Tecrübe genellikle yaşlılar ile gençler arası bir sorun olarak ele alınır. Bu işin esası olsa da bir boyutudur. Tecrübenin konu edilmesi gereken ikinci boyutu ise, dağılmış, kopmuş, ayrı düşmüş, edilgen kalmış ama bir biçimiyle yanı başımızda duran gelenek güçlerinin tarihsel birikimini kazanmakla anlamlıdır. Pratik örgütçülüğe indirgenemeyecek bu bileşenle ilişki sorunu, salt tecrübesi itibarıyla başlı başına baş vurulması gereken bir eğitmen, itici bir kuvvet, bir dinamodur. Devrimin ve dolayısıyla mücadelenin her kuvveti ve
her bileşeniyle buluşması ertelenmez görev, devrimin mantığına uygun olandır. Yaşamlarını mücadeleye adamış olanlar bir değerken, bunların kendi kaderleriyle baş başa bırakılması ne ahlaki ne de siyasi sorumluluğa sığmaz…

Tarihsel belleği oluşturmak bir yana, onu sonraki nesille bırakılacak sağlam bir temele oturtmak ihtiyaçtır. Bu belleğe sahip olmayan bir hareketin geleceğini doğru inşa etmesi de zordur. Lakin, tecrübe meselesi kapsamlı bir tartışma alanıdır. Ve biz tartışmamızı bu geniş çerçevede ele alarak sorunu anlamaya çalışacağız…

Yaşam pratiğinde demlenerek oluşan tecrübe bir hazinedir. Olgunlaşma ya da olgunluk bunun bir ifadesidir. Tecrübe ve onun ifadesi olan olgunluk, başka biçimler ihtiva etse de genel kural olarak adanmış yaşamın birçok sınavda tüketilmesiyle birikmiş yaş oranıyla, yani yaşlanmayla elde edilir. (Genç yaşta edinilmiş olgunluğu istisnadan sayarsak…) Tecrübe denilen bu hazine siyasi yaşam alanında çok daha büyük önem taşır. Doğru kullanılırsa, hayati derecede iyi bir kuvvet ve eğitici bir birikimdir. Eğiticidir, zira aynı hatalara düşmemenin iyi bir kılavuzudur. Çünkü o, aynı zamanda “yenen kazıkların da bir toplamıdır.” Bu “kazıkların” tekrar tekrar yenmemesi için, yiyenlerden istifade etmek elzemdir. Henüz tecrübe edinmemiş veya az edinmiş olanların, yeterince edenlerden öğrenmesi öğrenecek muhataplar için es geçilmez bir kaynaktır…

Tecrübenin yaşla ilgisi, yaşanmışlığın boyutuyla anlam kazanır

Tecrübenin yaşla ilgisi yaşanmışlıkların oranı ve yaşanmışlıklardan öğrenmeyi içerir. Yaşananların neler olduğu ve ne neleri içerdiği de tecrübenin önemini belirler. Örneğin, Kaypakkaya yoldaş düşünüldüğünde, yaşı çok genç ama yaşamışlığı ve bundan edindiği dolu doludur. Muazzam bir tecrübe, birikim ve öğrenilecek hazinedir O. Buna karşın, çok daha yaşlı olup da Kaypakkaya yoldaş
kadar tecrübe ve birikime sahip olmayan o kadar insandan ve hatta devrimciden bahsedilir ki, bugün hala O’nu kavrama güncelliğini koruyorsa, bu tecrübe-birikim-öğrenme konusunda yaşın belirleyici olmadığını açıklar. Ama buna karşın, genel olarak yaşlıların daha fazla tecrübe sahibi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kaypakkaya yoldaşın örneği bir istisna kabul edilebilir…

