Başlık ettiğimiz soruya tek sözle yanıtımız; gericiliklerden hiçbiri diğerine tercih edilmez! Ne emperyalist gericilik ne Taliban gericiliği ne de başka bir gericilik! Gericiliğin her türeviyle mücadele devrimci savaşta kılavuzumuzdur. Gericiliğin alternatifi yine gericilik değil, devrimcilik ve devrimdir! Gericilikler arasında tercih yapılamaz. İyinin kötüsü gericilikten seçilemez. Bir gericiliğin ötekine tercih edilmesi sınıf işbirlikçiliğini aşmaz. Olsa olsa karmaşık bir süreçte gericiler arasındaki çelişmelerin şiddetinden hareketle baş çelişki esasına uygun olarak mücadelenin hedefine öncelikli olarak konanla ondan sonra konacak olana ilişkin taktik süreçler işler. Bu durum da işgal ve faşist diktatörlük koşullarında gündemleşebilecek bir sorun olarak tercih olmaktan çok mücadelenin doğal seyrinin dayattığı taktik aşamalar olarak sınıf mücadelesi tarihinde yeterince örnekler biriktirmiştir zaten. Kerhen de olsa hiçbir gericilik desteklenmez, gericilikle mücadelede esas ve tali sıralaması yapılır, bu bir sosyal yasa ve mücadele hukukudur.  Gericiliğe karşı mücadele esastır-değişmez ilkedir.

Günümüzdeki Bütün Gericiliklerin Kaynağı Emperyalist Dünya Gericiliğidir 

Sovyet Sosyal Emperyalizmi’nin henüz havlu atıp alenen emperyalist niteliğini ilan etmeden önce devam eden “soğuk savaş” yıllarında ABD emperyalizminin Rus Sosyal emperyalizmini kuşatma stratejileri yürürlükteydi ve bu iki emperyalist güç arasında kıyasıya bir dalaş hüküm sürüyordu. Sovyet Sosyal Emperyalizmi’nin havlu atarak yüzündeki maskeyi çıkarıp emperyalist cepheye alenen iltihak etmesiyle birlikte, “soğuk savaş” yılları geride kaldı ve ABD emperyalizmi başat aktör olarak tek odaklı bir emperyalist hegemonyaya kurarak dünya jandarmalığını ilan etti. Ta ki, Putin’in “artık tek kutuplu dünyadan söz etmek mümkün değildir” söylemiyle açıktan ABD emperyalizmine meydan okuduğu zamana kadar. Bu açık tavır alışın akabinde eski Sovyet bileşeni uluslarda tezgahlanan “Turuncu devrimler” bu meydan okumaya bir cevap niteliğindeydi ve hedef Rusya’nın kuşatılması stratejisine hayat vermekti. Ne var ki, Putin dönemi Rusya’sı bu devrimlerle örülmek istenen ABD güdümlü kuşatmayı yararak püskürtmeyi esasta başardı.

“Soğuk savaş” yıllarında maskeli-maskesiz bu iki emperyalist gücün bilek güreşi yürüttüğü çatışma alanlarından biri de Afganistan’dı. Sosyal emperyalist Rusya, Afganistan’ı işgal ederek ABD’nin belirlediği sınırları yarıp genişletme çabasıyla yayılmacı eğilimini ortaya koymakla kalmıyordu; kaçınılmaz bir karşı tutum olarak Taliban’a ad ve hayat veren koşullar da yaratmış oluyordu. Kuşkusuz ki, ABD emperyalizmi Rus işgaline karşı gelişen direnişle ilgilenmekle kalmadı, bu direniş odaklarından “Taliban”ı doğrudan destekledi, eğitti ve her tür askeri, teknik ve maddi destekle teşvik etti. Yani, Taliban’ı hayatta tutan emperyalist gücün ABD olması ne kadar gerçekse, Taliban’ı hayata getiren koşulların da Rus Sosyal Emperyalizmi’nin işgali olduğu o ölçüde gerçektir. Bu anlamda Taliban onu beşleyip büyüten ABD’den çok ona, hayat veren Rus emperyalizminin çocuğudur, sorun bu kadar açıktır. Nitekim, her haksız ve kanlı işgal saldırganlığı gibi, Rus işgali de uzun yıllar almasına karşın yenilgi almaktan kurtulamadı. Rusya, Afganistan’da yenilerek geri çekildi-çekilmek zorunda kaldı. Zamanla roller değişti. Bu kez Afganistan’ı işgal eden, daha önce Rus işgaline karşı Afganistan-Taliban direnişini destekleyen ABD oldu. ABD uzun yıllar işgalini sürdürdü fakat bu kez, desteklediği güç, savaştığı güç oldu ve Taliban’ın yirmi yıllık ABD işgaline karşı mücadelesi işgalcileri güçten düşürdü ve ABD, Taliban’la anlaşma imzalama zemininde oradaki askeri güçlerini çekmek ve işgale son vermek zorunda kaldı.

