Bafra Hapishanesi’nde tutsaklara müdür gözetiminde işkence

Samsun’da bulunan T Tipi Kapalı Hapishane’deki tutsaklar, posta ile gelen koliden telefon kartı çıkması üzerine, hapishane idaresinin gözetiminde işkence ile farklı koğuşa alındı. Bafra ki hapishanede tutulan, MKP tutsağı Ercan Binay yazdığı mektupla uğradıkları zulmü anlattı

İZMİR (16.02.2016) – Samsun’da bulunan T Tipi Kapalı Hapishane’deki tutsaklar, posta ile gelen koliden telefon kartı çıkması üzerine, hapishane idaresinin gözetiminde işkence ile farklı koğuşa alındı. Bafra ki hapishanede tutulan, MKP tutsağı Ercan Binay yazdığı mektupla uğradıkları zulmü anlattı.

İşkence ile arama yapıldı

Binay yazdığı mektupta, hiçbir açıklama yapılmaksızın koğuşlarının basıldığını ve işkence ile X ray’e götürüldüklerini vurgulayarak; 29 Ocak Cuma günü koğuştan iki arkadaşa koli geldiğini bildirdi görevli. Yarım saat kadar sonra da iki arkadaşı koliyi almak için koğuştan aldılar. Arkadaşlar koliyi almaya gidip geldiler. Hapishaneye gelen koliler alıcı kişinin gözetiminde giriş kapısında açılıyor. Arkadaşın birisinin kolisinde cep telefonu kartı çıkmış olduğunu öğrendik, koğuşa döndüklerinde. İdare kart çıktığına dair tutanak kaydı yapmış.

Bu durumdan kaynaklı aynı gün idare koğuşa arama yapmaya geldi. Kart buldular ya cep telefonu arıyorlardı herhalde. Koğuşu alt-üst edip gittiler. Bir şey bulamamışlardı.

Peşinden kolisinden kart çıkan arkadaşa soruşturma başlattıklarına dair evrak getirdiler. Savunma istiyorlar. İleride bu soruşturmanın sonucunu da yazacağım. Yaşananları adım adım yazıyorum.

Cuma günü arama yapıp hiçbir şey bulamayan idare, pazartesi günü avlu kapılarını kapattıktan sonra, saat 16-17 arası, bir öncekine göre daha kalabalık ve hazırlıklı olarak koğuşu bastı. Kapıyı açıp, hiçbir şey söylemeden, ne oluyor dememize fırsat vermeden önlerine ilk çıkana, kendilerine en yakın olana saldırdılar. Yaka-paça sürükleyerek koğuştan alıp götürdüler. Bu yöntemle hepimizi koğuştan çıkardılar. Koğuşta toplam 8 kişiy(dik)iz. Bizler ne olduğunu bilmesek de neler olacağını bilemesek de bu duruma karşı tüm gücümüzle direniyor, slogan atıyorduk. Ana maltadan (koridor) zorla sürüklenerek, ayaklarımız yerden kesilerek yüzlerce metre uzakta X-ray kapısından geçirildik; montumuz, kemerimiz çıkarılarak el detektörüyle üzerimiz arandı. Bu arama, açıklama yapılıp zorlama olmadan onca eziyet yapılmadan da yapılabilirdi. Lakin idarenin derdi arama değil, eziyet etmekti. Çünkü iki gün ardı ardına üst araması ve koğuş araması da yapılmıştı ve hiçbir sorun çıkmamıştı.” dedi.

‘İşkence müdür gözetiminde yapıldı’

Tüm yaşanan işkencelerin hapishanenin birinci müdürü eşliğinde yapıldığını söyleyen Binay, ayrıca işkenceye uğradıkları yetmiyormuş gibi bir de haklarında soruşturma başlatıldığını söyledi. Binay mektubunda devamla şu ifadelere yer verdi; “X-ray kapısından sonra revire doktorun karşısına çıkarıldık, yine zorla ve sürüklenerek.

Revirden çıkarılıp şimdi tutulduğumuz başka bir koğuşa zor kullanılarak atıldık. İki koğuş arasında yaşananlar ve her karışında zor kullanılmıştır. Slogan atmayalım diye nefes alışımız dahi güçleştirilmiştir. Tüm bunlar hapishane birinci müdürü gözetiminde yapılmıştır. Personeli bizleri yerlerde sürüklerken, soluksuz bırakırken, kollarımızı kırarcasına bükerken de birinci ve ikinci müdürler de izliyordu. Savcıyı da gören arkadaşlar var ama tam emin değiliz. Ben revire zorla götürüldüğüm için muayene olmak istemedim ve olmadım. Muayene olan arkadaşlar oldu. Aynı akşam bir arkadaşın kolu şişti, kırılmıştır diye hastaneye gönderdik.

