Açık faşizm süreci ve devrimci mücadelenin tarihsel önemi/Perspektif

Hiç şüphesiz ki, her türden gerici sınıf iktidarına, faşizme ve tekçi-faşist tek adam diktatörlüğüne karşı stratejik mücadele ve savaşım, siyasi iktidar perspektifiyle karakter kazanan devrimci mücadelenin bütün meşru biçimlerinin devreye sokularak devrimci savaş mecrasında odaklanmasından geçer. Son tahlilde gerici sınıflar devleti ve iktidarlarının miadını doldurarak onu tarihin çöp sepetine atacak olan Sosyalist Halk Savaşı niteliğinde gelişen devrimci sınıf savaşıdır. Ki, Erdoğan iktidarının silahlı mücadele, gerilla savaşı ve Sosyalist Halk Savaşı’na karşı büyük teknolojik araç-gereç desteğiyle stratejik imha hareketlerine girişmesi de has-bel kader bir gelişme değildir

HABER MERKEZİ(07.01.2018)-Erdoğan-AKP iktidarı altındaki mevcut süreci siyasi olarak tablo edip bir çerçeveye yerleştirmek çok kolay… Zira mevcut iktidarın gericilik türevlerinde ne varsa hepsinin tarifine girecek tarzda bonkörce materyal sunması onu her türden tarif etmeyi el verişli kılmakta, aynı zamanda karmaşık bir siyasi tarif tablosu da ortaya çıkarmaktadır. Misal, tekçi-faşist paradigmaya dayalı tek adam diktası ya da saray sultası, yeni Osmanlıcı, faşist veya açık faşizm, savaş iktidarı, sivil darbeci, katliamcı-kıyımcı, yasasını tanımazlıkla hukuksuz ve keyfiyetçi, despotik, KHK’cı ve OHAL’ci, talancı-rüşvetçi-hırsız, Sünni selefist dinci, kadın düşmanı… vb vs şeklinde daha bir dizi tarif bu iktidara kendi kalıbı olarak oturmaktadır. Saydıklarımızın hepsi ve daha fazlası onun karakteri veya onda karşılık ve ifade bulan tanımlamalardır.

İktidarın sınıf karakteri komprador tekelci burjuvadır. Bu sınıf ve öncesi sınıf karakteri dönemine has iktidarların tümü istisnasız olarak aynı ya da benzer tanımlara girerler. Mevcut iktidarın nüansı din tacirliği-siyasi din ve dini motifleri çok daha bariz ve çok daha kuvvetli taşımasıdır ki, bu nüans seküler yaşam ile şeriat yasaları esasına dayalı yaşam tercihinde kuvvetle ayrışır. Bu ayrışım aynı zamanda Kemalist statükoculuğu revize ederek veya tasfiye ederek aynı sınıf karakteri üzerinde Sünni inancına dayalı dini statükoculuğu egemen kılma süreciyle anlamlıdır. Fakat bu iktidarın atlanamaz önemli bir özelliği daha var; 15 yıllık kesintisiz süren ve (‘’TC’’nin kuruluşu ve takiben devam eden tek partili dönemi saymazsak) en uzun süre iktidarda kalan-kalma yeteneği göstermiş bir iktidar olma özelliği… Bu özelliğindendir ki, ‘’sesiz devrim’’ dedikleri ve ‘’davaları’’ olarak addettikleri dinci siyasi yönelimlerinde halk kitleleri başta olmak üzere bütün muhalif kesimlere karşı çok daha pervasız ve hoyrat davranmalarını koşullamaktadır. Fakat bu iktidara dair bir tespit daha yapmak gerekir ki, o da bu iktidarın miadını dolmuş bir iktidar olma gerçekliğidir…

