“Cumhurbaşkanlığı sistemi”, tek merkezde iradeleşen faşizmin “yeni” yüzüdür

OHAL koşulları ve KHK’lar hükmüyle, tüm toplumsal dinamiklerin faşist kuşatmaya alındığı bir tarihsel kesitte, Türk hakim sınıflarının, AKP-Erdoğan diktatörlüğü ve kafatasçı MHP koalisyonu ile başlattıkları “anayasa değişiklik paketi”, gerici burjuva parlamentodaki düzeysiz didişmelerle, getirdiği hükümlerle ve faşist iktidarın dahada kurumsal ve sınırsız hareket etme koşulu olmasıyla,12 Eylül AFC anayasasının değiştirilmesi değil, iktidarın kendi faşist çıkarlarına göre tarihsel sürece uyarlaması olarak anlaşılmak durumundadır

HABER MERKEZİ (19-01-2017)- “Cumhurbaşkanlığı sistemi”  adlandırmasıyla, Türk hakim sınıflarının, devleti; faşist karakterine uygun yeniden yapılandırılması olan “başkanlık sistemi”  anayasa “değişiklik” paketi, burjuva yasama anlamında dahi bir hükmü kalmamış parlamentoda, birinci turun ardından, ikinci tur oylamasına geçildi. OHAL koşulları ve KHK’lar hükmüyle, tüm toplumsal dinamiklerin faşist kuşatmaya alındığı bir tarihsel kesitte, Türk hakim sınıflarının, AKP-Erdoğan diktatörlüğü ve kafatasçı MHP koalisyonu ile başlattıkları “anayasa değişiklik paketi”, gerici burjuva parlamentodaki düzeysiz didişmelerle, getirdiği hükümlerle ve faşist iktidarın dahada kurumsal ve sınırsız hareket etme koşulu olmasıyla,12 Eylül AFC anayasasının değiştirilmesi değil, iktidarın kendi faşist çıkarlarına göre tarihsel sürece uyarlaması olarak anlaşılmak durumundadır. Faşizmin, tek elden, en geniş yetkilerle donatılıp, toplumsal muhalif dinamikleri, yasama, yargı, yürütme ve militarize kurumlarla ağır baskı koşulları altına alması olan bu proje, siyasal sonuçlarıyla, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasını kan deryasına dönüştürmeyi amaçlayan bir projedir. Tarihsel var oluş kodlarıyla, Kürt, Ermeni ulusları başta olmak üzere, farklı ulus ve azınlıklara, Aleviler başta olmak üzere, ”katli vacip” inanç guruplarına, sömürülen sınıf ve ezilen halklara karşı, taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmayacak diyen ırkçı, şövenist faşist zihniyetli siyasal ortakların örgütledikleri bu süreç,daha hazırlık koşullarında estirdikleri terörle,neyi amaçladıklarını ortaya koymuş durumdadırlar.

Türk hakim sınıfları açısından, yetkinin, yasamanın, yürütmenin, tek elde merkezileşmesi, kan ve irinden beslenen varlık koşulları açısından bir ihtiyaçtı ve bunun için,son yıllarda her süreç,bu gerici emellerine göre planlanıyordu. 7 Haziran genel parlamento seçimleri sonrası, Kürt Ulusal Hareketi başta olmak üzere, devrimci komünist hareketler ve toplumsal muhalif güçlerin duruşuyla derinleşen sosyal-ulusal çelişkiler, 15 Temmuz darbe girişimi ile gerici eğemen klikler arasında yaşanan dalaş, AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülünde, Türk hakim sınıflarını bu planlamasında, süreci daha ivedilikle ele almalarına vesile olmuştur. Özellikle “darbe karşıtlığı” ve “terörle mücadele konsepti” ayakları üzerinden inşa edilen sivil darbeyi, militarize ve paramiliter güçlerin yağmalayıcı, kafa kesici yöntemleriyle, geri kitlelerin “vatan-millet” duygusunu sömürerek gerici emellerinde  birleştiren AKP-Erdoğan diktatörlüğü, kendi sınıf çıkarları için avantajlı zemin olarak açtığı bu kanaldan, tüm gerici hedeflerini gerçekleştirmek istemektedir. Bu süreçle birlikte, toplumun konuşan, soru soran, eleştiren tüm kesimlerine, sınırsız ve kuralsızca uygulanan, şiddet, tutuklamalar ve katliamlar paralelinde, başkanlık sistemi gibi, devletin faşist niteliğinin sürece göre kurumsallaştırılması olan tüm projeler topluma baskı ve zorla dayatılmıştır. Faşist iktidar ve onun diktatörlüğü AKP-Erdoğan için, aklın, bilimin, demokrasinin, etnik, ulusal, inançsal kimlik hakkının, ekonomik, akademik meşru savununun, sual ve sorgusunun yasaklandığı OHAL koşulları,”anayasa değişiklik paketi” gibi tüm gerici sürecin örgütlenme prensibi haline getirilmiştir. Kuşkusuz bütün bunların nedeni,siyasal ve iktisadi olarak Türk hakim sınıflarının yaşadığı derin bunalım ve krizdir.

