ADHK Delegasyonu’nun Kobanê izlenimleri

Geçtiğimiz günlerde Avurpa’da devrimci demokratik kurumlardan oluşan bir heyetle birlikte Suruç’a giden Avrupa Demorkatik Haklar Konfedersasyo’nun yazdığı izlenim yazısını paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (07.10.2014)- Geçtiğimiz günlerde Avrupa’da devrimci demokratik kurumlardan oluşan bir heyetle birlikte Suruç’a giden Avrupa Demokratik Haklar Konfedersasyo’nun yazdığı izlenim yazısını paylaşıyoruz:

“Almanya’dan yola çıkan heyet İstanbul üzerinden Amed’e gitti. İstanbul Havaalanı’nda karşılaştığımız İstanbul’daki Süryani Kilise Papazı Dr. Behnan Konutgan ve yanındaki Süryani Papazlardan oluşan Süryani heyeti Şengal ve Rojava’ya gitmek, orada incelemelerde bulunmak için yola çıkmışlardı. Heyet ile gelişmeler üzerinde düşünce alış verişi yaptık. Papaz Dr. Behnan Koutgan’ın “Biz Süryaniler Kürtlere güvenmiyoruz fakat PKK, PYD, PJK gibi Kürt örgütlerine güveniyoruz.” demesinde Kürtlerin din motifli olan bir toplum olduğundan dolayı yarın ne yapacakları beli olmaz anlayışı hakimdi. Süryani temsilcilerinde. Heyet olarak Amed’de akşam havaalanından indiğimizde Türk savaş uçaklarının birinin inip bir diğerinin kalkması oradaki herkesi dehşete çevirmişti. Amed Havaalanı’nda tam bir savaş havası hissediliyordu.

Bize ayrılan otele gittiğimizde DTK (Demokratik Toplum Kongresi) temsilcisi Kerem Çelik bizi karşıladı. Çelik IŞİD çetesinin Kobanê’deki saldırıları üzerine ve son durum hakkında bizi bilgilendirdi. Bizim rahat incelemelerde bulunmamız için Amed Belediyesine ait bir minibüs tesis ettiklerini, yarın sabahtan sonra gidene kadar bize ait olduğunu söyledikten sonra ayrıldı.

Amed’de Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) ve Yezidiler Temsilcilerinin de heyete katılımıyla sabah saat 7:30’da yola çıktık. Amed çıkışında özel hareket timleri, kontrol noktasında bizi durdurdular. Kimlik kontrolü adı altında sadece bizi değil gelip giden her aracı durdurmaktaydılar. Amed, Siverek, İlvan, Urfa giriş ve çıkışlarında heyetin içinde olduğu araç durduruldu, kimlik kontrolleri yapıldı. Urfa çıkışındaki kontrol noktasında Avrupa’dan gelen heyet olduğumuzu, Suruç’a oradan Kobanê’ye gitmek istediğimizi söyledik. Yol boyu heyet ile kolluk kuvvetleri arasında yoğun tartışmalar yaşandı.

“Suruç tam 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasını anımsatıyordu”

Suruç’a girerken burası tam 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasını anımsatıyordu. Suruç’ta bizi heyet ile ilgilenen HDP temsilcisi karşıladı. İlk uğradığımız yer belediyeye ait kültür merkezinin bahçesiydi. Bu bahçe Kobanê’den gelen insanlarla dolup taşmıştı. En çok göze çarpan kadın ve çocukların olmasıydı. Eli silah tutan Kobanêlilerin bir şekilde geldikleri yere geri savaşmaya gittiklerini ilerleyen zaman içerisinde öğrendik. Bahçeye serili minder, battaniye ve benzeri eşyalar üzerinde kendilerinin barınma yerleri olarak konaklamışlardı. Bunları bir arada tutan HDP’dir. Bu partinin çok çaba harcadıklarını kendimiz de tanık olduk. HDP’nin buradaki amacı gelen insanların başka büyük şehirlere dağılmasını ve yok olup gitmesini önlemektir. Koşullar olgunlaşıp tekrar köylerine, evlerine dönmeleri için bu savaş mağdurlarını ikna etmek ve onları barındırmak, elde tutmak oldukça zor olsa gerek, ama bu partinin büyük çabalarla kazanımlar elde ettiğine inanıyoruz.

