Amerikan halkı ırkçı saldırılara karşı direniyor

Dünya genelinde halkların ve ezilen ulusların direnişleri ve son derece meşru demokratik ve ilerici mücadelelerine vahşi saldırısı ile nam salan bu emperyalist devlet  dünya kamuoyunda kendini demokrasi ve insan hakları havarisi olarak gösterme noktasında   usta bir rol gücüne sahip

HABER MERKEZİ (31.082014)- ABD’ nin Missouri eyaletinde St. Louis kentindeki Ferguson Mahallesi’nde ırkçı polis teşkilatı mensubu polislerin siyahi genç Michael Brown’ı katletmesinin ardından aynı yerde patlak veren protestolara da ırkçı devletin kolluk güçleri protestolara saldırı ile karşılık vermiş ve akabinde ülkenin çeşitli yerlerine de sıçrayan protestolar gerek Amerika gerekse de dünya genelinde gündemdeki ilk sıralarda yerini almıştı. Kuşkusuz ABD emperyalizminin tarihsel kökleri itibariyle ırkçılıkta tescilli bir marka olarak bu durumuna şaşırılmaması gerekmektedir. Zira içerisinden geçtiğimiz konjonktürel süreçte de çok uluslu ABD emperyalist sermayesini ellerinde bulunduran egemen sömürücü ve zulümkarlar ülke içinde de dahil dünya genelinde her türlü tekçi- ırkçı faşist- egemen ulusçu- tarikatçı- mezhepçi- ataerkil erkek egemenlikçi ve ötekileştirici mekanizmanın bizzat baş aktörü ve kaynağı olarak varlığını sürdürmektedir. Bundandır ki dünya halkları ve ezilen ulusların baş düşmanı olma niteliğini korumaya devam etmektedir.

Ferguson’daki polisin devlet katliamına protestolar karşısında devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla tam bir ‘’uyum’’ içerisinde teorik ve pratik olarak halka saldırısı gecikmemiş ve manipülasyon araçları da hemen devreye sokulmuştur. Bu noktada Obama’ nın halka ve prtestoculara tehditler savurması ve havuç sopa siyasetiyle kutsal ırkçı devletinin çıkarlarını savunması göze batan bir yan olarak öne çıkmıştır. Devlet yetkililerinin bilindik savunmaları ve yaşanan vahşet ve katliamı örtbas ederek manipülasyon girişimleri hiç beklemeksizin süreci tersine çevirmenin operasyonuna dönüştürülmüştür. Siyahi 18 yaşındaki genç Michael Brown’ın devlet tarafından katledilmesine paralel Ferguson’da tam bir olağanüstü hal ilan edilmiş ve devlet terörü estirilmiştir. ABD’nin  emperyalist polis teşkilatı daha fazla azgınlaşmış ve   25 yaşındaki siyahi ikinci genç Kajieme Powell’ i daha yakından kurşunlayarak katliamlarına devam etmiştir. Amerika’nın ırkçı polis teşkilatı biber gazı kullanarak protesto ve direnişi bastırmaya çalışmış ve vahşi saldırılarıyla onlarca protesto ve direnişçiyi yaralamış yüzlercesini  ise gözaltına almıştır.

Aynı şekilde dünya genelinde halkların ve ezilen ulusların direnişleri ve son derece meşru demokratik ve ilerici mücadelelerine vahşi saldırısı ile nam salan bu emperyalist devlet  dünya kamuoyunda kendini demokrasi ve insan hakları havarisi olarak gösterme noktasında   usta bir rol gücüne sahip!!! İnsan hak ve özgürlüklerinin timsali bir anlayış ve perspektife sahip olduğu yalan beyanlarıyla sözde  diğer ülke rejimlerinin eleştirileri karşısında bizzat Amerika’da yaşanan bu devlet terörü ABD’nin ne kadar ciddiyetsiz ve aslında tam da özüne uygun ırkçı niteliğini göstermiş oluyor. Ferguson’daki ABD emperyalist devlet terörü ve katliamı ve buna devletin bizzat başkanından adalet bakanı ve diğer hemen tüm yetkililerinin yaklaşımı ve aldığı ırkçı tutuma karşı dünya halkları ve ezilen ulusları şimdi ABD emperyalizminin aslında çok da yabancısı olmadığı iki yüzlü ve ırkçı gerçek yüzünü çok daha net görmekte ve tanımaktadır. Her ne kadar ABD emperyalizminin uşak kalemşörleri ve ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Marie Harf gibi sözcüleri bunu kabul etmese ve çeşitli manipülasyonlara başvursa da yaşanan gerçeklikler onların katliamcı,imha ve inkarın  asıl kaynağı olduklarını gizleyememektedir.

