Devrimci gerçeklerin aydınlattığı şey devrimci savaşların geçerliliğidir!

“Dolayısıyla devrimci savaş, silahlı mücadele ve silahlı eylem gibi devrimci olgular dünya gericiliği başta olmak üzere, her türden gericiliğin ve hatta siyasi gericilikten daha yumuşak olan ideolojik gericiliğin hedefi olarak her dönem tasfiye tahtasında hedef haline getirilmiştir. Bilumum gericiliğin yalan bestelerle oluşturduğu ortak koroları, devrimci savaş ve silahlı mücadelenin terör olduğunu haykırmıştır, haykırmaktadır. Bu anlaşılırdır. Çünkü devrimci savaş, silahlı mücadele-gerilla savaşı onların iktidar ve düzenlerine tam bir panzehir olmakla birlikte, onların yenemedikleri ve karşısında yenilmekten kurtulamadıkları bir kabustur. Dolayısıyla saldırmaları, terör yalanıyla damgalamaları, bin bir demagoji ve hileyle karalamaları ve her türden manipülasyon, komplo ve entrikaya başvurmaları anlaşılırdır.

Bu siyasi düşmanlar dışında, ideolojik gericiliğin sınıf hareketine sızmış veya sınıf hareketi içinde peydahlanmış olan burjuva ideolojik akımlardan reformist ve revizyonist gerici akımların devrimci savaş ve silahlı mücadeleye siyasi gericiliği aratmayacak düzeydeki saldırıları da aynı derecede anlaşılırdır. Zira onların da tüm burjuva hayalleri, burjuva dünyaları ve burjuva düzenle bütünleşen rahatları bozulup alt-üst olmaktadır…”

HABER MERKEZİ (24.09.2015)- Gazetemizin 107.Sayısında yayınlanan ‘’ Devrimci gerçeklerin aydınlttığı şey devrimci savaşların geçerliliğidir’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Barış diyenlerin savaştığına ve/veya savaşmak zorunda kaldığına tanıklık yapmaktayız. Bu üzerinde durulması gereken aydınlatıcı bir gerçek ve sosyal pratikten doğan büyük bir tecrübedir. Ulusal hareket barıştan yana olmasına, barış istemini yüksek sesle dillendirmesine ve barış için büyük çabalar harcamasına karşın savaşıyor, savaşmak zorunda kalıyor. Barış için savaşıyor olsa da, son tahlilde savaşıyor olması gerçeği değişmiyor-değişmez. Çaba gösterdikleri barış eleştirilmeye muhtaç olsa da son tahlilde istedikleri barıştır, savaş değil. Bu tablo ve durumun izah edilmesi gereken bir tablodur. Bu tablo ve gerçek karşısında gözlerimizi kapayamaz, sırtımızı dönüp hiçbir şey yokmuş gibi yolumuza devam edemeyiz.

Barış için çaba gösterenlerin savaşı çok sevdikleri iddia edilemez. Savaşıyor olmaları savaşmak zorunda bırakıldıklarındandır. Genel olarak da hiç kimse, hiçbir siyasi hareket keyfine savaşa başvurmaz, kendisine dayatılmadan, zorunda kalmadan ve gerekli olmadıkça savaşmaz. Proletarya ve halk kitlelerinin doğrudan ya da sınıf örgütleri aracılığıyla yürüttükleri devrimci savaşlar bunların gerçekçi seçeneklere karşın savaş seçeneğini kullandıkları söylenemez. Bilakis devlet ve iktidarı zorla gasp edip gerçek sahiplerine vermedikleri ve bunların örgütlenme ve mücadelelerine gerici zor, şiddet ve savaşla saldırdıkları için devrimci savaşa başvurma meşruiyeti ortaya çıkmaktadır. Ulusal savaşlar-ulusal devrimci savaşlar da benzer zeminde gündeme gelmektedir. Ezen egemen ulus hâkim sınıfları ezdikleri uluslara bağımsızlık hakkı ve diğer ulusal haklarını vermeyip ulusları zorla bağımlılık altında tuttukları için bağımlı uluslar kurtuluş savaşlarına başvurmak zorunda kalmaktadırlar. Savaşların gerici sınıflar tarafından koşullandığı açıktır. Bugün Kürt ulusuna dayatılan savaş da bunun bir kanıtıdır. Gerici hâkim sınıfların devlet ve iktidarı ellerinde tutmak, geniş halk kitlelerini baskı altında tutarak sömürü düzenlerini sürdürmek, bu kitleleri bir birine kırdırarak bölüp parçalayıp yönetimleri altında tutmak, bizzat silah tüccarı olan emperyalist silah baronlarının silahlarını pazarlayarak satmak vb. savaşları kışkırttıkları, savaş çıkarttıkları ve savaşların doğrudan kaynağı oldukları saklanamaz gerçektir.