İktidarın miadının dolduğuna dair emareler yalın görünürlülük içinde şöyle özetlenebilir: Şimdi MHP’yi arkalamış olan Erdoğan-AKP iktidarı uluslararası alanda sürdürdüğü politikalarla veya göbek bağı taşıdığı emperyalist güçlerin politikalarına uygun siyasetlerle esasta dünya çapında bir tecritle yüz yüze gelmiş, efendileri tarafından bile güvenilir bulunmayan bir iktidar durumuna düşmüştür. Büyük ölçekte uluslar arası güçlerin desteğini yitirmiş ve bu çapta çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya gelmiştir. Bu durum ya da emperyalist gericiliğe ekonomik ve siyasi olarak esasta angaje olan bir iktidar realitesinin, ekonomik şartlar itibarıyla sürdürülemez ve ayakta duramaz bir darboğazda olmasını koşullamaktadır. Bu duruma rağmen şu ayrıntıya dikkat çekmek de gereklidir. Şartları bu denli ağır olan bu iktidar, emperyalist dünya gericiliğinin yeni dengelerle girdiği yeni süreç ve bu sürece uygun olarak emperyalist baş aktörlerin (ABD ve Rusya) girdikleri çatışma hali, mevcut iktidara belli avantajlar sunmaktadır. Bu avantajlar esasen kendisini bir emperyalist güce karşı ötekine yamanma şeklinde bir pazarlık gücü elde etme biçiminde ifade edilebilir. Aynı durum, söz konusu emperyalist güçler açısından da ‘’TC’’ gibi bir pazarı kaybetmeme veya kazanma bakımından ‘’TC’’ye belli tavizler vermeyi veya ‘’TC’’ye önem vermeyi gündeme getirerek mevcut iktidara manevra alanı yaratmaktadır… Bu konuda bir özet daha yapmak gerekir ki, iktidar uluslararası alanda (AB ülkeleri ve ABD ile ilişkiler bağlamında gündeme gelen yükümlülükler bağlamında) darboğaza girmekle birlikte ve ABD emperyalizminin mevcut iktidarın ipini esasta çekmiş olmasına karşın, bu bloklara karşı güç oluşturma sürecini ciddi olarak geliştiren Rusya emperyalizmi tarafından önemli destekler bulmakta, adeta Rusya emperyalizmi sayesinde ayakta kalmayı başarmaktadır. Özeti şöyle tamamlamak gerekir; gerici çıkar ve pragmatizm üzerine kurulu olan gerici dünyanın ilişkileri keskin dönüşümler yapmaya genel olarak müsaittir. Gerici pazarlıklar neticesinde söz konusu ilişkilerin farklı mecraya oturması her zaman olanaklıdır. Zira bu alanda tayin edici olan gerici çıkarlardır. Karşılıklı olarak çıkar anlaşmaları sağladığında sorunların hepsi geride kalarak yeni sayfaların açılması mümkündür. Yaşanan tecrübeler de bunu kanıtlayarak doğrulamaktadır.

Baskılar büyük bir toplumsal tepki dinamiği yaratmıştır

İktidarın miadını doldurduğunun diğer bir alanı veya göstergesi de, içteki burjuva klik çatışmasıdır. Ki bu çatışma alanı da esasta emperyalist güçlere bağlıdır. Zira her klik bir emperyalist bloğun-gücün temsilcisi durumundadır ya da her klik bir emperyalist güç tarafından desteklenmektedir. Ancak bu çatışma alanı, iktidarın içteki baskıları vb üzerine oluşan toplumsal tepki ve muhalefeti yedekleyerek geniş toplumsal kitleleri yedekleyen bir özgünlüğü vardır. Yani, sorun-çatışma tüm arka planına karşın doğrudan iktidar ile muhalif klik ve kesimler arasında bir görüntüyle cereyan etmektedir. Ki, iktidarın faşist baskı ve katliamlarla yarattığı büyük mağdurlar ve muhalifler cephesi fiilen iktidar karşıtı pozisyon alıp iktidara karşı güçlü muhalefet eden klik etrafında toparlanmaktadır. İktidara karşı mücadele eden sosyalist ve devrimci cephe zayıf olduğundan iktidar karşıtı ve iktidar mağduru büyük kitleler zorunlu olarak muhalefet eden burjuva kliğin peşine takılmaktadır. Kısacası, bu alanda da iktidar uyguladığı faşist baskılarla büyük bir muhalefet cephesi-yığını yaratmış durumdadır ve bu potansiyel iktidara karşı muhalefette ciddi bir dinamiği oluşturmaktadır. İktidarın, bu potansiyelin muhalefet eden kliğin arkasında toplanması durumunda işinin kolay olmayacağı, önemli sorunlarla karşı karşıya olduğu söylenebilir. Ezilen ulus ve azınlıklara, ezilen inanç ve kültürlere dönük uyguladığı ırkçı-faşist baskılar, kadınlara dönük politika ve baskılar, cinsiyetçi politika ve uygulamalar, yaşam tarzına dönük baskılar, emekçi kesim ve aydın, ilerici, demokrat ve geniş halk kitlelerine dönük uyguladığı baskı, sömürü ve zulümcü uygulamalar OHAL ve KHK’lar keyfiyetçi yönetimiyle ayyuka çıkmış, büyük bir toplumsal tepki dinamiği yaratılmıştır. Yolsuzluk, dolandırıcılık, rüşvet, kara para aklama, vergi kaçırma, yandaşlara imtiyazlar sağlama, tersinden halk kitlelerine zamlarla, vergilerle, sömürüyle ağır faturalar yükleme gerçeği de iktidarın teşhir olup desteğini yitirmesi ve karşıtı cepheyi büyütmeye yol açmıştır. Bu şartlarda iktidarın sorunsuz olarak devam etmesi veya yeniden iktidar olması zordur ki, sıraladığımız bu zemin sosyal patlamalara da gebedir. Özellikle ilgili emperyalist güçlerin burjuva klikler eliyle bu hazır toplumsal zemini kaldıraç ederek toplumsal hareketleri devreye sokarak iktidar değişimine gitmesi de tamamen olanaklıdır. Neresinden bakılırsa bakılsın iktidarın işi zor ve yolun sonu görünmektedir.