Genç yaştaki her devrimci hesapsızca dalar mücadeleye. Öyle ki, çoğu kez giriştiği mücadelenin ne olduğunu kavramaz. Enine boyuna ölçüp biçtiği, başarı ve başarısızlık oranlarıyla, varacağı sonuçlarıyla muhasebe ettiği, hedefleri ve amaçlarıyla açıklayıp özümsediği bir iş-eylem değildir kaygısızca ve hesapsızca atıldığı bu eylem. Çok büyük oranda “gençlik heyecanı ve duygularıyla”, bir özenti ve öykünmeyle, belki bir macera ve kahramanlık arzularıyla vb. yola çıktığı bir eylem oluyor devrimciliğe başlama işi. Yani, devrimci teorinin kavranarak devrimin içselleştirilmesiyle, ideolojik-siyasi kavrayışla, bilimsel temele oturmuş bir tercih neticesinde devrimciliğe başlanmamıştır genellikle. Varsa da istisnadır. Her genç devrimci devrimciliğe başlarken, belli şeylere isyan ederek ama bu isyanının bilimsel zeminde açıklayıp oraya oturtmadan, çevresinde bulunan devrimciden etkilenerek, dönemin
rüzgarına kapılarak, coşku ve enerjisinin verdiği atılganlık ve hareketlilikle vs. biçiminde değişik biçimlerde devrimciliğe başlar.

Bu yıllarda giriştiği eylemin önün-arkasını hesaplamaz, ölçüp biçmez. Kolay karar verir. Ve bu durum onun devrimcilik yaparken de benimsediği tutumdur. Bundan dolayı birçok hata yapar. Devrimciliğe başlaması iyi-olumlu-doğru olmasına karşın, yeterince tecrübesi olmadığı için bir dizi hata yapar. Devrimcilik adına ve samimi duygularıyla yaptığı halde, yaptıklarında hatalar
çok olur. Bu hatalarından bazıları, kendisinden tecrübeli olanları yeterince dinlememesinden, anlamamasından da ileri gelir. Daha akılcıl yol-yöntemi salık veren tecrübeli-yaşlı yoldaşını gerektiği gibi dikkate almaz. Çünkü kendisindeki dinamizm ve enerjiyi onda görmez. Genellikle onu, yorgun, pasif, korkak, militan ruhunu yitirmiş biri olarak değerlendirir. Dolayısıyla bildiğini okur, okumaya devam eder. Ve okurken de birçok hata yapar, başına olmadık işler açar. Bazen yakalanır, bazen yaralanır, bazen yıkar, bazen kendisini zor duruma düşürür vb.

Yaşlı ve tecrübeli yoldaşı ise, gerçekten de genç yoldaşı kadar dinamik, canlı, heyecanlı, militan ve atılgan değildir. Bir miktar yorgun, bir miktar ayrıntıcı hesaplara boğularak edilgen düşmüş ve bazen de militanlığı sönümlenmiş olup genç yoldaşını kendi durumuna çekmeye çalışandır. Her yaşlanmış devrimci böyle olmasa da yaşlanma gerçeği fiziksel aktivitesine yansıma oranında bile bir durum farklılığı doğurur. Yorgunluk, ağırlık, ayrıntıcılık, her şeyi hesabına kitabına oturtma vb. görülür yaşlanmış olanda. Oysa devrimcilikte her şeyi hesabına uydurmak zor bir iştir, dahası gerçekçi değildir. Zira, bazen hatalar yapılmadan öğrenilmez. Yaşlı gibi, her genç de aynı oranda hesapsız kitapsız hareket eden değildir. Bazen genç devrimci, yaşlı devrimciden çok daha akılcıl ve hesaplı davranır. Bazen de yaşlı devrimci, genç devrimciden daha militan davranır. Bu bakımdan meseleyi sadece genç-yaşlı
ekseninde ele almak tam doğru olmaz. Yine de genelleme olarak genç ile yaşlı arasında hem tecrübe açısından hem birikim açısından belli bir fark vardır.

