Bodrumdaki yaralıları katleden Erdoğan/AKP iktidarı mı yoksa “derin devlet” mi?

Asker-polis ve tüm katliam mangalarının Cizîr’de binaların bodrumlarında mahsur kalan yaralıların katledilmesine dönük sergilediği insanlık dışı imha-infaz eksenli cani tavır, bu katliamcı güçlerin devlet yetkililerinin verdiği talimatları tanımadığı şeklinde değerlendirilip; derin devletin devreye girdiği ve dolayısıyla fiilen Erdoğan/AKP iktidarı dışında hareket ettiği veya ona rağmen yaralılara yardım edilmesini engelleyip bu yaralıları infaz ve katletme amacıyla hareket ettikleri şeklinde yorumlanmakta, buna benzer yorumlar yapılmaktadır.

Kısacası söylenen şu: “Derin devlet devreye girdi münferit-şahsi davranıyor, iktidarın-hükümetin(Erdoğan-AKP’nin) talimatlarını tanımıyor!” Bu açıklama ve söylemler ya siyasi saflıktır ya da gerçektir. Yani ya siyasi saflığın ürünüdür ya da bir doğruyu-gerçekliği ifade etmektedir. Eğer bu söylenenler doğruyu-gerçeği ifade ediyorsa; Erdoğan/AKP iktidarının işi bitmiş, derin devlet inisiyatifi ele geçirerek bu iktidarın ipini de çekmiş, çekecek demektir. Yok eğer bu açıklamalar siyasi saflığın ürünü ise; bu saflık objektif olarak Erdoğan/AKP güruhunu aklamaktadır, aklamaya hizmet etmektedir.

Bu iki olasılığı mütalaa ve münakaşa etme anlamında hemen söyleyelim ki, gerçekleştirilen katliamlar topyekun savaş konsepti temelinde bizzat Erdoğan/AKP iktidarı tarafından kararlaştırılıp devreye sokulan katliamlardır. Süreç doğrudan Erdoğan’ın tek adam sultasına dayalı olarak ve kişisel hırslarının katkıda bulunduğu bilinen hedef ve amaçlar güdümünde bilinçli olarak planlanmış olup; Kürt ulusunun iradesini kırıp ezerek teslim alınmasına, aynı zamanda tüm toplumsal demokratik muhalefeti faşist terörle sindirmeyi amaçlayan bir saldırganlık sürecidir… Dolayısıyla yaşanan her katliam, her vahşet, her politika adım adım bizzat Erdoğan ve ekibi tarafından planlanmış, hesaplanmış ve devreye sokularak uygulanmış-uygulanmaktadır. Burada başka sorumlular aramak siyasi olarak kafa karışıklığına düşmektir. Katliam ve tüm vahşeti genel devlet ve iktidar politikası olmaktan çıkarıp münferit gösteren ya da belli illegal güçlere yıkan anlayış son derece hatalı bir yaklaşımdır. Sorun kötü niyetli birilerinin, fırsatçıların, devlet veya iktidardan bağımsız kafatasçı unsurların özel davranışı ya da uygulaması olarak ortaya konulamaz. Bilakis hamile kadından karnındaki cenine, bebek ve çocuklardan yaşlılara, tankla-topla yıkılan kentlerden viran edilen yaşama ve nihayet yardıma muhtaç yaralılara uygulanan işkence ve alçakça katliamlara kadar her gelişmenin sorumlusu ve organizatörü; Erdoğan/AKP güruhudur!