“Anayasa Paketi”,”TC” nin yaşadığı rejim krizinin sonucudur

Burjuva literatürde Anayasa,(burjuva, feodal ya da başka gerici bir sınıfın hakimiyet aracı olarak şekillendirilen) devlet ile, halk kitleleri arasındaki karşılıklı hukuku düzenleme olarak topluma manüpile edilmektedir. Bu tamamıyla gerici burjuvazinin geniş halk yığınlarını aldatmasıdır. Kısa bir vurgu ile belirtelim ki, anayasa, gerici sınıfların egemenlik aracı olan devletin, yani, temsil ettiği sınıfların çıkarlarını korumaya ve geliştirmeye yönelik kurumsal bir metindir. Tüm hükümleri, yasama, yargı, yürütme erkleri bu amaca uygun şekillendirilir. Burjuva parlamenter sistemle yada başkanlık, arı başkanlık sisteminde, bu öz bir değişim arzetmez. Bu anlamıyla, hiç bir burjuva anayasa, geniş ezilen halk yığınlarının, ekonomik, demokratik haklarını, yaşamlarını garanti altına almaz.

Burjuva anayasanın üzerinde yükseldiği ve yönetim tarzına dönüştüğü temel zemin, burjuva sermayenin akıbetidir. Sermayenin hareketi, toplumun tüm odaklarını sömürme kabiliyetiyde yayılma ve akabinde en hızlı merkezileşme, burjuva hukukun ve kültürünün temelidir. Bu kısa anlamıyla, burjuva anayasa, burjuva mülkiyetin, burjuva adalet, bu mülkiyet ilişkilerinin korunup geliştirilmesi, ezilen halk yığınlarını bu ilişki ekseninde disiplin altına alınmasıdır. Burjuva devlet, bu hukuk ve adalet sistemini en kapsamlı ve merkezi tarzda uygulayan temel kurumdur. Geniş halk yığınları üzerinde, militarize güçlerle tahkim edilmiş, baskı ve şiddet kurumudur. ”TC” de, bu devlet niteliğinin, Türk hakim sınıflarının karakterine uygun en gerici tarzdaki tahkimidir. Sınıfsal karakteri, iktisadi biçimi, sosyal, siyasal, ideolojik gibi, farklı yazıların konusu olan bir çok özelliğinden dolayı,başından sonuna,faşist niteliklidir.Parlemento maskeli  süreçyada açık faşizm koşulları,bu nitelikte özde hiç bir fark yaratmamaktadır.

Ve “TC”,farklı tarihsel koşullarda yaşadığı siyasal ve iktisadi krizleri,açık faşizm koşullarıyla atlatmaya çalışmıştır.Askeri,yarı askeri yada sivil darbeler biçiminde,tarihte ve güncel olarak yaşanan darbeler,hakim gerici sınıfların bu krizleri aşmaya yönelik politikalarıdır.Ve her tarihsel koşullarına uygun ürettikleri tüm politikalarda,sermayenin “kutsal” çıkarları esas alınmış,hukuk,demokrasi,adalet ve yönetim biçimi,buna uygun güncellenmiştir.

