Proletarya ve geniş halk kitlelerinin çelişki ve sorunları kendi sınıf mücadeleleri ve devrimleriyle çözülebilir. Ne sınıf çelişkileri ve ne de politik mücadele burjuvaziye havale edilemez. Proletarya ve haklarımız adına elde edilecek kazanımlar burjuvazi tarafından değil, devrimci sınıf ve halk güçlerinin tutarlı, ilkeli devrimci mücadelesi zemininde bizzat proletarya ve emekçi kitleler tarafından kazanılır…

Erdoğan şahsında tek adam sultasıyla biçimlenip “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” denilen ucube sisteme geçişle birlikte, burjuva siyaset cephesinin, tek sınıf orijini bağlamında olmak kaydıyla, merkez sağ ve merkez sağ karakterli iki ana eksen üzerinde bloklaşarak biçimlenme yoluna girdiği malumun ayanıdır. Sistemin getirdiği 50+1 şartı, burjuva siyasetin iki ana yelpazedeki ittifakını zorunlu hale getiren hukuksal zemin oldu. Birden fazla emperyalist sermayenin ülkedeki nüfuzuna bağlı olarak, bu sermayenin yerel temsilcisi-acentesi durumundaki komprador tekelci burjuva klikler de ittifak temelinde iki cephede öbeklendi. “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı” tabelaları asılarak tüm burjuva siyasi partiler bu iki çatı altına girdi ya da yer aldı.

Komprador tekelci burjuva klikler arası iktidar dalaşı bu iki gerici-faşist blok arasında cereyan ederek somutlanmaya başladı. İki blok arasındaki iktidar dalaşı, “Başkanlık sistemi” ve buna karşı “Güçlendirilmiş parlamentarist sistem” savunusuna oturdu. Yani, komprador tekelci burjuva sınıf kliğinin tekçi, ırkçı-faşist iktidarına karşı, bir başka kliğin tekçi, ırkçı-faşist iktidar savunusu alternatifiyle muhalefet edilip dalaş sürdürülmektedir. Altı siyasi partinin oluşturduğu sağ ittifak ve yürüttükleri görüşmeler bu zeminde gelişip anlam taşımaktadır. En ileri niteliği, güçlendirilmiş parlamentarist sistemdir ki, bu, faşist sistemin tahkim edilerek güçlendirilmesinden öte bir anlam taşımamaktadır.

“Millet İttifakı” adını kusursuzca temsil edip layıkıyla taşıyan ve bu tipik karakteristiğine uygun olarak CHP’nin koçbaşı pozisyonda rol oynayıp birleştirici çimento olduğu burjuva parlamentarist muhalefet bloğu, Erdoğan-AKP/MHP iktidarına karşıtlık ve parlamentarist sistem savunusu zemininde buluşan bu bloğun iki bileşen aktörünün faşist Erdoğan-AKP iktidarının başbakan ve bakan düzeyindeki suç ortaklarından olması ironi iken, diğer bileşen unsurlarından birini 90’lı yılların yargısız infaz, “faili meçhul” ve göz altında kayıplar sürecinin sorumlularından, diğer birinin Madımak Katliamı’nda rol oynayan sorumlulardan olması, Dersim kıyımı ve daha bir çok katliama imza atan faşist Kemalist CHP’nin kimliğiyle tam bir uyum içindedir.

Burjuva “sol”, “sosyal-demokrat” gömleği CHP’ye bol geldi ki, yüzüne çektiği “sol” peçeyi yırtıp atarak alenen ve gururla merkez sağ ve tekçi-ırkçı milliyetçiliğin bayraktarlığına soyunarak bunu en güçlü biçimde olguya dönüştürdü ve ırkçı-milliyetçi, devletçi sağ-faşist siyaset yarışında iddiasını kanıtlayarak sağa alternatif olarak kendisinin başını çektiği başka bir sağı “millet ittifakını” masaya koydu. CHP’den başka bir şey de beklenemezdi.