Emperyalist ve bütün dış güçlerin Afganistan’dan çekilmesini isteyerek ABD ile anlaşma metnine imza koyan Taliban için asıl mesele şeriata dayalı Siyasal İslamcı bağnaz rejimini kurup meşru kılmak olduğundan, ele geçirdiği iktidarı koruyup sürdürme ve meşru kılma temelinde emperyalistlerle anlaşma yapmaktan sakınamadı ve yine emperyalistlerle ilişki geliştirme ve hatta Afganistan’ın inşasında rol almalarını isteyerek adeta emperyalistleri silahsız olarak yeniden Afganistan’a davet etmekten imtina etmedi. Rus işgali-Taliban ve 1 Eylül 2021 ile tarihlenen Afganistan’ın bugünkü sürece gelişinin en kısa özeti budur.

Bizim Afganistan Gerçekliğinden Çıkaracağımız Dersler Nedir, Ne Olmalıdır?

Yaşanan reel gerçek şu; Taliban’ın işgale karşı olma niteliğinden ve/veya karşı olduğu kadardan aldığı haklılık temelinde olmak kaydıyla da olsa, tamamen haklı olan direnişi göreli ve lekeli de olsa bir zaferle sonuçlandı. Emperyalist güçler Afganistan’dan çekilmek zorunda kaldı veya çıkmak zorunda bırakıldı. İşgalin sonlandırılması bir anlaşmayla teyit edilse de son tahlilde emperyalist güçlere bu durum kabul ettirildi ve dahası çekilmelerini sağlayan anlaşma direnişin ve savaşın bir sonucu olarak gerçekleşti. Emperyalist haydutlar, çekilme kararı ve tavrıyla fiilen Afganistan’daki varlıklarının işgal olduğunu itiraf ederek, haksız olduklarını kabul etmiş oldular ya da kabul etmek durumunda kaldılar. Bu anlaşma çerçevesinde emperyalist güçler Afganistan’dan askeri güçlerini çekmeyi, dolayısıyla fiili işgale son vermeyi kabul etmiş olsalar da Taliban’a kabul ettirdikleri anlaşma hükümleri çerçevesinde, Afganistan’ın iç işleri veya meselelerinde bir taraf olma pozisyonuyla oradaki varlığını korumaktadırlar. Dahası, Taliban’ın, rejimlerinin tanınması yönündeki uluslararası meşruiyeti açısından duydukları muhtaçlıktan ileri gelen yumuşak karınları, emperyalist güçlerle ilişkilerin sürdürülmesine ve onları davet etmesine yol açtığından, bu durum kazandıkları zaferi lekelemekte ve işgal karşıtı konumlarını ortadan kaldırmaktadır.

