Demokrasi anlayışı devrimci hareketteki tipik sorunun aşılmasında anahtardır

Devrimci sınıf güçleri, tüm demokratik-ilerici güç ve dinamiklerin özgünlükleriyle içinde yer aldığı, kendilerini engelsiz ve özgürce ifade ettikleri ama en asgari düzeyi demokratik nitelikte olma ortak paydasında buluştukları geniş bir devrimci cephenin yaratılması şart ve ihtiyaçtır. Aleviler kendi talep ve sorunlarıyla, kadın ve cinsiyet temelli örgütlenmeler kendi sorun ve talepleriyle, doğa ve hayvansever örgütlenmeleri kendi sorun ve talepleriyle, ezilen ulus ve azınlıklar kendi sorun ve talepleriyle vb. sınıf orijinli demokratik devrimci cephe içinde yer alıp ortak paydalarda birleşebilirler. Ki unutmamak gerekir ki ayrı ayrı örgütlenmelerin kendi sorun ve talepleri olarak ifade ettiğimiz tüm sorunlar esasta sınıf mücadelesinin sorunları ve muhtevası durumundadırlar

Örgütlü devrimci hareket düne oranla bugün daha ileri durumdadır. Yaşanan tecrübeler, gelişen yaşam ve değişen şartlar bu ilerlemeyi koşullayan objektif ve sübjektif zemindir. Tecrübeler gibi sosyal ve siyasal yaşam da öğreterek ilerletiyor. Gerçeğe kapalı olunsa da, gerçek, yapay ve zorlama sınırları zorlayarak kapalı kapıları açarak öğretiyor. Ne var ki, kendiliğinden ya da zorunlu öğrenme durumu ile bilimsel zeminde ve iradi olarak öğrenme süreci birbirinden farklıdır. Öğrenmeye açık olmakla öğrenmeye kapalı olmak arasında küçümsenemez bir fark vardır. Dolayısıyla ağır aksak öğrenen veya belli yanlarıyla zorunlu olarak öğrenmek durumunda kalan ülke devrimci hareketinin ilerlemelerine karşın bağrında ciddi sorunlar, eksiklikler, zaaflar taşıdığı açıktır. Öyle ki, bazı durumlarda bu hata ve eksikliklerin egemen olduğu ya da mevcut gelişme durumuna doğrudan etki yaptığı söylenebilir.

Kuşkusuz ki, örgütlü devrimci hareketin zayıflıkları anlamında bugününü koşullayan değerde taşıdığı sorunlar bir dizi neden ve zaaf/zayıflıklarla açıklanabilir. Suphi/TKP’si ile 1920’ler döneminde başlayan süreci kapatsak bile, 70’lerden başlayan örgütlü devrimci hareket tarihinin günümüz ölçütü ile ilerleme düzeyi şüphesiz ki yetersiz ve geridir. Daha ileri ve gelişkin düzeyde olması gereken devrimci hareket, olması gereken düzeyden oldukça geri-zayıf durumdadır. Bu durumda devrimci hareketin olağan ilerleme ve gelişme seyri izlemediği açıkken, neden gerektiği gibi ilerlemediği sorgulanması gereken noktadır. Ki, ancak doğru bir sorgulama yapılarak ilerleme dinamikleri yakalanabilir, gerçek ilerlemeler sağlanabilir. Soru sormadan, sorgulamadan, daha da önemlisi objektif zeminde isabetli biçimde sorgulamadan zaaf/zayıflıkları geride bırakarak gerçek ilerleme yoluna girilemez.

