Komprador tekelci sınıf iktidarları adeta bir tahterevallidir. Tahterevallinin bir ucuna bir klik ve eksenindeki blok, öteki ucuna diğer klik ve eksenindeki blok oturur. Bir kliğin diğer kliği tartmasıyla siyasi iktidara oturulmuş olunur. Ama oyun bitmez. İktidar tarafıyla muhalefet tarafı arasında pasta kavgasına dayanan bu oyun masadan kalkmaz. Muhalefette semirip palazlanarak ağırlık oluşturan klik, iktidarda teşhir olarak zayıflayan diğer kliği tahterevalli oyununu davet eder, genellikle de zorlayarak ve zorunlu bırakarak seçim formalitesiyle sahnelenen oyunun sonunda iktidara gelir. Siyasi iktidarların iktidarda kalma becerisine bağlı nispi istikrara karşın, bu oyun kliklerin iktidar dalaşına bağlı olarak süreğenlik kazanır ve her iktidar kendi muhalefeti tarafından devrilerek tekrar eden bir döngüyle siyasi iktidar değişimleri biçiminde sürer.

Komprador tekelci sınıfların emperyalist güçlere göbek bağıyla bağlı olmalarında karşılık bulan ve zayıf karınlarını oluşturan bu bağımlılığın tezahürü olarak koşullanan ekonomik zayıflıkları, siyasi istikrarsızlıklarına da yansıyarak siyasi iktidar dalaşını keskinleştirip siyasi krizlerine yol açar. Bu genel rutin bugün de aktüel olup gündemdedir. İktidar bloğu ile muhalefet bloğu arasında keskin bir iktidar dalaşının yaşandığı aşikardır. Daha somut olarak, muhalefet bloğunun büyük bir ittifak halinde hareket ederek erken seçimi dayattıkları her bakımdan izlenmektedir. Seçim isteminin toplumsal bir talep haline geldiği ve kitlelerce dillendirildiği de gözlemlenen somut gerçektir.

Kısacası, gelişmelerin tümü, bir seçimin olacağına işaret etmektedir. İktidar kulaklarını sıkı sıkıya kapatarak toplumsal talep haline gelen seçim istemini ısrarla duymazdan gelerek kaçma yoluna gitse de ekonomik kriz ve dalgalanmalarının yol açtığı toplumsal tepki sınırlarında gelişip yaşanan ağır siyasi baskıya daha fazla dayanamayacaktır. Bütün gündem, gelişme, tartışma ve muhalefet ekonomik-siyasi kriz zemininde seçimlere kilitlenmiştir. Çünkü, mesele iktidar meselesidir. Ve çünkü bütün sorunların nedeni iktidardır ve bütün bu sorunların çözümü de iktidarın değişiminde görülüp aranmaktadır. Pratik gerçek de budur. Burjuva muhalefet için tüm sorun iktidara gelmektir.

İktidara gelmek için keskin çatışmalara girişmekte, tahdit, şantaj, komplo, provokasyon ve her türden hile ve entrikaya başvurmakta, hatta cinayet-katliam gibi zor-şiddet unsurlarını kullanmaktadırlar. Tam da burada bir gerçeğe dikkat çekmek gerekir ki, aynı sınıf zemininde yaşanan sınıf içi iktidarın el değiştirmesi sorununda zorun devrede olması, yani burjuva klikler açısından bile iktidar mücadelesinde zor-şiddet eyleminin kullanılması, devrimci sınıfların gerici sınıflara karşı yürüttüğü iktidar mücadelesinin tamamen ve başından sonuna kadar zor-şiddete dayanmasına bir kez daha ışık tutmaktadır.