Buradan ayrılıp Suruç Belediyesi’ne gittiğimizde yoğun bir kitlenin orada beklediğini gördük. Buraya gelen çeşitli partilerden milletvekillerin de orada olduğunu öğrendik. Belediyenin önünde halkın içinde HDP Milletvekili Aysel Tuğluk ile birebir sohbet etme olanağı bulduk. ADHK’nın temsilcisi olduğumuzu iletince, 15 Eylül’den bu yana yoğunlaşan IŞİD çetelerinin saldırılarına karşı uluslararası destek verenlerden bölge halkı ve savaşan PYD, YPJ denetimindeki savaşçılara   büyük moral ve motivasyon olduğunu, bundan dolayı çok mutlu olduklarını, kurumumuzun bu gibi konularda sessiz kalamayacaklarını  geçmişinden bildiklerini bize ifade ettiler. IŞİD çetelerine karşı PYD ve diğer güçlerin vermiş oldukları muazzam direnişi üzerine görüş alış verişinde bulunduk. Ancak HDP Mv. Sayın Tuğluk Kobanê hakkında oldukça kaygılı olduğunu her defasında dile getiriyordu “Her an her şey olabilir. Ortam fazlası ile gergin, sular deyim yerindeyse burada sadece kaynamadı, buharlaşmaya başladı bile” diyordu.

Suruç ile Kobanê arasındaki suni sınırda IŞİD çetelerinin geliş ve gidişlerini engellemek için 15 Eylül’den bu yana sınırda boydan boya  insan zinciri oluşturulan eylemler vardı. Biz de o insan zincirine katılma, yerinde izleme ve destek vermek için Suruç-Kobanê sınır kapısına gittik heyet olarak. Dünya basını, değişik ülkelerden yazarlar, aydınlar, sivil toplum örgütleri gibi kurum ve kuruluşlar oradaydı. Burada Kobanê’den gelen halkın geri gitme konusunda talepleri vardı. Oradaki heyetler ve diğer kuruluşlar tarafından bu talebin yerine gelmesi için yoğun baskı oluşturuldu. Bu baskı sonucu kapılar açıldı, kimlik göstermek kaydıyla geçişlere izin verildi. Yer yer itişmeler olsa da esasında saldırı olmadı.  Saldırıların, Birleşmiş Milletler (UN) heyeti ve  CHP Milletvekillerinin orada oluşundan kaynaklı olmadığını düşünüyoruz.

Bu sıfır noktasında ilk önce KESK heyeti basın açıklaması yaptı, sonra heyet olarak biz basına açıklamada bulunduk. Bu basın açıklamasında biz de heyet üyesi, aynı zamanda da kurumumuz olan ADHK temsilcisi sıfatı ile bir konuşma yaptık. KESK Genel Başkanı Lami Özgen ile bilgi alış verişinde bulunduk.

Suruç Belediye Eş Başkanı Zuhal Ekmez ile görüşme

Belediyeyi de heyet olarak ziyaret ettik. Heyet içerisindeki kurumlar tek tek kendilerini tanıtıp neden orada olduklarını anlattılar.

Suruç Belediye Eş Başkan Zuhal Ekmez yaptığı konuşmada:

