmesi, çağırmasıdır. Coğrafyamızda dayandığı mirasın “geçici rekasion” diye mahkûm edilen Şeyh Bedrettin, Pir Sultan, Baba İshak ve ezilen ulus ve milliyetlerin demokratik. İlerici mirasının olduğunu berrak biçimde ortaya koyarak gerici tarih anlayışına gerçek manada devrimci neşter vuruyordu.

Bu, yeni nitel bir çığırdı. Evet, komünist fikirler Suphi’den önce Ermeni aydınlarının komünist manifestoyu yayınlama ve başlarına “büyük belalar” sarma gayretiyle coğrafyamızla buluşuyordu. Suphi önderliğindeki TKP Ekim devriminin ürünü olarak partileşiyordu. Fakat uluslar arası komünist harekette de mevcut olan hataları aynı zamanda vahşice katledilmelerine de sebep oluyordu. Suphi sonrası TKP hataları görmek bir yana iyice sistematik bir hale dönüştürdü. Yakup Demir ve şefik Hüsnü gibi TKP önderleri hatları aşmak yerine onları daha da geri bir zeminde teorileştirdiler. Bu çizgisi TKP’yi devrimci bir odak yapmak yerine sosyal şoven, kapitalist ilerlemeci ve barış içinde “sosyalizme geçiş’’kürsüsüne dönüştürdü.

Atmosfere damgasını vuran sosyal pasifizmdi. Sonra ki TİP de bu yolda yürüdü. Böyle bir ortamda Denizlerin, Mahirlerin, 71 ihtilalci sosyalizm çıkışı da yeni bir çığırdır. Onlar asla devletçi, orducu kapitalizmden medet umucu değil, devrimci sosyalisttiler. Geçmişin ideolojik hatalı yüklerinden kopamıyor, Kemalizm-Kemalist çizgideki ordunun bazı güçleri konusunda problemler devam ediyordu. “Yozlaşmış” cumhuriyet ve orduyu Kemalist “milli kurtuluş” ruhuna dayanarak devrimi tamamlamaya çağırıyordu.      

Oysa sorun açıktı. Osmanlı’nın İttihatçı-Türkçü Cemal, Talat, Enver üçlüsü komutasındaki, Alman emperyalist savaş makinesinin aygıtı olan operasyon, Turan stratejisiyle Anadolu mozaiğini tekçilikle bir Anadolu mezarlığına dönüştürmüştü. Kapitalist medeniyetin bu 20. yy. “abide”si kırımdan geçirme kararlılığıydı. Kapitalist medeniyet her yerde İnka-Maya- Kızılderili kırımlarıyla hep böyle yükselmiştir.

Aynı zihniyet, Erdoğan-Ordu-Perinçek (dinci ve ırkçı tek partili koalisyon gibi) ittifakıyla bugünde sahnededir. Dün devrimci girişimi kontrgerilla ve Türkiye ayağı, özel Harp rejimi ile boğmaya çalıştılar. Meydan okuyan komünist ruh, Kızıldere, Vartinik operasyonlarının beyni olan bu özle dairenin beyin kadrolarından Fehmi Altınbilek’den şahsi değil, rejim olarak bir hesap sorma eylemi atılımıyla tarihi-tarihsel bir not düştü. Büyütülmesi gereken her zaman bir özel savaş rejimi olan devlete karşı bir düello değil, geleceği-kazanma ve inşa etme perspektifi ile ezilenlerin iktidarını bizzat ve doğrudan fes etmesi için devrimci savaştır.