1 Eylül tarihi itibarıyla olan şey, fiili işgal yerine, yarı-sömürgeciliğin ve dolayısıyla emperyalist tahakkümün onaylanması oldu. Afgan halklarının savaşlarla ödediği bedelin karşılığı, Taliban’ı siyasi iktidara yerleştirmek oldu. Bu bakımdan Taliban’ın emperyalizme tavır derecesi, fiili işgale son verme bağlamında işgal karşıtı ve anti-emperyalist tutumda güdükken, dünya emperyalist gericiliğinden beslenen ideolojik ve siyasal nitelikleriyle tarih zaman ve süreç dışı gericilikle tanımlıdırlar. Bu gerçeklikleri nedeniyle işgale karşı zafer Afgan halkı için esasta bir şey değiştirmemiştir. Afgan toplumunun önemli bir bölümü için, Taliban rejimi tam bir korku, yaşam güvensizliği ve şeriat yasaları temelinde koyu karanlık bir döneme esir olma anlamı taşımaktadır ki, Taliban iktidarının lekelenmesi burada tanımlanırken daha esas lekesini ise şeriat kanunları vasıtasıyla özellikle kadın ve çocuklar şahsında tam bir kölelik, en vahşi baskı ve çağdışı yaşam koşullarını uygulamasıdır. Dolayısıyla Taliban zaferiyle yaşanan şey, asla bir devrim, bir demokrasi, reform ve ilerleme değil, bilakis gerici sınıf türevleri veya klikleri arasında iktidarın el değiştirmesidir. Kliklerin bu gerici niteliği nedeniyle “değişim” ne Afganistan’ın gerçek bağımsızlığını vermiş olarak Afgan toplumu ve halkı için bir iyileşme, ne de ilerlemedir. Aksine olacak olan, sosyal ve siyasal olarak insanlığın genel yaşam standartları ve seviyesine ters orantılı bir sürecin başlangıcıdır Emperyalist güçler Afganistan’ın bu “yeni” döneminde Afganistan’a kayıtsız kalmayacak, bilakis gerici-hegemonik stratejileri temelinde oraya müdahale etme ve orada olmayı sürdüreceklerdir. Taliban da diğer gerici sınıf iktidarları gibi, emperyalist gericiliğe öyle ya da böyle yaslanmayı sürdürecek ve işbirliği içinde olacaktır. Bu gerçeklikler ışığında bakılırsa, tam bağımsız ve özgür bir Afganistan’dan bahsetmenin mümkün olmadığı görülür. Bütün bunlarla ilişkide Taliban gericiliğinin emperyalist gericilik karşısında zafer kazanmasında göz ardı edilmemesi gereken etmenler; emperyalist işgalci saldırganlık ve yağmanın koşulladığı var olma zorunluluğu ve direniştir. Taliban’ın bu var olma mücadelesinin Rus işgali döneminde ve ABD/ NATO işgaline karşı yürüttüğü gerilla savaş tarzının da tayin edici bir etkisi olmuştur.

Afganistan’daki Değişim İşgalin İç Gericilikle Yer Değiştirmesinden İbarettir

Taliban yönetiminde tarihsel ve toplumsal ilerlemeye ters orantılı bir sistem inşasına tanık olacağımız Afganistan senaryosundaki tablodan çıkarılacak sonuçlarda vardır ve belli başlı olanları da şunlardır:

İsterse işgal karşıtı hareket olarak haklı-meşru bir savaş verilmiş ve zafer kazanılmış olsun, şayet bu hareket devrimci sınıflara dayanmıyor, bilakis gerici sınıflara dayanıyor ise, bu hareket ve başarısı tam bağımsızlıkçı bir çizgide olamayacağı gibi, tutarlı anti-emperyalist bir hareket ve başarı da olamaz. Bu anlamda emperyalist gericilik başta olmak üzere, hiçbir gericilikle bağını koparması mümkün olamaz.