“TC” nin,AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülünde,tekleşme eksenindeki merkezileşmeside,komprador işbirlikçi tekelci sermayenin,tarihsel olarak ihtiyacıdır.Yani gerici hakimiyet aracı olan devlet,bu ihtiyaca uygun olarak “yeniden” dizayn edilmektedir.Kuşkusuz,devletin  bu niteliğe göre dizayn edilmesinin ana sebebi bu olsada,tek sebep değildir.Uluslararası alanda yaşanan gelişmeler,Ortadoğu merkezli dalaş ve çatışmalar,iç siyaset süreci,gerici rejimlerini korumaya çalışan Türk hakim sınıflarını,açık faşizm koşullarıyla merkezileşme siyasetine götürmüştür.Yani bir barbarlık,ayakta kalmak için,insanlık hukukunda en gayri meşru yöntemler kullanarak ayakta kalmaya çalışmaktadır.”Anayasa değişikliği” ni bu kesitte okumak gerekir,ve CHP gibi gerici burjuva partilerinin,AKP-Erdoğan-MHP koalisyonuna karşı   yanıltıcı muhalefetiyle,Anayasa paketinin ana hedefi olan “Cumhurbaşkanlığı sistemi”  ile örülmeye çalışılan açık faşizm koşullarının merkezileşmesine karşı,cepheden mücadele etmek gerekmektedir.

Kısaca vurguladığımız bu nedenlerden hareketle,”TC” hakimiyet sisteminin,temel olarak yasama,yargı,yürütme ve genel olarak tüm hakimiyet kurumlarında “yeniden” dizayn edilmesi hedefi,AKP-Erdoğan diktatörlüğü için doğan tarihsel fırsatlarla,bu gün reel bir hal almış durumdadır.7 Haziran seçimleriyle birlikte,Kürt ulusu ve komünist,sosyalist,devrimci güçler başta olmak üzere,toplumsal sosyal muhalif dinamikler üzerinde terör estiren faşist diktatörlük,”Terörle Mücadele Konseptiyle” yanına alamadığı  gerici eğemen klikleri,15 Temmuz darbe girişimi ardından,”devlet ve demokrasi elden gidiyor” söylemi üzerinden önemli oranda yanına almıştır.Darbe karşıtlığı üzerinden gerçekleşen sivil darbe,AKP-Erdoğan diktatörlüğü için bir fırsat yaratmıştır.AKP-Erdoğan-MHP-Ulusalcı Kemalistler,(yörüngesini kaybetmiş uydu gibi sağa sola savrulan,destek ve muhalefet zemininde ilkesizce siyaset sürdüren) CHP gibi gerici zihniyetlerin birliği,süreç itibarıyla toplumsal dinamikler başta olmak üzere,tüm alanlara müdahalesi,bu sürecin önhazırlıklarıydı.7 Haziran seçimleri ve 15 Temmuzdan bu yana,”Terörle mücadele” ve “FETO” nun devlet içinde “temizlenmesi” adı altında,tüm toplumsal kesimlere karşı sürek avı yürütülüyor.Saldırıların hedefi,Kürt ulusal hareketi başta olmak üzere,komünist,sosyalist ve devrimci güçlerdir.Gerici burjuva parlemento dahil,tüm toplumsal hücrelerde var olan tüm devrimci muhalefet kurumlarının kapatılarak,HDP milletvekilleri başta olmak üzere,aydın ve toplumsal muhalefet önderlerinin tutuklanması,muhalif basının susturulması,bu sürek avının sadece bir kaç başlığıdır.Yani,AKP-Erdoğan-MHP-CHP eksenindeki” kardeşleşme”,toplumsal muhalif kesimlere uygulanan faşist politikalardır.Klik çıkarları ve sistem içindeki konumu tartışmalı hale geldiğinden,”Cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak formüle edilen,tekleşen diktatörlüge karşı danışıklı muhalefet etsede,CHP dahil,eğemen klikleri “kardeşleştiren” bir diger kaygıda,Komprador işbirlikçi tekelci sermayenin akibetidir.Siyasal ve ekonomik krizin gün geçtikçe derinleştiği bu kesitte,açık faşizm koşullarının kurumsal olarak devlet eğemenliğine dönüştürülmesi,Erdoğan şahsiyetinden öte bir projedir.Bu anlamıyla,eğemen klikler arasında,Erdoğan şahsına indirgenen tartışmalar,sürecin niteliğini manüpile etmeye yöneliktir.Kuşkusuz Erdoğan sürece uygun bir kişiliktir.Ama yönelim,kişilikten öte sistemsel bir sorundur.İç ve dış politikada,siyasal istikrarsızlık ve ekonomik kriz yaşayan mevcut gerici sistem,açık faşizm koşulları ile,kendini merkezileştirmek istemektedir.