Burada bir parantez açmakta fayda var. Gerek uluslar arası alanda özetlediğimiz durum olsun ve gerekse de burjuva klikler arası çatışma bağlamında özetlediğimiz durum olsun, bu iki durumun da devrimci açıdan bel bağlanamaz olduğunu söylemek gerekir. Zira, her iki durumda da değişecek bir iktidar olasılığı, bir burjuva iktidar yerine başka bir burjuva iktidarın gelmesi anlamında iktidarın burjuva klikler arasında el değiştirmesi manasına gelir ki, bunu halk kitleleri lehine bir iktidar değişimi olmayıp halk kitlelerine gerçek anlamda bir kazanım sağlamayacağı açıktır. Fakat bu gerçekliğe karşın, devrimci güçler burjuvazinin kendi arasındaki çelişkilerden yararlanması ve devrimci kazanımlar elde etmesi, kazanımlarını ilerletmesi mümkündür. Burjuvazinin arasındaki çelişkiler ne kadar keskin ve derin olursa, burjuva devlet ve iktidar o kadar zayıflık ve zafiyet gösterir. Bu sosyalistler ve devrimciler için önemli bir olanak veya fırsattır. Bu süreçlerde halk kitlelerinin bilinçlenmesi, mücadele alışkanlıkları, tecrübeleri ve birikimlerinin güçlenmesi önemli bir kazanımdır… Dahası, mevcut iktidarın açık faşizmine karşı mücadelenin geniş toplumsal kesimlere yayılması ve açık faşizm uygulayan bu iktidarın geriletilmesi genel olarak bir kazanım ve olumludur. Kuşkusuz ki, kötünün iyisini tercih etme bilinci ve tavrıyla hareket edilemez, bir burjuva klikten öteki tercih edilemez. Ancak baş düşman durumundaki iktidar kliğinin geriletilmesi ve özellikle de uyguladığı açık faşizmin geriletilmesi önemsiz görülemez. Dolayısıyla sürece kayıtsız kalınamaz. Daha açık ifadeyle, Kemalist bir iktidara karşı olmamız veya başka bir burjuva iktidara karşı olmamız, mevcut tekçi faşist tek adam sultasının alaşağı edilmesine karşı kayıtsız ve vazifesiz kalacağımız anlamına gelmez. Burjuva iktidarların her bakımdan ve her biçimde geriletilmesi bir kazanımdır. Bu kazanım bütün bir burjuva düzene anında son verme anlamına gelmese de, bir iktidar özgülünde geriletilmesi anlamında önemlidir, kazanımdır. Mevcut iktidara karşı muhalefeti başka burjuva klik temsil ederek yürütse de, bu muhalefete geniş halk kitlelerinin öyle ya da böyle dahil olduğunu, burjuva klik peşinden giderek de olsa dahil olduğunu görmek-tespit etmek durumundayız. Kitlelerin katıldığı bir muhalefet veya sürece, sosyalistlerin ve devrimcilerin teorik gerekçelerle kayıtsız kalması düşünülemez.

Erdoğan ne pahasına olursa olsun iktidarını korumak isteyecektir

Kemalistler, (FETÖ’ye fatura edilen ama koalisyon olarak birlikte yürüttükleri) Ergenekon, Balyoz, Poyraz köy, Askeri Casusluk gibi davalarla önemli oranda ve özellikle ordu içinde tasfiye edilip zayıflatılmalarına rağmen hala Erdoğan-AKP iktidarının karşısında gücünü koruyan ve ona rakip olan en büyük kliktir. Ki bugün burjuva klikler arası çatışma da bu iki klik arasında cereyan etmektedir. Diğer kesimlerin esasta bu kliklere yamandığını söylemek yanlış olmaz. Burjuva klikler arası dalaş bugün iki cephe altında toplanmış durumdadır. Siyasi süreç ve gelişmelere (en azından yakın süreçte) damgasını vuracak olan bu cepheler arasındaki çatışmadır, bunların iktidar pastası üzerinde girişecekleri dalaştır.

