Belediye başkanlarının tutuklanması Kürt ulusal iradesine yapılmış bir saldırıdır!

İktidarın kendi anayasasını tanımayacak kadar pervasızlaştığı bu faşist saldırganlık sıradan bir saldırı süreci değil, teslimiyet ve köleci esaret dayatmasıdır. Sürecin ağır geçeceği açıkken, önümüzdeki bu kış sürecinin mihenk olacağı da açıktır. Kış boyu saldırganlık sürdürülecektir. Bu süreçte direniş yükselirse teslimiyet dayatması yıkılmakla birlikte, iktidarın yeni kaderinin tayin edileceği yeni bir süreç açılacaktır ya da iktidarın yeni yönelim manevraları kaçınılmaz olacaktır… Dolayısıyla, Kürt ulusunu aşan sınırlarda topyekun bir direniş ve karşı mücadele elzemdir. Zira her şey teslimiyet ve direniş ikileminde seyretmektedir ve direniş kazanmazsa büyük bir yenilgi süreci ya da daha ağır gerici koşulların hüküm sürmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu koşulları tekçi faşist ırkçılık ve yeni Osmanlıcılığa oturan ümmetçi tek adam sultası olarak tanımlamak isabettir. Söz konusu saldırı furyasının Kürt ulusuyla sınırlı kalmayacağı da mevcut olgu ve iktidarın faşist tekçilik karakterine dayalı yönelimlerinde somuttur. Geniş emekçi halk kitleleri, ötekileştirilmiş tüm sosyal tabakalar ve inanç zemininde de özellikle Alevilerin bu ağır saldırı furyasından şer-i manada nasipleneceği açıktır.

HABER MERKEZİ(31.10.2016)-Amed büyük şehir belediye başkanı Gülten Kışanak Fırat Anlı ve KJA sözcüsü Ayla Akat Ata’nın gözaltına alınması(tutuklanması) daha kapsamlı saldırıların ön ayağıdır. Ama bu süreç sadece saldırgan faşist iktidarın politika ve planlarından ibaret değildir. Demokratik Kürt hareketi ve Kürt ulusunun ortaya koyduğu-koyacağı irade ile sosyalist ve devrimci güçlerin bu süreçte Kürt ulusuyla paralel biçimde ve görevleri gereği ortaya koyacakları iradeyle de alakalıdır. Gerici politika ve saldırıların direniş iradesiyle boşa çıkarılması tamamen mümkündür ve bu şarttır da…

Ne var ki, yaşanan saldırıların tekil saldırılar olmadığı, bilakis bu saldırıların kapsamlı ve planlı bir saldırı politikası olduğu iyi görülmek durumundadır. Görülmelidir ki, saldırıya uygun bir direniş ve mücadele cephesinin geliştirilerek pratiğe dökülmesi mümkün olabilsin… Öncelikle süreci ya da somut saldırılarla geliştirilen planı doğru okumak önemlidir. Basının susturulması ve denetim altına alınması süreci gündeme gelen ve gelecek olan saldırıların ön hazırlığı durumundadır. Nitekim KIŞANAK’ın gözaltına alınması bu zeminde anlam kazanan bir saldırı ayağıdır. Bu saldırıdan sonra gelecek dalga Kürt milletvekillerin gözaltına alınması-tutuklanması olacaktır. Bunu takiben Kürt ulusuna teslimiyet ve kölelik dayatmaları mevcut dayatmalardan öteye daha ağır ve somut saldırılarla gündeme gelecektir. Bu tespit ya da öngörüyü mevcut gelişmelerin emareleriyle açıklamak tamamen mümkündür…

***

‘’Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.’’ Bir dizi TV ve radyo kanalı ile gazetelerin kapatılması sıradan bir gelişme olmadığı gibi, son derece manidar olup rastlantı da değildir.  Basının susturulması kendi başına ciddi bir faşist baskı unsuruyken, kapatmalara başvurulmasının özel anlamı ise, uygulanacak katı faşist saldırıların kamuoyuna gerektiği gibi duyurulmaması ya da kamuoyunda yankı bulmaması, bu manada uygulanacak faşist saldırganlığın saklanmaya çalışılması ve muhalif sesin bastırılıp susturulması amacında karşılık bulmaktadır. Yani, ilgili basın sebepsiz yere kapatılıp susturulmadı; susturuldu ki başlatılacak faşist saldırılara karşı ‘’çatlak’’ sesler engel oluşturmasın… Öyle ya, azgın, hukuksuz ve keyfiyetçi bir terör estirilecekse, önceden tedbirler alınmalı, muhalif ve alternatif sesler mümkün olduğu kadar kısılmalı, hatta mümkünse tamamen susturulmalıdır ki, faşist saldırı dalgası daha elverişli şartlarda ve muhtemel engellemelere maruz kalmadan ve kitlelere aşırı yansıtılmadan uygulanabilsin… Kısacası, basının susturulmasıyla birlikte bir plan devreye sokuldu ve bugün Kışanak’ın tutuklanmasıyla bu plan daha büyük oranda deşifre olarak açığa çıkmış durumdadır. Basının susturulması bir plandı ve bu plan gereği bugün Kışanak’la başlatılan ve milletvekilleriyle derinleştirileceği muhtemel olan saldırıların kamuoyunda büyük etki veya yankı bulmaması uğruna yapılan bir plandır.