Sorunu, sınıf niteliğine denk gelen iktidarın değişimi sorununa dayalı demokrasi-devrim sorunu olmayıp sınıf içi iktidarın el değişimiyle bencil klik iktidarıyla sınırlı olan bu burjuva gerçeğe karşın, proleter devrimciler açısından temel sorun kuşkusuz ki, iktidarı ve muhalefetiyle her klikten gerici sınıf iktidarları, sistemleri ve siyasi düzenlerinin devrimci yoldan tasfiyesidir. Gerici sınıf iktidarı ve iktidarlarının devrimci yoldan tasfiye edilmesi ve devrimci sınıf iktidarlarının kurulmasıdır. Lakin bu, stratejik mücadele sorunudur. Ve bu şiddet doğasına uygun olarak yürütülebilir. Buna paralel ve buna hizmet eden tarzda işlev gören taktik mücadele biçimleri ise, başka bir mücadele zeminidir ve devrimci stratejiye uygun olarak kullanılmak durumundadır. Stratejik hedefe bağlı taktik mücadele zeminindeki politik mücadele biçimlerinin önemsenmesi veya politik mücadelelerin geliştirilmesi, proleter devrimciler tarafından reddedilip göz ardı edilemez. Bu mücadelenin biçimlerinden biri de seçimlerdir.

Erken genel seçime gidilmese bile, bugün seçim atmosferi egemendir. Bu, iktidarın muhalefetin ihtiyaçlarından da öteye ve hatta bunlardan da bağımsız olarak, pazar ve iktidara hükmeden emperyalist güçler ile büyük yerel sermaye sahiplerinin öngördüğü bir gereksinimdir. Bu anlamda seçimlerin gündemde olması rastlantı değil, belirleyen unsurlara dayanmaktadır ve bu zeminde iktidarın değişmesi kaçınılmazdır. Bu kaçınılmazlığın gereği olarak seçimler de kaçınılmazdır. Tabi sorun iktidarı vermek istemeyen klik tarafından bir silahlı çatışmaya taşınmazsa…

Gündemde olan seçimlere dönük tavır belirlemek, seçimleri ve seçim atmosferini devrimci mücadele ve örgütlenmenin geliştirilmesi yararına kullanmak ve bu bağlamda seçimlere kayıtsız kalmayarak katılmak, politik mücadelenin bir parçasıyken, devrimci mücadelenin de taktik bir siyasetidir. Stratejik yönelime bağlı taktik mücadelelerde demokratik mevzi ve kazanımların elde edilerek ilerletilmesi bu taktiğin özüdür. Proleter devrimcilerin ilkesel olarak hiçbir mücadele biçimini reddetme ve reformlar uğruna mücadeleyi yadsımama, gerici kurumlar içinde örgütlenme ve gerici sınıflar arasındaki çatlaklardan devrim lehine yararlanma vb. biçimindeki genel taktiksel perspektifi, parlamanterist değil ama parlamentoyu bir kürsü ve burjuva seçimleri bir araç ya da basamak olarak kullanması, taktik siyaset olmakla birlikte, devrimci taktiktir. Kısacası, proleter devrimcilerin parlamento, seçimler ve bütün demokratik alan ve mücadele biçimlerine dönük bakışı şüphe götürmez biçimde net ve kafası açıktır.

Yasal boşluk ve demokratik kırıntıların devrim lehine değerlendirilmesi devrimci siyasetin es geçemeyeceği bir kaygıdır

Seçimler vesilesiyle yoğunlaşan ve kitleleri sarmalayan özgün politik atmosferin devrimci ajitasyon-propaganda temelinde kullanılması, bu fırsatın devrimci mücadele ve örgütlenmenin hizmetine sokulması reddedilemez. Yasal boşluk ve demokratik kırıntıların devrim lehine değerlendirilmesi devrimci siyasetin es geçemeyeceği bir kaygıdır. Tahterevalliye binmek değil ama onu yıkmak esas bilinç ve yönelimdir. Bu yönelime bağlı olarak, politik mücadele zemininde açığa çıkan olanak ve fırsatların değerlendirilmesi devrimci siyaset ve taktik olarak devrimin mantığına uygundur.