Bu hareketin önderliği, ideolojik-siyasi çizgisi ve siyasi doğrultusu, devrimci sınıf teorisi ve siyasetine değil de gerici sınıfların önderliğine, ideoloji ve siyasetine dayanıyor ise, bu hareketlerin sınıf karakteri ve önderlik siyasetine uygun olarak eninde sonunda emperyalizmle iş birliğine girmesi kaçınılmazdır. Gerici sınıf ve önderliklerinin gerçek anlamda bağımsızlıkçı olması veya bağımsızlıkçı bir çizgi benimsemesi mevcut dünya şartlarında olanaksız derecede zordur. Bu ideolojik-siyasi çizginin sağlamlığı veya burjuva kırılganlığıyla alakalı bir durumdur. Gerçek devrimci bir çizgi ve önderlik olmadan, burjuva önderlikler altında tam bağımsızlık kazanılamayacağı gibi, emperyalizme karşı mücadele de tutarlı bir bütünlük kazanmaz.  Dolayısıyla, burjuva sınıf ve önderliklerin altında gelişen mücadele ve hareketlerin elde edeceği zafer, devrimci ve demokratik nitelikte olamayacağı gibi, devrim hiç olamaz. Olsa olsa gerici bir kliğin yerine başka bir gerici kliğin geçmesi biçiminde burjuva sınıf klikleri arasında iktidarın el değiştirmesi olur.

Mevcut emperyalist dünya gericiliği şartlarında gerçek bir zafer ancak devrimci sınıf mücadelesi ile elde edilebilir. Bu koşullarda, işçi sınıfının siyasal ideolojik önderliği ve katılımı olmaksızın ulusal bir bağımsızlık kazanılamayacağı gibi, demokratik halk devrimi ve/veya sosyalist bir devrimin gerçekleşme imkânı da olmaz ve bunlar iddia olarak değerlendirilemez.

Bizim çıkardığımız bu sonuçların kaynağı tarihsel tecrübeler, sınıfların nitelikleri ve Afganistan’da yaşanmak da olan sürecin tartışma götürmez uygulamaları ve yönelimidir.  Afgan halkı işgale karşı savaşan Taliban ve benzeri örgütlere her şeylerini vererek işgalin sonlandırılmasında temel rol oynadılar. Aynı halk, Taliban gericiliğin devrimci yoldan tasfiye edilmesinin bilincini ve rolünü de eninde nihayetinde üslenecektir, bundan hiçbir kuşku duyulmaz. Dolayısıyla Taliban işgalin kırılmasının öncü gücü olsa da gericiliğin alternatifi değildir. Aksine, kendisi de aşılması gereken bir gericiliktir. Demokratik bir devrimin başlangıcıyla koşullu toplumsal dönüşümün Afgan halklarının ihtiyacı olmaya devam ettiğini daha şimdiden işçi sınıfı ile emekçi halk kitlelerinin ve hatta en geniş toplumsal kesimlerin koyu bir baskı ve barbarlık altına sokulduğuyla da anlaşılan temel gerçekliktir.

Özellikle kadınlar ve çocuklar için tam bir köle düzenine geçişe tanıklık ettiğimiz şeriatçı Taliban’a teslim edilmiş bir Afganistan var. Taliban, kadının üstüne çöken bir kara basan gibi, dünya ölçeğinde gelişen kadın hareketi ve mücadelesinin tersine, büyük kadın kıyımı ve cins inkarına yol vermektedir. 15 yaşındaki çocukların zorla evlendirilip köle olarak alınması bu tablonun vahşi boyutlarından biridir. Dolayısıyla Taliban’ın başarısı, sınıf devrimlerinin geliştirilmesi ihtiyacıyla birlikte, temsil ettiği en bağnaz gericilikle kadın mücadelesinin öne çıkması gereken şartları dayatmaktadır. Taliban’ın sınıf devrimden doğan ihtiyaçları hafifleten bir rol oynaması söz konusu olmamakla birlikte, bu devrim ihtiyacını derinleştirdiği kesindir. Şeriat sistemi uygulamalarına karşı daha şimdiden kadın mücadelesinin yükselmesine neden oluşmuş, bu temelde kadın hareketinin orta vadede boy verme olasılığı büyümüştür.

Öte yandan zorunlu göç ve mülteci akımı bu sürecin diğer bir sonucudur. Milyonlarla ifade edilen Afganlı göçmen-mülteci, kadın ve çocuk, yaşamlarından kopup zorunlu sürgün yollarında büyük insani dramların kurbanı edilirken, bu göç ve mülteci akını emperyalist ve gerici devletler arasında pazarlık konusu olup, mültecilerin yaşam hakları siyasete malzeme edilecektir. Irkçılık ve faşizm bu sorunda da hortlayarak yaygınlaşacaktır. 