İktidar Kemalist cepheyle çatışma halindeyken, Kemalist cephe iktidar karşıtı ve mağduru olan değişik güçlerle genişlemiş durumdadır.  Öyle ki, FETÖ’cü darbe girişimi ve sonrasında yaşanan tasfiyeler, burjuva basın ve aydınlara, milletvekillerine, oradan da demokrat ve devrimci basın ve kesimler kadar uzanan tasfiye ve tutuklama dalgası ya da iktidarın sivil faşist darbesi, iktidar karşıtı kesin bir blok yaratmıştır. Bu süreç, iktidar karşıtı özellikte olmak kaydıyla Akşener liderliğinde ‘’İyi Parti’’nin doğmasına da yol açmıştır. Bu parti faşist niteliğine karşın Erdoğan’ın tek adam sultasına karşı işlev gören bir partidir veya bu cephede siyaset yapmaktadır. Erdoğan iktidarı görevden aldığı belediye başkanları ve il yöneticileriyle içinde de hoşnutsuzlar ordusu yaratmıştır. Aynı zamanda içinden çıktığı ve İslami kulvarda olan Milli Görüş zeminindeki partiyi de karşıtı pozisyona itmiştir. Daha da ötesi, AKP’nin kurucu kadro kesimlerini, bu kesimden özellikle AKP parti başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı yapmış olan A. Gül’ü de karşısına itmeyi başarmıştır. Gül’ün son çıkarılan militarist-faşist KHK’ya karşı yaptığı açıklama aleni bir tavır olmakla birlikte, açıktan restleşmelerine yol açarak içteki çatlaklarının derinliğini sergilemektedir. Gül’ün çıkışı ve ona karşı Erdoğan’ın tavrı sıradan değil, ciddi bir çatışmanın yansımasıdır. Gül’ün cumhurbaşkanı adayı olarak siyaset sahnesine çıkacağının da bir işaretidir. Ki, AKP’nin kadroları ve içine yansıyan bu çatlak Erdoğan iktidarının miadını dolduran önemli göstergelerdendir.

Belki hepsinden de önemlisi, Kuzey Kürdistan illerinde kentlerin yerle bir edilmesiyle uygulanan katliam ve kıyım, seçilmiş Kürt belediyelerin görevden alınarak kayyumların atanması, seçilmiş Kürt milletvekillerinin(parti eş başkanları dahil) tutuklanarak hukuksuzca hapiste tutulmasıbu anlamda Kürt ulusunun iradesine alenen darbe yapılıp ulusun demokratik meşru iradesinin çiğnenmesi vb vs büyük pervasız saldırganlıkla Kürt ulusunun kesin karşıt cepheye itilmesi ve bu zeminde gelişen tepki ve mücadele, elbette ki, bu sürece kayıtsız kalmayarak Kürt ulusuyla birleşen sosyalist ve devrimci güçlerin mücadelesi ile aynı zeminde gelişen geniş halk kitlelerinin iktidar karşıtı öfkesi bu iktidarın miadını dolduran en devrimci dinamiktir. Geliştirilmesi gereken dinamik ve mücadele zemini esasta budur. Diğer zeminler reddedilmeden, sosyalist, devrimci ve ulusal demokratik güçlerin ortak mücadelesi stratejik olarak önemsenip esas alınması gerekendir. Bu anamda sosyalist, devrimci ve demokratik güçler arasında ortak mücadelelerin, ortak mücadele birliklerinin geliştirilmesi ivedi bir görevdir.

Evet, Erdoğan iktidarı KHK çıkararak silahlandırarak eğittiği sivil güruhu, ya da iktidar çatışmasında kullanacağı militarist örgütlenmesini yasalar zemininde meşrulaştırmak istiyor ve bu çetelerine meşruiyet kazandırıp dokunulmazlık getiriyor. Erdoğan iktidarında açık faşizmin militarist örgütlenmeyle derinleştirildiği günleri yaşıyoruz. Çıkarılan bu KHK’nın silahlı temelde toplumsal bir çatışmaya hazırlık zemininde ele alındığı, dolayısıyla Erdoğan’ın önümüzdeki süreci nasıl tasarlayıp planladığını da açıkça ifşa etmektedir. Erdoğan’ın ne pahasına olursa olsun, iç çatışma ve katliamlar pahasına da olsa adeta kanlı bir sürece hazırlanarak iktidarını korumayı hedeflediği anlaşılmaktadır. Ama bu durum da iktidarın miadını doldurduğunun alametinden başka anlama gelmediği açıktır…