Bu bilinçle, genel olarak seçimlere katılmak benimsenmesi gereken doğru taktiktir. Seçimlere katılmanın temel şartı, ajitasyon-propaganda ve örgütlenme çalışmalarımızın yasaklanarak engellenmemesi, dolayısıyla seçimlere girmemizi anlamsızlaştıran şartların gündeme gelmemesi/getirilmemesine bağlıdır.

Burjuva düzen seçimleri esas olarak ya da en genel muhtevasıyla, gerici sınıfların siyasi partileri özgülünde cereyan eden ve/veya örgütlendikleri siyasi güçler üzerinden sahneledikleri bir süreç olarak yaşanır ve oy deposu olarak rol verilen toplumsal kitlelerin katılımına tanık olan bu süreç, son tahlilde burjuva klikler arasındaki güç dengesine göre tamamlanır. Bu, seçimlerin biçimsel yanı ya da taktik içeriğidir. Seçimlerin ikinci ve esas yanı ise, stratejik muhtevasıdır. Burjuvazi tarafından neredeyse tek “demokrasi” alameti olarak telakki edilip topluma böyle lanse edilen seçimler, burjuva odaklar arasındaki bir yarış biçiminde tezahür etse de aslen kitlelerin aldatılıp yedeklenerek gerici iktidar çıkarına endeksli kurgulanan burjuva oyuna dahil edildikleri ve özünde düzen içi muhalefet zemininde gerici düzene entegre edilmelerini sağlayan büyük bir manipülasyon organizasyonu olarak anlam kazanır. Hangi kliğin siyasi iktidara gelerek bir dönem daha halk kitlelerini ezip sömüreceğine “karar vermek” üzere, demokrasi oyunuyla sergilenen bir prosedürden ibarettir burjuva seçimler.

Bağımlı ülkeler gerçeğinde demokrasi oyunu olarak uygulanan bu seçim prosedürü çok daha kabadır ki, buralarda hangi kliğin siyasi iktidara geleceği emperyalist güçler ve onların işbirlikçisi olarak devleti elinde bulunduran büyük sermaye güçleri tarafından daha önceden kararlaştırılır. Ve tamamen anti demokratik biçimde yaşanıp, yürütülen hile, manipülasyon ve koşullamalarla halk kitlelerinin demokratik iradesini yansıtmaktan uzak olan şartlar altında gerçekleştirilen seçim oyunuyla, daha önce alınmış olan karar tamamen biçimsel formalite temelinde halk kitlelerine onaylatılmış olur.

Bu seçimlerin birer maske olarak faşizmi örten bir peçeden ibaret olması ve bu ülkelerde seçim veya parlamentonun kaba ve göstermelik olması bu gerçekliğin ürünüdür. Özcesi, burjuva seçimlerin özü budur. Proleter devrimciler bütün bunları bilerek, buna rağmen, bu bilince sahip olarak ve kuşkusuz ki şartlardan bağımsız olmamak kaydıyla kullanabilecekleri taktik bir mücadele biçimi kavrayışıyla burjuva seçimlere katılırlar.

Proleter devrimciler, demokratik, devrimci ve sosyalist cephenin burjuva gerici cephe karşısında devrimci alternatif olarak yükselmesini önemser ve halk kitlelerine güven aşılayarak devrimci sınıf saflarında örgütlenmesini hedeflerler

Proleter devrimciler, katıldıkları burjuva seçimlerde devrimci örgütlenme ve mücadelelerini geliştirmeyi, ideolojik-siyasi-teorik propagandalarını yürüterek kitlelere taşımayı, kitleleri örgütlemeyi, düzeni teşhir etmeyi, kendi devrimci programlarını kitlelere yayarak devrimci alternatifi büyütmeyi hedefler, bunun çalışmalarını yürütürler. Aynı zamanda girdikleri seçimlerde somut kazanımlar elde ederek demokratik mevzileri ilerletmeyi de örgütsel-siyasi hedeflerine uygun olarak ihmal etmezler. Demokratik, devrimci ve sosyalist cephenin burjuva gerici cephe karşısında devrimci alternatif olarak yükselmesini önemser ve halk kitlelerine güven aşılayarak devrimci sınıf saflarında örgütlenmesini hedeflerler. Bir taraftan ideolojik-siyasi-örgütsel siyaset ve programlarını örgütleme kaygısı güderler, diğer taraftan devrimci güçlerle birlikte devrimin geliştirilmesi kaygısıyla hareket ederler. Geniş halk kitlelerinin burjuva güruh ve siyasi partilerin güdümüne girmesine seyirci kalmadan, onları devrimci saflarda toplayıp birleştirmeyi amaç edinirler.