Manipülasyona Uygun Zemin

Afganistan’da yaşanan mevcut süreç veya durum bağlamında, devrimci, demokratik saflarda dile gelen ve tartışmaya değer bazı yaklaşımlara da değinmek gerekiyor.

Afganistan’da, Rusya’dan ABD’ye ve ABD’nin müttefiklerine kadar emperyalist ve işgalci tüm güçlerin saldırganlığına karşı meşru direniş gösteren ve ister direnişleri boyutuyla olsun, isterse de emperyalist haydutlarla anlaşma ve iş birliği içinde/çerçevesinde olsun, son tahlilde ABD emperyalizminin yerli kuklası durumundaki iktidarı yenerek iktidarı ele geçiren ve ABD emperyalizmi ile müttefiklerini Afganistan’ı terk etme noktasına getiren somut bir süreç yaşandı-yaşanıyor. Şeriat esasına göre biçimlenen Siyasal İslamcı Taliban’ın bu zaferine eş zamanlı olarak, Afganlı komünistler başta olmak üzere, birçok komünist ve devrimci hareket, Afgan halkını Taliban’a karşı direnişe çağırmaktadır. Emperyalist işgal ve saldırganlığa karşı da aynı çağrıyı yapma yanıyla bu çağrılar haklı-tutarlı-devrimcidir. Ancak mevcut durumda yapılan çağrıların gerçeklikle bağının kurulmasına da ihtiyaç var.

“Halkı ayaklanmaya çağırmayan ya da halka ayaklanmamasını söylemeyen alçağın biridir” mealinde katı devrimci tavırla söylenen bilindik söz, haklı olmakla birlikte, genel bir doğru, ilkesel bir tutumdur. Halkın gerici siyasi sistemler altında türlü yöntemlerle ezilip sömürüldüğü, açlığa mahkûm edildiği, ekonomik-demokratik-siyasi haklardan mahrum bırakıldığı, aşağılanarak hakir görüldüğü ve itiraz ve isyanlarının barbar şiddet ve vahşi katliamlarla bastırıldığı koşullarda ayaklanmak haktır, gerekli ve zorunludur. Halktan ayaklanmasını istemek ve bizzat bu ayaklanmayı örgütlemek devrimci bir görevdir de. Taliban’ın şeriata dayalı çağdışı koyu gericiliğine karşı aynı meşruluğa hayat vermek genel devrimci tutum ve mantık açısından olduğu kadar, devrimci motivasyon ve propaganda açısından da çok daha geçerlidir. Ancak daha eylülden önce Afgan halkına yapılan direniş çağrıları bir rasyonellik içermeyip, soyut-karşılıksız, ezbere dayalı ve propagandistti. Oysa çağrılar somut gerçek ve durumla örtüşmek zorundadır; aksi durumda sorumsuzluğa da hizmet edebilirler. Taliban gibi koyu gerici, vahşi ve barbar bir gücün savaşarak iktidarı ele geçirdiği ve büyük bir korku yayarak toplumun üzerine kara basan gibi çökerek nüfuz kurduğu; henüz kaos ve belirsizliğin hüküm sürüp yaşam kaygısının egemen olduğu şartlarda, Taliban iktidarına karşı halkın ayaklanmasının son derece zor olduğu açıktı. Dışardan maval okumakla bu temel gerçeklik atlandı. Buna karşın, uluslararası gerici güçlerin desteklediği başka bazı yerli gerici sınıfların Taliban iktidarına karşı direnişler göstermesi mümkündür. Ancak bu direnişler de mevcut şartlarda büyük zorluk ve sınırlılıklarla karşı karşıyadır ki, bu direnişlerin mevcut şartlarda başarılı olması olası görülmemektedir.