Yaşlı ve genç ilişkisinde doğru kavrayış; dinamizmle tecrübeyi sentezlemektir

İkisi arasındaki çelişkinin çözümü, tecrübeyle dinamizmi birleştirme yeteneğinde karşılık bulur. Bu sağlanamazsa çelişki sürer. Bu çelişki, birinden birini ihmal anlamına gelir. Yani ya gençliğin dinamizmini reddetme ya da yaşlının tecrübesini ihmal etme biçiminde karşılık bulur. Bu mücadele için zararlıdır. Bir yeteneği kullanmama anlamına gelir. Oysa hem yaşlının tecrübesi gereklidir hem de gençliğin dinamizmi gereklidir. İkisinin birleşmesi büyük bir enerji ve yetenektir. Dolayısıyla, yaşlı genci küçümsememeli, genç de yaşlıyı; ikisi birbirine muhtaçtır, birbirini tamamlamalıdır. Kuvvetle tecrübenin birleşmesi bu ikilinin uyumunda vücut bulur.

Genç açısından mesele şudur; yaşayacağı şeyleri yaşlı yoldaşının yaşayarak tecrübe ettiğini hesaplamalı-bilmelidir. Ve onun bu tecrübesinden yararlanmalıdır. Onun tecrübesini alıp kendi militan dinamiğiyle birleştirmelidir. Bunu yaptığında hesaplayamadığı önemli sonuçların doğacağını görecektir. Yaşlı açısından ise, genç yoldaşının duygu dünyası, atılgan ruhu ve dinamizmini hesaba katarak onu köreltme temelinde değil, onu doğru biçimde kullanmanın-yararlı hale getirmenin yolunu benimsemektir. Genç diye küçümserse hem onu kırmış olur ve hem de onun enerji ve dinamizmini köreltmiş olur. Oysa, tıpkı tecrübe gibi o dinamizm de heba edilemez bir hazinedir.

Tecrübeyle dinamizmi birleştirmek genel bir sorundur. Onun doğru sentezi her zaman başarılmaz ve bu da bir dizi soruna yansır. Yani, her sosyal örgütlülüğe ait olan bu her iki önemli unsura kendi gerçekliğimizde doğru ele alınmadığı zaman dönüp sorun haline gelerek bizi zayıflatır. Oysa, ne yaşlılık-tecrübe gençliği-dinamizmi körelterek önüne geçen olmalıdır ne de gençlik-dinamizm yaşlı-tecrübeyi hor görerek ötelemelidir.

Gençliğin yaşayarak tecrübe etmesi gereken yığınca pratik vardır. Ama bunların hepsini bir çırpıda yaşaması ve tecrübe etmesi mümkün değildir. O halde, yaşayarak tecrübe etmiş yaşlı yoldaşından öğrenip tecrübelerinde yararlanarak birçok şeyi yaşamadan kazanmış olur. Yani yanında yaşlı bir yoldaşının olmasıyla önemli bir avantaj sahibidir. Onun bütün tecrübelerini öğrenerek birçok şeyi yaşamadan öğrenmiş, bir daha tecrübe etmesine gerek kalmamış olur. İlle de kendisinin yaşayarak tecrübe etmesi, belki daha sağlam öğrenme olur ama bu dar deneycilik olur. Her şeyi bizzat kendimiz yaşayarak öğrenemeyiz. Böyle yaparsak ilerleyemeyiz, hep aynı şeyleri kuşaktan kuşağa tekrar edip durmuş oluruz. Bizlerden önce yaşayanların tecrübelerinden öğrenmek büyük bir fırsattır.

Yaşlı devrimci ise, kendisinde olmayan dinamizmi-enerjiyi genç yoldaşından almalıdır. Yani, genç yoldaşının enerjisini tecrübesiyle birleştirmeyi, o enerjiyi tıkamadan önünü açmayı bilmelidir. Tecrübesiyle genç yoldaşın enerjisini birleştirip yönlendirmeli, silaha dönüştürmelidir. Genç yoldaşını kendi hareketsizliğine çekip heba etmeden, onun dinamizmini canlı tutmalı ama tecrübesiyle yol göstermeyi uygun yöntemlerle gerçekleştirmeyi bilmelidir. Genç yoldaşın tecrübesizliğini bir kabahat olarak görmeden, anlayışla yaklaşmalı genç yoldaşını eğitmelidir. Yaşlı ve genç yoldaşlar birbirilerinin özelliklerine muhtaç olduklarını kavramalı, bu iki yeteneğin devrim için aynı derecede gerekli olduğu kavrayışından hareket etmelidir. Böyle yaptıklarında büyük enerjinin ortaya yıkıp eylem gücünün çok daha etkili olacağını da görmüş olacaklardır…

