Başkanlık sistemi tartışmaları

Başkanlık sistemi tartışması ve onun merkezinde tekçi faşist Erdoğan’ın olup olmaması meselesi esas mesele değil aksine tali bir sorun olarak görülmelidir. Esas olan uluslararası emperyalist sermayenin hali hazırdaki merkezileşmesine uygun olarak emperyalizme bağımlı tekelci komprador kapitalist devletin yukarıdan aşağıya tüm temel kurumları ve işleyişinin yapılandırılmasıdır

Başkanlık Sistemi tartışmaları yaklaşan genel seçimler süreciyle birlikte daha da alevlenmiş durumdadır. Fakat bu işin sadece bir boyutunu oluşturmaktadır. Zira başkanlık sistemi sadece sömürücü ve zulümkar sistem, sınıf ve kliklerinin tartıştığı bir durum değildir. Aynı zamanda devrimci ve komünist hareket de önderlik sorunu kapsamında bunu çeşitli düzeylerde tartışmaktadır. Hatta bu tartışmalar Uluslararası Komünist Hareket (UKH) saflarında da hala önemli bir tartışma konusu olarak sürmektedir. Komünizme kadar da tartışmalar sürecektir.

Baştan vurgulamak isteriz ki hiç bir partinin ve hiç bir kimsenin aslında tarafını kaybettiği ya da tarafsız kaldığı gibi bir durum asla olmamıştır. Sınıflı toplumlar gerçekliğinde tarafsız hiç bir şeyin olamayacağı, tam aksine hangi sınıfa aitse onun karakterini taşıdığı doğru ve somut bir nesnel gerçekliktir. Tarafsız kalanın bertaraf olacağı da doğru bir şekilde bundan ötürü söylenmektedir. Dolayısıyla Erdoğan önderlikli cumhurbaşkanı ve AKP iktidarıyla muhalefetteki CHP, MHP ve diğer çevre ve tarafların başkanlık sistemi temelindeki tartışmaları da çeşitli düzeylerde sürmektedir. Karşı- devrimci düzen partilerinin tarafsızlık tartışmaları aslında kitlelere yönelik manipülasyondan ibarettir. Öyle ki Erdoğan açıkça milli şef olmak için ’’biz, bu ülkede milli şef özentileri çıkmasın diye başkanlık sistemi diyoruz, bir daha vesayet odaklarından güç alınarak milletin iradesi hiçe sayılmaya kalkışılmasın diye başkanlık sistemini istiyoruz’’ diyerek ayan beyan tekçiliği daha da merkezileştirmek istemektedir. Aynı şekilde hemen bütün AKP cenahı ’’şimdiki sistem dar geliyor ve bu açıdan başkanlı sistemi gereklidir’’ diyerek yoğun bir şekilde propaganda yürütmektedir. Yine ’’ben milletin tarafındayım’’ diyerek algı yönetimiyle manipülasyona devam etmektedir. AKP iktidarından CHP, MHP vd düzen partilerine kadar başkanlık sistemi üzerinden yürütülen tartışmaları tekçi faşist devlet içerisinde kendi durumlarının akıbetiyle doğrudan ilgilidir. İşin garip yanı ise temsili burjuva parlamenter cumhuriyet sistemi sanki demokratikmiş de başkanlık sistemiyle diktatörlük gelecekmiş yanılsaması yaratılmasıdır. Oysa şimdiki temsili burjuva parlamenter cumhuriyet sistemi de tekçi faşist, onunla birlikte daha da merkezileşmiş bir temsiliyetin yaşandığı başkanlık sistemi de aynı şekilde tekçi faşist bir diktatörlük sistemleridir. Daha önceleri de hatırlatmıştık Hitler’in faşist Nasyonel Partisi de seçimle iktidara gelmiştir ki şimdi Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ’’milletin’’ kendisini seçtiği gerekçesiyle kendisinin milletin tarafında olması kadar doğal bir şey olmadığını iddia ederek yanılsama yaratıp manipülasyonda bulunmaktadır. Dememiz odur ki burjuva temsili parlamenter cumhuriyet sistemi içerisinde ister meclis ve hükümet ister başkanlık vb üzerinden devletin yönetimi söz konusu olsun, tekçi faşist özü ve niteliği değişmeyen bir durumdur var olan . Buna demokrasi, devrim ya da ilericilik telakki etmek önemli bir ideolojik politik kırılma ve yanılgıdır.

Düzen paritlerinin sadece Erdoğan üzerinden bir tartışma yürütmesi önemli bir algı yönetimi ve manipülasyondur. Zira TC devlet gerçekliğinde milli şef ya da kişi sultası olmayan bir süreç yok gibidir. Kemal’den İnönü’süne, Bayar’dan Evren‘ine, Özal’dan Demirel’ine ve Erdoğan’ına kadar bu durumu tekçi hegemonya temelli devam etmiştir. Erdoğan’da tıpkı Kemal gibi tekçi faşist sınıfsal karakteri gereği hegemonyasını icra etmektedir o kadar. Burada bir ilericilik gericilik aramak ya da bu eksende bir tartışma yürütmek abesle iştigal bir durumdur.  