Bütün bunlara karşın, direniş haktır. Direnişin yaşanması ve başarısı için de toplumsal dayanak şarttır. Afgan toplumunun bir kesiminin Taliban destekçisi olduğu gerçek iken, toplumun geri kalan kesiminin büyük bir korku ve kabus içinde olduğu ise diğer gerçektir. Dolayısıyla Taliban iktidarına karşı mücadele ve ayaklanma, somut gerçeklik nedeniyle bugünden ziyade uzun vadeli bir mücadele sorunudur. Toplumda karşılık bulmayacak çağrıların yapılması tutum-tavır ve ahlaki sorumluluk bağlamında anlaşılır olsa da haberdar etmekten öte bir işlev görmezler.  Başka bir ifadeyle, imkansızı istemek ne kadar devrimciyse, gerçekçi olmak da o kadar devrimcidir.

Yanılgı taşıyan ya da hatalı olan bir anlayışta Taliban’a karşı emperyalist gericiliğe yaslanmak ya da bel bağlamaktır. Bu durum, gerici sınıflar açısından yadırganamaz fakat Afgan halkına sirayet etmesi bakımından son derece tehlikeli bir eğilimdir. Emperyalist gericiliğin yeniden “barış getiren, barış gücü” olarak algılanıp toplumun bilincinde manipülasyona yol açması emperyalizmin işgalci saldırganlığına zemin bulup bunu meşrulaştırmasıdır. Bu görüş işgal boyunca fiilen topluma dayatılan, “Taliban gericiliği mi, yoksa emperyalist gericilik mi” ikileminde Afganistan halkının tercihe zorlanmasıdır. Bu tercihin orta vadede Taliban olmayacağı açıktır. Ki, topluma sirayet etmesi muhtemel olan bu durumun yarattığı-yaratacağı tehlike bir yana, Taliban emperyalist güçlere çağrılar yapıp mesajlar göndererek bu tehlikeyi somut olarak davet etmektedir. Taliban’ın Çin’e dönük mesajları vb. buna işarettir. Ve bu tavrıyla, Taliban’ın tutarlı bir emperyalizm veya işgalciliğine karşı olmadığı da çıplak biçimde açığa çıkmış olmaktadır.

Taliban barbarlığı ile emperyalist barbarlık arasında tercihe zorlanan Afgan halkının iki gericilikten birini tercih etmesi halinde kazanan yine gericiliktir. Oysa gerçekten özgür bir Afganistan kurtuluşunu her iki gericiliğe karşı gelişecek olan devrimci direnişle inşa edebilir. Afgan komünistleri ve devrimcileri eninde sonunda bu pozisyonu alacaktır. Zamansız çağrılarla acele sonuç almanın zor olduğu aşikarken, uzun vadeli bir savaşın bugünden örgütlenerek yürütülmesi değişimi isteğinin kaçınılmaz eylemleşmesi olacaktır. 

Afgan toplumunda Taliban gericiliğinden duyulan korku nedeniyle emperyalist tehdidi çağıran olumsuz bir eğilimin gelişmesi bir yönüyle anlaşılabilenken, uluslararası kimi komünist ve devrimci hareketlerde de benzer hatalı eğilimlerin baş göstermesi anlaşılmazdır. Hiç şüphesiz ki, Afganistan özgülünde de olsa, Taliban gericiliği ile emperyalist gericiliği kıyaslayarak, Taliban gericiliği karşısında emperyalist gericiliği zımnen de olsa daha makul gören anlayış kafa karışıklığının ürünü bir görüş olarak yanlıştır. Oysa dünya halklarının baş düşmanı olan ABD emperyalist gericiliği sömürgeci, talancı, hegomonik güç olarak dünyanın en vahşi, en barbar ve en cani gericiliğidir. Gericiliğin en ileri ve üst niteliği, temsili emperyalist gericiliktir. Taliban gericiliğinin de diğer gericilik biçimlerinin de besleyeni ve hatta varlıklarını sürdürme koşullarını oluşturan-yaratan emperyalist gericilik ve onu ayakta tuttuğu kapitalist mülkiyet sistemidir. Taliban’ın koyu vahşeti, katliam ve caniliği, barbar zihniyet ve köhnemişliği emperyalist gericiliğe tercih edilemez nitelikte olsa da Taliban gericiliği kısmen lokal, kültürel ve coğrafi sınırlıdır. Emperyalist barbarlık ise, tüm dünya halklarına kan kusturan küresel boyutta tayin edici bir gericiliktir.  Bu gericiliğin kıyım ve katliamları, yok edim ve tahribatları asla Taliban gericiliğiyle bir ve aynı tutulamaz. Gericiliklerden birini diğerine yeğ tutmanın yersizliğine karşın, nitel ve nicel olarak emperyalist gericiliğin Taliban gericiliğinin etki ve nüfuzuyla kıyaslanamayacak derecede esas ve belirleyici olduğu açık bir gerçekliktir.