İktidar dalaşına dayalı gelişen “Millet İttifakı” patentli burjuva muhalefetin, burjuva parlamenterist muhalefet bağlamında, özellikle son bir yıl içinde başarılı bir performans ortaya koyduğu aşikardır. Son aylarda yoğunlaşan görüşme trafikleri, bu görüşmelerde çerçevesi belirlenen geçiş süreci ve bu sürecin ele alınışı ve iktidar dönemine dair daha ayrıntılı planlar, siyasal ve toplumsal şartları geliştirilerek bunun üzerine yapılan erken seçim çağrıları vb. vs. bu altılının iktidara gelme sürecine kenetlendiklerini göstermektedir. Ki tüm şartlar bu bloğun iktidara geleceğini işaret etmektedir. İktidarın ekonomik-siyasi krizle içinde bulunduğu yönetim zaafı, kirlilik ve suçlarıyla yaşadığı teşhir, içteki çözülmelerle derinleşen çöküş süreci, bu sürece paralel gelişen devrimci durum ve gelişen kitle muhalefeti-mücadeleleri, bu uygun şartlar avantajını arkasına alan altı siyasi partinin tek blokta birleşerek ortaya koyduğu muhalefet performansı ve kapı arkalarından alınan iktidar motivasyonu biçiminde sıralanabilir şartlar, burjuva muhalefet bloğunun iktidar iştahını kabartarak müstakbel iktidar güveniyle gölge kabine kurmalarına kadar ilerlemiştir…

Bu altı siyasi partinin bir araya gelmesinde dikkat çekici olan şu ki, siyasi doku olarak AKP dokusundan olan ve hatta ondan esasta biçimsel sorun ve bencil çıkarlar zemininde kopan siyasi partilerin CHP’nin başat güç olduğu bu bileşene katılmış, uyum sağlamış olmalarıdır. Ancak bu durum burjuva sınıf ve siyasi partileri açısından anlaşılmaz değildir. Çünkü, onlar için tayin edici olan burjuva devletin ve siyasi sistemin bekasıdır. Devletin bekası için birleşmeyecekleri bir ittifak, atmayacakları tek adım yoktur, olmaz. Nitekim, bu altılıyı tek ittifak çatışı altında buluşturup birleştiren ortak kaygı, devlet sistemine dönük kaygı olmuştur. Başkanlık sistemine karşı, “güçlendirilmiş parlamentarist sistem”, bu ittifakın zamkı olmuştur. Özcesi, devlet sistemi ve buna bağlı devletin bekası, Erdoğan ve AKP’sinin kurucu ortakları, başbakan, bakan ve dava yoldaşlarının Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu CHP’si ve ittifak bloğunda yer almalarını sağlamıştır.

Elbette Erdoğan’ın tek adam sultası uygulamalarıyla yarattığı ve derinleştirerek yaratacağı sistem tahrifatı, hukuksuzluk keyfiyetçi yönetim ve bunun yol açtığı tahribat, güçler ayrılığını tekelinde birleştirerek kendi kadrosu üzerinde de hoyratlık yapması, bu kadroları yetkisiz, inisiyatifsiz birer kuklaya dönüştürmesi, bu itibarsızlaştırma temelinde başbakanlarını dahi bir akşam kapı önüne koyması, değim yerindeyse kendi dava arkadaşlarını harcaması vb. bu aktörlerin Erdoğan’ı yalnızlaştırarak karşısında cephe almalarını sağlayan diğer etmenlerdendir. Ancak tekrar etmekte fayda var ki, özellikle AKP kurucularının da dahil olmasıyla anlam taşıyan bu altılının tek ittifakta buluşması esasta devlet ve sistem bekasına dönük ortak kaygıda ruh bulmaktadır.

Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı’na karşı “zaferi” ona ilericilik misyonu yüklemez

Çoğu kez “benzemezlerin ittifakı” olarak tanımlanan ama özünde tam da benzeyenlerin ittifakı olan altı siyasi partinin sağladığı başarı ve yakaladığı uyum iktidara gelme süreciyle ömürlü olsa da gelişen toplumsal tepki ve muhalefeti manivela ederek mevcut iktidarı düşürme gücünü taşımaktadır. Altı siyasi partinin bir araya gelmesi ciddi bir siyasi güç ve oy potansiyeli demektir. Altı partinin ittifakı demek, burjuva siyasi kulvarın çoğunluğu demektir ki, bu ittifakın Erdoğan-AKP/MHP iktidar sultasını yenerek iktidara gelmesi tamamen mümkündür. Ne ki, mevcut iktidarı düşürmesi ona ilericilik, demokratlık vermez. Sınıf ve siyasi niteliği ve buna uygun olarak kuracağı iktidar ona nitelik verir ki, bu gerici ittifakın toplumsal kitlelerin taleplerini karşılayıp sorunlarını çözme, dolayısıyla gerçek manada bir alternatif olma dinamiği ve karakteri yoktur. Onun tek amaç ve anlamı Erdoğan sultası yerine kendi sultasını kurmaktır. Bu, devrimci sınıf ve halk kitlelerinin sorunu değildir. Dahası, bu, sınıf zeminindeki sorun ve çelişkileri halklar yararına çözen değil, aksine devam ettirendir.

Bu bloğun Erdoğan sultasına karşı demokrasi havarisi kesilmesi sahtedir, kaba bir ikiyüzlülüktür. Hatta HDP’ye karşı tutumu itibarıyla özellikle koftur; demokrasi lafzıyla gizlemeye çalıştıkları gerçek yüzü tekçi, ırkçı, şoven ve faşisttir. Kürt ulusal sorunu karşısında aldığı tutum ve dolayısıyla Kürt ulusunun demokratik iradesini temsil eden siyasi partisi şahsında ortaya koydukları yaklaşım, bu altılı bloğun tüm iddia ve sahte söylemlerini kül gibi savurarak ipliğini pazara çıkaran ırkçı-faşist gerçekliklerinin yansımasıdır. Parlamentonun üçüncü büyük partisi durumunda olup anayasa ve yasalara göre kurularak burjuva yasal meşruluk dahil, her türden meşruluğa sahip olan Kürt siyasi partisi HDP ile ilişki kurmaktan sakınan, özen ve ısrarla mesafe koyup onun yalnızlaştırılıp tecrit eden, dolayısıyla suçluymuş algısını güçlendirerek Erdoğan’ın “terörist” yaftasını zımnen ve iradi olarak onaylayan bu altılı zerre kadar dürüst değildir. Altılının yumuşak karnı, Kürt ulusal sorunu ve ulusun demokratik iradesini temsil eden HDP’dir; HDP’ye karşı benimsediği tavır-tutumudur. Ki gerçek yüzü en kaba biçimde burada açığa çıkmaktadır…

Bu altılının kitlelere vereceği umut bu gerçekliği kadardır. Erdoğan-AKP/MHP iktidar güruhu gericiliğin bir kesimi iken, altılı blok gericiliğin başka bir kesimidir. Gericilikten ve gericilerden halklar lehine bir şey çıkmaz. Biri bir emperyalist güçten komut alırken, diğeri diğer emperyalist güçten komut almaktadır. Mesele gelip hangi emperyalist gücün kendine bağlı kliği iktidara getirerek ülke pazarına hakim olacağı meselesine bağlanmaktadır. Bunda ne halklarımızın ne de ezilen mazlum ulus ve azınlıkların bir yararı yoktur.

Altı siyasi partinin bir araya gelmesi, iktidara gelme gücü oluşturması, burjuva zeminde ataklar yapıp manevralar geliştirmesi ve mevcut iktidarı düşürmeye aday olması, onlara-bloklarına ilerici bir değer katmaz, asla desteklenmesini gerektirmez. Çünkü, iktidar da muhalefet de aynı sınıf hamurundan ve niteliğinden yoğrulmuş, tek sınıf karakteri taşımaktadır. Sadece temsil ettikleri sermaye kesimi ve bağımlı oldukları emperyalist güçler farklıdır. Özel mülkiyetçi sistem ve baskıyla perçinlenen sömürü çarkı kalıcıyken, iktidar imtiyazı ve kimin halkı ayakları altına alıp sömüreceği meselesi dalaşlarının temelidir. Birinin iktidarda, öbürünün muhalefette olması hiçbirine ilerici paye çıkarmaz, ehven durmamızı asla doğrulamaz.

