Darbe girişimi sonrası ‘’TC’’ile Avrupa arasındaki ilişkiler

Avrupa ülkelerinin Erdoğan sultasından rahatsızlık duymasının nedeni yalnızca ırkçı-faşist Türk milliyetçiliğinin hortlayarak kendi ülkelerinde eylemsel dışa vurumla yansımasıyla sınırlı değildir elbette. Bu sebep nispeten talidir denebilir. Rahatsızlığın gerçek nedeni Erdoğan/AKP iktidarının IŞİD çetesiyle olan bağlarıdır ki, Erdoğan sultasının desteklemekte sakınca duymadığı ve gizli biçimde desteklediği bu IŞİD çetesinin kendileri için tehlike olmaktan çıkıp tehdit olma gerçeğidir. IŞİD Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde kanlı katliam eylemleri gerçekleştirdi ve bu IŞİD’in Erdoğan güruhu tarafından desteklenip kullanıldığını Avrupa ülkeleri iyi bilmektedirler. IŞİD’e karşı politikada Erdoğan sultasıyla çatışan Avrupa, aynı zamanda Kürt politikasında da belli uyumsuzluklar göstermektedir. Bu zeminde Avrupa Birliği ve ABD emperyalizmiyle uyumsuzluk taşıyan Erdoğan/AKP iktidarı, bu emperyalist güçlerin Suriye ve Ortadoğu politikaları zemininde de fiilen problemli bir ilişki sürecini gündeme getirmektedir

HABER MERKEZİ (05.09.2016)-Gazetemizin 128.Sayısında yayınlanan ‘’ Darbe girişimi sonrası ‘’TC’’ Avrupa ilişkileri başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Darbe başarısız da olsa ciddi sonuçlar gündeme getirdiği aşikâr. Darbe ve sonrasında gerçekleştirilen tutuklama ve tasfiyelerle iktidarın hem ekonomik hem de siyasi kurumlaşma zemini belirgin biçimde zayıflayıp sarsıldı. Devletin temel kurumları başta olmak üzere nerdeyse tüm kurumlarında, somutta da siyasi iktidarının kurumsal durumunda büyük bir boşluk yarattı. Bunun nedeni darbeci güruhun iktidar güruhuyla birlikte, adeta cemaatler koalisyonu olarak örgütlenmiş olmasından ya da Erdoğan/AKP iktidarının şimdinin darbecisi olan cemaatin devlet kurumlarında sonuna kadar örgütlenip güç olmasının önünü açması, başka değişle ortaklık içinde hareket etmesinden ileri gelmektedir. Bu ortaklık gerçekliği cemaatin devletin temel kurumlarından tüm kurumlarına kadar yuvalanıp önemli bir inisiyatife sahip olmasına yol açmıştır. Ortaklığın çıkar çatışmasına bağlı olarak bozulup bu çatışma sürecinin darbeye kadar ilerlemiş olası darbeci kesimin tasfiye edilmesini şart haline getirdi. Dolaysıyla bu tasfiye süreci fiilen devlet ve iktidar kurumlaşmasının altını önemli oranda boşalttı-boşalması sonucuna yol açtı. Erdoğan/AKP iktidarının muhalefete görülmemiş bir esneklikle yaklaşıp zeytin dalı uzatarak fiili koalisyon biçiminde hareket etmesinin gerçek nedeni tam da bu gerçekliğin ürünüdür.

Başarısız darbenin ortaya çıkardığı sonuç iktidar ve devlet açısından son derece önemli olan bu sonucu yaratırken, başka sonuçlara da yol açmıştır-açtı. Bu sonuçlardan bazıları; Erdoğan’ın (AKP’nin) geniş kitleler içinde büyük destek bulması, moral değerlerde güç kazanması, muhalefetin sürüklenmesi veya zorunlu olarak sürece Erdoğan lehine dahil olması, Türk milliyetçiliğinin adeta hortlaması, bu milliyetçiliğin Türk nüfusunun yoğun olduğu Avrupa ülkelerinde de moral kazanıp ayağa kalkması, dolayısıyla hortlayarak eylemsel pratiğe geçen bu milliyetçiliğin yaşandığı Avrupa ülkelerinde belli bir rahatsızlığa yol açması, en önemlisi de Erdoğan ve sultasından çeşitli vesilelerle rahatsız olan Avrupa ülkelerinin Erdoğan iktidarıyla ilişkilerinin gerilmesine kadar bir dizi sonuç biçiminde ifade edilebilir.