Uluslararası Komünist ve Devrimci Hareketin Tavrı ve Sorumluluğu…

Rusya, ABD ve NATO emperyalist güçlerinin Afganistan’da ileri savaş teknolojisiyle sürdürdüğü işgal savaşına karşı koyan Afgan direniş güçlerinin, gerici ideolojik ve siyasal niteliklerine rağmen başvurdukları gerilla savaşıyla işgalcileri pes ettirmeleri bir kez daha gerilla savaşının üstün gücünü tanıtladı. Bu gerçeklik, gerilla savaş tarzının doğru ve ısrarlı uygulanması halinde en modern teknolojiler karşısında da bu üstünlüğü koruduğu anlamına gelir ki, Taliban’ın zaferi bu gerçekliğe sunulan en güncel kanıt oldu ve Afganistan fiili işgalden kurtuldu.

Afganistan orada yaşayanlarındır, Afganlılarındır. Afganistan’ın yaşadığı her iç sorun, kendi dinamikleriyle çözülmelidir, meşru olan bu çözümdür. Afganistan’da emperyalist gericilik ortadan kalkmış değil, tehdit olmaya devam etmektedir ve bu da emperyalist dünya gericiliğidir. Dışardan dayatma ve müdahale, işgalci saldırganlık ve tahakküm kabul edilemez. Ulusların egemenlik hakkı bakidir ve kendi kaderlerini tayin etmeleri en temel haklarıdır. Bu hak dış müdahalelerle çiğnenemez. Hiçbir gücün Afganistan da zora dayanan varlığı meşru değildir. Bundan sonraki varlıkları ve gelişleri de meşru değildir. Bu bağlamda, Taliban da dahil, her sınıftan Afganlının emperyalist işgal ve müdahalelere karşı direnişi haklı ve meşrudur. Ancak Taliban’ın sınıf yapısından ve tarihsel kültüründen gelen nitelikleri onu tastamam gerici bir güç olarak tanımlar ve sosyal gelişme ve ezilenlerin özgürleşme istek ve iradeleriyle eninden sonunda temsil ettikleri karanlık dehlize itileceklerdir, bu da yaşanacak gerçektir. Afganistan devrimi ora halklarına aittir. Devrimci değişim ve gelişim rotasını tayin edecek olan, Afganistan halkıyla birleşme zorunluluğu olan Afganlı komünistlerdir. Tıpkı Afgan halkı ve komünistleriyle dayanışmanın da bir hak ve sorumluluk olması gibi.

En gerici, en yobaz, en ilkel, en bağnaz şeriatçı formda örgütleşen Taliban gibi bir hareketin insanlığın yakaladığı değerler seviyesine ters yönde elde ettiği mevcut başarı, emperyalist dünya gericiliğinin sömürgeci vahşi hegemonya ve saldırganlığının yarattığı ya da vesile olduğu bir sonuç da olsa, bu başarı, kesinlikle Uluslararası Komünist Hareketin dağınıklığı ve zayıflığına dayanan basiretsizliğinden doğan boşluktan da beslenendir. Dünya komünist ve devrimcileri bu başarıyı, kendi suçları olarak da telakki etmek durumundadır. Zira, emperyalist barbarlık altında inleyen ulus ve halkların aradıkları alternatif gücün yoksunluğu, onları en gerici hareketlerin, burjuvazinin peşine takılmaya muhtaç etmektedir. Suçlu olan ezilip sömürülen milyonlar değil, onlara umut ve güven veremeyen, dahası ezilenlerin gerçek hayat şartlarında tanımlanan sorunları üzerinde örgütleyip çözüme seferber etmeyen öncü güçlerdir.