Çünkü, komprador tekelci klikler arasında iktidarın el değiştirmesi işçi sınıfı ve geniş halk kitleleri açısından bir ilerleme sağlamaz; sömürü ve baskı erklerinin isim değiştirmesinden başka. Bu manada altı gerici partinin iktidara gelmesi, kapitalist sistemi tahkim etmenin ve pekiştirerek güçlendirmenin ötesinde bir anlam taşımaz…

Çünkü, iki yanlışın bir doğru etmediği gibi, altı gericinin toplamı bir demokrat etmez, ederse daha güçlü gericilik eder. Ve çünkü, gerici sınıf iktidarının alternatifi bir başka gerici sınıf iktidarı, gerici bir kliğin alternatifi başka bir gerici klik değildir. Faşizmin alternatifi yine faşizm değil, proleter devrim ve sosyalizmdir! Burjuva ittifak ve alternatifler çare değil, olamaz.

Proletarya ve geniş halk kitlelerinin çelişki ve sorunları kendi sınıf mücadeleleri ve devrimleriyle çözülebilir. Ne sınıf çelişkileri ve ne de politik mücadele burjuvaziye havale edilemez. Proletarya ve haklarımız adına elde edilecek kazanımlar burjuvazi tarafından değil, devrimci sınıf ve halk güçlerinin tutarlı, ilkeli devrimci mücadelesi zemininde bizzat proletarya ve emekçi kitleler tarafından kazanılır.

Bütün bu bağlamlarda, demokratik ve devrimci sınıf halk güçlerinin, “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı”ndan bağımsız olarak devrimci, demokratik bir halk cephesi ittifakı kurması yaşamsal bir sorun olarak elzemdir. Demokratik normlar zemininde zaten mevcut olan demokratik-devrimci ittifak ve birleşik mücadele platformları, kurulması gereken bu ittifakın hazır zemini ya da uygun bileşenlerce temsil edilen şartıdır. Devrim ve mücadele kaygısından ilham alan bu zemin, tüm demokratik-devrimci güçleri kapsama perspektifiyle aynı nitelik üzerinde geliştirilerek genişletilmeli, gündemdeki genel seçimlere güçlü bir demokratik-devrimci ittifak cephesi olarak katılmalıdır. Ne ki, bu ittifak şartsız ve ilkesiz bir birlik olarak tasavvur edilemez. Demokratik normların geçerliliği, bağımsız siyasi iradeye saygı, tüm bileşenler için eşit şartlar, eylemde birlik, ajitasyon-propaganda da serbestlik ilkesi, bu ittifakın dayanacağı ilkeler iken, halk güçlerine açık kapı, gerici sınıf güçlerine kapalı kapı siyaseti temelinde burjuva düzen partileri ve bloklarıyla ittifaka kapı aralayan anlayış ve yaklaşımların reddedilmesi demokratik-devrimci ittifakın diğer prensibi olmalıdır…

Devrimci sınıf cephesinin örgütsel-siyasi güç bakımından cılız ya da zayıf olduğu koşullarda, siyasi gündem ve gelişmeler esasta gerici egemen sınıflar tarafından belirlenir, belirlenmektedir de. Siyasi-ekonomik hegemonya üzerine oturan ve iktidar-örgütlülük bakımından baskın olma avantajı taşıyan burjuva sınıf, objektif olarak demokratik ve devrimci cephe üzerinde belli bir etki kurabilir, hatta onu koşullayarak belli bir atmosfere çekip kuşatabilir. Nitekim, burjuva blok ve siyasi partilere dolaylı da olsa ışık yakan kimi anlayış ve yaklaşımlar gündeme gelmektedir. Burjuvaziye karşı nasıl mücadele edileceği ve burjuvazinin nasıl devrileceği, dolayısıyla burjuva sınıflarla aramızdaki çelişkilerin nasıl çözüleceği ve demokratik ya da devrimci gelişmelerin nasıl sağlanabileceği sorunu büyük tecrübe birikimleriyle öğrenilip netleştirilmiş ve kalın çizgilerle tarif edilmiş durumdadır. Bu noktada bir sallantı ve savrulma hoş görülemeyeceği gibi, gerici sınıflarla ittifak ve uzlaşmaya dayalı ilişkilerin kabul edilemeyeceği aşikardır. Devrimci, demokratik ittifak cephesi bu konuda tutarlı bir siyaset ve tutuma sahip olmak zorundadır.