“15 Eylül’de başlayan IŞİD çetelerine en iyi psikolojik destek veren AKP ve onun yandaş medyasıdır. ‘Kobanê boşaldı’ yaygarasını psikolojik savaş ile IŞİD çetelerine destek vermektedir. Kobanê’nin düşmesi hepimizin düşmesi anlamına geliyor. Bunu başaramadılar ama şimdi Tampon bölge ya da buna benzer bir işgal yapmak istiyor AKP. Buradaki kolluk güçleri saldırılarda hedef tanımıyor.  Tacizden tutalım da her türlü küfür hakaret vb. tehditler yapmaktadır. Bir gün önce Etmane Köyü’ne saldırı yapan özel hareket ve çevik kuvvet ilk saldırıyı basın mensuplarına yaptı. Korkunç bir saldırıydı ve ‘Kökünüzü getireceğiz, canlarınızı alacağız’ diye bağırarak saldırı yaptılar. Bu saldırıların, yani savaşın en büyük mağdurları yine kuşkusuz ki biz kadınlar ve çocuklardır. AKP medyasının dediği gibi yüz elli bin insanın Kobanê’den göç ettiği doğru değil. Bizler de  kamuoyuna yönelik yaptığımız açıklamalarla tamamen bu AKP medyasının psikolojik savaşına karşı cevap verdik. Buraya maddi manevi destek ve katkılarınızı bizzat bölgeye gelerek sunmanızdan yanayız. Çocuk, kadın, yaşlılarımızın yani buraya gelen temsilcilerin ihtiyaçları yerinde görmek ve güçleriniz oranında kendiniz buralarda temin edilirse, bölge esnafı ve halkı da bu katkılardan faydalanacaktır diye düşünüyoruz. Gelen herkese şunu tekrar tekrar söylüyoruz, size de bir kez daha tekrar edelim: Avrupa’dan buraya elbise, yiyecek, ilaç, vb göndermeyin. Sizden tek bir isteğimiz var o da: Para toplayın ve buraya kendiniz gelip ihtiyaca göre bölgeye sığınanların nelere ihtiyaç olduklarını tespit edip yardımlarınızı sunarsanız daha yerinde ve doğru olacağı gibi aynı zamanda da bölge halkına da katkı yapmış olacaksınız.” dedi ve  konuşmasını sürdürdü: “Kurumlarımızın yapacağı yardımlar hemen, derhal yapılmalıdır aksi durum çok geç olmuş olacak. Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılan etkinlikler ve kampanyalarla kurum temsilcilerimizden oluşacak bir heyet ile bölgeye gidip ihtiyacı olan halka yardımlarını sunmalıdır.”

İnsan zinciri ve on beş noktada da, aileler, sanatçılar sivil inisiyatifli dernek ve örgüt temsilcilerin katıldıkları nöbet tutma eylemleri biz oradayken de devam ediyordu.

İkinci Günümüz

İkinci günümüzde Suruç merkezinde bir araya geldik. Buraya da birçok inanç örgüt temsilcileri gelmişti ve sınır bölgesinde nöbet tutulan yerlere büyük kalabalık grup ile ABDEM ve DGB, Türkiye’deki Alevi kurum temsilcileri (ABF), Demokratik Alevi Federasyonu(FEDA), Yezidi, Asuri temsilcilerinin de içinde olduğu grup ile birlikte yola çıktık. Sınır boyu nöbet tutulan yerler ve insan zincirinin oluşturulduğu bölgeleri ziyaret etmek için ilk uğradığımız yer Alişeri mevkiisi ve köyüydü. Köyün girişinde Maskeli YPG milisleri araçları durdurup kimlerin olduğunu tespiti yapıldıktan sonra devam etmesi için araçların köye girmesine izin verdiler. Bu köyde çıplak göz ile IŞİD ile Türk Askerinin mevzilerini yan yana oldukların gördük. IŞİD’ın yüzlerce aracı çöl arazisinde çıplak yerde mevzilenmiş bekliyordu. Gecenin karanlığını bekliyordu cehennem saçan araçlar. Sabahın erken saatlerinde Kobanê’nin girişindeki tepenin arkasında mevzilenen YPG savaşçılarına yaptıkları top atışlarının çıkarmış oldukları toz dumanının gökyüzüne doğru yükselişini bizlerle birlikte yüzlerce kişi seyretti.

Köy halkı başta olmak üzere ve aynı zamanda Kobanê’den gelen insanların acı feryatlarının bir tek amacı vardı, o da bu çağda kendilerine reva görülen bu hayatın tüm dünyanın görmesini istemeleri, bu konuda da bizleri güvenilir  olarak bildikleri için bizleri adeta rehin aldılar.

