Bir kez daha açıktan itiraz kültürü üzerine!

Mücadelenin ideolojik çizgi mücadelesi olarak sınırlandığı zeminde eleştirinin zemini böyle kullanılmak durumundadır. Aksi halde eleştiri veya doğru-yanlış mücadelesi ekseninden çıkarak yıkıcı kulvara oturur. Yıkıcılığın ise dost güçler arasındaki hukukta yeri yoktur    

İtiraz kültürü dediğimiz şeyden kastımız olağan koşullarda sergilenen eleştiride bulunma, itiraz etme, karşı çıkma ve benzeri tavrı değildir. Kastımız, itiraz etmeyi, karşı çıkmayı ve eleştiri yürütmeyi doğru-yanlış kaygısı gütmeden tamamen önyargının esiri olarak ya da her şartta değişmeksizin mutlak tavırla çıplak gerçek karşısında dahi bunu bir alışkanlık olarak kullanan, hastalık düzeyinde sistemleştiren ve bunu bir iş-uğraş edinen, iknaya kapalı, doğrulara kayıtsız ve hep kötüleyerek hiç beğenmeyen ruh hali veya davranış kültürüdür. Parti içinde geçmişte belirmiş olan bu kültür tam anlamıyla burada saydığımız özelliklere sahip değildi ama şimdi tartışma konusu yaptığımız ve belli bir parti çevresinde muhatap olduğumuz adı geçen kültür tam da burada saydığımız özelliklerdedir. İtirazcı kültürü parti çevremiz açısından tartışırken, yanlış anlaşılmamalıdır ki, bütün parti çevremiz değil, bir kısmı itiraz kültüründen muzdariptir. Genel parti çevremiz veya dostlarımız ise tam tersine partiyi olumlu manada destekleyip katkılar sunan ve partiyi destekleyerek ilerlemesine katkı sunan özelliktedirler.

İç tartışmalarımızda itirazcı kültüre dair belli tartışmalar yürüttük. İç tartışmalara konu olan bu mesele, yani itirazcı kültür meselesi tartışmanın bir kısmını teşkil ediyordu. İtirazcı kültür esasen çevremiz diyebileceğimiz yelpazede çok daha güçlüdür. Çevremiz ya da partimizle ilgili olan bu yelpaze her fırsatta partiyi eleştirme adına yermekten geri durmayan bir özelliğe de sahiptir. Niyet ve bilinçli gaye yermeyi hedeflemese bile, bu yelpazedeki dostlarımızın tavır-tutumu objektif olarak yerme eylemine denk düşmektedir. Elbette belli bir kesimin bu yerme tarzını bilinçli olarak benimsediğini de söylemek mümkün. Ki bunlar eleştiri olarak algıladıkları bu bozuk tarzı sistemli olarak, her vesileyle ve adeta bir ‘’meslek’’ olarak icra etmektedirler. Bunların, işsizliğin ‘’mesleğini’’ icra ettiklerini söylemek abartı ya da haksızlık olmaz. Özcesi bir kez daha dikkat çekmekte fayda gördüğümüz itirazcı kültür meselesi iç tartışmalar kapsamındaki muhatapları değil, yeni muhatapları ilgilendirmektedir esasta. Ancak içte de muhatap olacak yaygın ama özellikle eski eleştiri muhatabı olan yoldaşlar dışında yoldaşların olması da objektif durumdur. Dolayısıyla her ilgili ve her yoldaş tabi ki, üstüne düşeni almalıdır.

Bu özet açıklamadan sonra tanımladığımız bu yelpazedeki ilgili eğilimleri, yani itirazcı kültür olarak yansıyan bozuk tarz ve tutumu örnekleyerek  incelemeye çalışalım.