Devrimci Birleşik Hareket devrimin ihtiyacıdır. Bu taktik bir manevra değil, birleşik cephe için stratejik bir atılımdır. Devrim partilerin değil, kitlelerin eseridir. Ki kitleler tahayyül ettiğimiz yeni iktidarın doğrudan katılımcısı ve öznesidirler. Halkların Birleşik Devrimci Hareketi (HDH) temel stratejik yönelimi ve hedefleriyle büyük bir iddia ortaya koymuştur ve pratikte sınanacaktır. Söz değil pratik ve gerekleri-devamlılık- ilerleme esastır. Bir komünist parti açısından bile bu böyledir. Gerekli olan söz ve pratik birliğidir. Eylem birliğinde bu yönelim ve özgür irademizle yer aldık. Komünistlerin, halkın çıkarları üstünde özel-ayrıcalıklı bir çıkarları yoktur. Halkların geleceği için birliğine hizmet etme, bundaki kopuşlardan hiçbir gerekçeyle entegre olmama, ezilenlerin çıkarını temel alan devrime sarılma yöneliminde yürüme çizgileridir. Hiçbir büyük politik güce, ideolojik-örgütsel bağımsızlığı feda etme-biat etme asla bizim tavrımız değildir. Dostluğumuz eleştiriyi dıştalamaz. HBDH, devrim eksenli, devrimci savaş kararlılığında bir irade beyanıdır. Hatta oldukça ileri-devrimci beyanlarda bulunulmuştur.

30 Mart 1972 Kızıldere ruhunun sahiplenilmesi, yükseltilmesidir. Bu Mahir yoldaşların ve THKO militanlarının, Deniz ve yoldaşların idamlarını durdurmak için Kızıldere’ye uzanan devrimci birlik ve eylem seferberliğinin dirilen ruhudur HBDH!  Kaypakkaya’nın, Sinan Cemgil ve yoldaşlarının katledilmelerine neden olan ihbarcıların, siper yoldaşlığı bilinciyle sorgulama ve cezalandırma mirasıdır HBDH! Ölüm orucu siper yoldaşlığının canlanan özüdür HBDH, bu mirasın devamıdır.

Dayatılmış topyekûn haksız savaşa karşı topyekun devrimci savaşla seferber olma emridir. Agitlerin-Keserlerin şahsında şahlanan Kürt ulusal özgürlük çığlığına devrimci birlik çağrısıdır.

Köklerimizdeki toprakta filizlenen HBDH, halklarımızın birleşik mücadele ve kazanma cüretidir.  Kazanabiliriz işte Rojava! Dün hayal görünen bugün gerçektir… İşte Sur, Cizre, Nusaybin!

HBDH çağrılarında emperyalist hegemonya savaşına Ortadoğu’da anti emperyalist bir seçenek olarak meydan okuduğunu bildirdi. Neo-liberal saldırganlığa karşı yeni bir dünya çağrısı yaptı. Çöken emperyalist Ortadoğu düzeninde birleşik, demokratik, Ortadoğu yürüyüşünü deklere etti.

 İnkar-imha eksenli, emperyalist gerici egemen sınıfların ulusal devlet düzenleri çökmüştür. Emperyalist yeniden yapılandırma operasyonlara karşı, HBDH yeni bir alternatiftir.

Malazgirt ve Çaldıran’dan, Selçuklu ve Osmanlı’dan bugüne fetihçi imha ve inkar ordularının şimdiki Türk-islam yeni Osmanlı yayımcılığının karşıtına öz yönetim talebiyle çıkan Kürdistan dirilişindeki tavrımıza, 24 Nisan çıkışı rehberlik edecektir. Bizler feodal önderliklerine karşı emekçilere gerçekleri açıklama ve çözüm programımızı yükseltme görevini reddetmeden, ezilen ulus ve milliyetlerin milli baskı, katliam ve inkar düzenlerine karşı meşru taleplerine karşılık koşulsuz desteğimizi ifade etmiş bir gelenekten geliyoruz. Türk egemenlik sistemi içerisinde ezilenler-emekçiler için bir özgürlük beklentisi büyük yanılsamadır.

Bunu ısrarla anlattık, devam edeceğiz. Bu perspektifle, Kürdistan’da demokratik özerklik talebini meşru-desteklenmesi gereken bir demokratik talep olarak görüyoruz.

24 Temmuz’un dayatılmış haksız savaşın dünden süren ve “Mutabakat-çözüm” oyalaması hazırlığının bir devamı olduğunu görmek gerek. “Ya baş eğecekler, ya baş verecekler” diyor egemenler!

Şimdi yeni bir “çöktürme” planı ile devrededirler. Uygulanan bir soykırım planıdır. Eski tekçi, dinci ulusçu egemenlik konseptidir.