Muhalefetteyken demokrat, iktidara geldikten sonra koyu baskı ve azgın sömürü şampiyonluğu yapmak burjuva sınıf ve siyasi partilerinin yeterince deneyimlenmiş gerçekliğidir. O halde, proletarya ve halkları sömürüp baskı uygulayacak olan ve bunu yapacağından kuşku duyulmayan burjuva sınıf muhalefetini destekleyerek iktidara getirmek, baskı ve sömürünün sorumluluğunu taşımak anlamına geleceği gibi, bu durum, demokratik ya da devrimci siyaset açısından büyük bir handikap, tutarsızlık ve ilkesiz burjuva pragmatizminden daha masum değildir. “Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!” Erdoğan-AKP/MHP azgın ve açık faşizmini göstererek, onun başka türevleri çare olarak sunmak, devrimci taktik değil, ideolojik basiretsizlik ve siyasi acizliktir. Bu taktik “stratejiyi kemiren” burjuva taktiktir…

Komprador tekelci burjuva sınıf partileriyle ittifak yapmanın gerekçesi olamaz, bunun teorisi yapılamaz. Yapanlar, proleter dava karşısında ağır sorumluluk altına gireceği gibi, yanılgılarını acı bedellerle ödemekten kurtulamazlar. Bugün Erdoğan-AKP/MHP’den “yakınanlar”, yarın ittifak ederek başa gelmelerine katkı sunacakları CHP veya “Millet ittifakından” “yakınacaklarını” bilmek durumundadır. AKP iktidarına karşı mücadele edenler, CHP iktidarına karşı mücadele etmek durumunda kalacaktır. Bundan şüphe edilemez. Bu bağlamda, komprador tekelci burjuva sınıf güçleri arasında tercih yapmaktansa, demokratik-devrimci mücadeleyi yükseltmek yeğdir. Hangi burjuva faşist kliğin iktidara geleceği bizlerin sorunu değil, olamaz. Öyleyse, Erdoğan-AKP/MHP iktidarının gitmesi için CHP ya da “Millet ittifakını” destekleme biçiminde bir tutumumuz olamaz, bu tartışma yürütülemez. Bu bir ilke sorunudur…

Devrimci siyasetin temeli, burjuvaziyi devrimci yoldan yıkmaya dayanır. Bu esastan kopan ya da bunu sulandıran her taktik hatalı, devrimci siyasete terstir. Dolayısıyla politik mücadele veya taktik politikalarımıza yön veren temel devrimci siyaset olmalıdır. Elbette ki, politik mücadele ve taktik siyasetlerimiz salt radikal çözümle biçimlenmez, tek başına devrim görevini üstlenmez. Ama devrimin güç ve dinamiklerini geliştirir, kendi alanındaki görevlerini gerçekleştirerek devrimin sübjektif şartlarını büyüterek olgunlaştırır. Reformlar, demokratik kazanım ve ilerlemeler bu siyasetimizin üstlendiği ve reddetmediği mücadele biçimleridir. Bundan hareketle, baş düşmana odaklanmak, mücadelenin sivri oklarını ona yöneltmek, parçalar kopararak düşmanı zayıflatıp geriletmek, demokratik kazanım ve mevziler elde ederek ilerlemek, bunlarla devrime soluk verip mücadeleyi yükseltmek vb. reddedilemez mücadele biçimleri olarak yadsınamazlar. Bilakis amaca uygun araç ve yöntemler kullanarak mücadeleyi geliştirmek, devrimci siyaset ve taktiğin başlıca görevlerindendir.

Önceki İçerikMKP: Newroz‘un İsyan Ateşiyle Sokakları Zaptedelim!
Sonraki İçerikKadın Mücadelesi ve Kadın Mücadelesinin Geliştirilmesi Üzerine Notlar-1