AVRUPA KAYNIYOR

Emperyalizm çağı, son iki büyük dünya savaşıyla insanı ve doğayı fena halde yıktı. Bu çağ henüz kapanmış değil; küreselleşme aşamasıyla devam ediyor. Merkezileşmiş küresel güçler, küçük ve orta çaplı sermayeyle yerel devlet tekellerini yıkıyor veya kendi basit taşeronları haline getiriyor. Bu yıkım ortamında, gadre uğramış uyruk inançlar, diller, kültürler, kendi değerlerine sahip çıkmanın, köklerine dönmenin yoğun çabası içerisine giriyor. Bu çaba dünyanın bir bölümünde kendini aydınlanma ve ilerleme şeklinde, bir bölümünde ise, Ortaçağ değerlerine sarılma, dünyanın özgür, aydınlık yüzünü küreselleşmeyle özdeşleştirerek çarmıha germe şeklinde açığa vuruyor. Düşünce ve inanç örüntülerinin pratik davranışlar üzerindeki etkilerini elbette ki inkâr edemeyiz. Ama tüm bu kaos ortamının ana nedeninin küreselleşme olduğu açık.

Hiç kuşku yok ki komünistler de küreselleşmeden yanadır; ama küreselleşmenin kar güdüsüyle insanı ve doğayı yıkan kapitalist biçiminden değil, derin insani biçiminden, insanı ve doğayı abad eden komünist biçiminden yanadır. Marks ve Engels, 150 yıl önce, komünist manifestoyla, emeğin yaratıcı kudretine ve özgürlüğüne dayanan geleceğin insanlık cumhuriyetini, komünist enternasyonalizmini ilan ettiklerinde, dünya burjuvazisi bunu dünya öcüsü haline getirdi. Tarihin insanlığa yüz elli yıldan bu yana yaşattıkları, sonsuzluk âleminde varlığı bile hissedilmeyen, uluslara, dinlere ve dillere bölünen gezegenimizin tüm bu sınırları, bölünmüşlükleri, bitmez tükenmez kanaraları, tek bir insanlık komünü yönünde aşmasını telkin edip durdu.
Tüm devrim deneyleri ve yıkıntıları, bu telkini zayıflatmak bir yana daha da güçlendirdi.
Bu anlamda, yaşanan mevcut melanetlerin ceremesini İslam’a çıkarmak doğru değildir. Tüm dinler kendi tarihlerinde şu veya bu derecede ileri bir rol oynamış, kendi Rönesanslarını şu veya bu derecede yaşamıştır. Ve bir dönem sonra da tarihin ayağında köstek haline gelmiştir. Yaşadığımız çağda dinlerin ileri bir rol oynadığını söyleyemeyiz. Dinler, insanlığı bölüyor. Değişmez katı dogmalarıyla aklın cesaretini ve özgürlüğünü sınırlıyor. Dinlere karşı yalın düşmanlığın hiçbir yararı yoktur. Dinlere karşı her daim eleştirel bir tavır içinde olmak, baskı uygulamamak, özgürlük tanımak ve onların özgürlükleri sınırlama, gasp etme çabalarına karşı

da kararlılıkla mücadele etmek durumundadır insanlık. Tarihin ortaya çıkardığı olguları, ancak tarih ortadan kaldırabilir. İleri insanlığın işi, tarihin işini kolaylaştırmaktır.
Avrupa şu an kaynıyor. Bir yanda yükselen İslam düşmanlığı ve Müslüman göçmenlerin tecridi ve Avrupalı faşistlerin güç toplaması; diğer yanda, camilerin bir bölümünün radikalleşmesi, kuran kurslarının artması; apartman katlarının, Ortadoğu başta olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerindeki İslamcı faşist hareketlere militan örgütleyip gönderen mahfiller haline gelmesi ve aydınlanmayı, özgür aklı düşman ilan etmesi… Bu kamplardan herhangi birini güçlendiren bir tavır içinde olamayız. Tüm bu durumları ortaya çıkaran temel nedenleri, geniş yığınlara ısrarla göstermek zorundayız. Paris’teki katliamı, göçmenleri ezmenin bir aracı haline getiren politikalara karşı çıkmalıyız. Bu katliamın, İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını açıklayan, İnancı pratikten koparıp pir-ü pak gösteren İslamcılara da karşı çıkmalıyız. Tarih, dogmaların, dinlerin, katliamlarıyla doludur. Özgür aklın özgür eleştirisi karşısında dinin tarihsel tavrı genelde işkence veya ölümdür. Bunun ölüm sonrası karşılığı ise kabir azabı ve cehennemdir.
      

Önceki İçerikÖLÜMSÜZLEŞEN TUTSAKLARIN BÜYÜK ANISINA!
Sonraki İçerikPOZİTİVİST AYDINLANMACI ANLAYIŞA KARŞI KÜLTÜREL YENİLENME