Darbe karşı-darbede sahne: filler tepişince ezilen çimenlerdir!

Yirmi birinci yüzyılın halis buluşu; iyi bir tezgâh! Sanatsal bir kreasyon. “11 Eylül” olarak adlanan emperyalist üretiminin başarılı bir taklidi: Planla; mağdur gördür ve dizginlerinden boşanmış bir şiddetle saldırarak yağmala! İşte 15 Temmuz vakasının özeti budur. Bu sonuca gelene kadarki her tür hazırlığın “yenilen” ve “yenenin” ortaklaşa “emeği” olduğu açık olan 15 Temmuz “darbesi”, iktidar kliğinin iç çelişmesinin düşmanca bir nitelik kazanarak çatışmaya dönüşmesi fırsatından egemen kliğin yararlanması ve yeşil kuşağın ideolojik kanadının tasfiyesidir.

AKP’yi iktidara taşıyan kadroların Fethullah’ın Amerikan çıkarlarını korumaya eğitimli kadrolar olduğunu sağır sultan dâhil herkes biliyor. Erdoğan’ın ünlü “Ne istediler de vermedik” cümlesindeki itiraf bu gerçeği yeteri kadar teyit edicidir. AKP’nin, 1965’ten beri Amerika ve NATO’ya hizmet gören yeşil kuşak stratejisinin kadrolarının partisi olarak kurulup iktidara taşındığı sır değildir. Bu stratejik politikanın en önemli figürünün Fethullah Gülen olduğu, faaliyetleriyle anlaşılmadıysa bile,  karargâhını Pennsylvania’ya taşımasından anlaşılacak bir şeydir. Bu kişi tüm “İslam ülkeleri”nde kurduğu okullarla ne yapmaya çalışıyordu dersiniz? Onun bu okullarda yapmaya çalıştığı “hizmet” emperyalist Amerikan çıkarlarını korumak üzere ona hizmet edecek kadrolar yetiştirmek ve giderek bu hizmeti doğrudan iktidar düzeyinde kurumsallaştırmaktır. Bunu AKP’nin bilmemiş olması kadar gülünç bir şey olamaz. Fethullah’ın, son elli yıllık “TC” siyasal hayatında destek vermediği tek politikacının olmadığı, birlikte çekilen resimlerle teyit edilmiştir. Her iktidarın en vazgeçilmez oy potansiyeli ve gölgesi olarak kendi kanıtlarını kendisi oluşturmuş olan Fethullah’ın bu sistemin gözeneklerine yerleşmesinin de en az elli yıllık bir öyküsü vardır.  Böylesine derinlemesine devlete ve sisteme kadrolarını nüfuz ettiren bir özel örgütün sistem ekonomisinin ürünü pastadan daha fazlasını talep etmesi de kaçınılmazdı. “Yasal” iktidarın iştahını cezbetmiş olan ve bu nedenle yüzyılın en büyük hırsızı ve soyguncusu olarak iktidar soysuzlaşmasının örneği AKP’nin pastadan daha fazlasını talep eden ortağına daha fazla tahammül edememesi de bir o kadar normaldir. Çatlağa neden olan ve çelişmeyi antagonist hale getiren darbe çıkışı, pastanın paylaşımı kadar, emperyalist alet olarak, efendilerinin çıkarlarını hatırlatma refleksidir. Talep edenin, iktidarı kontrol eden ortağından taleplerine uygun bir karşılık bulamamış olması, Fethullah kanadını isteklerini doğrudan gerçekleştirmeyi sağlayacak yöntem arayışına sürükleyince de kendini en güçlü yerde ortaya koymaya karar vermiştir.

Buraya kadar her şey sosyal yasalara uygun düşmektedir ve toplum bilimle ilgilenen herkesin bildiği gerçeklerdir bunlar. Ne var ki, kitlelerin aldatılması üzerinden her ikisi de emperyalizmin çıkarlarını korumaya programlanmış “yasal devlet” olan AKP ile “paralel devlet” olan Fethullah çatışmasında, yasal olanın kazandığı zafer de, “kendilerini aldatmak”la itham ettiği paralelin kullandığı aynı yöntemin ona karşı kullanılması üzerinden ulaşılmış bir sonuçtur. AKP’nin onu iktidarda yasal kılan hukuku da çoğu kez bir yana bırakmış olarak Kemalistlerin devletteki gücünü Balyoz, Ergenekon vb. operasyonlarla temizledikten ve onları Silivri’den ehlileştirdikten sonra, aynı hukuksuzlukla topluca dışarı bıraktığından beri yaptığı iş; sonucunu 15 Temmuz’da karşı darbeyle gördüğümüz aldatmanın ta kendisiydi. Erdoğan kliğinin karşı darbesinin hazırlığı, Ergenekon/Balyoz davalarının düşürülemeye karar verilmesiyle aynı zamana denk gelir. Kemalist kliği kapattığı Silivri Hapishanesi kapılarını açarken de Erdoğan kliğinin tasarladığı şey, boğazına kadar yapışan Gülen kliğini tasfiye etmek için ihtiyaç duyduğu eski devletin tecrübelerinden yararlanmak hesabıyla yaptığı anlaşmanın sonucuydu. O günden itibaren işleyen aldatma, tek taraflı değil, karşılıklı gerçekleşen bir faaliyet olarak tarafları kansız bir cebelleşmeyle 15 Temmuz akşamına kadar taşımıştır…