İktidarın Kürt düşmanlığı tescillidir. Hâlihazırda FETO-darbe gerekçesi ve bunlara dönük tasfiye dalgasıyla birlikte tüm muhalif kesimlerin temizlenmesi yürütülmektedir. Bu yürütülürken Kürt ulusuna dönük daha azgın saldırıların devreye sokularak teslimiyete mecbur bırakılacak düzeye koyu bir ırkçı-faşist milli zulmün uygulanması ertelenemez, es geçilemezdi Erdoğan-iktidar için…

Somutta Amed halkının iradesine, genel olarak Kürt ulusunun iradesine dönük ağır bir saldırı olan bu gözaltılar(tutuklamalar) asla meşru değildir. Kabul edilemez olduğu gibi, Kürt ulusal hareketi ve Sosyalist, devrimci, demokrat, aydın tüm kesimler ile geniş emekçi halk kitleleri tarafından büyük protesto ve ayaklanmalarla karşı koyulup püskürtülmesi gereken ırkçı-faşist bir yönelimdir. Ki, bu yönelime karşı güçlü bir direniş sergilenmediği takdirde, Kürt milletvekillerinin tutuklanması ve daha ağır saldırılarla teslimiyet dayatan saldırıların gelmesi beklenmelidir.

Kürt ulusunun iradesine karşı saygısızca gerçekleştirilen bu barbar saldırganlık, Türk hakim sınıflarının kendi anayasaları açısından da bir suçtur. Kendi anayasaları gereği yerel yönetim ve yöneticiler yerel halk tarafından seçilmektedir. Buna göre, yerel yönetim ve yöneticilere(belediye ve başkalarına) iktidarın müdahale etme ya da çeşitli biçimlerde bunlar üzerinde tasarrufta bulunma, hele hele görevden alma ya da tutuklama, yerlerine kayyum atama hakkı yoktur, olamaz. Bu hak ve yetki onları seçen seçmenin yetkisindedir, devlette ya da siyasi iktidarda değil. O halde iktidar ve onun denetimindeki yargısı belediye başkanlarını tutuklamakla, görevden almakla, yerlerine kayyum atamakla açıktan anayasal suç işlemekte, kendi yasarlını çiğnemektedirler. Ki, daha önce tutukladıkları, görevden aldıkları belediye başkanlarında da ayı suçu işlemiş bulmaktadırlar.

Kışanak’ın gözaltına alınıp tutuklanması, Kürt ulusunun iradesine yapılmış açık bir saldırıyken, bu saldırının rastlantı olmayıp bilinçli bir plan ve tercih olduğu anlaşılmaktadır. Zira Kışanak milletvekilliği yapmış, kamuoyunda yer edinmiştir. Bu anlamda ortaya konulacak tepki, direniş ve mücadele önem taşımaktadır. Elbette iktidarın faşist saldırganlıkta kararlı olduğu söylenebilir. Fakat uluslar arası alanda sürüklendiği gerici savaş batağı ve karşı karşıya kaldığı ağır sorunlar düşünüldüğünde, iktidarın içte ciddi bir direnişi göğüslememesinin şartları zayıftır. Dolayısıyla sergilenecek ciddi bir direniş iktidara geri adım attırabilir. Ki tayin edici olan geniş emekçi kitleler ve Kürt ulusunun göstereceği topyekun direniş tavrıdır. Halkların devrimci iradesi bütün gerici oyunları bozmaya muktedirdir.

İktidarın kendi anayasasını tanımayacak kadar pervasızlaştığı bu faşist saldırganlık sıradan bir saldırı süreci değil, teslimiyet ve köleci esaret dayatmasıdır. Sürecin ağır geçeceği açıkken, önümüzdeki bu kış sürecinin mihenk olacağı da açıktır. Kış boyu saldırganlık sürdürülecektir. Bu süreçte direniş yükselirse teslimiyet dayatması yıkılmakla birlikte, iktidarın yeni kaderinin tayin edileceği yeni bir süreç açılacaktır ya da iktidarın yeni yönelim manevraları kaçınılmaz olacaktır… Dolayısıyla, Kürt ulusunu aşan sınırlarda topyekun bir direniş ve karşı mücadele elzemdir. Zira her şey teslimiyet ve direniş ikileminde seyretmektedir ve direniş kazanmazsa büyük bir yenilgi süreci ya da daha ağır gerici koşulların hüküm sürmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu koşulları tekçi faşist ırkçılık ve yeni Osmanlıcılığa oturan ümmetçi tek adam sultası olarak tanımlamak isabettir. Söz konusu saldırı furyasının Kürt ulusuyla sınırlı kalmayacağı da mevcut olgu ve iktidarın faşist tekçilik karakterine dayalı yönelimlerinde somuttur. Geniş emekçi halk kitleleri, ötekileştirilmiş tüm sosyal tabakalar ve inanç zemininde de özellikle Alevilerin bu ağır saldırı furyasından şer-i manada nasipleneceği açıktır.

O halde, ırkçı-mezhepçi faşist katliamları işaret ederek geliyorum diyen faşist terör dalgasına karşı geniş emekçi halk kitleleri, Kürt ulusu ve inanç özgünlüğü taşıyan Alevi kitlelerin bu süreci ortak mücadelelerle göğüslemek üzere direniş zemininde bir araya gelmesi zorunludur. Kürt ulusu ezilip katliamlardan geçirilirken, en demokratik mücadele ve örgütlenmeleri faşist baskılarla susturulup ulusun iradesi ayaklar altına alınırken, ne Aleviler, ne de geniş emekçi kitleler yeni saldırı dalgasında sıranın kendisine gelmesini bekleyemez, beklememelidirler. 

Önceki İçerikErdoğan’ın paradoksu: İstekleri sonunu hazırlıyor
Sonraki İçerikDHF : Faşizme karşı mücadeleye, direnişe!