Demek ki söz konusu kendi emperyal çıkarları olunca geride kalan her şey ama her şey teferruat olmaktadır. Bu durum yani kendi küresel hegemonyası için bizzat kendi ülkesi içerisindeki ezilen ve sömürülenlerde olsa insanı, doğayı ve yaşamı metalaştırmak ve tarih, inanç, düşünce ve hareketi kendi tekeline alarak gerçek özünden uzaklaştırıp özel mülkiyet çıkarlarına hizmet ettirmekten bir an dahi geri kalmadığını göstermektedir. Nitekim Ferguson’a uygulanan olağanüstü hal konseptiyle medya mensuplarına da devlet terörü ve sansürü gecikmemiş ve o çokça dillendirilen ‘’özgürlükler ülkesinin’’ sömürücü ve zulümkar efendileri somut ve güncel nesnel gerçekler ve gelişmelerden ne kadar tedirgin olduğunu da bu yaklaşımıyla teyit etmiştir. Hatta o kadar ileri gitmiştir ki bizzat gazetecileri ölümle tehdit etmekten çekinmeyerek tam bir iflas bayrağı çektiğinin örneğini göstermiştir. Bunun yanında  kitleler CNN’in bizzat binasının önünde olmak üzere ve bazı basın kurumlarını da ABD emperyalizminin ırkçı ve vahşi terörünün çıkarlarına uygun yanlı yayın yapmasına tepkilerini dile getirmiştir. Başta Ferguson mahallesinde olmak üzere ‘’sessiz protesto’’ adı verilen farklı eylem türlerinin de- tıpkı Cumartesi Anneleri vb gibi- önümüzdeki süreçlerde gelişme göstereceğini söyleyebiliriz. 

Amerika Ferguson’daki kitlelere ve bazı medya mensuplarına devletin terör ve şiddeti BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navy Pillay “Bu sahneler bana tanıdık geliyor ve kişisel olarak ABD’nin bazı yerlerinde apartheid’ın yükseldiğini düşünüyorum. Apartheid ayrıca hukukun da ırkçılığa karşı körleşmesi demek” dedi. Yaşananlar Af Örgütü vb kurumlar nezdinde de tepkilere sebep olmuş ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı(AGİT) Basın Özgürlüğü Temsilciliği de tepki ve reaksiyonlarını göstermiştir. Türkiye Gazeteciler Sendikası(TGS)’ da ‘’ABD polisinin TC polisinden farkı yok, sansür ve şiddet bumerang gibi fırlatana dönüyor’’ diyerek yaşananları kınadıklarını açıklamıştır. Yaşanan gelişmelere yönelik ABD emperyalizmini Rusya emperyalizmi ‘’başka ülkelerin iç işlerine karışacaklarına kendi sorunlarıyla ilgilensinler‘’ diyerek tepki verirken, Mısır gericiliği ise ‘’itidal’’ çağrısında bulunuyordu.    

Bütün bu yaşanan gelişmeler ABD emperyalizmin ve onun kalemşör ve sözcülerinin şeffaf, dürüst ve açıklık aldatmacalarının da yanıltıcı ve manipüle edici yönünü ya da içeriğini gözler önüne sermektedir. İlgili polisin tam, adil ve bağımsız bir şekilde sorgulama ve yargılamanın yapılacağı vaatleriyle protesto ve direnişi kırmaya çalışmışlardır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi diğer ülkeleri de kendileri gibi yapmaya çağırıp manipülasyonlardan geri kalmamaktadırlar. Bu noktada bizzat ABD emperyalizmi ve uşak rejimleri Türkiye, Sudi Arabistan ve Katar gibi faşist ve gerici devletleri tarafından peydahlatıp beslenen IŞİD’ in Amerikalı gazeteciyi infaz etmesi karşısında  kullandığı argümanlar ile Amerika’nın Ferguson’da halkı ve basın mensuplarını ölümle tehdit etmesi ve vahşi bir şekilde gözaltılara başvurarak burjuva tekçi ve ırkçı anlayış, ideolojik yönelim ve pratik politikalarıyla iki yüzlülüğü net bir şekilde kendini açığa vurmuştur. IŞİD tarafından katledilen Amerikalı gazeteciye timsah gözyaşlarının mahiyeti Ferguson’da gerçek niteliğini göstermiştir. Bütün bu somut ve güncel gelişmeler, başını ABD’ nin çektiği emperyalist dünya sisteminin teşhiri için ilerici, devrimci ve komünistlere önemli veriler sunmaktadır.        

