Anayasa Mahkemesi’nin Dündar ve Gül kararına Erdoğan’ın tahammülsüzlüğü

Devleti tüm kurumlarıyla tahakküm altına alıp kendisine tabi kılmaya alışmış olan ve bugüne kadar doğrudan talimatlar vererek bu kurumları istemleri doğrultusunda harekete geçiren Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül ile ilgili verdiği tahliye kararı karşısında tahammülsüzlüğünü sergileyerek bir kez daha sıra dışı davranış ve hukuk tanımayan gerçekliğini ortaya koydu. Doğrusu Erdoğan’ın mutlak egemenlik sultasına rağmen AYM’nin bu kararı bizler için de şaşırtıcı oldu…

 

Erdoğan/AKP diktasının kendi hukuk ve yargısını egemen kılmak için Anayasa Mahkemesi’nde yaptığı düzenlemelerden sonra, bu yargı cephesinde bugüne kadar Erdoğan’ın talimatları ve istemleri dışında hiçbir karar çıkmadı denebilir. Erdoğan hemen her sorunda kamuoyu önünde açıktan talimatlar vererek yargıyı yönlendirip kontrol etti. Her istediğinde ilgili mahkemeler harekete geçip Erdoğan’ın istediği doğrultusunda kararlar aldılar. Yargının bu denli siyasileştirilmesi ve tek adama bağlanması daha önce bu kadar açık yaşanmamıştı. Erdoğan çeşitli gerekçelerle gerçekleştirdiği operasyonlarla devletin tüm kurumlarında egemenliğini tesis edip kontrolü sağladı denebilir. Ki yargı Erdoğan elinde adeta bir oyuncağa dönüşerek en güvenilmez kurumlardan biri haline geldi.

Anayasa Mahkemesi’nin tahliye kararına konu olan gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’ün, MİT tırlarıyla ilgili yaptığı haberlerden sonra bizzat Erdoğan’ın talimatıyla mahkemeler tarafından sorgulanıp tutuklandıkları ve ulusal sırları deşifre ettikleri gerekçesiyle ajanlık suçuyla itham edilip ağır müebbetle yargılandıkları bilinmektedir. Bu gazetecilerin AYM’ne itirazları üzerine, başvuruyu değerlendiren AYM bu gazetecilerin hak ihlaline maruz kaldıklarına kanaat getirmesiyle tahliye edildiler. Bu tahliyelerin gündeme gelmesiyle birlikte, istemleri ve bilgisi dışında hiçbir merciin karar alıp uygulamasını kabullenemeyen Erdoğan, “AYM’nin kararını tanımıyorum, saygı da duymuyorum” diyerek diktatörce tavrını bir kez daha sergiledi. Evet bir ülkenin cumhurbaşkanı o ülkenin AYM’nin kararlarını tanımadığını, saygı duymadığını alenen kamuoyu önünde basınla paylaşıyor. Yüksek mahkemeye güvenmediğini ve kararlarını tanımadığını söylüyor. Böylece anayasal bir suç işliyor. Erdoğan’a göre kendisinin istediği gibi karar almayan bir mahkeme veya hukuk meşru değildir, tanınmaz. Tıpkı daha önce kaymakamlara verdiği talimattaki gibi… Hatırlanacağı üzere kaymakamlarla yaptığı toplantıda da “Mevzuatı bir kenara bırakın kendi iradenizle yapın ve belediyenin araçlarına el koyun”  diye hukukun alenen çiğnenmesi talimatını vermişti. Hukuk ve anayasal suç işlemekten sakınmayan Erdoğan şimdi de AYM’nin kararlarını tanımadığını söyleyerek suç işlemektedir.

 

Cumhurbaşkanının yargıyı, hukuk ve yüksek mahkemeleri tanımadığı veya kendisine biat etmeyerek kendisine bağımlı ve siyasi olmayan bir yargıyı-hukuku tanımadığı şartlarda insanların nasıl bir sistemle, nasıl bir adalet, yargı ve hukukla karşı karşıya oldukları izaha muhtaç olmayacak kadar gayrı meşrudur. Dolayısıyla cumhurbaşkanının tanımadığı bir yargıyı-hukuku insanların da tanımama hakkı vardır. Bu hakkı kendisine tanıyıp da halka tanımamak tam bir Erdoğan “demokrasisidir”. Erdoğan’ın suçları, hukuksuzlukları, diktatörlüğü ve aynı zamanda sistemin çürümüşlüğü ile toplumsal halk kitlelerinin karşı karşıya olduğu gerici sistem ve devlet gerçekliği her vesileyle sırıtan bir gerçektir. Devlet ve hakim sınıflar sınıf karakterlerine uygun bir profil ortaya koymakta, kokuşmuş gerici niteliklerini gizleyemeden sergilemektedirler. Dolayısıyla toplumun belleğine kazınmış olan bu gerçekleri gereğinden fazla ayrıntılandırıp geniş izahatlara tabi tutmaya esasta ihtiyaç yoktur. Ancak meselede dikkat çeken bir yan var ki, buna değinmeden geçmek olmaz.

Anayasa Mahkemesi’nin Erdoğan’a rağmen bir karar aldığı anlaşılmaktadır ki, bu belli bir gelişmeye işarettir. Olağanlaştırılmış olağandışı durumda AYM’nin Erdoğan’ın kontrolünde olup onun talimat ve istemleri doğrultusunda kararlar almaya, harekete geçmeye toplum alışmıştı. Ki bilinen operasyonlarla AYM üyelerinin atanması vb. yapılarak yapılan bu düzenlemelerle AYM, Erdoğan/AKP güruhunun denetim ve kontrolüne girdi. Dolayısıyla bu tarihten sonra aldığı kararlar da buna uygun oldu. Ne var ki, Erdoğan’ın talimatlarıyla tutuklatıp ağır müebbet hapis cezasıyla yargılattığı gazeteciler hakkında AYM tarafından verilen bu karar bir şeylerin değiştiğine işaret etmektedir. Erdoğan’a rağmen alınmış bir kararla karşı karşıyayız ki, Erdoğan’ın karara ilişkin suç teşkil eden basına dönük açıklaması da durumu açıkça ortaya koymaktadır. Ne olduysa AYM Erdoğan’ın mutlak kontrol ve denetimi dışına çıktı. Bu durum Erdoğan sultası ve tek adam egemenliğinin sarsıldığına ve otoritesinin zayıfladığına bir işaret olabilir.

 

Ancak Erdoğan’ın başlı başına suç ve hukuk dışı olan açıklamasında, mahkemelere dönük dolaylı bir talimat ve açık bir uyarısı da vardı. Yerel mahkemenin kararında ısrar etmesi ve yaşananın sadece bir tahliye olduğuna vurgu yapması anlamsız ve boş değildir. Kamuoyu önünde bu kadarını konuşan Erdoğan muhtemelen gizli-özel kanalları vasıtasıyla gerekli talimatları vererek durumu yeniden ters yüz edebilir. Ki bu girişimlerde bulunacağı açıklamalarından da alenen anlaşılmaktadır. Erdoğan müdahale edip durumu tersine çevirse de, başka bir durum var ki o da Erdoğan sultasının gevşediği, otoritesinin zayıfladığı gerçeğidir. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı bunun sadece bir göstergesidir. Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Hüseyin Çeliklerin ekibinin boş olmadığı ve boş durmadığı söylenebilir!

 

 

Önceki İçerikBodrumdaki yaralıları katleden Erdoğan/AKP iktidarı mı yoksa “derin devlet” mi?
Sonraki İçerik“Halkların Birleşik Devrim Hareketi”ni Coşkuyla Selamlıyoruz!