Bu zifiri karanlığa direnmek, geleceği kazanmanın tek yoludur!

Tüm toplumsal ve gerici eğemenlik aracı olan “TC” devletine açık faşizm hukuku ile müdahale edilerek  örgütlenen bu “anayasa değişikliği” paketi,burjuva parlementoda ikinci turun ardından,”referanduma” gidecektir.Bu “referandumun”,1982 AFC si referandumundan hiç farklı olmayacağı açıktır.12 Eylül AFC si koşullarının,şiddet ve baskı ile, halkı,yüzde 91,37 ile evet dedirtmesi,bugünkü AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, daha kapsamlı olanak ve araçlarla kullanılacak yöntemi olacaktır.Yani hem “anayasa değişikliği” bağlamında,hemde kullanılan yöntem bağlamında,halk,güncellenmiş 12 Eylül zihniyetini onaylamaya zorlanacaktır.AKP-Erdoğan diktatörlüğünün,OHAL koşulları ve harekete geçireceği paramiliter güçleri düşünüldüğünde,bu referandumun,gerici burjuva hukuk açısından dahi,”adil” bir referandum olmayacağı açıktır.

12 Eylül Askeri Faşist dikta rejimi,hakim sınıfların güncel çıkarlarına göre yeniden merkezileştirilerek,zor ve baski yöntemleriyle halkın önüne “yeniden” konuluyor.Özü ve niteliği aynı aynı olan “parlementer sistemle”,faşizmin dahada merkezileşmesi olan “tek adam” rejimine karşı durmak,burjuva kliklerin kendi aralarındaki dalaş ve çatışmasından öte bir anlam içermemektedir.Bu çatışma ve dalaşta,geniş halk yığınlarının payına düşen,zulüm,sömürü ve katliamdır.Bu anlamıyla,CHP nin muhalefet zemini,gerici kliğin çıkarlarını koruma zeminidir.

Komünistler başta olmak üzere, devrimci, sosyalist, aydın tüm toplumsal dinamiklerin,bu sürece karşı tavrı, daha köklü olmak durumundadır.”Parlemento” yada “Başkanlık” sistemi modeli,gerici burjuva nitelik kapsamında,bizler açısından bir tercih sorunu değildir.Komünistler,burjuvazinin tüm eğemenlik tarzı ve kurumlarına karşı,ezilen ve sömürülen halkların çıkarları gereği cepheden tavır alırlar,bu kurumların tasfiye edilmesi için mücadele ederler.Bu stratejik bir konumlanıştır.

Bu stratejik bakış açısı esas alınarak, tarihsel süreç ve taktik bağlamında,bir burjuva klik,bir burjuva yönetsel tarz esas mücadele edilmesi gereken güç  hale gelebilir.Burjuva gericiliğin tarihsel olarak öne çıkmış,burjuva gerici eğemenliği korumada ve geliştirmede esas hale gelmiş,klik ve yönetim biçimi ile  mücadelenin esasısının yoğunlaşması,diğer burjuva tarzlarla tarihsel ve güncel olarak mücadelenin öteleneceği anlamına gelmez.Bu tamamıyla mücadelenin doğal seyri içinde,parçadan bütüne,stratejik ve taktik araçlarla sürdürülen mücadelenin,bilimsel ele alınışıyla çözümlenecek bir durumdur.

İçinde bulunduğumuz tarihsel koşullarda,AKP-Erdoğan-MHP koalisyonu ile,açık faşizm koşullarının kurumsallaştırılması olan “Cumhurbaşkanlığı” sistemi,faşizmin tek elde merkezileşmesidir.AKP-Erdoğan iktidarının yaşadığı siyasal krizden çıkma projesidir.Bu tekleşme,”tek vatan,tek bayrak,tek ulus,tek din” paradiğmalı,ırkçı-sunni islam çizgili hakimiyetin,tüm toplumsal dinamikleri,ağır baskı koşulları altına alma biçiminde iktidarlaşan faşizmin,daha pervasızca toplumu ezme hareketidir.AKP-Erdoğan iktidarının burdan lehlerine yaratacakları sonuç,daha ağır faşist koşulların uygulanması anlamına gelecektir.Düzen güçlerinin “muhalefet” ve “çözümlerine” karşı geniş halk kitlelerini örgütlemek,ve buna uygun taktik bir politika ile,AKP-Erdoğan diktatörlüğünün yayılma ve merkezileşme projelerini boşa çıkarmak,tarihsel anlamda öne çıkan çatışma konumundadır.