Alişeri köyünde, her bir yanından terler akan İbrahim Ali isimli bir orta yaşlı bizlere anlatıyor: “Namusumu ve çocuklarımı buraya getirdim, bu gece de Hewallerin yanına gideceğim. Hewallerin moralleri gayet yerinde, dün akşam Cumali köyü etrafında savaş sürdü. İnanmazsınız ama IŞİD çetelerine mensup on beş leş o köyde yatmakta halen kaldırılmış değil. Siz haber, ajans izleyin bu söylediklerimi duyacak ve öğreneceksiniz. Şunu bilin ve tüm dünyaya da duyurun ki; Alem, yani dünya bir olsa da Kobane düşmez. Biz Kobanêliler, sizin aracılığınızla dünyadaki Sosyalist ve Komünistlere sesleniyoruz; savunduğunuz dünya görüşü gereği ne gerekliyse onu yerine getirin… İspanya’da Franko’ya karşı enternasyonal Komünistler neler yaptıysa, Stalingrad’a nasıl bir tavır sergiledilerse, Kobane’de mazlum Kürt halkı bunu sizlerden beklemektedir.” diyerek dile getiriyordu düşüncesini.

Kobanê’den gelen insanların ve aynı zamanda Alişeri köylülerinden bilgi almak için dışarıdan gelen basın ve diğer kurum temsilcileri sohbetler ederek düşünce alış verişinde bulundular. Kurumlar adına buradaki halkla konuşmayı ADHK’nın da içinde olduğu DGB temsilcisi konuşmalar yaptı.

İkinci nöbet tutulan Qop Köyüdür

Bu köy de sıfır noktada olan bir yerde. Geceleri köylüler burada dışarı çıkmaktan dahi korkar hale gelmiş durumdalar. Kobanê tarafından zaman zaman IŞİD mevzilerinden gelen kurşunların olduğunu söylüyorlardı. Burada da nöbet tutanlar yoğunlukla Kürdistan’ın başka illerinden gelen çoğu kadınlardan oluşmaktaydı.

Dewaşan Köyü

Uzun tozlu yollardan sonra bu köye vardığımızda oldukça kalabalık bir grubun nöbet tuttuğunu ve biraz daha fazla derli toplu organize olduklarını gördük. Burada nöbet tutanların temsilcisi yaşlı bir kadındı. Kadın Kürtçe ve Türkçe Kobanê’de olup bitenlere ve neden nöbet tuttuklarına dair açıklamalar yaptı. Heyet temsilcileri de birer konuşma yaptılar.

Burada bire bir bilgi toplamak için orada nöbet tutan kadınlar ve diğer bansın mensupları ile birlikte güneşten korunmak için ağaç gölgeliğinde oturan bir grup kadın ile sohbet diyoruz. Konuştuğumuz Makbule Ökmen isimli kadın şöyle diyordu:“Allahu ekber seslerini duyduğum an kafam kesilecekmiş gibi dehşete düşüyorum. Ya da şimdi hangi çocuğumuzun boynunu kesiyorlar diye gözlerim çeşmeye dönüyor. Bakın top seslerine ve toz dumana. Buraya gelen Kobanêli gençlerimiz hepsi geri gitti, yalnızca kadınlar ve çocuklar kaldılar. Ya kelleleri kesilecek ya da namusunu korumak için kelle alacaklar. Şimdi burada kalan çocuklarımızın sonu ne olacak. Ben de bir anayım, oğlum on yıldır PKK saflarında. Bir kızım vardı onu okutmak için elimden ne geldiyse yaptım. Kızım kendi ayaklarının üzerinde dursun, okusun dedim ama henüz 17 yaşındaydı, Lise son sınıfında Kobanê’ye gitti. Ben de burada nöbet tutuyorum. Şilan, Kürtlerde ilkbaharın simgesidir. Kızımın adı da Şilan’dır. Ondan dolayı da umutluyum ve gurur duymaktan başka yapacak bir şeyim yok. Kız kardeşimin tüm çocukları bu savaşa katıldılar. Kürt gençleri eskiden eğitimsizdi, kandırılıyorlar deniyordu oysa şimdi hepsi eğitimli ve kendi iradeleri ve bilinçleri ile katılıyorlar mücadeleye.” diyor.