Demokrasi anlayışı

Objektif-sübjektif bir dizi neden ilerlemenin önündeki engel olarak tartışılmaya muhtaçken, demokrasi meselesi (demokrasi anlayışı, kavrayışı, kültürü ve uygulaması) bütün bu nedenler içinde sorgulanması gereken en temel problemlerden biridir diyebiliriz. Demokrasinin kavrayış ve uygulamasıyla, ilerleme veya ilerlememe, gelişme veya gelişmeme sorununda belirleyici bir yer tuttuğunu söylemek doğru olur. Çünkü demokrasi salt iktidar koşullarında ya da yönetim biçiminde rol oynayan bir unsur değil, mücadele tasavvuruyla oluşan en küçük birimde, grupta, örgüt ve partide ve hatta bireyde ilk etaptan itibaren mutlak biçimde rol oynayan bir unsur, bir değer ve özgürlük çıtasıdır. Demokrasi bilinci ya da kültürünün taşıdığı sınırlılıklar ve bu sınırlılıklara bağlı uygulamadaki problemler, örgütsel gelişmeden mücadelenin gelişmesine kadar en geniş yelpazede darlık ve daralmalara, hatta zayıflama ve gerilemelere yol açan belirleyici öğe durumundadır. Demokrasi somuttaki kavrayış ve uygulama içeriğiyle örgütsel daralmalara yol açarken, demokrasinin gelecek tasavvuruna uygun ele alınmaması da demokrasiyi baltalayan dar ufuk olarak sorunlara neden oluşturan kavrayış kısırlılığıdır. Ki bu kısırlık demokrasiyi kuşa çeviren muhtevasıyla sınıf katmanları ve bunların siyasi temsilcileriyle sınıf çıkarları ve devrim gibi ortak paydada birleşme, müştereklerde bir arada yürüme, devrimci dinamikleri birleştirme ve aynı sınıf zemininde mümkün olan nüanslarla ortaklaşmayı becerme gibi birçok olumluluğu yadsıyan olumsuzluğa yataklık etmektedir-etme durumundadır.

Sorunun anlaşılması ve demokrasi şahsında doğrunun yanlış kullanılması hastalığının görülerek terk edilmesi için meseleyi biraz daha genişleterek izah etmenin faydalı olacağına inanıyoruz. Gerici faşist sınıflar ya da devletin vadesi dolmamış temel politikalarından birinin “böl-parçala-yönet” siyaseti olduğu kabul gören objektif doğrudur. Sınıfı ve sınıf güçlerini, en nihayetinde halk kitlelerini bölerek zayıflatma, dolayısıyla bunların iktidarları karşısında tehdit olacak düzeyde güç olmalarını önleyerek küçük ve bölünmüş güçler halinde etkisizleştirmek, böylece sınıfsal-devrimci dinamikleri atomize edip muhalefet ve mücadele güçlerini kırarak toplumsal idaresini kolaylaştırmak için her türlü yolu mubah görür, uygulamaktan geri durmazlar. Bazen milliyetlere göre bölerek, bazen din ve mezheplere göre bölerek sınıf güçlerini ayrıştırırken, kurdukları sarı-sendikalar ve işçi aristokrasisi ile işçileri böler, kontrollerindeki veya kontrollerine aldıkları sivil toplum örgütleriyle demokratik güçleri böler, hatta sınıf ve toplumsal katmanlar arasında düşmanlıklar yaratarak gerici emellerine ulaşırlar. Herkesin bilgisi dahilinde aleni olan bu gerçeği daha fazla deşmeye gerek olmadığı için bu realitenin altını çizerek farklı yansımaları açıklamaya devam etmeyi uygun buluyoruz.

Toplumsal realiteye analitik gözle bakıldığında toplumun otomize olma gerçeğine uygun bir bölünmüşlük, dağınıklık, ayrılık, kümelenme ve örgütlenme içinde olduğu, bunların da çoğu kez biçimsel olduğu rahatlıkla gözlemlenebilir. Biraz çaba ve niyet etmeyle bir arada yürüyebilecek, ortak hareket edip ortak örgütlenme ve kurumlarda birlikte olabilecek bir yığın gücün ne yazık ki ayrı örgütlenmelere, kurumsallaşmalara ve ayrık hareketlere meyil ettiği görülmektedir. Kimi Alevi, kimi cinsiyetçi, kimi çevreci, kimi yöreci, hayvancı, yeşilci vs… Daha da ileride ise, örgütlü devrimci hareketin onlarca parçaya bölündüğünü, onlarca demokratik kurumun boy gösterdiği son derece dağınık veya güçlerin dağıtıldığı bir realiteyi zorlanmadan görürüz. Bu durumda toplumun atomize olduğu, bölünmüş-parçalanmış ve yönetilebilir hale gelmiş olduğunu saptamak yanlış olmaz. Bu realitenin faşist devlet ve hâkim sınıfların bilinçli “böl-parçala-yönet” politikasının ötesinde, örgütlü devrimci hareketin bir dizi sığ yaklaşımı ile birlikte esasta da demokrasi anlayışı noktasında taşıdığı geriliklerden ileri geldiği ne yazık ki inkâr edilemez bir gerçektir. Hatalarımızın düşmanımıza hizmet ettiği sözünün burada somut anlam kazandığını söyleyebiliriz.

