Devlet organizeli tasfiyeciliği tanıyalım

AKP iktidarı öncülündeki tekçi faşist Türk devleti “aydını’’ olarak nitelendirilebilecek bu kesimlerin son süreçlerde “Barışa Bak’’ adıyla bir kampanya başlattıklarını söyleyelim. Devletin “çözüm süreci’’ adıyla hayata geçirdiği bütün ilerici, demokrat, yurtsever, devrimci ve komünist güçleri tasfiyeyi amaçlayan sürece toplumsal desteği arttırmak için devreye sokulan bu kampanyanın mahiyetini doğru anlamak ve kavramak zorundayız

HABER MERKEZİ (17.11.2014) Tekçi faşist Türk devletinin AKP iktidarı öncülüğünde yürütülen tasfiyeci girişimleri çok yönlü devam etmektedir. Bu kapsamda Türk devletine öteden beri hizmette kusur eylemeyen ve kendisine ‘aydın’’ denilen kesimler de önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Özellikle AKP iktidarının toplumda “aydın’’ olarak bilinen kesimleri, kendi çıkarları temelinde önemli bir manivela olarak kullandığını vurgulamak isteriz.

Türkiye- Kuzey Kürdistan kamuoyunu ilgilendiren belli başlı konularda özellikle kamuoyunda “aydın’’ olarak bilinen kesimlerin kullanıldığını ve bu kesimlerin başta düşüncelerini, enerjilerini, kalemlerini ve yeteneklerini tekçi faşist Türk devletine satmaktan hiçbir beis görmediklerini belirtmek isteriz. Bu noktada özellikle 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasının yasalarını aratmayan son Anayasa referandumu, “çözüm süreci’’, yerel ve genel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri vb uygulamalarda özellikle düşüncesini ve kalemini tekçi faşist devlete satanların kullanıldıklarına şahit oluyoruz. Öyle ki devlet bazen sürecin ya da işin içinden çıkamadığı koşullarda düşünce ve kalemiyle ona uşaklıkta sınır tanımayan aydıncıkları kullanmakta hiç ama hiçbir zorluk çekmiyor. Aksine adeta sıraya dizilmişlercesine devletlü efendilerine hizmet etmek için yarışa giriyor.

AKP iktidarı tasfiye politikalarında ‘aydınların’ rolü

Uluslararası emperyalist sermayenin günümüz konjonktüründe derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak Türkiye- Kuzey Kürdistan’da diğer bütün her şeye yönelik olduğu gibi toplum içerisinde etkili olabilecek kesimlere ilişkin de dizayn politikalarına başvurmaktadır. Bunun için ortaya konan konsepte uygun olarak belirli aydıncıklar seçilerek piyasaya sürülmektedir. İşte özellikle AKP iktidarının “Yeni Türkiye’’ argümanıyla örtüşen böylesi aydıncıkların devreye sokulduğunu ve tasfiye politikalarında önemli bir araç olarak kullanıldığını görebiliriz. Bu türden kesimlerin devlete hizmette özellikle engel çıkarmayan ya da düşünce- kalemlerini başka bir rotaya çevirmeyecek kişilerden- aydıncıklardan seçildiklerini altını çizerek belirtmek isteriz. AKP iktidarı öncülündeki tekçi faşist Türk devleti “aydını’’ olarak nitelendirilebilecek bu kesimlerin son süreçlerde “Barışa Bak’’ adıyla bir kampanya başlattıklarını söyleyelim. Devletin “çözüm süreci’’ adıyla hayata geçirdiği bütün ilerici, demokrat, yurtsever, devrimci ve komünist güçleri tasfiyeyi amaçlayan sürece toplumsal desteği arttırmak için devreye sokulan bu kampanyanın mahiyetini doğru anlamak ve kavramak zorundayız. Zira bu yönelim hiç de masum değildir ve oldukça sinsi olarak sürdürülen tasfiyeci sürecin önemli bir parçasıdır.

