Antagonist bir çelişki; Deniz Gezmiş ve Tayyip Erdoğan

Bu saiklerden ötürü Deniz ile Erdoğan antagonist bir çelişkidir. Uzlaşmasının mümkünatı yoktur.  Her daim çatışma halindedirler. Siyasal, sosyal, kültürel ve ideolojik olarak ayrı dünyanın insanlarıdırlar. Bu keskin çatışmada biri ezilenlerin saflarında iken diğeri ezenlerin saflarındadır. Çatışmaları sınıfsız ve sömürüsüz dünyaya kadar süre gidecektir. Ta ki Deniz’in Mahir’in ve Kaypakkaya’nın yoldaşları muzaffer oluncaya dek!

HABER MERKEZİ(21.12.2017)-Kıymeti kendinden menkul bir zattın betimlemesiyle gündemde yer edinen bir tartışma. Liberalinden, sosyal demokratına oradan ırkçı milliyetçi cenaha kadar bilumum söz söylememesi gereken kim var ise uzun nutuklar eşliğinde cümbür cemaat tartışmaya dahil olmuş durumdalar.  İktidarın sadık uşağı olan Rıdvan Dilmen’in fitilini ateşlediği bu tartışma Erdoğan sevgisinin ötesinde dalkavukluğun geldiği aşamayı göstermektedir. Tarihsel bilgisi ve ufkuyla dudak uçuklatan bu sivri zekâlı beyler yaltaklanmakta yeni çığırlar açarak tarihe not düşülmüş durumdalar.

Devrimci önder Deniz Gezmiş’in siyasal hattına ilişkin zerre-i miskal fikri olmayan bu aklı evveller neye dokunduklarının farkında olmadıkları çok bariz görülüyor. Siyasal İslam’ın, faşist gerici odakların ve emperyalist barbarlığın coğrafyamızda ki mimarı olan Erdoğan ile yaşamını coğrafya halklarının kurtuluşuna, emperyalist kapitalist barbarlığın ortadan kaldırılmasına adayan devrimci önder Deniz Gezmiş’i aynı kareye sokmak ancak zır cahillerin işi olabilirdi.

Doğrudur her iki şahsiyet tarihin bir köşesine not edilmiş durumdadır. Ama kalın ayrışım çizgileriyle beraber.  Sömürülen ve gadre uğrayanların sesi soluğu olan Deniz, siyasal iktidarın zor yoluyla yıkılarak daha yaşanılır bir coğrafyanın ve dünyanın tahayyülünü hayata geçirmek için devrimci mücadelenin öznesi olmuştu. Kapitalist emperyalist barbarlığa karşı sınıf mücadelesinin dehlizine tüm varlığıyla katılmıştı. Sulta sahiplerine tarihsel bir sınıf kini besliyor tahtların paramparça edilmesi için canını dişine takıyordu. Kuşanmış olduğu cephane sarayları yerle yeksan etme maksadı güdüyordu. Günün Tayyipleri ilk elden Denizin yok edilmesini salık vermişlerdi. Ve neticede tutsak düşerek darağacına doğru tebessüm ile yol almıştı.  Deniz’in safı hiç tereddütsüz ezilenlerden yanaydı.  Deniz asla bir liberal, sosyal demokrat değildi. Deniz’in ve diğer önderlerin siyasal politik hattını kavrayanlar Deniz’in, Mahir’in ve İbrahim’in laçkalaştırılmayacağını bilir. Onları kavramak onların radikal ruhuna sahip çıkmayı gerektirir. Bu basireti kendinde görmeyenlerin methiyeler dizmesinin de kıymet-i harbiyesi yoktur, olamaz. Onların kuru övgülere hiç ihtiyacı olmamıştır.

Dolayısıyla Tayyip’i parkasız Deniz’e benzetende o betimlemede yer edinen muktedirde safını küçük bir azınlığın çıkarına odaklamıştır. Kıblegahları sermaye iken düsturları hırsızlık, yolsuzluk, inkar ve imhadır.  Onlar mazlumların aşına ekmeğine göz koyanlardır. Zevküsefayı baki belleyenlerdir.  Kürtlere, Alevilere, Ermenilere ve diğer azınlık inanç ve milliyetlere hasımlardır. Özgürlüğün ve bağımsızlığın önündeki bentlerdir.

Bu saiklerden ötürü Deniz ile Erdoğan antagonist bir çelişkidir. Uzlaşmasının mümkünatı yoktur.  Her daim çatışma halindedirler. Siyasal, sosyal, kültürel ve ideolojik olarak ayrı dünyanın insanlarıdırlar. Bu keskin çatışmada biri ezilenlerin saflarında iken diğeri ezenlerin saflarındadır. Çatışmaları sınıfsız ve sömürüsüz dünyaya kadar süre gidecektir. Ta ki Deniz’in Mahir’in ve Kaypakkaya’nın yoldaşları muzaffer oluncaya dek!

Gazete Patika

 

Önceki İçerik“Yeni toplumsal hareketler’’ ne kadar ‘’yeni’’/Sibel Özbudun
Sonraki İçerikSMF: Asgari değil yaşanabilir bir ücret istiyoruz!