Olgular bu çatışmada Erdoğan kliğinin satrancı iyi oynadığını gösterse de, aynı Erdoğan kliği, darbe, karşı-darbe tartışmalarının gölgesinde önemli bir gerçekliliği de başarıyla örtmüştür.  Cevabını arayan temel soru şudur:  İslam toplumlarının tümünde Amerikan ve İsrail sermayesinin çıkarlarının hizmetinde “TC” merkezli palazlanan bir örgütsel ağın tepesinde duran kişi olarak Fethullah’ın, askeri darbe girişimini efendilerinden bağımsız yapmadığı kesin olduğuna göre, tehdit ettikleri Erdoğan kliğini çekmek istedikleri yere ikna etmişler midir?  Ortaya çıkan olgulara dayanarak gördüğümüz gerçek, Erdoğan kliğinin darbenin amacı istikametinde bir teslimiyet göstermek yerine, darbeye başvurmayı gerektirecek kadar kendi çıkarlarının riske girdiğini gören ABD ve İsrail’in jeopolitik çıkarlarını daha da güvensiz hale getirecek adımlar attığıdır. Darbenin savuşturulmasından hemen sonra ilk içten teşekkürünü Putin’e yapması, yeni kurtarıcısı olarak Rus emperyalistlerinin kollarına kendini bıraktığına işaret etmektedir.  En azından pragmatizmin en karakteristik siyasi figürü olarak Erdoğan’ın bir kez daha ve fakat bu kez de kadim efendilerine, “Ruslar beni kandırdı” diyeceği güne kadar durum budur. Darbenin sebepleri ve zemininin soğuması şöyle dursun, AKP iktidar koltuğunun altındaki ateş kontrolsüz bir çatırdamayla yanmaya devem ediyor. Nerede bakılırsa bakılsın, Erdoğan kliğinin karşı darbesi sadece darbeyi bir girişim sınırında tutmanın ilerisine gidememiştir.

15 Temmuz darbe girişimi, emperyalizme göbekten bağlı olarak varlığını sürdüren Türk egemen sistemini daha büyük bir handikapla yüz yüze bırakırken; eskisini de yanına alan AKP iktidar kliğinin oluşturduğu “TC” devleti, şimdi bütün hazırlıklarını Kürt özgürlük mücadelesinin ezilmesine ve iyice mayalanan sosyal patlamaları bastırmaya karşı yapmaya girişmiştir. Anlamak için hatırlamak gerekir: İşi kargaşa oluşturmak olan IŞİD teröristlerinin, bir ay boyunca ülkenin her yerinde toplanmış kalabalıklar varken ve bu onların katliam için “kitle toplaşması” beklentisine uygun arayıp da bulamadığı bir ortamken, ortalıkta “görünmemeleri!”, tüm katliamların arkasında AKP iktidarının bulunduğuna en tartışmasız kanıtı da sunmuş oldu. Darbe girişimine karşı gerçekleştirilen karşı darbenin sonucu olarak ellerinden silahları alınan askerlerin ve kimi kışlalarda boşaltılan ağır silah ve mühimmatın kimlere gittiği üzerinde bir tek tartışmanın yapılmaması da kimin silahlandığına kanıttır. Yanı sıra, değil darbede silah ateşleyen askerin, kışlada nöbetini tutan eri bile sorguya çeken AKP’nin, askerin kafasını kesen, köprüden aşağı atan, linç eden “siviller”den tek bir kişinin hakkında bir kovuşturma yapmaması, AKP devletinin Mussoluni’den esinlenme “kara gömlekliler” ordusuna “sakallılar” ekiyle yaygın ve alternatif militarist bir örgütleme içinde olduğuna kanıttır. Özetle, 15 Temmuz darbesinden yararlanan tek güç yine darbeye maruz kalan AKP iktidarının kendisiyken, gerçek mağduriyeti yaşayan ezilen ve sömürülen halk kitleleri ve kanı akmaya devam eden Kürt ulusudur. Ezilenler cephesinde aranan çözümün alacağı yol ise, “darbeye karşı” tutum örtüsü altında devletin yeni tipte yapılanmasının üslendiği işlevin gerçekliğine uygun tanımlaması üzerinde ilerleme imkânı bulabilir…

Önceki İçerikIŞİD çetesinin çocuk canlı bomba saldırısı vesilesiyle amaç-araç ilişkisi üzerine!
Sonraki İçerik‘Dersim’de anti demokratik uygulamalar, doğa talanı son bulsun!’