Politik sürecin devrimci ve demokratik kazanımlarla sonuçlanmasını önemli bir görev olarak telakki ederler. Bütün bu kaygılar temelinde, seçimler sürecine etkide bulunup sonuçları devrimci halklarımız lehine etkilemek ve devrimci alternatifi büyüterek mücadeleye ivme katmak için devrimci ittifakların yapılmasını zorunlu bir gereksinim, stratejik bir politika olarak addederler. İttifak politikasını, demokratik devrimci ihtiyaçlar temelinde ele almakla birlikte, devrimci birlikler anlayışının bir gereği olarak stratejik önemde görürler. Zira, doğru bir birlik anlayışı olmayanların sağlam bir devrim anlayışı da olamaz görüşünden hareket ederler. İttifak ve birliklere verdikleri önem bundan kaynaklanır ve ittifak siyasetini birlik siyasetinin bir parçası olarak görürler. Bu birlikleri küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru geliştirmeyi benimseyip, yarına ertelemeden bugünden uygularlar.

Ne ki, demokratik devrimci ittifak ve/veya ittifaklar politikası, ilkelerden yoksun, her şeye rağmen ittifak ve mutlak ittifak anlayışıyla ele alınamaz. İttifak politikası stratejik olmakla birlikte, bu anlayış ekseninde yürütülen her ittifak somut bir mesele olarak ele alınır ve ittifakın gerçekleştirilmesinin koşulları çerçevesinde değerlendirilir. Kısacası, ittifakın demokratik normlarda olmak üzere, ittifak bileşenlerinin ortak iradesinin geçerli olduğu, bağımsız siyasi iradelere saygı gösterildiği, ortaklaşan görevler üzerinde ve bileşenlerin eşit çıkarlarının gözetildiği demokratik şartlar zeminde vücut bulması gerekmektedir. Bu ittifakta, eylemde birlik, ajitasyon-propaganda da serbestlik ilkesi aranması gereken normlardan bir başkasıdır. Daha da yaşamsal olan şart ise, ittifakın sadece devrimci halk güçlerini kapsaması ve gerici sınıf güçlerini ihtiva etmemesi şartıdır.

İttifak politikasının kapsayıcılığının demokratik, devrimci sınıf ve halklar cephesiyle sınırlı olması, tercih olmaktan öteye, bir sınıf tutumu ve tavrının gereğidir

İttifak politikasının kapsayıcılığının demokratik, devrimci sınıf ve halklar cephesiyle sınırlı olması, tercih olmaktan öteye, bir sınıf tutumu ve tavrının gereğidir. Demokratik, devrimci ittifakın, stratejik-taktik tüm muhtevası devrim cephesinin geliştirilmesi ihtiyacına dayandığına göre, bu ittifakta gerici sınıf siyasi partilerinin yeri olamaz, yoktur. İttifak politikasının iç tutarlılığı, somut ittifakın demokratik ve devrimci halk güçlerinden ibaret olmasını koşullarken, tamamen ilkesel olan devrimci sınıf tutumunun ahlaki sorumluluğu da gerici sınıflarla ittifak ve ilişki kurmaya tahammülsüzdür.