AKP/Erdoğan iktidarı ideolojik dönüşüm istiyor

 Aynı Erdoğan iktidarı örümcekleşmiş düşünce ağlarını toplumsal yaşamın derinliklerine dek indirip kök salmak istiyor. ‘’Sessiz devrim’’ini siyasi egemenliğin ötesine ideolojik dönüşüm temellerine oturmak istiyor. Bunun en son kanıtı kız çocuklarına dönük okunan fetva ve bu fetvanın iktidar tarafından savunulması gerçeğidir…

Dokuz yaşındaki kız çocuklarının evlenebileceği ve çocuk sahibi olabileceği fetvasının verildiği, bu fetvaya karşı gelişen eleştiri ve tepkilere karşı Adalet Bakanı’nın; ‘’din kurana göre fetva verir, bugünün yasalarına göre değil’’ diyerek, tarihin karanlık raflarında örümceklenmiş olan fetvaları köhnemiş çağdışı düşünceyle savunduğu bir ülkede, bir iktidar altında ve adına ‘’Cumhuriyet’’ tabelası konmuş bir devlette yaşıyoruz. Her rolüyle çağdışı düşüncenin mükemmel bir temsilcisi olan Erdoğan-AKP iktidarı, kadına bakış açısında da aynı zifiri karanlık zihniyeti temsil etmektedir. 9 yaşındaki kız çocuklarını evlendirmenin peşinde ısrarlar koşan bu iktidarın kokuşmuş ortaçağ zihniyetinden beslendiği muhakkakken, kadına dönük çıkardıkları yasa ve uyguladıkları pratik politikaların aynı ilkelliği taşıyan erkek egemen/şoven faşist karakterde olduğu anadan üryan ortadadır. Adalet Bakanı’nın verilmiş olan fetvanın arkasında durarak kız çocuklarına dönük dini gericiliğin örümceklenmiş düşüncelerini itiraf etmesinin ardından, yine gelen eleştirileri hafifletme adına fetvacı odaktan (Diyanet İşleri’nden) yapılan açıklama ise adeta özrü kabahatinden büyük bir açıklamaydı. Diyanetin, Aile ve Çocuk bakanıyla birlikte çalıştığını, kız çocuklarına dönük 9 yaşında evliliklerini değil, 17 yaşında evliliklerini uygun gördüğünü açıklamıştır. 17 yaşın henüz reşit yaş olmayıp çocuk yaşı olduğundan, Diyanetin, Adalet bakanının itirafını ve karşı tepkileri yumuşatma amacıyla giriştiği çaba da kokuşmuş bataklıkta ‘’debelendikçe batma’’ örneğini sergilemektedir.

Bugünden geç olmamak kaydıyla, sosyalistler, devrimciler, ezilen ulus ve azınlıklar, demokrat ve aydınlar ve özelde de kadınlar başta olmak üzere bütün toplumsal yığınlar, KHK’ye ve çağdığı fetvaya karşı sokağa çıkmalı bu çağdışı gidişata dur demelidir. Zira bu fetva ve fetvanın arkasında iktidarın durması adeta halk kitlelerine meydan okuma, onları çatışmaya davet etmektir. Militarist örgütlenme zemininde sivil faşist çetelerini korumaya alarak dokunulmaz kılan KHK da aynı savaşın ilanıdır. Faşizme ve kadın düşmanı politikaları kız çocuklarının evlendirilmesine kadar alenen ilerleten köhnemiş zihniyete dur demek şart ve zorunludur.

Hiç şüphesiz ki, her türden gerici sınıf iktidarına, faşizme ve tekçi-faşist tek adam diktatörlüğüne karşı stratejik mücadele ve savaşım, siyasi iktidar perspektifiyle karakter kazanan devrimci mücadelenin bütün meşru biçimlerinin devreye sokularak devrimci savaş mecrasında odaklanmasından geçer. Son tahlilde gerici sınıflar devleti ve iktidarlarının miadını doldurarak onu tarihin çöp sepetine atacak olan Sosyalist Halk Savaşı niteliğinde gelişen devrimci sınıf savaşıdır. Ki, Erdoğan iktidarının silahlı mücadele, gerilla savaşı ve Sosyalist Halk Savaşı’na karşı büyük teknolojik araç-gereç desteğiyle stratejik imha hareketlerine girişmesi de has-bel kader bir gelişme değildir.

Gazete Patika

 

Önceki İçerikİSİG: 2017 yılında 2006 işçi katledildi!
Sonraki İçerikGölge Ordular: ABD’nin Görünmeyen Afrika Savaşı