Başkanlık sistemi tartışmalarının arka planında yatan gerçekler

Kaldı ki başkanlık sistemi tartışması ve onun merkezinde tekçi faşist Erdoğan’ın olup olmaması meselesi, esas mesele değil aksine tali bir sorun olarak görülmelidir. Esas olan uluslararası emperyalist sermayenin hali hazırdaki merkezileşmesine uygun olarak emperyalizme bağımlı tekelci komprador kapitalist devletin yukarıdan aşağıya tüm temel kurumları ve işleyişinin yapılandırılmasıdır. Bütün mesele tıpkı yeni anayasa meselesinde olduğu gibi başkanlık sisteminin de uluslararası emperyalist sermayenin merkezileşmesine uygun olarak devletin temel kurumlarının dizayn edilerek buna göre işlevsel kılınmasıdır.      

Yine temsili parlamenter-bürokrat burjuva devletin her bir biçimi ve bu çerçevedeki parlamenter cumhuriyet ya da başkanlık sistemlerinin tek başına bir demokrasinin tecellisi ve daha da ilerisi sosyalizme ve komünizme de götürmeyeceği gerçekliği de görülmelidir. Nitekim proletarya ve emekçileri sadece bir oy deposu olarak telakki edip seçimlerden seçime hatırlanması ve gündeme getirilmesi ne adına yapılırsa yapılsın asla sosyalizme götürmez, götüremez. Bu noktada proletarya ve emekçilerin doğrudan yönetimi, Komünler, Sovyetler, Konseyler üzerinden bir merkezileşmiş yönetim sistemi doğru ve bilimsel olandır. Temsili burjuva parlamenter cumhuriyetin sosyalizm şeklinde tasavvuru da aynı şekilde önemli bir ideolojik politik kırılma ve yönelimdir. Burada kuşkusuz tek başına Başkanlık Sistemi ya da Daimi Komiteden kaynaklı olarak sosyalizmden geriye çark edildiği gibi bir anlayış içerisinde değiliz. İfade etmek istediğimiz tek başına böylesi bir kurumun varlığı geriye dönüşlerin tek nedeni olmaz ama tehlikeli bir zemin hazırlar, hazırlamıştır da.  

Gerek devrim gerekse de karşı- devrim saflarında başkanlık sistemi ve Daimi Komite olguları özde değişmeyen bir olgunun iki ucu olarak görülebilir. Nitekim her iki halde de başkanlık sistemi ve Daimi Komite tekçilikte birleşmektedir. Yine her ikisi de aynı şekilde imtiyazlı özel bir durumu başta kabullenmektir. Maoist Komünistler 2. Kongresi‘nde Başkanlık Sistemi ve Daimi Komite tartışmalarına yönelik önemli ileri bir seviyeyi yakalamıştır. 3. Kongre‘yle de bunu daha da ilerletmiş ve sekreterlik sistemini de kaldırarak önderlik meselesine ilişkin dönüşümlü koordinatörlük sistemini uygun bulmuştur.

Sınıflı toplumlar tarihine baktığımızda başkanlık sistemi ve Daimi Komite uygulamalarının da geçmiş süreçlerde kullanıldığını ve hala bu yönde anlayış ve pratikleri savunan çizgi ve yönelimlerin olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla sadece düzen partilerinin yada bir partinin veyahut da dar kişisel rekabet ortamı içerisinde değilde tam da teorik ve tarihsel arka planlarını da ele alarak başkanlık sistemi ve daimi komite anlayışı ve pratiklerini tartışmak durumundayız.

