Bakış Can: Erdoğan ve iktidarı düzlüğe mi çıktı yoksa yokuşa mı dayanıyor?

En azından bu süreçte ciddi derecede hırpalanıp kan kaybedeceği ve eski profilini kaybederek gerileme sürecine gireceği mevcut süreç ve uygulamalarıyla aşikârdır. Bunca zulüm ve gerici savaşa, bu savaş ve kriz şartlarına, uluslararası politika ve ilişkilerde yaşadığı kuşatma zemininde daha fazla dayanması ve hükümranlığını sürdürmesi mümkün olamaz. Gerici savaşlar ve gerici savaşlara piyonluk yapan hiçbir iktidar ve güç devre dışı olmaktan kurtulamamıştır. Erdoğan sultası da bu akıbetten kurtulamayacaktır, çöküşü uzak değildir. Çünkü çöküşü hazırlayan tüm koşullar Erdoğan iktidarının içinde bulunduğu durumda fazlasıyla mevcuttur. İçindeki FETO’culara dokunamaması, darbenin planlanmasında birinci dereceden sorumlu tutulan genelkurmay imamının alınıp bırakılması ve iktidar içinden korunduğu için yakalanamaması kalenin içten de kuşatıldığını ve su sızdırdığını göstermektedir. Kürt belediyelerine kayyum atamak da tereddüt etmeyen Erdoğan içindeki ”Paralelcilere” hala dokunma cesareti gösterememektedir. Erdoğan emekliye ayrılma zorunda kalacaktır, halklarımıza ve Kürt ulusuna muştu olsun!

HABER MERKEZİ (18.09.2016)-Erdoğan darbe girişiminde ölüm korkusunu yakından hissederek bu hissiyat altında muhalefete karşı bir iyimserlik havasına girdi. Darbeyi önceden haber alarak bilen ve erken doğuma zorlayarak bastırılmasının planını ekibiyle yapan Erdoğan beklemediği şekilde ölümü yakınında hissetti. Sanırız eski ortaklarının uçak ve helikopterleri kullanarak bombardıman yapabileceklerini ve canına kast edecek kadar ileri gideceklerini ön görmedi, düşünmedi. Ki, canına kast etme yönelimini görünce ve kıl payı misali canını kurtarırken, büyük bir korkuya kapıldı, ölümün bu kadar yakın olabileceğini hissederek büyük bir depresyona girdi. Belli bir süre suskun kalmasının nedeni salt darbe tehdidi veya suikast tehlikesinin aktüel olması değil, esasta yaşadığı depresyon ve korkunun ruh dünyasını çökertip bunalıma sürüklenmesindendi. Yan etkinin diğeri de muhalefete karşı sergilediği ”büyük hoşgörüyle” yansıdı.

Burada dikkat çeken bir konu şu ki, yaşadığı korku ve bunalım aşamasında muhalefete zeytin dalı uzatırken bile, bunalım halinde dahi Kürt düşmanlığını zerrece ve geçici de olsa birazcık esnetmedi. Tüm siyasi partilere teşekkürler etti, halktan özür dileyip tanrıdan af diledi ama parlamentoda ortak bildiriye imza atan HDP’yi salt Kürt kimliğinden ötürü dışlamayı, tecrit etmeyi, ayrımcılık ve düşmanlık yapmayı ihmal etmedi! Bu kan donduran bir Kürt düşmanlığı derecesini ortaya koyan bir durumdur. Nitekim o kindar düşmanlık bugün çok daha pervasız boyutlara vardırılarak sürdürülmektedir Erdoğan tarafından… Bu düşmanlık ve kin öyle köklü ki, cemaatin darbesinden zar-zor kurtulmuş ve canını kıl payı kurtarmış olmasına karşın, darbe anıyla birlikte Kürt düşmanlığını sergilemekten geri durmadı.