AKP iktidarına- ve tabii ki tekçi faşist Türk devletine- yakınlığıyla bilinen gazeteci, yazar, akademisyen ve avukat gibi meslek grupları tarafından çözüm sürecine sivil toplum desteği sağlamak amacıyla “Barışa Bak” kampanyasının tasfiyeci içeriği doğru anlaşılmak durumundadır. Devletiyle ve onun tüm aydınlarıyla ortak akıl- vicdan- dil vs diye nitelendirilenlerin hepsinin “Yeni Türkiye’’ olarak tasavvurunda aslında Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki ezilen ve sömürülen kitlelere karşı büyük düşmanlık konsepti yatmaktadır. Zira isimlerini burada saymaya gerek olmayan- Oral Çalışlar, Nagehan Alçı, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Halil Berktay, Haşmet Babaoğlu ve Orhan Miroğlu gibi sadece birkaçını belirtmek yeterlidir- bu akıldanelerin bugüne kadar zaten tekçi faşist devlete uzun süredir yalnız yakın değil ondan da öte kahya gibi beylerine uşaklık hizmeti gördükleri bilinen bir gerçektir. Bu düşüncesi- kalemlerini satanlara göre “bugüne kadar ki bütün barış denemeleri’’, “eski devlet aklının karanlık duvarlarına çarpıp parçalanmış’’. Oysa “şimdi barışa bu kadar yakın’’mışız. “Yerli ve bize has proje çözüm süreci’’ ile “ilk defa barışın kapısına kadar gel’’ mişiz. “Artık barışın ışığını görüyor, sıcağını hissediyor’’ muşuz. “Elimizi uzatsak dokunacak, o kadar yakın ve o kadar gerçek’’ miş. Anlaşılan bu devlet aydıncıkları, Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitlelerine masal anlatmaktadır. Zira ortada ne barış, ne çözüm ne de ele avuca sığan olumlu bir pratik ilerleme söz konusu değildir. Bu tasfiyeci uşak alçaklar, sırf efendilerine yaranmak için cambazlara bile parmak ısırtarak takla üstüne takla atarak yalan-lar söylemektedir. Hiç de sıkılmadan ve utanmadan kitleleri keriz yerine koyarak on milyonlara hakaret etmektedir. Niye? Çünkü emperyalistler ve onların Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki stratejik uşağı tekçi faşist Türk devleti efendileri öyle istedi diye. Niye? Çünkü insanlıktan, demokratlıktan ve ilericilikten zerre kadar nasibini almadıkları için kendi bencil kişisel- özel mülkiyet çıkarları uğruna ezilen milyonlara saldırmak ve zarar vermek için düşünce ve kalemleriyle birlikte kendini metalaştırarak satmaktan geri durmayacak şekilde o kadar çirkinleşmiştir. Bütün bu aydıncıklar, kültürel soykırıma çoktan adapte olduğu gibi ezilen ve sömürülen milyonları da kendi batakhanelerine çekmek için her türlü çirkef oyunlara başvurmaktadır.

Neymiş bu aydıncıklarımıza göre “yollarına yine taş koyanlar’’ varmış. “Hükümet devirme, sokak isyanları, provokasyonlar, itibarsızlaştırma’’ kampanyalarıyla barıştan uzaklaştırmaya çalışılıyormuş. Bu seviyesizlere göre “küçük ama etkili bir azınlık, akıllarını çelip kendilerini yeniden savaşa sürüklemek’’ istiyormuş. Oysa bilinir ki hükümeti devirme girişimleri, sokak isyanları, teşhir ve protesto kampanyaları sadece hükümeti devirme değil aynı zamanda tekçi faşist devleti kökleriyle devirmek için de gerçekleştirilmektedir. Varsın kendi içlerinde cebelleşmek için klik dalaşlarını kitleleri aldatarak sürdürsünler ancak ilerici, demokrat, yurtsever, devrimci ve komünistler bütün eylemlerini Türkiye- Kuzey Kürdistan halklarının daha güzel bir geleceği için gerçekleştirmektedir. Keza bu aklı evvellerin kendileri bir avuçtur ve kendi azınlık diktatörlükleri içindir bütün gayretkeşlikleri. Oysa gücünü milyonlarca çoğunluktan ve doğru gerçeklerden alanlar ise meşrudur, haklıdır ve devrimci savaşı ve isyanı da son derece yerinde ve zorunludur. Bunun için 6-7 Ekim de dahil Türkiye- Kuzey Kürdistan ezilen ve sömürülen milyonların son derece haklı-demokratik meşru mücadelesi kitlelerin gerçek potansiyelini de açığa çıkararak ilerlemesini sürdürmektedir. Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitlelerinin ilerici, demokratik ve devrimci mücadeleleri ancak aydınlığa çıkan anahtar rolü görmektedir. Yoksa bir avuç azınlığın ve düşüncesi- kalemini satanların tekçi faşizme hizmet eden uşak dilleri ve enerjileriyle asla değil.

Devletin aydıncıklarının hedefinde halk kitleleri vardır

Tekçi aydıncıklar daha baştan itibaren devletlü efendilerinin ağzından konuşmayı elden bırakmamaktadır. Metinlerinde tekçi faşist iktidara ve Türk devletinin uygulamalarına ele avuca sığacak tek bir eleştiri yürütülmemektedir. Dikkat edilirse eleştirilerin odağı AKP iktidarı veyahut da tekçi faşist Türk devleti, değil aksine sokaktaki kitleler ve sivil toplum örgütleridir. AKP iktidarı yönlendirmeli bu sahte aydıncıkların girişimleri de ezilen ve sömürülen kitleler tarafından süpürülüp bir kenara atılması gerekmektedir. Zira bütün bunlar eskimiş ve köhnemiş birer çöplükten ibaret özellikleriyle tarihin çöp tenekesine konulmayı hak etmektedir. 