Karalama ve kökten reddeden eleştirinin kabulü yoktur

Öncelikle bu yelpazedeki arkadaşların en belirgin özelliği, iyi ya da iyi olmayan, olumlu ya da olumlu olmayanı bilimsel ölçülerle bir birinden ayırıp olumsuz olana olumsuz, olumlu olana ise olumlu deme tavrından uzak, partinin söz ve eylemini toptancılıkla olumsuzlayan ve eleştiren genel bir tutum olarak zuhur etmektedir. Üstelik bu davranış ve yaklaşım biçimi son derece sistemli bir şekilde ve adeta bir alışkanlık, bir uğraş olarak sergilenmektedir. Bunların kronik eleştiri hastalığına yakalanan kronik eleştiriciler olduğu söylenebilir. Eleştiriyi sakız yapmanın ötesinde sıradanlaştıran ve tamamen amacı dışında kullanan bu kesimin tutumuna eleştiri demek yerine karalama demek isabet olur. Kısacası, bunların göze batan en belirgin özelliklerinin başında kendini beğenme ama kendi dışında gelişen neredeyse hiçbir şeyi beğenmeme ve kötüleme çizgisidir. Hep eleştiren, her vesilede eleştiri adına karalama, hemen hemen hiçbir şeyi beğenmeme ve her şeye burun bükme, yapılan işlere kıskançça saldırma ve yapılan işleri sindiremeyip ters orantılı bir propaganda geliştirme eğilimi bunların genel eğilimi, davranış biçimidir. Unutmadan söyleyelim ki, bu paragrafta tarif ederek söz konusu yaptığımız bu kesim parti içindeki muhataplar asla değildir, bilakis parti dışında çevremiz denebilecek ya da partimizle ilgili olan belli bir yelpazeyi hedef alır. Yine ekleyelim ki, bu değerlendirmelerimiz eleştiriye karşı tahammülsüzlük, eleştiriyi bastırma, eleştiriden rahatsız olma biçiminde değerlendirilemez. Böyle değerlendirmek maksatlı olmakla birlikte, alenen bir çarpıtma, demagoji ve savunma maksadıyla tartışmayı başka mecraya çekme çabasıdır. Partimizin eleştiri konusundaki yaklaşımı esasta bilinmekle birlikte, eleştirinin her parti için ekmek, su ve hava kadar gerekli olduğu kadar keskindir.

Gereğinden fazla sayıda çevremiz sayılan arkadaşın ve bazı yoldaşların son parti açıklamasına karşı muhtevası tam bilinmeyen karşı çıkışlarına, dolayısıyla ulu orta eleştirilerine ve tabi objektif olarak yergiye hizmet eden tavırlarına tanık olduk, oluyoruz. Bilindiği gibi PHG İstanbul Çekmeköy’de silahlı bir eylem gerçekleştirdi. Basında haber edilen bu eylem hem belirsiz kalmasın ve hem de parti silahlı güçlerimizin devrimci eylemi olduğu için doğal olarak partimiz tarafından eyleme ilişkin genel bir açıklama yapılarak eylem sahiplenilmiş, ilgili silahlı güçlerimiz eylemleri nedeniyle selamlanmıştır. Yapılan açıklamada eylemin kısmen başarısız kalması ve bunun nedenleri açıklanarak eylemin kısmen başarısız kalması nedeniyle halk kitlelerinden dolayı özür dilenmiştir vb… Bu arada yeri gelmişken parantez açarak söylemeliyiz ki, doğru ya da yanlış belli sayıda bir eleştirel yaklaşım söz konusuysa, bu eleştirel yaklaşımı özellikle dikkate almak şarttır. Yani şayet bir yerde eleştiri varsa isterse yanlış eleştiri olsun dönüp kendimize bakmamız gerekmektedir. Dolayısıyla eleştirileri eleştirirken kendimize de dönüp baktığımız bilinmelidir. Muhtemeldir ki, belli hatalar vardır ve eleştiriler illa da bir şeyi açığa çıkarır. Buna karşın somut eleştirilerde genel nitelemede bulunduğumuz bir kültürün, bir tavır ve tutumun söz konusu olduğu hususunda da iknayız. Yani eleştiriler nedeniyle kendimizi gözden geçirmemiz ayrı bir doğru ama eleştirilerin arka planı hakkında veya niteliği hakkında değerlendirmeler yapıp tespitlere varmamız da ayrı bir doğrudur. Parantezi kapatarak kaldığımız yerden devam ediyoruz.

İşte partinin yukarıda bahsettiğimiz bu açıklaması, bahsini ettiğimiz çevre veya dostlarca ve hatta kimi yoldaşlarca; ‘’Bu nasıl açıklama, niye bunlar yazılıyor, niye bu başarısız eylem üstleniliyor…’’ şeklinde ulu orta konuşma, eleştirme ve karşı çıkışlara tanık olunuyor. Bu karşı çıkış ve eleştirinin son derece anlamsız, yersiz ve ‘’nereden eleştiririm’’ mantığının dışavurumu bir anlayışın ürünü olduğu açıktır.

Elbette eleştiri yürütülebilinir. Fakat eleştiri neye karşı çıkıldığını, neden karşı çıkıldığını ve alternatif görüşü ortaya koymak durumundadır. Salt benim hoşuma gitmedi, eylemi beğenmedim diye eleştiri yürütülmez ya da yıpratma-karalama tavrına girilmez. Dahası eleştirmek için eleştirme tavrına düşülmez ve ‘’buradan da bir şey çıkarırım’’ anlayışıyla hareket edilemez. Hele hele silahlı mücadele ve eyleme özünde karşı çıktığım için ve hal böyleyken bunu açıktan dillendirmeden ama bu anlayışın geri güdüsüyle eyleme ve açıklamaya yönelik yüzeysel yaklaşımla ya da partinin karalanmasının malzemesi yapmak için hiç eleştiri yürütülemez.