Örgütlü devrimci hareket bu durumu aşabilir, aşmak durumundadır. İnkâra yer yok ki, zayi edilmiş büyük mücadele tarihinden sonra bugün örgütlü devrimci hareket önemli olumluluklar kaydetmiş, esasta doğru mecraya girmiş durumdadır. Bir dizi eylem birliği, ittifak ve hatta kurumsallaşmış eylem birlikleri olumlu gelişmeyi açıkça ortaya koymaktadır. Ne var ki, mevcut durum henüz yetersizdir ve geliştirilmeye muhtaçtır. Dahası devrimci hareketin bazı güçleri açısından önemli geriliklerin devam ettiği de doğrudur.

Yukarıda işaret etmeye çalıştığımız dağınıklık, bölünmüşlük, kopukluk ve küçük güçler halindeki realite kuşkusuz ki, belli ideolojik, politik, kültürel vb. nüanslar temelinde vuku eden bir realitedir. Bu realite aşılması gereken bir durum olsa da, bu realiteye zemin oluşturan nüanslar yok sayılamaz, reddedilemezler. Elbette Alevilerin örgütlenmesi belli bir temele oturarak haklı, ilerici, demokratik bir örgütlenmedir. Çevrecilerin, hayvanseverlerin, kadın mücadelesine has örgütlenmeler, milli baskıya karşı örgütlenmeler vb. hepsi haklı zemine sahip ilerici örgütlenmelerdir. Bunların reddedilmesi, inkar edilmesi düşünülemez, tersi gerici ve hâkim sınıfların siyasetine hastır. Ancak dağınıklık, bölünmüşlük realitesinin aşılması da ayrı bir sorundur. Sınıf hareketi özgünlükler gösteren farklı örgütlenmelerin ihtiyaçlarına yeterince cevap olamadığı, bu farklılıkların kendilerini tam olarak ifade edebildiği, kendi talepleri ve kendilerini bulabildiği kurumlar yaratamadığı ya da bütün bu kesimler için çekim merkezi olma yeteneği gösteremediği için farklı kurum ve örgütlenmelerin doğması hem kaçınılmaz, hem de olağandır. Bu bakımdan farklı örgütlenmeler fiilen bölünmüşlük ve dağınıklık tablosuyla karşı karşıya kalmanın vesile olup devrimci sınıf hareketinin kendi güçlerini bünyesinde toplayamaması sorunu olarak ortaya çıksa da bunlar gerici değil, haklı ve ilericidir. Sorunun esasta örgütlü sınıf hareketinin yetersizlikleri ve özelde de demokrasi anlayışının sınırlılıklarından kaynaklandığı açıktır. Dolayısıyla farklı özgünlüklere sahip örgütlenmeler, kurumsallaşmalar, ayrı mücadeleler suçlanıp ötelenemez, inkâr edilemezler. Tam tersine doğru siyaset ve özellikle yetkin demokrasi anlayışı ve uygulaması ekseninde bu kesim ve güçlerle birleşmek temel bir sorundur. Devrimci hareketin gelişmemesinin temel sebeplerinden biri bu birleşmenin sağlanamaması iken, esasta da demokrasi anlayışı ve uygulamasının geri olmasından kaynaklı olarak bu güçlerin dağınık ve bölük-pörçük kalmasının nesnel şartları yaratılmıştır. Yaratılan bu durum devrimci güç ve dinamiklerin bölünüp parçalanmasında anlam bulurken, anlamlı bu durum faşist hâkim sınıfların “böl-parçala-yönet” siyasetine hizmet etmiş, burjuvazinin istediği dağınık zemini sağlamıştır. İşte devrimci hareketin daha köklü ve ivedi olarak aşması gereken durum budur. Bu durum demokrasi anlayışının yerli yerine oturtularak mümkün olduğunca en esnek biçimde uygulanmasıyla aşılabilir bir durumdur.