Avrupa ülkelerinin Erdoğan sultasından rahatsızlık duymasının nedeni yalnızca ırkçı-faşist Türk milliyetçiliğinin hortlayarak kendi ülkelerinde eylemsel dışa vurumla yansımasıyla sınırlı değildir elbette. Bu sebep nispeten talidir denebilir. Rahatsızlığın gerçek nedeni Erdoğan/AKP iktidarının IŞİD çetesiyle olan bağlarıdır ki, Erdoğan sultasının desteklemekte sakınca duymadığı ve gizli biçimde desteklediği bu IŞİD çetesinin kendileri için tehlike olmaktan çıkıp tehdit olma gerçeğidir. IŞİD Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde kanlı katliam eylemleri gerçekleştirdi ve bu IŞİD’in Erdoğan güruhu tarafından desteklenip kullanıldığını Avrupa ülkeleri iyi bilmektedirler. IŞİD’e karşı politikada Erdoğan sultasıyla çatışan Avrupa, aynı zamanda Kürt politikasında da belli uyumsuzluklar göstermektedir. Bu zeminde Avrupa Birliği ve ABD emperyalizmiyle uyumsuzluk taşıyan Erdoğan/AKP iktidarı, bu emperyalist güçlerin Suriye ve Ortadoğu politikaları zemininde de fiilen problemli bir ilişki sürecini gündeme getirmektedir. Dolayısıyla ABD ve AB’li emperyalist ülkelerin Ortadoğu-Suriye eksenli politika ve çıkarları, Erdoğan/AKP iktidarının IŞİD ve Kürt politikasında çatışma hali sergilemektedir. Esad diktatörlüğüne karşı tutumda ortaklaşmalarına rağmen ve gerici savaşlarla zorunlu ‘‘mülteciliğe‘‘ sürüklenen mülteci sorununda belli anlaşmalar yapmalarına karşın, IŞİD ve kısmen de Kürt politikasında uyum yakalayamamaktadırlar. Bu durum Avrupa ülkeleri ile ABD’nin Erdoğan/AKP iktidarından rahatsızlık duymalarının önemli bir zeminidir.

Bu zeminde, ilgili ülkelerin bazıları Erdoğan/AKP güruhuna karşı yapılan darbede rol oynarken, diğerleri de bu darbenin başarılı olmasını istemekteydiler. Dolayısıyla darbe sonrası Erdoğan/AKP güruhunun tasfiye hareketi ve bu darbeyi fırsata çevirerek tek adam sultasını pekiştiren politikalarından rahatsız duymaktadırlar. Bunun da ötesinde Avrupa Birliği ile geçerli olan uyum süreci veya üyelik müzakereleri çerçevesinde reformlar yapmaktan ziyade daha baskıcı-faşist politikalar benimsemesine eleştirel yaklaşımlarını açıkça ortaya koymaktadırlar. Buna karşın Erdoğan güruhu darbeyi gerekçe ederek tüm dünyanın kendi iktidarını ve faşist politikalarını desteklemelerini istemektedir. Bu zemindeki uyumsuzluk ilişkilerin gerilmesine yol açmış, Erdoğan güruhunun Müslüman ülkelerle ilişkilerini derinleştirme ve özellikle de Rusya ile kesilmiş olan ilişkilerini düzelterek ABD ve Avrupa ülkelerine karşı yeni ortaklık şantajıyla Rusya ile anlaşması gündeme gelmiştir. Bu süreç ise ilişkilerin daha da gerilmesine yol açmıştır.

İşte bu şartlarda Avrupa ülkeleri Erdoğan/AKP iktidarına karşı eleştirini daha sert ve aleni halde yürütür duruma gelmiş, tutumların sertleştirmiştir. Bu gerilimli ilişkiler sürecinde bazı Avrupa ülkeleri Erdoğan/AKP iktidarına bağlı gelişen ırkçı Türk milliyetçisi eylem ve pratiklere karşı keskin tavırlar almıştır. Söz konusu Avrupa ülkeleri ülkelerinde vatandaş olarak bulunan bu Türk milliyetçisi kesimlere dönük çifte vatandaşlıklarının incelenerek ele alınmasından, ülkelerinin demokratik normlarını zorlayan milliyetçi eylem ve etkinliklerine, aynı etkinliklerde Türk bayraklarıyla kabaran taşkınlıkları ve saldırılarına yasaklar koymaya kadar net tavırlar geliştirmiş durumdadır. Elbette Erdoğan ve hükümet ve dış ilişkileri yetkilileri düzeyindeki yaver tayfasının çeşitli Avrupa ülkelerinin başbakan ve bakanlarına dönük sarf ettikleri saldırgan, ırkçı milliyetçi sözler de bu özgüllerde belli bir etki yaratarak gerilimli ilişkiler sürecine tuz-biber olmuştur.