Gerici sınıfların kendi sınıf çıkarlarını bir kenara bırakarak devrimci sınıf çıkarlarıyla birleşmesi tüm gerçeğe aykırıdır. Devrimci sınıfların gerici sınıflarla ittifak yapıp ilişkilenmesi ise, sınıf uzlaşmacılığından başka bir şey değildir. Demokrasi ve devrim düşmanlarından demokrasiyi geliştirmek veya demokratik tutum sergilemelerini beklemek, tüm gerçeğe aykırı olup ham hayaldir. Sınıf uzlaşmacılığı değilse, sınıf tavrından uzaklaşan bir kırılma ve kafa karışıklığıdır.

Komprador tekelci sınıf klikleri ve siyasi partileri, iktidar ve muhalefet kanadı olmak üzere iki blok esasında ittifak etmiş durumdadırlar. Ki bu ittifakların, iki gerici blok arasında alenen iktidarda kalma ve iktidara gelme amacıyla gerçekleştiği ya da bu ihtiyaç ekseninde mümkün olduğu açık gerçektir. Gerici bloklar arasında, kimin iktidara geleceği meselesi, girdikleri ittifakların temel sorunudur. Bu soruna bağlı olarak, devrimci güçler de dahil olmak üzere, mümkün olan en geniş kesimlerin yedeklenmesi veya ittifaklarına dahil edilmesi hedeflenmektedir. İki gerici bloktan hangisi bunda başarılı olursa seçimlerin galibi de o olacaktır. Gerici sınıfların, devrimci güçleri de ittifaklarına katma çabası anlaşılır bir tutumdur. Zira, gerici sınıflarda ilke aranmayacağı gibi, bunların politikası burjuva pragmatizmi üzerine kurulur. Gerici çıkarlardan başka bir değer ve ilke tanımayan Makyavelizm bunların sınıf tabiatıdır. Dolayısıyla iktidar hedeflerine ulaşmak için her yolu mubah görürler.

Gerici sınıflar açısından anlaşılan bu durum (burjuva pragmatizmi ve Makyavelizm), demokratik, devrimci sınıf ya da güçler açısından asla anlaşılır olamaz, değildir. Devrimciler amaca ulaşmak için her yolu mubah göremezler. Amaç ve araç uyumu devrimcilerin atlayabileceği basit bir prosedür müdür? Asla! Aracın amaca uygun olmasını gözetmek alelade bir iş midir, bilakis seçici olmayı gerektiren kesin bir ilke sorunudur. Pratik bakımdan ise, burjuva partiler şahsında gerici sınıflarla girilecek bir ittifak ve ilişki, fiilen halk kitlelerini burjuvazinin peşine takan ve gerici sınıfları adres gösteren tavır olarak ilkesel bir yanlıştır.

Bu ilkesel hata devrime değil, burjuvaziye hizmet eder. Ve bu tavır, objektif ve sübjektif olarak demokratik-devrimci ve sosyalist güçlerin ittifakını dağıtan özelliğiyle de gericidir. O halde, burjuva mecliste bulunmak ve parlamentoda grup kurmak adına ya da salt Erdoğan ve iktidar güruhuna karşıtlık refleksiyle biçimlenen popülist ittifaklar adına, burjuva liberal siyasete tenezzül edip burjuva liberalizmine tamah ederek bu batağa saplanmak yeğ tutulamaz. Maalesef ki, pratik kazanımları amacın önüne çıkaran ve amacı geçici-günlük kazanım ya da popülizme feda eden anlayışların geliştiğine tanık olmaktayız. İktidarın hoş kokular yayan tatlı bir yemek olduğu söylenebilir. Fakat burjuvaziyle aynı masaya oturarak aynı tabaktan yenen yemeğin sindirilmesi tatlı değil, acıdır!