Psikiyatrileri, uzmanları devreye girerek bunalımlı korku halini tez elden atlatmasına yardımcı olup bunu başardılar. (Oysa o suskun ve af dileyen mülayim hali çok daha iyiydi…) Aldığı desteklerle kendisini toparlayıp bunalımını atlatan Erdoğan yeniden gürlemeye başladı. Muhalefeti takmama, hiçleştirme ve tek adam sultasını hayata geçirmede gecikmedi. Hatta Rusya’dan aldığı destekle ABD’den AB’li emperyalistlere kadar geniş kesimlere meydan okuma durumuna da geldi. Bununla da kalmayıp (tabi Putin’in dersleri ve görevlendirmeleri temelinde) Cerablus’a asker sokup işgalci duruma kadar işi ilerletti. Aynı zeminde dirsek temasında olduğu IŞİD’e karşı savaşa da girmek zorunda kaldı.

Bütün bu gelişmeler zemininde Erdoğan’ın acı bir serüvene daha ilerlediğini anlamak zor olmasa gerek. Suriye’deki gerici savaş batağından emperyalist güç ve bloklar debelenip çıkamazlarken, Erdoğan, karşısında boynu bükük durduğu Putin tarafından Suriye batağına sürüklendi. Burada IŞİD ile savaşa sokulurken, ABD ve AB gibi emperyalist güçlerle de göreli de olsa karşı karşıya getirildi. Kürt düşmanlığıyla yürüttüğü gerici savaş da ayrı bir darboğaz ki, Kürt Ulusal Hareketi’yle yürüttüğü savaşta başarısız olup burnunun sürtüleceği açıktır. Bu toplamda Erdoğan’ın (iktidarıyla birlikte) bindiği trenin iktidarı için selameti bir durağa gitmeyeceği kesindir. Yani girdiği mevcut süreç dayılanmalarına yol açıp güçlü iktidar görüntüsü verse de özünde yeni çöküşlere doğru gittiği her açıdan anlaşılmaktadır. Burjuva muhalefet cephesinde CHP de düştüğü aymazlığı anlayıp yedeklenmekten çıkma çabasına girdi. Bu da Erdoğan ve iktidarı için pürüzsüz bir muhalefet dönemini kapatarak aleyhindeki şartlara katkı veren gelişmedir. Kısacası Erdoğan bir ölüm korkusu daha yaşamasa da orta vadede(görev süresi bitiminde ve yeni seçimlerde) iktidarını kaybedeceğini söylemek sübjektif değil, rastlantı da olmayacaktır.

 En azından bu süreçte ciddi derecede hırpalanıp kan kaybedeceği ve eski profilini kaybederek gerileme sürecine gireceği mevcut süreç ve uygulamalarıyla aşikârdır. Bunca zulüm ve gerici savaşa, bu savaş ve kriz şartlarına, uluslararası politika ve ilişkilerde yaşadığı kuşatma zemininde daha fazla dayanması ve hükümranlığını sürdürmesi mümkün olamaz. Gerici savaşlar ve gerici savaşlara piyonluk yapan hiçbir iktidar ve güç devre dışı olmaktan kurtulamamıştır. Erdoğan sultası da bu akıbetten kurtulamayacaktır, çöküşü uzak değildir. Çünkü çöküşü hazırlayan tüm koşullar Erdoğan iktidarının içinde bulunduğu durumda fazlasıyla mevcuttur. İçindeki FETO’culara dokunamaması, darbenin planlanmasında birinci dereceden sorumlu tutulan genelkurmay imamının alınıp bırakılması ve iktidar içinden korunduğu için yakalanamaması kalenin içten de kuşatıldığını ve su sızdırdığını göstermektedir. Kürt belediyelerine kayyum atamak da tereddüt etmeyen Erdoğan içindeki ”Paralelcilere” hala dokunma cesareti gösterememektedir. Erdoğan emekliye ayrılma zorunda kalacaktır, halklarımıza ve Kürt ulusuna muştu olsun!

 

 

Önceki İçerikSınıf perspektifiyle mevcut durumun özeti ve muhtemel gelişmeler
Sonraki İçerikAycan Solmaz: 12 Eylül Yaşıyor “Netekim”