ABD, PYD konusunda taviz verecektir

Erdoğan/AKP güruhu şahsında ”TC” devleti tüm dünyada ve özellikle de Avrupa’da büyük bir tepki toplamış durumda olup, ciddi derecede teşhir ve tecrit olmuştur. Bunun temeli Erdoğan/AKP’nin IŞİD ile bağlarına dayanırken, Kürt politikasında yürüttüğü barbar saldırganlık da belli bir rol oynamaktadır. Bunlara ek olarak son darbe süreciyle birlikte hortlayan ırkçı Türk milliyetçiliğinin Avrupa ülkelerine de yansıması rol oynamaktadır.

Burada önemli bir parantez açalım ki, Erdoğan/AKP iktidarı şahsında diğer burjuva düzen partileriyle birlikte hortlatılarak bir çok Avrupa ülkesine de çeşitli eylem ve saldırganlıklarla fiilen yansıyan ırkçı Türk milliyetçiliğine karşı gelişen tepki, bazı Avrupa ülkelerinde genel bir Türk düşmanlığına dönüşmektedir. Irkçı Türk milliyetçiliğini aratmayan buralardaki ırkçı milliyetçilik Erdoğan/AKP karşıtlığı nedeniyle olumlanamaz veya kayıtsız kalınamaz bir gelişmedir. Irkçı ürk milliyetçiliğine karşı mücadele etmenin zorunluluğu kadar bu Avrupa ülkelerindeki Türk düşmanlığı biçiminde dışa vuran ırkçı milliyetçiliğe karşı mücadele de bir o kadar zorunludur. Türk milliyetçiliği gerici ama Avrupa ülkelerinde gelişen milliyetçilik gerici değildir tarzında absürt bir görüş benimsenemez. Türk milliyetçiliği ile Avrupa ülkelerindeki milliyetçilik arasında taraf olamayız, bu gericilikler arasındaki çelişki-çatışmadır. Fakat her iki milliyetçiliğe karşı mücadele bizlerin nötr kalınamaz görevidir. Erdoğan/AKP iktidarına karşı gelişiyor yaklaşımıyla Türk düşmanlığına dönüşen milliyetçiliği olumlayamayız. Dahası bu milliyetçilik ilgili Avrupa ülkelerinde genel bir tehlike ve tehdit olarak gelişmektedir ve bu tehdit en azından tüm Türkiye-Kuzey Kürdistanlı göçmen, ilticacı ya da mülteciyi doğrudan etkileyecektir, etkileyendir de.

Erdoğan/AKP iktidarı ve dolayısıyla ”TC” devleti ile ABD ilişkileri ise, özellikle CİA’nın darbenin arkasında olduğu gerçeğine bağlı gelişmeler ve somut olarak Gülen’in iade meselesi üzerinde siyasi krize dönüşmüşken, Erdoğan’ın Putin (”TC”nin Rusya) ile ilişkilerini düzeltip anlaşmalar yapmaları nedeniyle daha derin bir kriz eğilimi taşımaktadır. Fakat bu süreç ABD ile ”TC” devleti arasındaki ABD lehine ilişkilerin biteceği veya işbirlikçilik ilişkisinin son bulacağı anlamına gelmez. Erdoğan iktidarının Rusya ile ilişkiler geliştirmesi ”TC”nin dış politikada eksen değiştireceği yorumlarına yol açsa da bu yorum en azından erkendir ve yeterli gerekçeler taşımamaktadır. ”TC” devleti emperyalist güçlerin kolayca vazgeçebilecekleri bir pazar değildir. ABD kısmi taviz veya ödünlerle ”TC”yi elde tutacaktır. Bu taviz daha çok PYD’nin statüsü veya yönetim alanının belli biçimde düzenlenmesi biçiminde olacaktır esasta. 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikİSİG: OHAL’in ilk ayında 199 işçi katledildi
Sonraki İçerik‘‘TC”nin Cerablus işgali ve Suriye’de emperyalist güçlerin yol haritası!