CHP’nin ittifak politikası temelinde geliştirdiği etkili muhalefetin, halk sınıf güçleri arasında yer alan kimi güçleri cezp ederek tesir altına aldığı söylenebilir. TKP, TİP, EMEP, Sol Parti ve HDP bir taraftan üçüncü blok söylemini dillendirip sol blok ittifakını oluşturmaktan bahsederken, diğer taraftan CHP ile dirsek temasına girerek ya da bu eğilimi yansıtan kimi söylemlerle CHP’nin başını çektiği gerici-faşist blokla zımni bir ittifak yapmaya açık olduklarını resmetmektedirler. Ki, CHP ile ittifaka açık olan bu eğilimlerini besleyen esas gerekçe, Erdoğan-AKP/MHP iktidarına karşıtlık tavrına dayanmaktadır. Bir gericiliğe karşı başka bir gericilikle ittifak yapmakta veya zımnen ittifak yapmakta beis görülmemektedir.

‘’Üçüncü blok’’ için de asıl mesele sınıf tavrı ve ilkesel tutum olmaktan ziyade, Erdoğan iktidarını devirmek ve bunda bir blok olarak rol oynamaktır

Kendilerini üçüncü blok-sol blok olarak tarif etmelerine karşın, bu bloklarının CHP’nin başını çektiği blokla paralel bir pozisyon alacağını, Erdoğan sultasını devirmek için ne gerekiyorsa yapacaklarını deklere ederken, objektif olarak CHP’nin başını çektiği faşist blokla uzlaşı içinde olacaklarını da beyan etmiş oluyorlar. Zira, Erdoğan sultasından kurtulmak şarttır. Bunun için Erdoğan ve iktidar güruhuna karşı olan en geniş kesimlerle ortak hareket etmek ya da ittifak etmek doğru olandır. İşte bu üçüncü bloğun mantığı de siyaseti de ittifak anlayışı da böyle şekillenmektedir.

Ne ki, CHP’den İyi Parti’ye, Saadet Partisi’nden Deva Partisi ve Gelecek Partisi’ne kadar bu blok bileşeni siyasi partilerin sınıf karakterleri ve siyasi nitelikleri unutulmakta, adeta unutturulmak istenmektedir. Özellikle de Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu ve Davutoğlu üçlüsünün tescilli birer katil oldukları üçüncü bloğu pek ilgilendirmemektedir. Çünkü, üçüncü blok için de asıl mesele sınıf tavrı ve ilkesel tutum olmaktan ziyade, Erdoğan iktidarını devirmek ve bunda bir blok olarak rol oynamaktır; isterse bu faşist bloğun gölgesiyle lekelenmiş olunsun ama yeter ki üçüncü blok olarak meşruluk kazanılmış olsun.

Popülist siyaset tarzı bu üçüncü bloğun ittifak siyasetine sirayet eden zehirdir. Çünkü alenen sakat olan ittifak anlayışlarını belirleyen unsur, bu ittifak popülizmi ya da popülist ittifak siyasetidir. Dolayısıyla, üçüncü blok mevcut eğilimle üçüncü blok olmaktan çıkarak ve bu hakkını yitirerek burjuva faşist blok olan CHP eksenli bloğun bir parçası durumuna dönüşecek-fiilen dönüşmüş olacaktır.

Kendilerini üçüncü blok olarak adlandırmaları da ittifak anlayışları kadar sorunlu ve özürlüdür. Şayet bu blok demokratik ve devrimci güç ya da sınıflar adına hareket ediyor ise, kendisini üçüncü değil, ikinci blok olarak tanımlaması gerekirdi. Burjuva blokları tek sınıf cephesi, kendilerini de ikinci sınıf cephesi olarak ikinci blok biçiminde ifade etmeleri gerekirdi. Tutarlı ve doğru olan budur. Zira, Millet ve Cumhur ittifakı blokları son tahlilde gerici-faşist sınıf bloklarıdır. Aynı sınıf bloklarıdır. Dolayısıyla, demokratik ve devrimci cephede bir bloktan bahsedilecekse, bu, iki klik esasındaki gerici-faşist sınıf bloğuna karşı, ikinci bir sınıf bloğu olarak doğru tarif edilebilir ancak. Fakat, üçüncü bloğumuz kendisini burjuva ittifak popülist siyasetine o kadar kaptırmış ki, kendisini de diğer burjuva bloklarla aynı kefeye koymaktan ya da burjuva bloklara verdiği pozisyondan kendisini kurtaramamaktadır.