Vurgulamak isteriz ki Amerika’nın bu devlet terörü ve ırkçı katliamına karşı halk kitlelerinin çeşitli sınıf ve tabakalarına mensup kesimlerin protesto, direniş ve mücadelesi, son derece meşru ve ilerici bir haktır ve görevdir. Kitlelerin kendiliğinden gelme ekonomik, demokratik direniş, eylem ve mücadeleleri ne kadar fazla olursa bu iyidir politik iktidar mücadelesi için devrimci savaşa son derece güçlü zeminler sunarak koşullar yaratmaktadır. Bu yönüyle Ferguson’daki kitlelerin devlet terörü ve katliamına karşı protesto, direniş ve mücadelesi başta Amerika’ nın diğer alanlarına olmak üzere dünyanın her tarafındaki sömürü ve zulümlere, işgal ve katliamlara, ırkçı ve gerici saldırılara karşı geliştirilerek ilerletilmelidir. Aynı zamanda dünyanın Asya, Afrika ve Latin Amerika’da devrimci durumun daha uygun ve yüksek olduğu coğrafyalardaki son derece ilerici, demokratik, devrimci ve komünist mücadelelerden de güç alarak ilerletilmesi gerektiğini vurgulamak isteriz. Bu temelde Ferguson’daki ABD emperyalist devletinin katliamı ve devlet terörüne karşı protesto ve direniş ile dünyanın diğer yerlerindeki demokratik ve meşru, ilerici, devrimci, anti- emperyalist ve anti- faşist protesto, direniş ve mücadeleler örtüşmekte ve birbirini zayıflatmamaktadır.Aksine güçlendirmektedir. Mesela Gezi- Haziran ayaklanması ve direnişi ile örneğin Batı Kürdistan’da ezilen Kürt ulusunun direnişi ve Rojova özerk yönetimi, Türkiye- Kuzey Kürdistan’da çeşitli millet ve milliyetler, ezilen inançlara mensup halk kitlelerinin tekçi faşist sünni Türk İslam eksenli Türk egemenlerine karşı direniş, mücadele ve eylemleri ile örtüşmektedir. 

Bilinir ki iki yanlış bir doğru etmediği gibi farklı devletlerin terörleri ve katliamları da kesinlikle bir doğru etmez ve birbirlerini aklayıp temize çıkarıcı yönler barındırmaz. Şıracının şahidi de pek tabi ki bozacı olamaz. Dolayısıyla tarihi kanla ve zulümle beslenerek bugünlere kadar gelen ABD emperyalizmi her ne yaparsa yapsın kendisini temize çıkaramaz ve aklayamaz. ABD emperyalizmi de dahil emperyalist dünya sistemini tüm tarihi kökleriyle yerle bir edecek yegane güç Amerikan ezilen ve sömürülenleri de olmak kaydıyla dünya halkları ve ezilen uluslarının devrimci zor ve şiddeti olacaktır. Emperyalizme karşı Proleter devrimler kapsamında dünya halkları ve ezilen uluslarının Maoist Komünist Parti  önderliğiyle birleşmiş komünizm kadar sürecek olan demokratik halk devrimi ve sosyalist devrimler uğruna mevcutta yürütülen devrimci sınıf savaşları ve mücadeleleri gerçek kurtuluş ve özgürlüğü getirecektir.

 

 

Önceki İçerikMalumun ilanı babında Erdoğan vesayeti devam ediyor!
Sonraki İçerik2 Eylül Direniş’i anmasına çağrı