Özcesi, yaralılara dönük ısrarla ve alçakça planlarla yürütülen insanlık dışı uygulama ve nihayetinde gerçekleştirilen canice katliam, hiş şüphe yok ki, doğrudan Erdoğan ve ekibinin talimatıyla yürütülüp gerçekleştirilmektedir. Katliam mangalarını Erdoğan/AKP iktidarından bağımsız telakki etmek, bu katliam mangalarının iktidarın talimatlarını dinlemediğini ileri sürmek gerçek dışı olup politik saflıktır. Verilip de dinlenmediğine tanıklık yapılan o talimatların ikiyüzlü burjuva politika olduğu anlaşılmak, görülmek durumundadır. Heyetlerin, vekillerin vb. yüzüne karşı yaralıları alın talimatı verenlerin perde arkasında “öldürün” talimatı verdiklerinden emin olunmalıdır. Dolayısıyla bu basit burjuva oyun ve hilelere itibar edilmemelidir. Bu yanılgı iktidarı suçları karşısında objektif olarak aklayan sonuçlara çıkarak gerçekleri ters yüz etmeye yol açmaktadır. “İyi polis kötü polis” oyunu bayat burjuva oyun olarak ipliği pazara çıkandır. Özyönetim direniş alanlarında en ağır ve canavarca katliamları gerçekleştiren ölüm mangalarının yaşlı insanların koluna girip yardım etme pozları vermelerindeki sahtekârlık ve ikiyüzlülük ne ise, verildiği ve dinlenmediği söylenen talimatları verenlerin tavırları da en az o kadar ikiyüzlüdür.

İktidarın “yaralılara yardım edin, bulundukları yerden alın” talimatı verdiğine ve verilen talimatların yerine getirilmeyip tersinin yapıldığına inanmak saflıktır. Erdoğan’ın tek adam sultasında talimat dinlemeyen bir memurun asla memur kalamayacağı bilinmelidir. Erdoğan despotizmi altında talimat dinlemeyen bir tek memur, görevli ve cellâttan söz etmek mümkün değildir.

Şüpheye yer yok ki, Erdoğan “derin devletini” zaten teşkilatlandırmış durumdadır. Gülen cemaati bu konuda önemli görev yürütürken, cemaatin “tasfiye edilmesinden” sonra Erdoğan’ın kendi özel ekibini kurmak vasıtasıyla devletin ilgili kurumlarını bunlar üzerinden örgütlediği, elinde tutup kirli ve illegal işlerinde kullandığı her bakımdan açıktır. Şayet “derin devletten” kasıt eski Ergenekoncu-Perinçekçi milliyetçi generaller ise, bu kafatasçıların Erdoğan’la anlaştıkları ve esasta da anlaşmalar kapsamında, özellikle de Kürt düşmanlığı müşterekinde Erdoğan sultasına entegre oldukları açıktır. Dolayısıyla, Erdoğan ile “derin devleti” birbirinden ayırmak büyük bir yanılgı ve politik hatadır.

“Derin devlet” denen şey aslında burjuva gerici devletlerin olmazsa olmaz örgütlenmesidir. Bu anlamdaki “derin devlet” her devlette ve her iktidar döneminde mutlak biçimde vardır. Bugün de vardır. Bu anlamda Erdoğan/AKP iktidarını “derin devletten” bağımsız göstermek, bu iki olguyu farklı ve karşıt şeylermiş gibi göstermek su katılmamış saflıkta yanılgıdır. Hangi devletin veya gerici devlette hangi dönem “derin devlet” örgütlenmesinin olmadığı savunulabilir? Savunulamaz, zira “derin devlet” denen örgütlenme biçimi devletin-hâkim sınıfların stratejik değişmez örgütlenmesidir. Kavram olarak “derin devlet” söyleminin üretilmesi ise, tamamen devletin aklanması veya kirli ve yaşa dışı yüzünü gizleyerek aklaması girişiminden ibarettir.

HDP bu konularda daha dikkatli ve uyanık olmak durumundadır. Erdoğan/AKP iktidarı son açıklamalarında HDP’yi muhatap almaya dönük mesajlar vererek HDP’nin katliamlar karşısındaki tutarlı duruşunu ve katliamları teşhir ederek kamuoyuna taşıma tavrını iktidar lehine yumuşatmaya çalışıyor. Bu açıklamalarıyla HDP’nin iktidar ve katliamları karşısında daha “makul” eleştirilerde bulunmasının mesajını vererek, onun tutarlı tavrını kırmaya çalışıyor. HDP bu burjuva politikaya prim vermeden, tutarlı duruş ve tavrını sürdürmeli, iktidarın istediği gibi kendilerince “kabul edilir” dil ve eleştiri gerilemesine düşmemelidir.

 

Önceki İçerik“Ortadoğu da siyasal gelişmelere damgasını vuran Kürt devrimci dinamiğidir”
Sonraki İçerikAnayasa Mahkemesi’nin Dündar ve Gül kararına Erdoğan’ın tahammülsüzlüğü