Tecrübe, teoriye ve pratiğe tutulmuş deneyimin ışığıdır

Tecrübe nedir? Yapılan hata ve yanlışın yarattığı birikimdir. Yapılan işlerin açığa çıkardığı bilgidir. Pratik ve bilgi sürecinin çeşitli sınavlarda büyüttüğü deneyimdir. Doğrulardan ve yanlışlardan öğrenme ve/veya doğrularla yanlışları ayrıştıran deneyimsel bir süreçtir. Yapılması gerekeni ve yapılmaması gereken gösteren devasa bir kitaptır. Dahası, tecrübe şudur; ateşin odunu yaktığı ama taşı yakamadığının kanıtlanmasıdır. Tecrübe, teoriye ve pratiğe tutulmuş deneyimin ışığıdır. Tuzağa düşülen yerden geçerken, orada tuzak olabileceği olasılığını öngörmektir. Özcesi, yapılan hataya bir daha düşmeme ve aynı hatayı bir kez daha tekrarlamama bilgisi ya da öğretisidir tecrübe.

Bundandır ki, tecrübe, hatalar yapmayı önleyen, muhtemel hatalardan koruyan bir birikim ve bilgi deposudur. Tecrübeli olanın tecrübesiz olana oranla daha az hata yapması, mutlak değil ama genel bir doğrudur. Bastığı taşın kaygan olduğunu deneyimleyen biri, bir daha o taşa basmak zorunda olduğunda dikkatli basacaktır. Ama aynı deneyimi yaşamamış birinin ise aynı kaygan taşa basması anlaşılırdır. Defalarca atış yapan birinin hedefi vurması daha güçlü olasılık iken, silahı ilk kez eline alan birinin hedefi vurması zordur; vurursa tesadüftür. Uzun yıllar ideolojik-politik mücadeleler içinde pişmiş bir devrimcinin karşılaştığı sorunlar karşısında doğru davranma olasılığı, mücadeleleri deneyimlememiş yeni bir devrimciye oranla çok daha yüksektir. Tecrübe biriktirmiş bir devrimci hatalar karşısında nasıl davranacağını edindiği deneyimler sayesinde daha doğru belirlerken, hatalarla az tanışıp yeteri kadar deneyim edinmemiş bir devrimcinin aynı hatalar karşısında doğru tavır alma olasılığı daha zayıftır. Özellikle acelecilik, tez canlılık, ölçüp biçmeden hareket etme, yeterince hesaplamadan uygulamaya girişme gibi konularda tecrübe ile tecrübesizlik arasında belirgin bir farklılık görülür…

Tecrübe birikiminin bu avantajlarına karşın, gençlik dinamizmi ve enerjisinin de pratik girişkenlik ve eylemcilik alanındaki üstünlüğünü teslim etmek gerekir. Tecrübeyi yaşla orantılarsak, bu yaşlıların gençlere oranla eylemci ruh, pratik yan ve atılganlık bakımından çok daha zayıf olduğu aşikardır. Düşünsel dinamizmden bahsedilse de fiziksel dinamizm kaçınılmaz olarak düşüktür yaşlılarda. Ve fiziksel hantallığın belli oranda düşünsel dinamizme yansıması da reddedilemez diğer gerçektir. Dolayısıyla, yaşlılar
gençlik dinamizmi ve enerjisini kendi hantal-ağır hareket mekaniğine çekmeye çalışırlarsa militan ruhu frenleyerek yanlışa düşerler. Ve eğer tecrübe birikimi ve bilgisi pratik eylem sahasına sürülmez ise, bilgi ve pratiğin geliştirilmesi sağlanamaz.