Bu vesileyle; Uluslararası Devrimci ve Komünist Hareket ve onun coğrafyamızdaki komünist devrimci taburları, dünya halkları ve uluslarının tek-tek coğrafyalarda yükselen ulusal kurtuluş mücadeleleri sosyal kurtuluş ve özgürlük talebine yanıt olabilmek için bir an önce görevlerine sahip çıkmak zorundadırlar, bu elzemdir. Taliban gericiliğinin başardığı şeyi pekala komünist ve devrimciler de başarabilirler. Bu başarının önünde dayanabilecek hiçbir engelin olmadığı; devrimlerin ve ulusal bağımsızlıkların engeli olan dünyanın en vahşi emperyalist ordusu ABD ve NATO’nun, yerel gerici bir güç tarafından gerilla savaşına baş vurarak söküp attığı Afganistan örneğinde de görülmüş oldu.

Özcesi, Afganistan, sorunlu durum ve şartlardan başka bir sorunlu dönem ve duruma adım atmış oldu. Bu geçiş, Afganistan’ın kaderi ve genel şartları açısından köklü değişim yaratmayan biçimsel bir değişim olmakla birlikte, Afgan halklarının yaşam şartlarını iyileştirmekten uzak ve adeta “birbirini aratan” cinsten gericilikler arası bir değişimden ibarettir. Aynı süreç, Afganistan’da halk kitleleri yönünden yaşanılmaz şartları derinleştirerek kaotik belirsizliği bağrında taşıyan özellikleriyle olağan dışı gelişmelerin dinamiğini taşımaktadır. Afganistan’da hiçbir mesele bitmiş değil, bilakis süreç sıra dışı gelişmelerin davetine açıktır. Zira, Taliban’la karşılıklı bir protokol ekseninde Afganistan’ı terk eden ABD’nin bu protokole ülke ve bölge ülkelerinin geleceği açısından ne tür tuzaklar yerleştirdiği henüz açık olmuş değildir. Bu tuzaklardan birinin, Afganistan’ın yeni bir cihatçı üssü haline getirilerek, örneğin Sincan’da Çin’in, Rusya’nın nüfuz alanlarında Türki devletlerin bu örgütlerin hedefi haline getirilerek Çin’in ve Rusya’nın enerjisini bu örgütlerin faaliyetlerini engellemede tüketilmesi güçlü bir olasılıktır. En genelde ise Asya’nın bir kaos iklimine sokulması uygulanabilecek en iyi stratejidir ve bu durum, ABD ve NATO’nun dinlenmesine ve son yirmi yıldır Ortadoğu coğrafyasında tutunmak için harcadığı trilyon dolarları savaş teknolojisinin geliştirilmesine yarayacak bir fırsat olacaktır…

Bu arada Taliban, ekonomik şartlar itibarıyla karşı karşıya kalacağı sorunları acımasız baskı ve katliamlara başvurarak büyük bir terör dalgasından geri durmayacağından, Afgan toplumu yeni ve daha ağır acılarla tanışacak, trajedisi büyüyecektir. Dünya Komünist ve Devrimci Hareketi’nin Afganistan’ın geleceği hakkındaki hissiyatının canlı kalması bu açıdan hayatidir. Simgesel gerici bir odağın meşrulaştırmasına karşı Afgan devrimci ve komünistlerinin yükselteceği mücadelenin de simgesel enternasyonal bir odağa dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.

Önceki İçerikMaoist Komünist Parti temsilcisi Eylem Hasret: Çürümüş Sistemin Geleceği Yok, Tek Alternatifi Sosyalizmdir!
Sonraki İçerikEnternasyonal Proletaryanın Komünist İradesi ve Işığı; Başkan Gonzalo Ölümsüzdür!