Çürüyen Din, Aile ve Aşk

Din tarih boyunca sefaletten beslenmiş ezilenlere ancak öldüklerinde ulaşabilecekleri cennetler vaat ederek isyanları dizginlemeye çalışmıştır. Tanrının yeryüzündeki irtibat bürosu edasında görev yapan tüm Papa, Halife ve Şeyhülislamlar her zaman sarayların baş destekçisi olmuştur. Kapitalist sistem kadını fabrikaya sokarak onu klasik ‘’evde çocuk bakma,  yemek yapma ‘’görevinden’ koparınca aile çatırdamaya başlıyordu.

HABER MERKEZİ (06.09.2015)-Kapitalizmin son 150 yıl içerisinde geçirdiği muazzam değişim hareketliği sadece köle-efendi ilişkisini zengin-fakir olarak değiştirmekle kalmıyor, özel mülkiyet dünyasının temel yapı taşları olan aile, din gibi kurumları da niyetten bağımsız zayıflatıyordu. Buharlı makinelerle başlayan bu serüven petrol, elektrik ve son 30 yıllık süreçte elektronik devrimi ile yeni aşamaya evirildi. Bilginin ulaştığı dolaşım hızı ve bunu engellemenin neredeyse imkânsız hale gelmesi Kapitalist dünyayı bekleyen yeni bir krizin de habercisidir. Bu kriz oturma odasından kutuplarda eriyen buzulları, Vatikan ayinlerini, kentleri bombalayan uçakları ve hatta uzaydan dünyayı canlı olarak izleyen ve buna ilişkin düşüncelerini paylaşma kanallarına sahip bireyin yaşadığı kırılmalarda kendini dışa vurmaktadır. Toplumsal hareketler sosyal medya üzerinden gelişebilmekte ya da maniple edilebilmekte, sokak ve sanal basınç arasında doğrudan bir ilişkilenme pratiği gözlenmektedir. Dünyanın farklı yerlerindeki insanların ortak paydalarda bir araya gelme zemininin bu kadar kolaylaşması tanrı, cennet, cehennem, melekler, aile vb kavramları da sorgulama ve bu konudaki tutuculuğu da zayıflatmaktadır.

Ahlak yasaları ve Tanrısal buyrukların kadim savunucuları olan mülkiyet dünyasının efendileri bu krizi aşmada yeni argümanlarla atağa geçmede çok da gecikmediler. Bilimsel gelişmelerin her gelen gün ortaya koyduğu yeni buluş ve gerçekler dinin yaratılış fikrini safsata düzeyine indirmiştir. Normal zekâ kapasitesinde bir insan için çamuru alıp üfleyerek insanı yaratma ve onun bir kaburgasını sökerek kadını yaratma hikâyesi fazlasıyla zayıf ve inandırıcılıktan uzaktır. Dolayısıyla var olma meselesinde bu kadar zayıf temelli bir düşüncenin yok olmaya ilişkin öngörüleride (klasik kıyamet) artık korku, zorlayıcılık taşımamaktadır. Burjuvazi için mesele bireyin felsefi temelde materyalizme kaymamasıdır esasta. Materyalist aklın diyalektik yöntemle buluşmasının kendisi için yaratacağı sorunların fazlasıyla farkındadır. Kapitalizmin şafağına kadar birbirleri ile kanlı savaşlar yapan tek tanrılı dinler ezilenlerin kendisi için var olma arayışlarına yönelmesi ile birlikte din savaşlarını bir kenara bırakıp mutlak bir ortak hareket tarzına geçiyorlardı. Evlilik, kürtaj, eşcinsel ilişkiler ve aile yapısının korunması noktasındaki bu ağız birliği buzdağının su üstünde görünen kısmıydı sadece. Kar hırsı temelinde parasal değeri olan her objeyi metalaştıran kapitalist üretim, önlenemez bir yan etki olarak bin yılların zoru ile ‘içselleştirilen’ bireydeki TANRIYI ÖLDÜRÜYORDU.