Ve “Bütün Türkiyelilere çağrımızdır’’ denilerek egemen ve imtiyazlı Türk ulus konseptine tüm toplumu çağırmaktadırlar. Bir kere Kürt ve Türk ulusları başta olmak üzere çeşitli milliyetlere mensup Türkiye- Kuzey Kürdistan coğrafyasına “Türkiyeliler’’ olarak bir dil kullanılması bile bu aydıncıkların gerçek niteliğini göstermektedir. Ve akabinde ‘’bin yıllık kardeşliğin yeniden tesisi için çözüm sürecinin Yeni Türkiye’nin kuruluşunda bir sıçrama tahtası olacak’’ mış. Ve öylesine tekçi bir dil kullanmaktadırlar ki faşist Kemal’i çağrıştırır ve ona atıfta bulunurcasına “barışı kurtarmak için ‘muhtaç olduğumuz kudret’ kadim Anadolu topraklarının geleneklerinde mevcut’’ denilerek sinsi oyunlarının perdesini açmaktadırlar. 

AKP iktidarının aydıncıklarının kitlelere her şeyi bir kenara bırakıp barışa bakmaları çağrısıyla toz pembe bulutlar çizerek Türkiye- Kuzey Kürdistan’da nemalanmanın sinsi rollerine büründüğünü görüyoruz. 4 Kasım 2014’de 69 aydıncığın imzasıyla “Barışan Bak’’ ismiyle Türk İslam bayrağı altında AKP iktidarı üzerinden tekçi faşist Türk devletinin tasfiyeci politikalarına aldanmayalım. Girişimin açık bir şekilde AKP iktidarının bir çalışması ve yönlendirmesi olduğu ayan beyan ortadadır. Çünkü ortada eşit, demokratik ve seküler- komünal bir yaklaşım, çizgi ve yönelim kesinlikle yoktur ve “Yeni Türkiye’’ argümanıyla tekçiliğin yeniden üretimi vardır. Bu anlamıyla tekçi faşist hükümet aydınlarının barış salatası içi boş ve soyut bir argüman olarak kitleleri kandırmak için kullandığını gayet açık olarak görmek mümkündür. Çünkü barış, yalnızca kulaklara hoş gelen aynı zamanda hiç ama hiç masum olmayan niyetlerden öte ona ulaşılması için ekonomik ve sosyal, cinsel ve ulusal, ilerici ve demokratik, devrimci ve komünist bir mücadeleyi gerektirmektedir. AKP aydıncıklarının hiçbirinde bütün bunların zerresi dahi bulunmamaktadır. Aksine Türk devletine biat ve uşaklık kültürü vardır. Ve bunu da barış, demokrasi, hümanizm, Anadolu gelenekleri, bin yıllık kardeşlik, et ve tırnak, mazluma saygı, vicdan vb argümanlar kullanılarak cilalamaktan geri durmamaktadırlar. Böylesi sinsi tasfiyeciliğe karşı halkımız uyanık olmalı ve kirli oyunlara kanmamalıdır. Kitleler, AKP iktidarının oyalayıcı politikalarına ve tasfiyeci oyunlarına boyun eğilmemelidir. “Barışa Bak’’ adıyla gerçekleştirilen bu aydıncıkların konsepti ve yönelimi, AKP iktidarının tekçi faşist Türk devletinin “Yeni Türkiye’’ diye cilalanmış aklından öte bir şey değildir. Anlaşılan bu aydıncıkların AKP iktidarına önümüzdeki seçimleri de kazandırmak için seferberliğe şimdiden başlamış görünüyor. Aslında bugüne kadar eşitsiz ve imtiyazlı koşullar üzerine kurdukları tasfiye politikalarına yeni kılıflar geçirerek Türk egemenlik sistemi daha fazla etkinleştirilmek isteniyor. Artık kitleler kavramalıdır ki anayasada Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki çeşitli milliyetlere yönelik tam bir eşitlik hakkı, anadilde eğitim hakkı, yerinden yönetim vb lerini anayasal güvenceye kavuşturamayan bir girişim ve yönelim, bir pratik adım, adına barış- çözüm- demokrasi- kardeşlik vs ne denirse densin hiç olmayan “yok” hükmündedir. Bunun böyle bilinmesi ve kavranması gerekmektedir.

Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitleleri bilmelidir ki ezilen ve sömürülenlerin ve onları içerisinden çıkan ilerici, demokratik, yurtsever, devrimci ve komünistlerin bugüne kadarki savaşı, asla bir hiç uğruna başlamamıştır. Son derece meşru, demokratik ve haklı bir savaş olarak yürütülmüştür. Aksine isyan edilmemesi ve savaşılmaması büyük bir gaflet olurdu. Ve kabul edilmelidir ki “Barışa Bak’’ aldatmacalarıyla ortalığa düşenlerin hiç değilse birazcık da olsa sesleri çıkabiliyor, düşüncelerini ifade edebiliyor ve “gelin herkes barışsın’’ diyebiliyorlarsa hiç kuşkusuz ki bu durum kesinlikle demokrasi mücadelesi veren ilerici, yurtsever, devrimci ve komünistlerin sayesindedir. Yoksa öylesine kendiliğinden ortaya çıkan bir süreç asla değildir ve önümüzdeki süreçte de barış, büyük devrimci savaşla ancak elde edilebilecektir. Bu AKP iktidarı aydıncıklarının dilek ve temennileriyle asla değil.

 

 

   

 

Önceki İçerikDTCF’de eğitime üç gün ara verildi
Sonraki İçerikİşkence gören MKP dava tutsaklarına hapis ‘cezası’ verildi