Adım adım başkanlık sistemine gidiş, yeni anayasa ve olası sonuçlar!

Aslında yeni anayasa tasarısının tek bir olası sonucu vardır o da; tam teşekküllü diktatörlük rejimine yasal bir zemin hazırlamasıdır. Bu anayasa tasarısının ezilen geniş halk yığınlarına hiçbir getirisi olmadığı gibi; demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda devletin (başkanın) faşist uygulamalarının katmerleşerek devam edeceğinin, açıkça ilanından başka bir şey değildir

HABER MERKEZİ (16.12.2016)-AKP tarafından hazırlanıp, iktidarın taşeronu ve payandası görevi gördürülen MHP’ye onaylatılıp meclise getirilen sözüm ona yeni anayasa tasarısı tam olarak neleri içeriyor?

Bu anayasa tasarısına sığdırılan başkanlık sistemi ile radikal bir rejim değişikliğinin hukuki irdelemesini yapmak, şüphesiz ki aslen hukukçuların işidir. Buna rağmen meclisten geçirilip halkoylamasına sunulması planlanan anayasa tasarısının, geniş halk yığınları açısından ne ifade ettiği ve günümüze evirilen sürecin kaldırım taşlarının nasıl döşendiğini hatırlamak, her birey için önemli bir anlam taşımaktadır. Neticede bağımsız ve adil bir seçim sisteminde geçerli olmak kaydıyla, bu tasarının yasalaşmasını belirleyecek olan nihai güç seçmen, dolayısıyla da halktır. Bundandır ki bu konunun ciddi anlamda tartışılması ve seçmen kitlelerinin sağlıklı bilgilendirilmesi çok önemlidir.

Peşinen söylemek gerekir ki; hukuksuz ve hiç bir meşruluğu olmayan faşist uygulamalarla yönetiliyor ülke. Bunun için adı ne olursa olsun hüküm süren sistemin halklar açısından umut olmaktan çok uzak olduğu herkesçe biliniyor. Bütün aşikarlığına rağmen her geçen gün artan baskılarla nefes alınamayacak denli koskoca bir hapishaneye dönen ülkede, „başkanlık“ adı altında adım adım diktatörlüğe gidişe bir dur denmesi gerektiği de açık.

14 yıllık iktidar yaşamı boyunca AKP, gerici ve totaliter ideolojisi doğrultusunda devletin bütün kurum ve kuruluşlarında kadrolaştı. Başta R.T Erdoğan’ın hamasi ve toplumu neredeyse moleküllerine kadar bölen ayrımcı ve ayrıştırıcı söylemleriyle, „böl, parçala, tahakküm et“ politikaları uygulamaya kondu.

Bir toplumu istenilen yönde dönüştürmenin inceliklerini iyi bilen AKP iktidarı,  işe eğitim sisteminde köklü değişikliklere giderek başladı. 4+4+4 sistemi ile neredeyse bebek yaşta çocukları, o yaşta bilinçlerinin manipüle edilmeye müsait olmasını kullanarak onları okullara doldurdu. „Ağaç, yaşken eğilir“ referansıyla küçücük beyinleri gerici, bilimden uzak bilgiler ve hurafelerle yıkamaya ve onlardan araştırmayan, sorgulamayan, biatçı ve itaatçı bir insan tipi yaratmayı hedefledi, hedefliyor.

Bilim ve teknoloji alanlarında öne çıkmış okullar tek tek kapatılarak,  hızla imam hatip okulları açıldı. İlköğretimde türban serbestisini getiren AKP, özgür iradesini kullanamayacak yaşta çocukları karanlığa mahkûm etti.  Bu uygulamayla, inançtan bağımsız olarak asıl amacın, kadını kamusal alan ve bir bütün olarak sosyal yaşamdan izole etmek, bunun sonucunda da şeriata uygun erkek bir toplum yaratmak olduğunu biliyoruz.

İktidara geldiği günden bu yana, defalarca eğitim sistemini değiştiren AKP hükümetleri, her defasında bir önceki değişikliğin gerisine düştü. Neticede okuyan-sorgulayan nesiller yetiştirmek yerine; okumayan, cahil, analitik düşünme yetisinden yoksun, yeteneksiz, yönetici bir akla ihtiyaç duyan nesillere kapı aralandı. „Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, cahil kesimin ferasetine güveniyorum“ diyen bir zatın, daha birkaç gün önce YÖK’e atandığını hepimiz gördük.

Diğer taraftan; toplumları değiştirip dönüştürme potansiyeli ve enerjisine sahip, en dinamik gücü olan kadınlar, iktidarın en üst mertebeden söylemleri ve uygulamalarıyla, aşağılanmaya ve düşürülmeye çalışıldı. Kadının ne giyeceği, hangi meslekleri yapacağı, saat kaça kadar dışarıda kalabileceği, kimle ve nasıl flört edebileceğinden, kaç çocuk doğurabileceğine kadar, kadının iradesi ve kadın kimliği ipotek altına alınmak ve erkek iradesine tabii kılınmak istendi.