Burjuvazinin artık yeni bir tanrıya, kıyamete ve meleklere ihtiyacı vardı. Eski dinsel figürlerin restorasyonu bunun ilk adımı olmuştur. Ve restorasyon başlar:

Evet, evrim bir realitedir fakat bunu yapan akıllı bir güç gözden kaçırılmamalıdır. Yolda yürürken bir saat bulsanız ondaki karmaşaya bakarak bile bunu usta bir zanaatçının yaptığını anlarsınız. İnsan bu durumda nasıl tesadüfi var olabilir ki ? İnsanların zor zamanlarında yardımlarına koşacak ve doğaüstü güçlerle yüklü tanrısal varlıklar(melekler) meselesini ise yeni çağın süper kahramanları ile pek tabi çözebiliriz. Süpermen, ÖrümcekAdam, FlashGordon, YeşilDev, X Men vb vb pek çok modern çağ melekleri bizlerin zor zamanlarımızda yardıma koşmak için göreve hazırdır. Gelelim kıyamete, burada geçmişten farklı bir şeyler yapmak gerekiyor çünkü insanlar artık ölümden sonrasını fazla da önemsemiyor.Ο halde insanlık için kıyamet teorileri üretelim. Sadece onlar ve bir avuç insanın hayatta kalabileceği tanrının yardımı olmadan ayakta duramayacaklarını yakıcı olarak anlayacakları bin bir çeşit kıyamet. Uzaylıların istilası, makinaların isyanı, zombiler, yeni bir Nuh tufanı, dünya donabilir de aslında, çok büyük depremler olsun, virüsleri unutmayalım’

Kapitalizm gezegenin doğal kaynaklarını bu hızla tüketmeye devam ederse çokta uzak olmayan bir gelecekte ekolojik felaketlerin insan ırkını yok edebilecek boyuta gelmesi öngörüsüne sahip olmak için deha olmaya gerek yoktur. Fakat bunun birincil sebebi olan kapitalistlerin felaket senaryoları fazlasıyla ikiyüzlü ve bu realiteden bile fayda sağlama kaygılıdır. İnsanın insana vurduğu ilk prangalardan biri aile kurumunun ortaya çıkmasıdır. Nihayetinde kadın üzerinden devam eden soy hakkının gaspı ile erkek efendiliğini ilan ediyor ve bunu aile(evlilik) parmaklıkları ile güvence altına alıyordu. Bu ezen ezilen ilişkisini tarihsel gelişim seyri içerisinde detaylandırmayacağız fakat özetle bilinmesi gereken burjuvazinin de ‘kutsal aile ve din’ kurumunu geçmişteki egemenler gibi özel mülkiyeti destekler tarzda ele aldığıdır.

Kapitalist toplumda aile sömürü çarkları için işgücü üretme atölyesidir. Doğan çocukların yaşam standartlarının hiçbir önemi yoktur. İstatistikî olarak ne kadar çok doğarlarsa o kadar fazlası hayatta kalır ve sömürü çarkları içerisine girer. Ahlak abidesi burjuvazi ve din için para ilişkisi içeren her ilişkilenme biçimi meşrudur. Genelevlerden rahatsız hiç rahatsız olmaz ama evlilik elbisesini giymeyen her türden ilişki için ahlaksızca der. Yanında çalışan kadın işçilere taciz ve tecavüz etmeyi kendine doğal bir hak olarak görürken ‘komünistler kadını ortaklaştıracak’ diye veryansın eder. Zengin ve yaşlı patronların torunu yaşındaki kadınlarla ilişki yaşaması gayet doğal karşılanırken üniversite öğrencisi iki gencin aynı evde ders çalışmak için bile olsa yalnız bulunması ya da arkadaşlık etmesi aile, polis, okul idaresi, zabıta ve mahalle ‘büyükleri’ tarafından acımazca cezalandırılmaktadır. Bu burjuva ahlakının ikiyüzlülüğüdür. AKP iktidarı ile bu çürüme din yıldızı ile sıvanmaya çalışılmıştır. Sonuç ‘bana 3 çocuk verin, makara-bakara, sıfırla Bilal sıfırla’ kadar iyi niyetli ve ahlaklıdır.