Tekrar Suruç’a dönerek izlenimlerimizi basın aracılığı ile yaptığımız  açıklamalarla ilettik.

Üçüncü Gün

Kobanê Sınır Kapısı, ( Murşit )

Özelikle Türk burjuva medyasında söylenen, ‘Yüzbinlerce Kobanêli Suruç kapısından Türkiye’ye geldi’ haberleri kocaman bir yalandan ibarettir. Bu üçüncü günümüzde sınır kapısına oldukça yığınak yapıldı, gelen Kobanêliler geri gitmek istiyorlardı. Sadece gençler değildi geri gitmek isteyen,  yaşlısından bebeğine kadar herkes geri gitmek için sınıra yığılmıştı. Kobanê’ye gitmek isteyenlerin arasına karışarak bire bir sohbet ettik. Konuştuğum insanların tek ortak bir iki önemli şeyleri vardı. Birincisi, “esas IŞİD Türkiye imiş bunu iyi anladık” diyorlar. İkincisi, buraya geldiğimizde “Türk devleti uluslararası mülteci konumunu dahi bize uygulamadı. Bize Partimiz sahip çıktı, şimdi de öleceksek de partimizin emrinde Kobanê’de evimizi koruyarak ölmek istiyoruz.” Bunlar geri gidenlerin ortak düşünceleriydi.

Buraya ayrıca CHP Milletvekilleri de gelmişlerdi, bundan kaynaklı da güvenlik güçleri fazla sorun yaratmadılar ilk etapta. Kitle sınırı zorlayınca bir yetkilinin “üst araması yaparak izin vereceğiz” demesi ile kapılar açıldı. Ancak bu arama kadın polisin olmaması üzerine, kadınları arama konusunda tartışmalar yaşandı, sonrasında arama yapılmadan geçmelerine izin verildi. Milletvekilleri bölgeden ayrılana kadar sınır denen “Misaki Milli” sınırları ortadan kalkmıştı. Heyetler bölgeden ayrıldıktan sonra çevik kuvvet Kobanêli olmayan kitleye saldırarak iki yüz metre kadar uzaklaştırdı sınır kapısından. Orada bulunan tüm basına ve Tv’lere canlı yayınlarında açıklamalar yaptık kurumumuz ADHK’nın plan ve projelerini anlattık.

15 Eylül’de başlayan IŞİD’ın yoğun saldırıları biz oradayken de tüm şiddeti ile devam ediyordu. ABD’nin uçaklarının Rakka ve Deir El Zor gibi bölgeleri vurması ile IŞİD’ın de Kobanê’ye yoğunlaşmasına neden oluyordu. Oysa Kobanê’de insanlık dramı yaşanırken ABD ve Koalisyon güçleri istemiş olsalar Kobanê’nin doğusunda çöl ortasında çıplak bir arazide mevzilenen IŞİD’ı rahatlıkla vurabilir ve oradaki katliam da durmuş olurdu. Kobanê ve bölge halkı kendisinden başka hiçbir gerici güce güvenmiyor.

Kürtler çıplak yürekleriyle tüm gerici güçlere karşı meydan okuyordu-okumaya da devam ediyorlar. Kobanê Filistin gibi olmayacak, Kürtler Kobanê’de ya yok olacaklar ya da silip atacaklar bu IŞİD kangrenini. Bu yüzyıl Kürtlerin kurtuluş, ulusallaşma ve tarihi haksızlıkları da ortadan kaldırma yüzyılı olacaktır.

İnsan zinciri ve on beş noktada nöbet tutma, aileler, sanatçılar sivil inisiyatif dernek ve örgüt temsilcilerinin katıldıkları nöbet tutma eylemleri biz oradayken de devam ediyordu. Bu onurlu direnişin sembolü olan “incir eylemi ve benzeri  değişik eylemlere katılmak için Kobanê’ye… Görev Başına

ADHK Delegasyonu

4 Ekim 2014”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikKCK’den Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına çağrı
Sonraki İçerikDHF’den Kobanê direnişini büyütme çağrısı