Aslında bu tutum ve tavır daha önceki bazı açıklamalarda, bazı kararlarda, bazı yazı ve anlayışlarda da gündeme gelmişti. Dolayısıyla gereğinden fazla gündeme gelip bir eleştiri hastalığı veya itirazcı kültürü yansıttığı için üzerinde durmak zorunlu oldu.

Dikkat çektiğimiz noktada niyetli niyetsiz bir şekilde partiyi her vesileyle karalamaya çalışan arkadaşlara önerimiz bu hatalı tutumlarından vazgeçmeleri, devrime hizmet etmeyen, tersinden devrimci yapı ve onun şahsında devrime zarar veren yaklaşımlarını terk etmeleridir! Daha da önemlisi, yoldaşlarımızın bu konuda net bir duruşa sahip olması önemlidir. Yoldaşlarımız partiye saldırı ve karalama tarzında gündeme gelen bu eleştiri ve saldırıları hem devrimci zemin ve ilkeler temelinde göğüslemeli hem de bu karalama ve itirazcı kültürü dikkate almayarak değer vermemelidirler. Yalnız burada ikinci bir şeye aynı netlikte dikkat çekmek isteriz ki, bu söylenenden hareketle eleştirileri bastırma, yasaklama ve eleştirilere reaksiyon gösterme tutumuna kesinlikle düşülmemelidir. Ne ilke ve değerlerimizden taviz vermeli ne de bunları savunma adına hatalara savrulmamalıyız.

Dar yaklaşımlar ve kasıtlı yapılan söylemler eleştiri kabul edilemez

İtiraz kültürünün bir biçimi 3.Kongre sonuçlarına karşı peşin hükümle, hiçbir belge okunup incelenmeden ve buna gerek duyulmadan itiraz edip tavır-tutum geliştiren belli sayıdaki arkadaşın tavrında da çıplak biçimde açığa çıktı. İtiraz etmek demokratik haktır. Ancak itiraz doğru veya bilimsel temellerde ortaya konmadıkça itiraz sadece kullanılmış bir hak olur ama asla haklı olmaz. İtirazın haklı mı, değil mi olduğuna elbette karar verecek mutlak otorite yoktur. Fakat genel kabul gören doğrular veya evrensel gerçekler karşısına açık cepheden dikilen yaklaşımlar birer paradoks olarak sağlıklı her düşünüz tarzı tarafından görülürler. Dolayısıyla itiraz kültürünün çürüklüğü ve eleştirilerinin bilimsellik dışı olduğu tavırlarından çıkarılarak kanıtlanacak bir doğrudur. Örneğin belgeler okunmadan-içerik bilinmeden itiraz etmek önyargıdan başka bir şey olamaz. Bu önyargının özel olarak itiraz kültürü olarak biçimlendiği ise parti çevremiz ve bazen de parti içindeki eleştirilerden rahatlıkla anlaşılabilir, görülebilir. Ya da her zaman eleştiri silahını kullanan ama asla özeleştiri denen şeye yaklaşmayan ve hep karşısındakileri, partiyi kötüleyen, bunu her fırsatta yapan arkadaşların tavrının sağlıklı olduğu söylenebilir mi? Dolayısıyla diyalektik dışı iddiaya sahip olan bu hünerli beyinlerin gerçekte küçümsedikleri partiden çok çok geri olduğu açık değil midir? Kısacası bu gibi durumlarda tespite gitmek yanlış değil, bilakis doğru ve gereklidir. Bunu yapmak için otorite değil, biraz akıl yürütmek ve biraz mantık ile düşünme ve mukayese yeteneğine sahip olmak yeterlidir.

