Bekleyen zor görevler için devrimci cüreti kuşanalım

Her yeni gün, saldırı ve tutuklamaların yanı sıra imhayla faşist saldırganlık artarak sürmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde uluslararası sermaye, dünya devrimci proletaryasına yönelik saldırganlık politikasının belirlenmesi amacıyla ve aynı zamanda emperyalist kapitalist sermayenin mevcut pazar rekabetinin yarattığı bölgesel savaş alanlarından elde edilmesi kaçınılmaz kar sonuçlarının paylaşılması için G-20 adı altında bir araya geldiler. Bu buluşmada askeri, politik, ekonomik düzenlemenin yanı sıra emperyalistlerin bir gayesi de Akdeniz ve Basra havzasındaki savaştan kimlerin daha nasıl güçlenerek çıkacağının uzlaşısıydı. Yeni planlamalarda; üretim sermayesinin artırılması, yeni pazar alanları, ucuz iş gücü alanlarının belirlenmesi, savaş ekonomisinin araçlarının denenmesi, bölgesel savaş alanlarındaki çelişkilerin saptanırlığı vb. gibi konuların yanı sıra devam eden savaşın trajedik sonuçlarının dramını kendileri var etmemişler gibi insanlığa mesajlar yansıttılar. Oysa hemen yanı başlarında her gün sahile minik cesetlerin vurulmasına neden olan bebek katilleri idi bunlar. Emperyalist sermayenin temsilcileri gelişen mevcut durumun silah ekonomisinin yarattığı bazı sonuçların da rahatsızlığını yaşamaktadırlar. Çünkü borsa, hisse senetleri ve faiz oranlarında ciddi bir krizi görmek mümkündü. Savaşın esas planlayıcıları kullandıkları mevcut paramiliter güçlerin artık genişleyen tehdit durumunun sonuçlarından ötürü tasfiye edilmesinde bir konsül sağlamakta sorunsuzdular. IŞİD, El-Kaide vb. güçler üzerinden herkes askeri konumlanışını bölge üzerinde tamamlamıştı. Bölge üzerinde başını ABD’nin çektiği NATO denilen savaş güçleri bileşenlerinin karşısında konum alan Rusya, İran ve Çin gibi ülkelerin rekabeti de hız kazanmış oldu. G-20 denen zirveye ev sahipliği yapan faşist Türk devleti de bölgeye yönelik izlediği siyasetin stratejik çukurunun sonuçluğuyla savaştan yana tavır alıp, savaşın avantajlı ülkesi olma gayretinde idi. Bunun başarılması içinde iç politikada saldırganlık ile Kuzey Kürdistan’a yönelik savaşı daha da tırmandırdı. Bu saldırganlık aynı zamanda devrimci mücadeleyi, muhalefeti geriletmek; bu saldırganlık çalışma yasasıyla sınıfın zayıfta olsa örgütlü gücünü hedeflemektedir. Bu faşist saldırganlıkla toplumsal muhalefete dayatılan korkuyla diktatörlük ömrünü uzatma politikasıyla karşı karşıyayız. Ama bölgesel politikalarda dayandığı güçlere karşı Rusya, İran ve Çin’in özellikle de Rusya’nın Şam ittifakı diğer yandan PYD mevcut durumda uluslararası alanda kabul edilirliği faşist TC devletinin Osmanlı yayılmacılığı politikası da sonuçsuz kalmıştır. Rusya ile gelişen mevcut askeri alan rekabetinin ekonomik sonuçlarının faturası da bir krizin kaçınılmaz sonucudur. Bu alanda askeri, tekstil, inşaat, turizm, Karadeniz doğalgaz projesi, Nükleer tesislerin inşası projesi vb. alanlardaki sonuçların faturasının ise toplumun emekçi kesimlerine fatura edileceği kaçınılmazdır. Büyüyen yoksulluk, artan istihdam sorunu, ucuz iş gücünü kaçınılmaz kılacaktır. Bu mevcut durum karşısında devrimci muhalefetin daha zorlu saldırılarla karşı karşıya kalacağı kesin. Kan, zulüm, sokakta, dağ başlarında, hapishanelerde ve hayatın bütün alanlarında ırkçı, faşist saldırılarla karşı karşıya kalacağımız mutlak. Bu bağlamda devletin, ülkenin aydınlarına, sosyalistlerine öncelikli olarak sınıf mücadelesinin ideolojik önderliğinin gücü ve savaş kuvvetine yöneleceği açıktır. Bundandır ki ideolojik donanıma sahip örgütlü gücümüzle; mantığımızın emrettiği sorumluluklarımızı kuşanıp, bizi bekleyen faşist diktatörlüğün zoruna karşı devrimci zorla karşı koymanın bilinciyle hareket edip mücadeleye sarılalım. Devrimin temelleri cesur inisiyatife, kitlelerin hareketine dayanır. Devrimin öncüden beklediği budur. Baskının şiddeti direnişin kuvvetine tanıklık eder.

  

Önceki İçerikFaşist saldırganlık kararlı bir mücadele ve direniş çizgisiyle durdurulabilir
Sonraki İçerikTAHİR ELÇİ ANISINA VE İNADINA; PKK TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR