CHP’nin niteliği, “Adalet Yürüyüşü” ve devrimci tutum!

Kitlelerin kazanılması atlanabilecek bir siyaset ve amaç değildir komünistler için. Kitlelerle birlikte olmak her şartta görevdir. Ancak, bu eylem kitlelerin eylemi değil, CHP’nin eylemidir ve kitleler yedeklenmiştir. Yedeklenen kitleler devrim kitleleridir dolayısıyla onlara kayıtsız kalamayız. Ancak bu kayıtsızlık CHP’yi meşrulaştırmak ve önderliğinde hareket etmek anlamına gelmez. Bağısız siyaset ve eylemimizle kitleleri devrimci zemine çekmeyi, CHP’den koparmayı hedeflemeliyiz. Bu anlamda devrimci ve demokratik güçlerin eylemini örgütleyerek bu sürece paralel olarak geniş kitlesel hareketler geliştirmeliyiz

HABER MERKEZİ(16.07.2017)-Sınıfsız toplum için Halkın Günlüğü’nün 1.Sayısında yayınlanan ‘’ CHP’nin niteliği, ‘’adalet yürüyüşü’’ ve devrimci tutum’’başlıklı makaleyi takipçilerimizle paylaşıyoruz.

 Tarihte gerici sınıfların istisnai de olsa ve belli özgün şartlarda, “ilerici” işler yaptığı, bazı “ilerici” eylemlerde bulunduğu bilinmektedir. Altını çizelim ki, bu “ilerici” eylem kesinlikle belli şartlarda mümkündür, mümkün oluştur. Daha da önemlisi bu “ilericilik” söz konusu gerici sınıfların genel karakteri veya karakteri değil, sadece belli şartlarda gündeme gelen bir eylemi, davranışıdır. Kaldı ki bu “ilericilik” izafi ve tartışmalıdır. Zira, gerici sınıfın istisna da olsa belli şartlarda gösterdiği bu “ilerici” davranış, son tahlilde burjuvazinin gerici çıkarları ekseninde baş vurduğu bir eylemdir. Bu bakımdan tırnak içi bir ilericiliktir, göreceli ve tartışmalıdır. Ancak sebep veya arka planda durum ne olursa olsun, son tahlilde ilgili şartlarda gösterilen ilgili davranış somut durum ve siyasi şartlarda iyi bir iştir. İşin iyi olması, adı geçen sınıfın ilerici olduğu manasına gelmez.

Örneğin emperyalist işgal şartlarında gerici burjuvazi (bir avuç hain dışında) işgale karşı çıkarak savaşır. Ve işgale karşı savaşta burjuvaziyle komünistler arasında belli anlaşmalar da gündeme gelir. Bu durum tamamen özgün şartların ürünüdür. Mısırlı tüccar sınıfının mücadelesi tarihte bilinen örneklerdendir. Kemal Atatürk’ün güdük anti-emperyalist niteliği söz konusu özgün şartların ürünüdür. Hatta daha yakın tarihte, Erdoğan-AKP iktidarının bazı icraatları karşı çıkamayacağımız iyi işlerdir. Orduyu hizaya çekmesi, askeri vesayeti siyasetin üzerinden kaldırması, dönemin baş düşman kliği olan Kemalist kliği hırpalaması bu zeminde değerlendirilebilecek şeylerdir. Elbette sivil vesayetini kurmak, iktidarı ele geçirmek için bunları yaptı. Ne için yaptığı elbette önemlidir ama ne için yaptığı ayrı bir değerlendirmedir, yaptığı şeylerin iyi olup olmaması ayrı değerlendirilmesi gereken şeylerdir. Ki özü ve amacı gerici de olsa, yaptığı iş demokratik mücadelenin ve devrimci savaşımın gelişmesine olanak ya da zemin sunmaktadır. Dolayısıyla bizlerin bu zemini devrim doğrultusunda değerlendirmemiz yanlış değil doğrudur. Bu siyaset meselesi ve konusudur. Stratejik tavır ve ilkesel duruş başka ama siyasette güdülecek taktik daha başkadır. Siyaset ve taktiğin amaçlara ters olmayıp bu amaçlara hizmet etmesi yeterlidir ve siyasetimizi-taktiğimizi doğrulayan da budur. Mao’nun bahsettiği devrimci faydacılığı unutmamalı, kullanmalıyız. Ki Mao’nun siyasetine bakıldığında da bu devrimci faydacılık rahatlıkla ve etkili kullanılmış olarak görülebilir. Çan Kay Şek’i yerel savaş ağalarına esir düşmüşken bıraktırması da, ödünler verme pahasına gerçekleştirdiği milli birleşik cephe siyaseti ve işgale karşı Kuomintang gericiliği ile yaptığı anlaşmalar da bunu tanıtlar. Sovyetlerin Almanya ile yaptığı anlaşma da aynı zeminde değerlendirilebilir. Özcesi siyaset ile ilkeyi, taktik ile stratejiyi kesinlikle birbirinden ayırmamız gerekir. Siyasetin alanında sadece stratejik tutumu esaslaştırırsak, siyaseti yok etmiş olur, alanını daraltmakla birlikte stratejiye hizmetini de daraltmış oluruz. 

Evet, dün Erdoğan-AKP kliği CHP-Kemalist kliğe karşı tavır alırken iyi yapıyordu, bugün de CHP-Kemalist klik Erdoğan-AKP kliğine karşı tavır alıp eleştirip teşhir ederken iyi şey yapıyor. Yaptığı işin iyi olması, devrimin lehine olanaklar sunmasından ileri gelir. Klikler arası veya burjuva cephenin arasındaki çatlak ve çatışmaların devrim lehine uygun şartlar doğurmasının anlamı tam da budur. Şimdi CHP baş düşman durumunda değil, Erdoğan-AKP kliği baş düşman durumundadır. Baş düşmana yönelen tüm eleştiri ve teşhir hareketleri nereden gelirse gelsin devrimin faydasınadır. Zira devrimin önündeki asıl düşman iktidarda olup baş düşman durumundaki kliktir. Bu, diğer burjuva kliklerin dost olduğu anlamına gelmez. Tersine kendi gerici çıkarları için de olsa, kimi eylem ve davranışıyla iradesi dışında devrime hizmet etmesidir.

Nasıl ki, dün Erdoğan’ın yaptığı iyi işlere rağmen onun iktidarını desteklemedik, bugün ona karşı çıkan CHP’yi de destekleyemeyiz. Eylemi olumlu rol oynasa da. Eylemi olumlu olup siyaseten bizlere uygun zemin yaratsa da özellikle tek adam sultasının ağır faşist baskıları altında yaşanan süreçte burjuva cephenin çatışması olarak devrim lehine uygun şartlar sunsa da iyiliği izafi olan her iyi şeyle ve yapılan şeyin ne için yapıldığına bakılmaksızın mutlak biçimde birleşme gibi bir siyaset izleyemeyiz. Tabi ki yapılan işin iyi olması ne için yapılmış olursa olsun yapılan iş reel olarak iyidir. Bunu söylemek farklı ama salt iyi şeydir diye desteklemek veya birleşmek daha farklıdır. Özellikle de bağımsız siyaset ve tavrımızı geliştirme şartları varken, salt görece iyi olan burjuva eylem dolayısıyla gerici önderlik altında, burjuvazinin bayrağı altında safa geçemeyiz.

Hiçbir burjuva önderlik meşru değildir ve benimsenemez!

Bunlardan hareketle, “Adalet Yürüyüşü” ile CHP arasındaki ilişkiyi değerlendirmek yerinde olur. CHP’nin siyasi kimlik ve karakteri tartışmaya muhtaç olmayacak kadar nettir. CHP faşist düzen partisidir, “TC”nin kurucu partisi geleneğine sadık karakterde devletçidir, ırkçı-Türk milliyetçisi ve faşisttir. Bu faşist partinin hangi sebeple olursa olsun, tek adam diktatörlüğüne karşı çıkması kötü değil, iyidir. Aynı zeminde, iktidar hedefi ve hesabıyla da olsa tek adam diktatörlüğünün azgın faşist baskılarına siyaseten karşı çıkması ya da “Adalet Yürüyüşü” gibi bir eyleme başvurması kötü değil, iyidir, iyi iştir. Tabi ki, CHP’den devrimci tavır, faşizme samimi ve tutarlı olarak karşı çıkması, ırkçı Türk milliyetçiliğinden kopması, demokratik bir nitelik edinmesi beklenemez. Ancak tek adam diktatörlüğünün baskılarına ve tek adam sultasının geliştirilerek pekiştirilmesine karşı eylemde bulunması, kendi menfaat ve çıkarları temelinde de olsa, bu diktatörlüğe geçici ve şartlara bağlı da olsa karşı çıkması ve çıkarken tutarlı olmamasına rağmen başvurduğu eylem iyidir. Eyleme karşı çıkmaz ama CHP ve önderliğine karşı çıkarız. Kitlelerin manipüle edilmesi, arayışlarının düzen içinde tutulması ya da kitlelerin biriken öfkesini iktidar hesapları için manivela etmesi gibi özelliklere karşın; bu eylemin toplumsal muhalefet ve kitle hareketinin gelişmesine uygun zemin sunma, iktidar kliğiyle yaşadığı çelişki-klik dalaşı ve çatışması bağlamında devrimci hareketin gelişmesine uygun şartlar sunma, reel politikte tek adam diktatörlüğüne karşı çıkan cepheyi genişletme, kitlelere yayma veya buna iradesi dışında hizmet etme, hatta iktidar hesabı için bunu iradesi dahilinde benimseme, yürüyüş eylemi şahsında tek adam sultasına karşı tutum alan devrimci siyasetle göreli ve taktik manada örtüşme benzeri nedenlerinden dolayı “Adalet Yürüyüşü” eylemi bizlere zarar veren değil, geçici de olsa faydalar sağlayan zemindedir. Burada CHP’nin genel niteliği ile belli şartlara bağlı olarak gündeme gelmiş mevcut eylemi aynılaştırılmadan ayrıştırılmasıdır. Doğru olana doğru demek yanlış değildir. Bu doğru gerici sınıf tarafından söylenmiş, yapılmış olsa da.

Ancak eylemi doğru olsa da ve bu eyleme doğru dememize rağmen, CHP önderliğinde gelişen bir harekete-eyleme dahil olmak, CHP önderliğini tanıyıp meşrulaştırmak asla benimsenemez. O halde yapılması gereken nedir? CHP’nin peşine takılamayız. Ama gelişen duruma kayıtsız da kalamayız. Zira devrimci mücadelemize ya da örgütlenmemize hizmet edebilecek siyasi bir atmosfer oluşmuştur ve tek adam diktatörlüğüne karşı mücadelede etkili bir süreçtir. Dolayısıyla bu tablo karşısında yapmamız gereken şey; devrimci, demokratik, sosyalist güçlerle ittifak ve eylem birliği ekseninde buluşarak devrimci bir cephe yaratmak ve bu cephe güçleriyle süreçte devrimci politika ve tavrı devreye sokmaktır. Yani, CHP’den bağımsız bir hareket yaratarak dinamik olan sürece müdahil olmalı, lehimize gelişen bu şartları devrimci örgütlenme ve mücadele adına değerlendirmeliyiz.

Zaten, salt bu eylem şahsında da olsa CHP ile bir ittifak ve anlaşma yapmanın koşulları yoktur. CHP alenen düzen dışı eğilimleri yadsımakta, düzen içi eyleme davet etmektedir kitleleri. Dahası, varsayalım ki, kitlelerle birleşme adına CHP ile bu eylem şahsında ortak eylemde bulunmayı benimsesek bile, bunu yürütmek pratik olarak da mümkün değildir. CHP’nin sınıf karakteri açısından ortaklaşmamız mümkün değilken, pratik olarak ortaklaşmanın da koşulları yoktur. Zira, bağımsız bayrağımız, sloganımız ve devrimci eylemimiz CHP tarafından asla kabul edilmeyecektir. Eylemine “marjinal grupları” katmama noktasında açık tavır belirlemiş durumdadır. Devrimcilerin eylemde bulunmasını kimliği açısından ve eyleminin meşruiyeti açısından kabul edilmez görmekte, net tavır açıklamaktadır. Başka bir şey de beklenemez. CHP, karakteri gereği devrimcilerle birleşme derdinde değil, ırkçı-milliyetçilerle birleşme derdindedir, bu kesimlerle birleşme amacı taşımaktadır. Eylemi Erdoğan-AKP kliğine karşı tutum bakımında iyi de olsa, CHP’nin önderliği ve eylemi bu muhtevayla biçimlendirmesi gerçekliği devrimcilerin birleşemeyeceği bir eylemdir. CHP önderliğinde veya bağımsız siyaset ve tavrı terk ederek CHP eksenli bir harekete koşulsuz ya da bağımsız bayrağımızı ve tavrımızı öteleyerek dahil olmak CHP’ye hizmet etmekten öteye geçmez. En önemlisi de CHP’nin amaçladığı hedeflere varmaktan öteye geçmez. Bu da yeni bir faşist iktidarın işbaşına gelmekten başka bir şey değildir. CHP’nin iktidarlaşmasına araç olmak asla devrimci siyaset ve taktik adına benimsenemez.  Devletçilikte, ırkçı-Türk milliyetçiliğinde, tekçilik paradigmasında, “Ne Mutlu Türküm Diyene” şovenizminde Erdoğan sultasıyla yarışan CHP’nin, Erdoğan diktasına karşı olumlu zeminde olan somut eylemi şahsında da olsa desteklenmesi tasavvur edilemez.

Elbette kitlelerin kazanılması atlanabilecek bir siyaset ve amaç değildir komünistler için. Kitlelerle birlikte olmak her şartta görevdir. Ancak, bu eylem kitlelerin eylemi değil, CHP’nin eylemidir ve kitleler yedeklenmiştir. Yedeklenen kitleler devrim kitleleridir dolayısıyla onlara kayıtsız kalamayız. Ancak bu kayıtsızlık CHP’yi meşrulaştırmak ve önderliğinde hareket etmek anlamına gelmez. Bağısız siyaset ve eylemimizle kitleleri devrimci zemine çekmeyi, CHP’den koparmayı hedeflemeliyiz. Bu anlamda devrimci ve demokratik güçlerin eylemini örgütleyerek bu sürece paralel olarak geniş kitlesel hareketler geliştirebiliriz, geliştirmeliyiz. CHP ile farkımızı, sınıf farkımızı, eylem farkımızı kesinlikle ortaya koymak durumundayız. Onun peşinden sürüklenerek devrimci siyaset yapamayız. CHP’ye yedeklenmiş bir siyaset devrimci siyaset değil, kuyrukçu bir siyaset olur.

CHP’nin sınıf ve siyasi karakteri ile birlikte, tutarsız burjuva pragmatist tutumu kitlelere teşhir edilmelidir ki, kitlelerin ondan koparılarak devrimci kulvara çekilmesi için bu teşhir gereklidir. Kürt ulusunun demokratik iradesine darbe yapılarak yerel yönetimleri gasp edildi, kayyumlar atanarak seçilmiş belediye başkanları tutuklanıp hapsedildi, milletvekilleri CHP’nin de katkısıyla yargılanıp tutuklandı. Binlerce emekçi “FETÖ” gerekçesi altında işlerinden atıldı, görevlerine son verildi. Dahası büyük baskılarla halk kitlelerine tam bir terör uygulandı, uygulanıyor. CHP bütün bunlara sessiz ve zımnen destekçi pozisyona düşerek dururken, bu tasfiye ve baskı kendisine gelip milletvekili tutuklanınca harekete geçti. ‘Daha önce neden eylem yapmadın da, milletvekilin Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla sıranın kendine geldiğini anlayınca eyleme geçtin?’ sorusu CHP’nin tutumunu ve samimiyetini açıkça gözler önüne seren haklı bir sorudur. Nuriye ve Semih’e eylemi bırakın çağrısı yaparken, kendisi eylem yapmaktadır. Bu bir çelişki gibi görünse de özünde çelişki değildir. Zira, Semih ve Nuriye’nin eylemi devrimcidir ve CHP onlara seslenirken devrimci eylemi bırakın, düzeni-iktidarı zorlamayan demekte ve elbette kendi eylem niteliğini ve kendisine yedeklenmelerini tavsiye etmektedir. Bu gerçekler ışığında bir kez daha söyleyelim ki, CHP’nin teşhir edilmesi gerekli ve doğrudur. Fakat bu “Adalet Yürüyüşü”ne karşı çıkma, onu teşhir etme anlamına gelmez.

CHP’nin belli bir proje temelinde düzenlenmesi, üzerinde operasyonların yapılması, bunun için mümkün olan veya olanaklı olan dinamiklerinin kırılması çerçevesinde tutuklanma ve yargılanmalar kıskacına alınması “Adalet Yürüyüşü”nün bir gerekçesi olarak değerlendirilebileceği gibi, referandumla ortaya çıkan potansiyelin CHP’ye iktidara gelme imkanı sunan durum olarak değerlendirilmesi de olası ikinci bir gerekçe olarak ifade edilebilir. Kısacası sorunun esasta klikler arası bir iktidar dalaşı olduğu açıktır. “Adalet Yürüyüşü”nün bu zeminden bağımsız değerlendirilmesi düşünülemez. Bu anlamda sürece dönük politikamız bu esası atlayamaz, klikler arası iktidar çatışmasının sunduğu geçici ve izafi olumluluklar zemininde biçimlendirilemez. Fakat “Adalet Yürüyüşü”nü teşhir etmek gibi özel bir çabaya girmek gereksizdir.

Gelişmeler yeni bir toplumsal dalgalanmaya gebedir

Bütün bunlara karşın proleter devrimci politikanın göz ardı etmemesi gereken önemli bir gerçeklik söz konusudur. Mevcut sürecin yeni bir toplumsal dalgalanmaya gebe olduğu dikkatten kaçırılmamalıdır. Gezi-Haziran Ayaklanması gibi ciddi bir toplumsal muhalefet patlayabilir. CHP’nin genel eğilimi de bunu yaratarak ve bu harekete basarak iktidara yürümektir. Büyük toplumsal dalgalanma mümkündür. Ancak mevcut durumda bu dalgalanmanın burjuvazinin önderliğinde ve gerici iktidar hesaplarına kaldıraç edilerek CHP-Kemalist klik burjuva odaklar tarafından kullanılması, dolayısıyla da kitlelerin devrimci öfkesinin boşaltılarak heder edilmesi mümkündür. Dolayısıyla, devrimci ve demokratik güçlerin şimdiden eylemde birleşerek devrimci halkları birleştiren bir cephe kurmaya başlaması, bunun çalışmalarını yürütmesi gerekmektedir. Bu başarılabilirse, gelişmesi muhtemel olan büyük toplumsal dalgalanmanın burjuva gerici iktidar çıkarlarına heba edilmeden devrimci zeminde kazanımlara dönüştürülebilir, devrimci ilerleme sağlanabilir. Kısacası, CHP’nin eylemini destekleme-desteklememe tartışmasını geride bırakarak, devrimci bir cephenin oluşturulmasının çabalarına girişilmelidir. Önümüzdeki süreç ciddi toplumsal patlamaları işaret etmektedir. Hazırlıksız yakalanmama adına ve söz konusu muhtemel patlama veya devrimci enerjiyi CHP’nin artçılığından kurtararak devrimci zemine çekmek için gecikmeden demokratik, devrimci, sosyalist güçler arasında ortak direniş ve mücadele cephesinin kurulması çabasına girilmelidir. Kilelerin ihtiyaç duyduğu alternatif gücün oluşturulması bu metotla mümkündür. Devrimci alternatifin büyütülmesi için kafa yorulmalı, emek verilmelidir.

Bu görev ve sorumluluk tarihsel önemdedir. Devrimci hareket tarihsel bir sınavın daha eğişindedir. Destekleme-desteklememe ikileminden ziyade devrimci görev ve tarihsel sorumluluklarımız, devrim amacımız açısından neler yapabiliriz, ne yapmalıyız sorusu üzerinde kafa yorulmalıdır. Kuşkusuz ki “Adalet Yürüyüşü” biçiminde yaşanan süreç, yarattığı siyasi hava ve içinden geçilen siyasi sürecin ağır şartları bakımından bir dizi muhasebe ve tartışmaya muhtaçtır. Sürecin devrim lehine kullanılmasına ilişkin ele alış ve yorumlamalar doğal olarak tartışmaları anlaşılır kılmaktadır. Fakat asıl tartışmanın önümüzdeki dönemde muhtemel olan toplumsal patlama olasılığı zemininde yukarıda işaret ettiğimiz devrimci görev ve sorumluluklar çerçevesinde yürütülmesi en doğrusudur. Aksi halde CHP’nin, dolayısıyla burjuvazinin gündemi arkasından sürüklenmekten ve asli görev ve gündemlerimizden kopmaktan kurtulamaz, devrimci gündemimizi yaratıp geliştiremeyiz. Proleter devrimci politikanın taktik ve stratejik yönelimi geçici siyasi süreçle daraltılamaz, gerici bir kliğin önderliğinde olmak kaydıyla özü gerici olan eylem ufkuna indirgenemez. Gelişen bu sürecin devrimci siyasetle nasıl dönüştürüleceği, nasıl yönetileceği ve olası gelişmeleri öngörerek muhtemel toplumsal patlamalar gündeme geldiğinde devrimin kazanımları uğruna neler yapılabileceği ve ne yapmamız gerektiği, dolayısıyla devrimci hareketi nasıl geliştireceğimiz meselesi asıl tartışmamız olmak durumundadır.

Önceki İçerikFaşizmin kanlı yüzünün maskesi; ‘’Demokrasi destanı ve milli ruh’’
Sonraki İçerikKomprador tekelci klikler arası dalaş ve somut durum