Özcesi, üçüncü bloğun, diğer iki bloğa karşı kendisini üçüncü blok olarak tanımlamasındansa, kendisini bir sınıf bloğu, diğerlerini de bir sınıf bloğu olarak tanımlaması doğru olurdu. Yani, burjuva blokları aynı sınıf karakterine sahip blok olarak tekleştirip, kendisini bu sınıf bloğuna karşı diğer sınıfın bloğu olarak ikinci sınıf bloğu olarak tarif etmesi gerekirdi. Devrimci sınıf bilinci, tavır-tutumu bunu gerektirirdi. Lakin, Üçüncü Blok’un sınıf tavrı eksenine oturan bu ayrımları dikkatte almaması, ittifak politikasında sergilediği siyasi kırılmayla örtüşüp izahata kavuşuyor. Gerici sınıf siyasi partileriyle ittifak yapma veya paralel hareketle zımnen ittifak yapmayı benimseyen bir bilinç, bu gerici klik ve bloklarını tek sınıf bloğu olarak ele alamaz ve kendisini de onlara alternatif bir sınıf bloğu olma bilinciyle tarif edemez.

Sınıf saflarını bölüp parçalayan, sınıf mücadelesini çarpıtarak inkâr eden bir burjuva ideolojik saldırı argümanıdır üçüncü yol teorisi

Üçüncü bloğun eğilimi ve bilinci tipik olarak üçüncü yol argümanını çağrıştırmakta ve hatta üçüncü yol teorisinin izleri ve bilinci taşıyarak yansıtmaktadır. Devrimci ve gerici cephenin dışında iki sınıf kutbuna alternatif olarak ortaya çıkan üçüncü yol safsatası, devrimci sınıf mücadelesini bulandırıp yozlaştıran Neoliberal ideoloji ve saldırıdan başka bir şey değildir. Burjuva düzeni mükemmelleştirmeyi amaç edinen üçüncü yol teorisine dayalı burjuva zırva, sosyal demokrasi hilesinin etkisizleşmesini takiben geliştirilen ve doğrudan proleter sınıf mücadelesini baltalayan bir burjuva silahtır. Özü budur. Sınıf saflarını bölüp parçalayan, sınıf mücadelesini çarpıtarak inkâr eden bir burjuva ideolojik saldırı argümanıdır üçüncü yol teorisi…

Nitekim sınıf mücadeleleri gerçekliği karşısında bu zırva da sosyal demokrasi hilesi gibi tutunamayarak gerçek yüzüyle deşifre oldu. Bugün, bu teorinin bir dizi türevi üretilerek pazarlanmaktadır. Alıcı bulmaktadır. Lakin proleter sınıf mücadelesi bu hilelere karşı bağışıklık kazanmıştır. Tarihsel tecrübesi bu hileleri alt edip tarihin karanlığına gömmeye yeteneklidir. Üçüncü yol zırvası ve diğer safsatalara karşın sınıf mücadeleleri tüm keskinliğiyle devam ederken, proletaryanın siyasi iktidar uğruna mücadeleden vazgeçmediği somut mücadele pratiğiyle gözler önündedir. Sınıfları ve sınıf mücadelelerini sulandıran hiçbir burjuva popüler kültür ve teori, liberalizasyon ve neoliberal ideolojik saldırının stratejik olarak muvaffak olması mümkün değildir.

Önceki İçerikEkonomik Krizin Enkazı Altında Çöküşe Giden AKP-MHP İktidar Bloğu ve Ezilen Kitlelerin Devrimci Mücadelesi Üzerine
Sonraki İçerikKuruluşundan Beri Çoklu Soykırımlara Önderlik Etmiş Bir Partinin Muhataplarıyla Helalleşmesi Mümkün Müdür?