Bilgi ya da tecrübe birikimi ancak pratiğe döküldükçe somut anlam kazanır. Pratiğe sokulmayan tecrübe ya da bilgi, onu bilen ve yaşayanla sınırlı kalır. Ve başkası için bir değer olmaktan çıkar.  Pratik-eylem yoksa, teorinin boş bir lafız olacağı aşikardır. Kendi başına teori gerçek değiştirme fonksiyonu sergileyemez. Onun maddi güce dönüşüp değiştirme işlevi görmesi ancak ve ancak eyleme sokulmasıyla mümkündür. Hücum gücü ve yeteneğiyle tanışmayan tecrübe atıl bir yığınaktır. O halde söylenmelidir ki, tecrübe dinamo, pratik ise motordur. Teori olmadan pratik olmaz, pratik olmadan teori gelişmez; mesele bu kadar açıktır. Tecrübe pratiğe, pratik de tecrübeye muhtaçtır. Yani, tecrübe ile dinamik enerjinin birleştirilmesi bütün sorunun temelidir…

Örgütsel yaşamda bu sorun belli bir çerçeveye oturmuştur. Buna karşın pratik sürecin tamamen mantığa ve bilimsel gerçeğe uygun işlediğini söylemek oldukça zordur. Şu ya da bu oranda, tecrübelilerin gençleri küçümsediğine, gençlerin de tecrübeyi küçümsediğine rastlanır. İki öğenin birleştirilmesi noksanlıklar barındırırken, aynı iki öğe arasındaki nesnel çelişki politik süreç
pratiğinde yansımalar göstererek gündeme gelmektedir. Bu, ciddi bir sorun düzeyinde yaşanmamaktadır. Ancak, tecrübeyle pratikçiliğin birleştirilmesinden elde edilecek büyük kuvvetin yaratılmasında eksiklikler mevcuttur. Ve bu eksiklikler, gençliğin tecrübeyi küçümsemesinden ziyade, esas olarak tecrübeli yoldaşların genç yoldaşlara bu birikimlerini aktarma sorununda anlam kazanmaktadır…

Belgeye dökülen tecrübeyle, kişi hedefleme veya kişiliğini merkeze koyma; tecrübenin sosyal, tarihsel ve kültürel niteliğinde körelmedir

Gelenek olarak durumu mütalaa ettiğimizde, yaşlı-tecrübeli yoldaşların anılar yazma temelinde önemli tarih çalışmaları mevcuttur. Fakat, bunların sorun ve süreçleri kişilerle açıklama, kişileri suçlama ve kişisel eğilimlerle hareket etme temelinde ciddi eksiklikler barındırdığı ve edinilmiş anlamlı tecrübeyle doğru orantılı olmadıkları, özellikle bazı yazımlar şahsında söylenebilir. Kişiselleştirilmiş her tartışmanın hatalı kültürü büyüterek verimsiz kalacağı aşikardır. Nitekim kendisiyle uğraşma veya kendisiyle mücadele etme, dolayısıyla enerjisini doğru kullanmayarak dar tartışmalarda heba etme tutumu, neredeyse gelenek ya da hareketimize özgü bir özellik olarak öne çıkmaktadır. Aynı zamanda, tarih ve değerlerine yeterince değer vermeme, aksine bunu yıpratarak zedeleme eğilimi de geleneğimizin diğer özelliğidir. Oysa, bilimsel zeminde doğru anlayış ve tarihsel bilinç kaygısıyla hareket edildiğinde, geleneğimiz ender bir birikim ve yığınağa sahiptir. Bu avantajı doğru değerlendirme yerine, dar tartışma kültürü ve kısır kavgacı eğilimlerle tersten işletme tavrı, önemli bir eksiklik ve problem olarak aşılması gerekendir. Ve elbette geleneğimiz çeşitli tarihsel kesitlerde yaşadığı bilinç sıçramalarıyla, bir dizi dar sorunu geride bırakan bir gelişme de yakalamıştır. Buna karşın, geleneğimizin geniş yelpazesinde ilgili sorunlar hala cereyan etmekte, zaman zaman kabararak öne çıkmaktadır.