Parti çevremizde itirazcı kültürü temsil eden arkadaşlar partiye has hemen her şeyi beğenmezken esasen belli hataları kullanma alışkanlığını sürdürüp daha ileri bir eleştiri yürütememektedirler. Dahası bu arkadaşlar belli bir emek ve uğraş sürecinin katkılarını referans edinerek ömür billah bunu kullanmak istercesine mevcut durumda iş yapmadan veya gerçek anlamda devrimci çalışmalar yürütmeden sadece partiyi eleştirmekle ilgilidirler. Bu yaklaşım veya tavırları elbette ciddi olamaz. Eleştiri hakkı herkesindir ve bu hakkı kimse kimseye bahşetmez. Ama eleştiriyi bir karalama, yerme hücumu olarak sakız edenler önce kendilerini görüp eleştirmekle de yükümlüdürler. Kendilerini dokunulmazlık yerinde görüp hep eleştirenlerin eleştirileri elbette ki yeterince anlamlı ve samimi olmaz. Hep olumsuzlukları öne çıkarıp olumlulukları hiç görmemek karamsarlık yaymaktan başka bir şeye hizmet etmez. Bu arkadaşlarımızın kendilerini bu açıdan görmeleri son derece önemlidir. Objektif tutum negatif olanı görmek kadar pozitif olanı görmeyi de gerektirir. Yarı aydın kibri son derece olumsuz olarak her şeyi kötümser gösteren bir hastalığın kaynağıdır da. Eleştiride amaç devrimci olanı geliştirmek değil de, mat etmek, kendimizi kanıtlamak, üstünlük taslamak ve iş yapanları kötülemek olursa, eleştiri amacı dışında bencil egolar uğruna kullanılmak üzere saptırılmış demektir. Bu eleştirilere bizlerin ihtiyacı yoktur. Dostlarımızın, arkadaşlarımızın eleştirileri kötümserlik yaymaya dönük değil, hatayı düzeltip doğruyu geliştirmeyi amaçlamak durumundadır. Aksi halde eleştiri adına yapılan şeyin yıpratma kastı taşıdığı tartışma götürmezdir.

İtiraz kültürün  bir hali de pasif itirazcı kültür olarak yaşanmasıdır. Bu, daha çok parti içinde olup da parti dışına ve devrimci mücadele dışına çıkma eğilimi gösteren tavırlar biçiminde görülmektedir. Birçok yoldaş işlerin iyi gitmediği, şu işin, öteki işin, diğerinin yapılmadığı şeklindeki yakınmacılık kültürünün devamı olarak ilişkilerini kesme veya sık sık tavır alma eğilimi olarak öne çıkmış, neticede de bırakmıştır. Ya da bu gerekçeleri sıralayarak iş yapmama ve geri durma tutumu içine girme tavrı olarak yansımış, bu da netice de dışa çıkma nihayetiyle parti dışına çıkma tavrına varmıştır. Hatta aynı gerekçe ve eleştiriler sıralanarak, ‘’bunlar olmazsa, bunlar yapılmazsa, böyle giderse bırakırız’’ şeklinde pasif isyancılık ya da pasif itirazcı kültür parti içinde gündeme gelmiş ve nitekim özetlemeye çalıştığımız bu eğilim sahipleri giderek parti ve mücadele dışına çıkmış durumdadır bugün. Bu kültürün izleri somut olmasa da muhtemelen parti içinde bulunmaktadır. Parti içinde böyle bir tespitte bulunmak elbette doğru değildir fakat kültürel olarak yaşanan hastalıkların belli etkileşimler yaratmasını öngörmek doğru olanıdır. Dolayısıyla bu eğilimlerden etkilenen yoldaşlar mutlaka bundan sıyrılmalıdır. Zira bu kültürel biçimlenişlerin son tahlilde geldikleri yerin ya partiye tavır alarak ayrılma, ya partiden ve mücadeleden kopma ile sonuçlanmıştır.

Gözetilmesi gereken mesele şudur. İtiraz ve eleştirilerimizi doğru zeminde kullanmakla birlikte, geliştireme ve ilerletme hedefiyle ya da somut olarak geliştirme-ilerletme pratiğine bağlı olarak ele almalıyız. Eğer eleştiri ve karşı çıkışımız haklı, doğru ve metot olarak da aynı özellikte değilse açık ki, gelişme ve geliştirmeye değil, bilakis gerileme-geriletmeye hizmet etmektedir. O halde bu nitelikte ki itiraz ve karşı çıkışı neden gösterelim?

Sonuç olarak, eleştiri mekanizması doğru-yanlış mücadelesi temelinde gelişmenin aracı ve ilerlemenin zemini olarak ele alınmak durumundadır. Mücadelenin ideolojik çizgi mücadelesi olarak sınırlandığı zeminde eleştirinin zemini böyle kullanılmak durumundadır. Aksi halde eleştiri veya doğru-yanlış mücadelesi ekseninden çıkarak yıkıcı kulvara oturur. Yıkıcılığın ise dost güçler arasındaki hukukta yeri yoktur.       

 

 

 

 

Önceki İçerikKADININ DEVRİMCİ ENERJİSİNİ KUŞANALIM ZİHNİMİZDEKİ GERİCİ PRANGALARI YIKALIM
Sonraki İçerikYOLCULUK SOHBETİNİN ÖĞRETTİKLERİ 2