Önderlik sınıf mücadelesinin zorunlu bir gerçekliğidir

Sınıflı toplumlar gerçekliğinde ve kavrayışta eşitsizliklerden kaynaklı olarak sürekli ileri ve geri düzeylerde fikirler, düşünceler, projeler, programlar, teorik ve pratik anlayış ve çizgi sahipleri ve savunucuları olacaktır. Bu anlamda birileri öne çıkarken ötekiler de gerilerde kalacaktır. Bütün fikirlerin doğru yanlış temelinde kanıtlanacağı yer ise bizzat sınıflı toplumlar gerçekliğinde toplumsal pratiktir. Böylesi bir sınıflı toplumlar gerçekliğinde bir hareket, grup, parti, hükümet ve devlet vb örgütlenmeler içerisinde önderlikler de çıkmaktadır. Önderlik, sınıflı toplumlar gerçeğinin tarihsel bir olgusu ve ihtiyacı olmakla birlikte sınıflar mücadelesinin de zorunlu bir gerçeğidir. Kuyrukçu ve kendiliğinden yaklaşımlarla bu tarihsel zorunluluk yok sayılamaz. İşte bu önderlikler zamanla kendilerini kanıtlamış, hata yapmaz ve yanılmaz otorite, değişmez, sürekli doğruları bilir ve uygular vb anlayış ve yönelimleriyle ne tür ortam içerisinde olursa olsun özel imtiyazlı bir hale dönüştürülmektedir. İşte siz buna önderlik sorunu düzleminde ortaya çıkan başkanlık sistemi ve Daimi Komite uygulmaları deyin. Niyetlerden bağımsız objektif olarak başkanlık sistemi ve Daimi Komite, anlayış, çizgi ve yönelimleri bir hamallar ya da hizmetler bölüğü şeklinde tasavvur edilmemiş aksine özel imtiyazlı bir niteliğe büründürülerek kolektif değil bireyci ve tekçi sistemler egemen kılınmıştır.

Kolektif önderlik geleneğine sahip Maoist Parti‘de önderlik konusunda önemli ve yüksek bir görüş birliği vardır. Önderliğin basit bir seçim meselesine indirgenmeden, tarihsel olarak izlenmiş roller, temsil edilmiş çizgi, kapasite, inisiyatif ve donanım itibarıyla gerçekler temelinde bilinçli ve somut olarak ifade edilmesi açısından stratejik düşünülüp program, tüzük, parti ve kongreye tabi olmak şartıyla sürekli bir kurum olarak bilinçlice formüle edilmesini savunan görüş Maoist Komünist Parti 2. Kongresi’nde ele alınıp tartışıldı ve değerlendirilerek kabul edildi. Maoist hareket uluslararası alanda sürekli var olan dar çekirdekle partileri, devletleri, toplumları, devrimleri ve yönetimleri, yönlendirme anlayışına devrim olmadan şimdiden karşı çıkarak merkez komitelerini ve önderlik kademelerini sürekli belirli sayıda çoğaltarak kolektif mücadeleyi daha da genişleterek ilerlemesi perspektifini ortaya çıkarmıştır.

Daimi Komite noktasında ideolojik mücadele yürütülmelidir

Daimi Komite adlandırmasıyla da savunulup önerilen bir başka görüş ise Maoist Parti 2.Kongre iradesi tarafından reddedildi. Bu yanlış anlayışın, kolektif önderliği ve iki çizgi mücadelesini yadsıdığı, “partinin kolektif önderliği savunularak, Daimi Komite ve başkanlık sistemi’ni reddetmesi gerektiği” görüşü kongre iradesi tarafından yüksek bir iradeyle benimsendi. “Partinin ulusal ve uluslararası alanda kolektif önderliği savunarak Daimi Komite ve başkanlık sistemi anlayışlarına karşı kardeş partiler ve devrimci örgütler içerisinde ideolojik mücadele yürütmesi” görevine işaret edildi. Zira Uluslararası Komünist Hareket(UKH) ve Türkiye- Kuzey Kürdistan devrimci ve komünist hareketi içerisinde hala Daimi Komite ve Başkanlık Sistemi‘ni savunarak önemli bir kırılma içerisinde olanlar vardır ve buna karşı ideolojik mücadele ertelenemez bir görevdir.

Daimi Komite ve buna bağlı olarak Başkanlık Sistemi; Maoist Komünist Partisi açısından iki çizgi mücadelesini ortadan kaldıran, azınlığın diktatörlüğünü garantileyen, denetime tabi olmayan, kongre iradesini hiçe sayan, siyaset yapmayı bir grubun tekeline hapseden, yeni önderlerin yetişmesini engelleyen, kitlelerden kitlelere ilkesini reddeden, kişileri yanılmaz otorite gören ve bilimsel olmayan bir önderlik anlayışı olduğundan kesinlikle reddedilmelidir. Kolektif olan ve sürekli ihtiyaç temelinde genişleyen, parti iradesince sürekli seçim yoluyla denetime tabi olan önderliği savunmalıyız. Parti tüzüğüne ve örgütsel ilkelerimize belirtilen biçimiyle tabi bir önderlik anlayışı bizim önderlik anlayışımızdır. Daimi Komite ve başkanlık sistemi Maoizm‘den kırılmadır. Daimi Komite noktasında ülkemizde ve uluslararası alanda ideolojik mücadele yürüterek kardeş partilerimiz ve devrimci partilerde kırılmaların da önüne geçilmesi sağlanmalıdır.

 

 

 

  

Önceki İçerikYOLCULUK SOHBETİNİN ÖĞRETTİKLERİ… 1
Sonraki İçerikDİNCİ TÜRK USULU DEVLET