Tipik örnek olarak söylersek, acı şekilde şunu izlemek veya şuna tanık olmak durumunda kalıyoruz. Dün aynı saflarda omuz omuza mücadele eden ve genellikle birbirilerini korumak için tehlikelere giren, birlikte birçok zorluk yaşayıp geride bırakan, en anlamlı mücadeleleri paylaşan, aynı amaç ve hedefler için birlikte dövüşen birçok eski yoldaşın anlaşılmaz biçimde birbirlerine
yabancılaşıp birbirilerini teşhir ettiklerine şahit oluyoruz. Dedikodu ve karalama kültürüyle ciddi tahribatlar yaratıp yıkımlara zemin sunulmaktadır. Koruma, destekleme ve güçlendirme yerine, sorumsuzca teşhir edip karalama pratiğine girilmektedir. Bunu yapan sadece genç yoldaşlar değil, esasta yaşlı yoldaşlardır. İster genç olsun ister yaşlı olsun, bunca paylaşılmışlıkları unutup yok sayarak ve ezip geçerek birbirilerine yapılan bu haksızlıkları anlamak oldukça zor.

Üstelik, mücadele içinde olan ve hala devrimcilik yapan yoldaşlara ya da örgütlü devrimcilik yapmasa da kişiliğini koruyup devrime duygu bağlılığını sürdürenlere, duruşları hala devrimden yana olanlara karşı bu olumsuz tutumlara girilmektedir. Oysa, korumamız gereken tam da bunlardır; bir bütün devrim safları ve devrimcilerdir. Ne adına/ne için devrimcilere ve yoldaşlarına karşı yıkıcı tahripkâr mücadeleye girilir ve anlamsız kavgalarla bunar teşhir edilip yıkılmaya, zayıflatmaya çalışılır? Bu, açıklanamaz ve anlaşılamaz bir durumdur. Evet, bu hataları yapanların hemen hepsi önemli oranda mücadele pratiğine katılmış ve küçümsenemez tecrübeler edinmiş kimselerdir…

Tarihi tecrübemiz oldukça zengin ve değerli bir hazinedir. Siyasi mücadelemizde mutlaka bu hazineden yararlanmalı, bütün birikim ve dinamizmimizi hareket etrafında toplamalı, devrim mücadelesinin hizmetinde değerlendirmeliyiz. Her tecrübeli eski yoldaşla aynı düzeyde ve aynı oranda birleşemeyebiliriz. Ama her eski yoldaşla (istisnai durumlar hariç) birleşebileceğimiz bir yan ve değer
vardır. Bu bizlerin göreviyken, tecrübeleriyle bir kütüphane olan eski yoldaşlar da ardıllarının mücadelesine katkı sunma ve onlarla birleşme tavrı içinde olmaları beklenendir.

Kaybetme lüksümüz yok ama kazanma zorunluluğumuz var. Her biçimde kazanmanın yolu her muhatabın sorumlu ve bilinçli tavrıyla mümkün ve anlamlıdır. Kazanmak hepimizin görevi, devrim hepimizin sorumluluğudur. Dışarda durmak da dışarda
tutmak da aymazlıktır. Ve bu, devrimci tavırla bağdaşmaz. Kazanmak için birleşmeli, birleşerek ilerlemeliyiz. Tecrübeyi, enerjiyi, güç ve dinamiği dağınık tutarak ya da dağıtarak gelişip ilerlemek mümkün değildir. Sınıflar mücadelesinin bütün tecrübesi birleşerek güçlenmeyi, güçlenerek kazanmayı doğrular.

Önceki İçerikMKP: Partimizin 51. Mücadele Yılını Komünist Coşkuyla Selamlıyoruz!
Sonraki İçerikMKP: Ka Laan ve Ka Bagong-Tao yoldaşlar dünya emekçi halklarının yüreğinde yaşamaya devam edecek