Atıldığımız bu koğuş boş ve pisti. Gözaltında dahi oturacak yer vardır ama bu koğuşta yoktu. Ya pis yere betona oturacaktık ya da ayakta duracaktık. Eşyalarımızın tamamı X-ray ya da en ince ayrıntısına kadar aramadan geçirildi. Ertesi gün parça parça verdiler. Verilen eşyalarımızın bazıları kırılmış,  saatlerimiz vs. ve eşyalarımızın bazıları hala verilmedi.

Hakkımızda soruşturma başlatılmış. Büyük ihtimalle saldırılara, aramaya karşı çıkmak, memura direnmek, slogan atmaktan vb. “disiplin cezası” verilecek. Fakat koğuşa girdiklerinde arama yapacaklarını söylemediler ki! Biz aramaya değil bilinmeze, belirsizliğe götürülüşümüze direndik.”

‘Dertleri telefon bulmak değil zulüm etmek’

Dertlerinin telefon bulmak olmadığını, amaçlarının zulüm etmek olduğunu söyleyen Binay mektubuna şu şekilde devam etti; “Kolisinde kart çıkan arkadaş hakkında açılan soruşturma ne oldu dersiniz? Aç-kapa oldu! Soruşturma sonucunda “disiplin cezası vermeye yer olmadığına” karar verildi. Bunun açıklaması şudur: “evet sizde cep telefonu yoktur”.

Peki, o kart koliden nasıl çıktı ya da kime ait? Koliye nasıl girdi bilmiyoruz. Koliyi gönderen yaşlı bir annemizdir. Dalgınlığına denk gelip unutmuş, düşürmüş olabilir. Kartın sahibi arkadaşımızın annesidir ve her hafta aradığı numaraya aittir. Yeni öğrendik ki anne o kartı kayıp etmiş ve yenisini çıkartmış-almış. Kart gözlük kutusunun içinden çıktı. Galiba anne oraya koydu ve unuttu. O haliyle de gönderdi. Yani demem o ki cep telefonumuz olsa ne böyle bir kartı ne de bu yöntemle kart istemezdik. Çünkü gelen koliler en ince ayrıntısına kadar elle aranıyor (Misal kağıt mı geldi, boş kağıtlar, tek tek havada sallandırılıp sağına soluna bakılıyor), cihazlardan geçiriliyor. Yani kartın koliden çıkmasının bir yanlışlık, unutkanlık sonucu olduğunu idare de çok iyi biliyor. Hadi diyelim ki cep telefonumuz var, kimi arayacağız? Ailelerimizin telefonu çok yüksek ihtimalle dinleniliyordur, arayan aranılan takip ediliyordur. Ailemizle görüşemeyeceğimize göre cep telefonu ne işimize yarar ki? İdarenin derdi cep telefonu bulmak falan değil, derdi bizlere zulüm etmektir. Bu gerçeği idare de biz de çok iyi biliyoruz. Bu yaşadıklarımızı bütünlük içerisinde ele alıyoruz ve bu bütünlük içerisinde yığınla sorun var. İdare sorunları çözmek yerine sorunlar yaratıyor. Buranın kurum ve kuruluşlarca, sivil toplum oluşumlarınca denetlenmesi-incelenmesi gerekmektedir. Sorunlar çoğalmakta ve büyümektedir.

‘Sürgünlüğün sürgünlüğü’

Yaşadıklarını ‘sürgünlüğün sürgünlüğü’ olarak adlandıran Binay, mektubunu şu şekilde sonlandırdı; “Hapishanenin atıldığımız bu bloğunda siyasi tutsak yoktur. Etrafımızda adli suçtan tutulanlar var. İlk gün yaşadıklarımıza dair slogan atarken üzerimize cam parçaları attılar.  Camların herhangi birimize değmemiş olması tesadüf diyebiliriz. Yarın bu saldırıların tekrarlanmayacağı, çoğalmayacağının garantisi yoktur. Herhangi birimizin yaralanmamasının garantisi, güvencesi yoktur.

Her birimiz buraya farklı hapishanelerden sürgün getirilmiş durumdayız. Bu durum sürgünlüğün sürgünlüğüdür. Daha önceki koğuş, siyasi tutsak olan dostlarımızın yanındaydı. Şimdi etrafımızda-dört tarafımızda- adliler var. Bu hapishaneye zorla getirildik, bu koğuşa da zorla getirildik. Sürgünlüğün sürgünlüğü demem bundandır.

Dostlar, içeride dışarıda yaşanan çok daha acılı sancılı durumlar var. Bunlar karşısında bizim yaşadıklarımızın çok fazla bir önemi olmayabilir, yoktur da. Evet, yaşadığımız bu durumun bir yanı zulüm ve keyfilikse ki öyledir, diğer yanı direnmektir-direnmemizdir. Biliyoruz ki insan iradesini yenen hiçbir güç-araç yoktur.”

 

 

Önceki İçerikİzmir’de sosyalistler özyönetimi tartıştı
Sonraki İçerikEmekçi semtler kuşatma altında, devrimci direnişle karşı koyalım!