Bir realite olarak tarif ettiğimiz, dolayısıyla inkâr ve reddedemeyeceğimiz, bilakis doğru demokrasi anlayışı ve uygulamasıyla aşabileceğimiz bu dağınıklık, bölünmüşlük ve parçalanmışlık nasıl ve hangi anlayış temelinde aşılabilir? Kesinlikle yetkin bir demokrasi anlayışı ve uygulamasıyla… Reddedemeyeceğimiz bu realiteyi nasıl ele almalıyız? Demokratik ve ilerici olan bu ayrı kurum ve örgütlenmeleri zorla feshettirmeyi benimseyemeyeceğimize göre, bunlara karşı gerici bir mücadele yürütüp ayrı varlıklarını tasfiye etmeyeceğimize-edemeyeceğimize göre, bunları yok sayamayacağımıza göre, en önemlisi de bu durumun nesnel zemine sahip bir realite olup ilerici-demokratik nitelikte olduğuna ikna olduğumuza göre, tek doğru seçenek; geniş demokrasi anlayışı ve uygulaması içinde farklılık ve özgünlüklerin kendisini özgürce ifade edebileceği cephe örgütlenmelerine gitmek gerçekliğidir.  Ki örgütlü devrimci hareketin beceremediği, devrimci sınıf bileşenleri ve diri dinamiklerini ayrı örgütlenmelere mecbur bıraktığı ve dahası kendisini küçük parçalara bölerek güçsüzleştirdiği hatası tam da bunu başaramamış olmasındandır, dolayısıyla demokrasi anlayışında gerilikler taşımasındandır.

O halde devrimci sınıf güçleri, tüm demokratik-ilerici güç ve dinamiklerin özgünlükleriyle içinde yer aldığı, kendilerini engelsiz ve özgürce ifade ettikleri ama en asgari düzeyi demokratik nitelikte olma ortak paydasında buluştukları geniş bir devrimci cephenin yaratılması şart ve ihtiyaçtır. Aleviler kendi talep ve sorunlarıyla, kadın ve cinsiyet temelli örgütlenmeler kendi sorun ve talepleriyle, doğa ve hayvansever örgütlenmeleri kendi sorun ve talepleriyle, ezilen ulus ve azınlıklar kendi sorun ve talepleriyle vb. sınıf orijinli demokratik devrimci cephe içinde yer alıp ortak paydalarda birleşebilirler. Ki unutmamak gerekir ki ayrı ayrı örgütlenmelerin kendi sorun ve talepleri olarak ifade ettiğimiz tüm sorunlar esasta sınıf mücadelesinin sorunları ve muhtevası durumundadırlar.

Devrimci hareket bunu başarmış olsaydı bugün çok daha ileri ve güçlü noktada olurdu. Bugün bunu başarırsa çok daha ileri noktalara vararak ciddi bir güç haline gelir, siyasi iktidar hedefine çok daha yakınlaşmış olur. Dağınık ve dolayısıyla etkisiz kalan veya yeterince etkili olamayan ilgili güçler devrimci sınıf hareketinin güçleri olup, ona müttefik olan ileri dinamiklerdir. Demokrasi kültürü ve buna bağlı pratik uygulama bağlamında doğru anlayış ve yaklaşımı içselleştirerek geliştirmek günün görevidir. Somut tartışmalara takılmadan ve somut tartışmalardan bağımsız olarak bu genel anlayışı hayata geçirmek görevdir. Sorun devrimin geliştirilmesi ve bunun için gerekli olan adımların atılmasıdır. Dolayısıyla somut tartışmalardan ziyade doğru anlayışın kavranması önemlidir. Genel anlayış somut meselelere indirgenerek yadsımaz. Somut meseleler tamamen somut siyaset meselesidir, somut olarak değerlendirilir ve kararlaştırılırlar. Özellikle iktidar-devlet tasavvuru demokratik nitelikteki siyasi partilerin serbest olmasına dönük olan anlayışımızı bugünden hayata geçirmemiz önemlidir. Gelecek devlet ve demokrasi tasavvurumuza uygun olarak bugünden ilerici, demokratik, devrimci güçlerle mümkün olan en ileri ittifak ve cepheleri kurma noktasında tutuk olmamalıyız. Bu, halkın birleştirilmesi, devrimin geliştirilerek zafere taşınması açısından hayati önemdedir. Dar kaygılar stratejik yaklaşım ve değerlerimizin önüne geçemez, geçmemelidir.