Din tarih boyunca sefaletten beslenmiş ezilenlere ancak öldüklerinde ulaşabilecekleri cennetler vaat ederek isyanları dizginlemeye çalışmıştır. Tanrının yeryüzündeki irtibat bürosu edasında görev yapan tüm Papa, Halife ve Şeyhülislamlar her zaman sarayların baş destekçisi olmuştur. Kapitalist sistem kadını fabrikaya sokarak onu klasik ‘’evde çocuk bakma,  yemek yapma ‘’görevinden’ koparınca aile çatırdamaya başlıyordu. 20.yüzyılda Sosyalizmin deneyimlerinin bireye tanıdığı hakların yansımaları tüm dünyada hissedilirken özellikle ileri kapitalist ülkelerde de işçilerin bu yönlü taleplerini kamçılıyordu.  Burjuvazi çalışma süreleri, sosyal haklar, çocuk kreşleri vb. konularda geri adım atmak zorunda kalıyordu. Kadının ekonomik yaşamda kazandığı mevziler doğalında klasik aile yapısını değiştiriyor kilise ve aile çözülüyordu. Bugün bazı Kuzey Avrupa ülkelerinde ateizm toplam nüfusun %60’ları seviyesine kadar varmıştır. ‘Günümüzde, dünya nüfusunun % 2,3’ü kendini ateist, %11,9’u dinlere inanmayan olarak tanımlamaktadır. Bu oran Rusya’da %48’in üzerine çıkmakta, Japonya’da ise %64 ila %65 arasında seyretmektedir. Avrupa Birliğinde oran, %6 ile İtalya ve %85 ile İsveç arasında değişkenlik göstermektedir.[12] 2006 yılı istatistiklerine gore ise Türkiye‘de ise bu oran %2,5-%3 arasındadır’ Din eğitim düzeyi düşük ve yoksul kesimlerde çok daha fazla etkinlik göstermektedir.

 

Komünistlerin esasta tanrı ve dinle doğrudan bir sorunu yoktur. Karşı çıktıkları temel nokta tam da Marks’ın ifade ettiği ‘Din halkın afyonudur’ da ifadesini bulan ezilenlerin cahil ve yoksul bırakılarak din ile uyutulması siyasetidir. AKP iktidarı bunun en canlı örneğidir. Yüksek karhırsı ile hiçbir işgüvenliği olmadan madenlerde öldürülen işçilere ‘fıtrat’ diyen, iktidarları için ölen yoksullara ‘hadi yine iyisin şehit oldun’ arsızlığını gösteren siyasal islam meydanlarda Kuran sallayarak milyonları yönetebileceğini kurgulamaktadır. İslam ’Kadın sus ve haddini bil’ diyen bu iktidarın temel dayanaklarından biridir. Faşizmi milliyetçilikle sınırlandırmak oldukça sığ bir yaklaşım olur. Fransız felsefeci Roland Barthers’in dediği gibi ‘Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir. Bu mecburiyeti din ya da milliyetçilikle yapılması onun niteliğini değiştirmez’. AKP ikitidarı tüm kesimlere islami yaşamı zorla dayatmaktadır..Komünistler toplumdaki sefalet ve cehaleti yaratan özel mülkiyet ilişkilerini her alanda halkın lehine değiştirerek gericiliği alteder. Burjuva demokrasilerinden farklı olarak bizler dinin çözülmesi biryana etki değil sosyalizmin nihai hedefidir. Aynı şekilde kadın emeğinin sömürü döngüsüne dahil edilmesiyle ortaya çıkan ailedeki çatırdamanın yansımalarından olan günübirlik ve duygusuz ilişkilenmelerde en az kutsal aile ile yaratılan ilişkiler kadar insanın doğasına aykırıdır.

Sevgi, aşk gibi duygular karşı tarafta yansımasını bulduğu zaman insani ve değerlidir. Özel mülkiyet dünyasının kadın erkek ilişkilenmesinde farklı biçimlerdeki yansımalarını özgürlük olarak ileri sürmek olsaolsa özgürlük yanılsamasıdır. Bizim gibi ülkelerde yaygın olan duygusuz ilişkilenmeleri inşa eden, nikahta keramet vardır, zamanla seversin vb telkinler celladına aşık etmenin makyajlı halidir. Keza belli yönleri ile devrimci saflarda yer edinmeye çalışan ‘biz ahlakçı değiliz,özgür aşk aslolandır’ ise bu geleneksel yaklaşımın alternatifi değil farklı bir versiyonudur sadece.. Yeni insanın yaratılması en küçükten en büyüğü görebilme becerisi  ile doğrudan ilintildir. Devrimin yaratacağı yeni toplum insanın tüm faaliyetleri ile insanı yeniden üretmesini hedef alacak onu mülkiyet ve çıkar ilişkilerinin zorunlu bir arada tutan prangalarından kurtaracaktır. İnsanın insanlar asındaki endoğal ve dolaysız ilişkileme biçiminin nihai olarak bu zeminde yüksekmesi bir zorunluluktur….

 

Önceki İçerikSüreç” Seçimler” ve Görevler!
Sonraki İçerikHPG: 1 Yarbay 31 Askerin öldüğünü açıkladı