Hiçbir şey statik, tanrı yaratıcısı düzen-uyum misali sür-git değildir. Çelişki her şeyin özüdür. Mücadele ve dönüşüm bunun sonucudur. Hepte böyle olacak. Buyurduğumuz için değil, reel gerçeklerin, sebeplerin bura içinde ki dinamiklerin, yolu vahiylerle değil, tarihsel materyalizm ve diyalektikle anladığımızın anlattığıdır bu! Kendiliğinden halklar için kaçınılmaz bir kurtuluş yok! Örgütlü halk, şimdi bir önderlikle sahnededir.

“T.C.” stratejik olarak yanılmıştır. Sadece başbakan-parlamento-hükümet değil bir sistem türü söz konusudur.

7 Haziran seçim darbesiyle 1 Kasım çıkışı krizi derinleştirmiştir. Çareyi derinleştirilmiş haksız savaşla veriyorlar, nafile!.. Şark Islahat planlarını güncelleşmiş, Mastır planlarıyla yürütüyorlar. “Mülteci şevkati” aldatmacalarıyla Kürdistan’ın demografik yapısını İslam “kemer” politikalarıyla değiştirmeye çalışıyorlar. Bölgesel-yerel, yeni “İslam ordusu” devrede… TOKİ operasyonuyla, tekçiliğe direnmiş bir tarihin izi yok edilmek isteniyor. Bu korku ve çöküşünüzün alarmıdır! Ve stratejik olarak yenilmişlerdir.

Teşhir ettiğiniz kadın yoldaşlarımızın çıplak bedenleri karşısında, cinsiyetçi rejiminiz stratejik olarak yenildi. Geleneksel ahlak olarak dayandığınız sistem çöktü.

Cizre-Sur-Nusaybin’de, bodrumlarda, ablukalarda, tank ve toplarınızla katlettiğiniz kahramanlar, “biz boyun eğmedik” haykırışıyla geleceğe akan ırmaklar açtılar.               Türkiye’yi zincirleyen, prangalara vuran kölelik hegemonyasının, kırılması Kürdistan’ın özgürleşmesinden geçer. Başka bir halkı ezen “özgür olmaz” diyen ustalarımızın dediği de budur.

Devrime devam ederken dikkat etmemiz gereken hususlar vardır. Halkın tek bir çöpüne zarar vermeme, halka baskı yasaktır yöneliminde ısrar etme, tersi durumları sorgulama-hesap verme anlayışından sapmama devrimci savaşın birinci yönelmesidir.

Tanklı abluka ve bombardımana, Türk egemen sınıf hava kuvvetleri de savaş uçaklarıyla katılmışlardır. Savaş uçakları Nusaybin Alika Mahallesi gibi Kürdistan ilerini vurmaktadır… Bu işgal ve ilhakın sürdürülmeyeceğinin beyanıdır. Suçlu suçüstü yakalanmıştır.

Evet, ayaklanma ciddi bir iştir. Her yönlü hazırlık, mevzilenme, kitle konumlandırmasıyla birlikte yerinde zamanın da düğmeye basma ve sonuca gitme işidir.

Bu ayrı bir tartışma. Ancak ezilenler ayağa kalktıklarında zamansız olsa bile “silaha sarılamamalıydılar” demek, tarafsız kalmak, ezenden yana olmaktır. Bizim tarafımız açıktır; hendektir, barikattır.

Bilinçli sosyalist halk savaşı ile iktidarı fetih etme yürüyüşü Marksın gökleri fetih eden komünal “çılgınlığı” desteklemesi gibi bunu da desteklemesini gerektirir.  

Kaypakkaya yeni komünist manifestosunun öğrettiği de budur! Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü olmak, bağımsız bilincimiz ve irademizle ezilenlerin yanında olmaktır. Sentez bellidir.

Önceki İçerikRêça sosyalîzma zanistî ya Kaypakkaya, aso yên me vedike
Sonraki İçerikDevrimci yenilenme bilincini kuşanarak kitlelere hücum et, devrimci yıkıcılığı kuşan!