Somut olarak burjuva parlemento ve burjuva seçim meselesi çökmüştür.AKP-Erdoğan faşist iktidarı,her alanda merkezileşmeyi,baskı ve şiddetle gerçekleştirmektedir.Planlanan “referandum”da da,aynı şiddet ve baskı devrede olacaktır.Böyle bir koşulda “evet” yada “hayır” ikileminde bir tartışma,kuşkusuz komünistler açısından sürecin esas görevi değildir.Ama bu somut sürece uygun bir politikanın üretilemeyeceği anlamına gelmez.Somut çatışma babında,faşizmin merkezileşme politikasını darbeleyecek,geriletecek bir taktik belirlemek,doğru olan tutumdur.Bu anlamıyla süreç iki ayak üzerinden örgütlenmek durumundadır.Bütün kuşatmalara karşın,”referandumda”,AKP-Erdoğan diktatörlüğünün planlarını,saldırılarını geriletecek,uygulama sahası tanımayacak bir sonucun çıkmasını sağlamak,belirlenecek politikanın bir ayağı iken,bir diğer ve en önemli ayak,tüm toplumsal muhalif güçlerle,devrimci hareketlerle,inkar ve imha seferleriyle milli zulum altındaki Kürt ulusu ve Kürt Ulusal Hareketi ile,yaşamın her alanında bir direniş örgütlemektir.Bu anlamıyla sesli düşüncelerle bu toplumsal muhalefeti en doğru zeminde örgütlemek,her şeyden önce komunistlerin görevidir.

Sorun taktiksel olarak parlementodan devrimin lehine faydalanma sorunu değildir.Sorun,merkezileşmeye  çalışan faşizmin geriletilmesi sorunudur.Devrimci taktik bir politikanın,devrimin stratejik mevzilerini güçlendirmesi,biz komünistler açısından ne kadar önemi var ise,üretilen taktik bir politikanın,faşizmin barbar ve gerici emellerini boşa çıkarmasıda bir o kadar önemlidir.Her iki durumda da burjuva “çözüm” projelerini,geniş halk yığınları özgülünde teşhir etmek,ana yönelimimizdir.”Laik”,”TC” nin kuruluş anlayışı değişiyor diye,bu güne karşı çıkan,ve aynı temelden beslenen burjuva karşı çıkış çizgisi,dikkate alacağımız bir muhalefet çizgisi değildir.İşçi ve emekçilerin,ezilenlerin,mazlum ulusların,azınlıkların,ötekileştirilmiş inanç guruplarının sürece karşı koyuş çizgisi,dünün ve buğünün,tüm köhnemiş saltanat hukuklarına karşı koyuş çizgisidir.Saldırı babında öne çıkmış,esas tehlike halini almış,bugünkü iktidarın faşist hukukuna hayır demek,dünün faşist hukuna evet diyeceğimiz anlamına gelmemektedir.Aramızdaki bu kalın çizgiler,faşist eğemenliklerin tüm klikleriyle stratejik olarak hesaplaşma çizgileridir.

Faşizmin tüm kuşatma ve baskılarına karşın,en geri olanakları,ilerici toplumsal muhalefetin umudu haline getirerek,sokakları,fabrikaları,anfileri,köyleri,direniş merkezleri haline getirmek,faşizmin sonuç almasının önünde barikat olacaktır.Bu süreç, ezilen ve sömürülen halklarımıza gerçek kurtuluş yolunu anlatma ve örgütleme sürecidir aynı zamanda.Bu da sosyalizmdir.

 

 

Önceki İçerikOkurlarımıza ve devrimci demokratik kamuoyuna
Sonraki İçerikYa ateş olunacak, ya bu yangının külü!