AKP iktidarı boyunca, sonu gelmeyen ötekileştirici söylemlerle, farklı siyasi görüş, etnik topluluklar ve inanç grupları arasında ayrışma yaratılmıştır. Sonuçta „bizden“ duygusu kabartılmış, kin ve düşmanlık kışkırtılarak,  „öteki“ ‚tehlikesine‘ karşı iktidar, halklar içerisinde kendine bağlı bir kitle yaratmıştır. Bir yanda bu ayrıştırma yapılırken, diğer yanda ne idüğü belirsiz diziler ve yayınlarla insanlar, saltanat rejimine özendirilmeğe çalışılmıştır.

En önemlisi de bütün ülkede akıl almaz bir korku iklimi yayılarak insanlar, kötünün iyisini seçmek zorunda bırakılmak isteniyor. Hali hazırda bir iç savaşın sürdüğü ülkede,  14 yıldır bu ülkeyi yöneten kendisi değilmiş gibi AKP hükümeti, bütün felaketlerin nedeni olarak sürekli bir „dış düşman“ ve „üst akıl“ iddialarını ortaya atıyor. Ekonomik kriz, terör ve darbe korkusunun sürekli kaşınıp derinleştirilmesiyle, başkanlık gelmediği takdirde ülkenin kaosa ve çöküşe sürükleneceği yayılıyor.

Diktatoryal yönetime gidişi hazırlayan ideoloji ve uygulamalara baktıktan sonra, bir de parlamenter sisteme son verip, tek adam rejimine götüren yeni anayasa tasarısının ne getirdiğine kısaca ve önemli madde başlıklarıyla bakalım.

           

            – Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olacak ve başbakanlık kalkacak.(*)

             -Mevcut Anayasa’daki “Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, varsa siyasi partisi ile ilişiği kesilir” ifadesi kaldırılıyor.

            -Cumhurbaşkanı üyeliği bulunan partinin genel başkanı da seçilebiliyor.

            -Cumhurbaşkanı, yardımcılarını ve bakanları atayıp görevden alabiliyor. Atanan cumhurbaşkanı ve bakanları varsa Meclis’e ilişiği kesiliyor.

            -Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri ve teşkilat yapılarının Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi isteniyor.

            – Cumhurbaşkanına Meclis’i fesih yetkisi veriliyor, bu durumda kendi görevi de sona eriyor.

            – Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebiliyor. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tam sayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebiliyor. Kurulacak komisyonda yapılacak soruşturma sonunda meclis oylamasına gidiliyor. Üye sayısının 3’te 2’sinin evet demesi durumunda Cumhurbaşkanı Yüce Divan’a sevk ediliyor.

            -Cumhurbaşkanına, bütçe kanununu hazırlama, sunma yetkisi ve görevi veriliyor. Bütçe, Meclisin onayıyla kabul ediliyor.

            -Cumhurbaşkanına olağanüstü hal ilan etme yetkisi veriliyor. İlan edilen OHAL’i gerekli görülen hallerde kısaltma, uzatma, kaldırma yetkisi TBMM’ye veriliyor.

            – Üst düzey kamu görevlilerinin atanması usulleri cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle belirleniyor.

            -Cumhurbaşkanına kamu tüzel kişiliği kurma görevi veriliyor.

            – Cumhurbaşkanlığı’na TBMM’deki siyasi parti grupları, son genel seçimlerde yüzde 5 oy almış siyasi partiler, en az yüz bin seçmenin aday gösterebilmesi öngörülüyor.

            -TBMM’nin Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetleme yetkisi elinden alınıyor.-TBMM’nin en önemli denetim mekanizmalarından gensoru ve Meclis soruşturması yetkileri kaldırılıyor.

            -HSYK üye sayısı 22’den 12’ye düşürülüyor. Yarısının Meclis tarafından seçilecek. Diğer üyeleri ise Cumhurbaşkanı atayacak.

Maddelerden açıkça anlaşıldığı gibi şu an anayasa da bulunup da uygulamada olmayan kuvvetler ayrılığı ilkesi tamamen ortadan kalkıyor. Yürütme, yasama ve yargı tek bir kişinin elinde yani adı Cumhurbaşkanı olan „başkan “da toplanıyor. TBMM’nin adı var, kendisi yok hükmünde.

Başkan, istediği yasaları çıkartıp uygulamaya koyabiliyor ancak suç işlediği takdirde yargılanması, yani yüce divana sevk edilebilmesi, aranan oy sayısıyla neredeyse imkânsız.

HSYK üyelerinin başkan tarafından atanacak olmasıysa, bugün de var olmayan yargı bağımsızlığını yasal olarak da ortadan kaldırıyor. Başkan bütçeyi kendisi hazırlıyor, bakanları kendisi atıyor, OHAL ilan edebiliyor hatta meclisi feshedebiliyor.

Aslında yeni anayasa tasarısının tek bir olası sonucu vardır o da; tam teşekküllü diktatörlük rejimine yasal bir zemin hazırlamasıdır. Bu anayasa tasarısının ezilen geniş halk yığınlarına hiçbir getirisi olmadığı gibi; demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda devletin (başkanın) faşist uygulamalarının katmerleşerek devam edeceğinin, açıkça ilanından başka bir şey değildir.

 

                       

           

 

 

Önceki İçerik“TC” nin gerilla alanlarına yoğun saldırısı ve topyekün savaş stratejisi!
Sonraki İçerikMüjgan Ekin nerede!