BARBARLIK DEVAM EDİYOR

Gazze’deki katliama karşı batı metropollerinde sokağa çıkanlar, bağıranlar, polisle çatışanlar, batının dincileri değil, batının sosyalistleri, çevrecileri, feministleri ve gadre uğrayan farklı kültürleridir. İslamcı Türk hükümeti, batının devletlerini suskunluklarından dolayı kınarken, batının sokağa çıkan bu aydınlık güçlerini övüyor. Aynı Hükümet, aynı aydınlık güçleri Türkiye’de gaza boğuyor, kurşunluyor, tutukluyor; Gazze’de katledilen çocuklara ağıt yakarken, Türkiye’de vurduğu çocuğu ve onun acılı anasını meydanlardaki insanlara yuhalatıyor. Ve aynı Hükümet, Rojava gibi Ortadoğu’nun aydınlık güçlerine karşı, IŞİD ve NUSRA gibi ortaçağ barbarlığını silahlandırıyor. Bu barbar güçlerin, esir askerleri kitle halinde kurşuna dizmelerine, İslamın bir cihat ilkesi olan, ‘kafirlerin malları ve namusları helaldır,’ şeklindeki anlayışını kararlı bir şekilde uygulamalarına, kadınları tecavüz ve recm cezalarıyla sindirmelerine, tarihi eserleri yıkmalarına karşı sesini yükseltmiyor.
Bu tutum, dinin ve mezhepçiliğin doğasına uygun bir tutumdur. Her din, varlık şartını kaçınılmaz olarak, gerçeği ve hakkı kendisinin temsil ettiği, diğer din ve mezheplerin sapkın ve batıl olduğu esasına dayandırır. İlke böyle olunca, o kendisini yayma çabası içine girer. Bu noktadan sonra onun savaşı artık “Hak’kın savaşı”dır. Tarihe bakın. En büyük tanık tarihtir. Din, egemen sınıf ve devlet çıkarlarının basit birer aracı haline gelmiş, insanlığı bölmüş, birbirine düşürmüş, kırdırmıştır.
Üretici güçlerin gelişmesine parelel olarak, insanlığın geçmişe nazaran kafaca ve ruhca daha ileri bir çizgiye gelmiş olmasından dolayı, din kendini reforme etmek, yumuşatmak zorunda kalmıştır. O şimdi, “bütün dinler kardeştir,” “dünya bir inançlar mozaiğidir” şeklindeki yalanlarla tarihin ve kutsal kitapların irdelenmesinden, eleştirilmesinden özenle kaçınıyor. İnsanı uyruk duruma düşüren, kadını ikinci cinse indirgeyen, bilgi ağacının yasak meyvesini yediği için cennetten kovulan kafanın eleştirel, özgür ve kuşkucul bir akılla hareket etmesinden öcü gibi korkan kutsal kitaplar, dinin artık en büyük açmazlarıdır. Bu kitapların değişmez mutlak varlıkları, dogmaları, hayatın değişen, ışıklanan varlığıyla sürekli çatışıyor. 
İnsanlığın barbarlık dönemini geride bıraktığı düşüncesi, koca bir yalandan ibarettir. Barbarlık devam ediyor. Kölelik, serflik ve şu anda içinde bulunduğumuz ücret köleliği sistemi, sürmekte olan büyük barbarlık tarihinin aşamalarıdır. Geleceğin sosyalizmi de insanlığın büyük barbarlık tarihinin, yani sınıflılık tarihinin en son ve en ehveni şer aşaması olacaktır. 
Kim ne derse desin, insanlık tarihinin en büyük, en anlamlı müzesi, bu aşamaların noktalandığı yerde kurulacaktır. Sözkonusu bu kutsal kitaplar, insanlığın barbarlık dönemine ait bir bölümde yerlerini alacaklardır. Müzenin o bölümüne girerken, gözlerimiz kapıdaki seksiyonlar listesinin başındaki ilk seksiyona takılacak:
1-Barbarlık döneminin ana inançsal kaynakları
 

Önceki İçerik“KERBELA ÇÖLÜ” VE KAN GÖLÜ…
Sonraki İçerikSARAYLARINIZI BİR GÜN MUTLAKA BAŞINIZA YIKACAĞIZ