Sosyalist demokrasiyi uygulayarak geniş kitleleri ve tüm devrimci güçleri buluşturabiliriz, bu unutulmamalıdır

Kuşkusuz ki, demokrasi anlayışı ve uygulanması bağlamında ele aldığımız halkın ve devrimci sınıf güçlerinin muhtelif biçimlerdeki birliği meselesi stratejik bir sorundur. Birliklerin gerçekleştirilmesi, devrim kuvvetlerinin oluşumu ve zorunlu teşekkülü meselesi olarak her devrimci yapı ve devrim iddiasının kaçamayacağı zorunlu görevdir. Nitekim her devrimci-sosyalist yapı, parti ve örgüt devrim iddiasına bağlı olarak halkın birliğini sağlamak ve devrimci güçleri birleştirme hedefine de tabiatıyla sahip demektir. Bu realiteden hareketle, her devrimci ve sosyalist hareket devrimci sınıf güçlerini eylem birlikleri, ittifak ve cephe gibi örgütlenmeler ve daha da ileride örgütsel birlik zemininde devrim perspektifi ya da devrimci müşterekte buluşturma hedefini objektif ve sübjektif olarak taşımaktadır. Stratejik hedef olan bu birlik meselesi dar grup şovenizmiyle ele alınamayacağına göre devrimci anlayışın hâkim kılınması zorunludur. Her devrimci partinin ve hareketin kavraması gerekir ki, toplumda ve/veya insanlar arasındaki eşitsizlikler devam ettikçe, bu zemindeki farklılıklar giderilip gerçek bir eşitlik ve özgürlük sağlanmadıkça, bu dengesizlik ya da eşitsizlik temelindeki farklılıklara bağlı olarak farklı örgütlenmeler de kaçınılmaz olarak var olacaktır. Sınıf farklılıklarının giderilmesi ve sınıfların ortadan kalkması aşamasına kadar, sınıf farklılıkları ve sınıfların varlığı kaçınılmaz olarak farklı siyasi yapıları gündeme getirecektir. Bu zemin komünizm şiarı egemen olmadan ortadan kalkamayacağına göre, bu aşamaya kadar farklı sınıf ve katmanlarının siyasi görüş ve temsilcileri, örgütleri de var olacaktır. Bu gerçeği göz ardı eden her siyasi yapı isterse adı komünist olsun toplumsal dönüşümü komünizme doğru ilerletemez, bu gelişmeyi yöneterek muvaffak olamaz. O halde açık ki, asgari olarak komünizmin “şafağı” veya ilk “günlerine” kadar sürecek olan bu eşitsizlikler ve farklılıklar tabii olarak farklı siyasi eğilimler, ideolojik-politik görüş ve temsiller zemini olarak siyasi partilerin yaşamına tanık olacaktır. Sosyalistlerin dikkatten kaçırmaması gereken husus; demokrasi anlayışı ve uygulamasını bu zeminin koşulladığı siyasi parti ve eğilimleri kapsayacak biçimde geniş içeriğe oturtarak uygulamak, demokrasi temelinde demokratik nitelikteki siyasi parti ve örgütlere sosyalizm perspektifi ve halka bağlı kalma şartıyla özgürlük tanımak, bunların siyasi yaşamlarını garantiye alarak karşılıklı denetim içinde komünizme doğru ilerlemektir.

Önceki İçerikVARTİNİK’TE DESTANLAŞAN VE KAN KIZIL BİR DERYADA BUGÜNLERE UZANAN BİR TARİHTİR PROLETER ÖNCÜ!
Sonraki İçerikBÜYÜK YIKICI NİETZSCHE