Ne ki, gerici dünyanın tamamı bütün bu gerçeği ve durumu saklayarak devrimci savaşları sebepsiz bir terör hareketi olarak damgalamakta, fitne-fesat peşinde koşup kaos-karmaşa yaratmaya çalışan bir avuç kendini bilmez çapulcunun işi olduğunu zırvalamakta, yarattıkları manipülasyonlarla toplumsal kitleleri de çoğu kez bu yalanlarına inandırmaktadırlar. Bunda satılık kalemleri, ideologları, yazar-çizerleri de büyük rol oynamaktadır.

Gericilerin elbirliğiyle gösterdikleri bu çaba boşuna değildir. Zira dünya gericiliği sistemi başta olmak üzere, tüm gerici sınıf iktidarlarına, gerici sınıf imtiyazları ve çıkarlarına, gerici iktidarlarının doğrudan sonuçları olan gerici savaşlara, gericiliği ayakta tutan tüm temellere yönelen en büyük tehdit ve tehlike devrimci sınıf savaşı temelinde gündeme gelen silahlı mücadeledir. Korkuları ve saldırıları, tasfiye etme çabaları anlaşılırdır, çünkü silahlı mücadele ve gerilla savaşı karşısında en büyük orduları ve en ileri silah teknolojileriyle zafer kazanamadıklarını onlarca tecrübeden bilmektedirler…

Silahlı mücadele her dönem dünya gericiliği ve reformist-revizyonist akımların hedefi olmuştur

Dolayısıyla devrimci savaş, silahlı mücadele ve silahlı eylem gibi devrimci olgular dünya gericiliği başta olmak üzere, her türden gericiliğin ve hatta siyasi gericilikten daha yumuşak olan ideolojik gericiliğin hedefi olarak her dönem tasfiye tahtasında hedef haline getirilmiştir. Bilumum gericiliğin yalan bestelerle oluşturduğu ortak koroları devrimci savaş ve silahlı mücadelenin terör olduğunu haykırmıştır, haykırmaktadır. Bu anlaşılırdır. Çünkü devrimci savaş, silahlı mücadele-gerilla savaşı onların iktidar ve düzenlerine tam bir panzehir olmakla birlikte, onların yenemedikleri ve karşısında yenilmekten kurtulamadıkları bir kabusdur. Dolayısıyla saldırmaları, terör yalanıyla damgalamaları, bin bir demagoji ve hileyle karalamaları ve her türden manipülasyon, komplo ve entrikaya başvurmaları anlaşılırdır.

Bu siyasi düşmanlar dışında, ideolojik gericiliğin sınıf hareketine sızmış veya sınıf hareketi içinde peydahlanmış olan burjuva ideolojik akımlardan reformist ve revizyonist gerici akımların devrimci savaş ve silahlı mücadeleye siyasi gericiliği aratmayacak düzeydeki saldırıları da aynı derecede anlaşılırdır. Zira onların da tüm burjuva hayalleri, burjuva dünyaları ve burjuva düzenle bütünleşen rahatları bozulup alt-üst olmaktadır…

Kısacası bütün bu zeminde devrimci sınıf güçlerinin devrimci gerçeği görmeleri ve bu gerçeğin aydınlattığı devrimci savaşların zorunluluğunu köklü olarak bilince çıkarmaları gereklidir. Mevcut dünya gericiliği sisteminde ve bu sistemin parçaları durumundaki tek tek gerici iktidarlar altında barış isteyenlerin dahi savaşmak zorunda kalıyor olmaları şüphesiz ki öğretici bir ders niteliğindedir. Bu gericilik şartlarında, gerici sınıf iktidarlarıyla, dikkat edin gerici sınıf iktidarlarıyla barış içinde yaşamak üzere çabalayanlar eğer savaşmaktan geri duramıyorsa, devrimci savaş ve silahlı mücadelelerin nesnel bir gereksinim olduğu bir kez daha aydınlanmış, karara bağlanmış demektir. Dolayısıyla silahlı mücadeleye dönük tüm hatalı yaklaşım ve tartışmalar yaşanan gerçekler karşısında çürümüş, silahlı mücadele, gerilla savaşı ve silahlı devrimci savaşın ne kadar geçerli ve elzem olduğu ispatlanmış oluyor. Ancak sosyal pratiğin çıplak biçimde ortaya koyduğu bu gerçekliğe karşın devrimci sınıf hareketi hala büyük kafa karışıklığı ve bocalamalar içinde bulunmaktadır. Onlarca devrimci hareket yapılanmasından söz edildiği ülke sınıf hareketi içinde silahlı mücadele zemininde bulunan hareket sayısı bellidir. Devrimci sınıf hareketinin silahlı mücadeleye mesafeli olan bu durumu devrimin gelişememesinde büyük bir etkendir. Devrimci kitlelerin enerjisi veya devrimci dinamiğin önemli bir kesiminin silahlı devrimci mücadele bünyesi dışındaki hareketler içinde yer alması bu dinamiğin erimesi olarak telakki edilmese bile, devrimci ihtiyaçların ileri mevzilerinde konumlanmayarak devrimin gelişememesinde rol oynadığı objektif bir gerçeklik olarak doğrudur.

Devrimci eylem birlikleri ve ittifakların bu zeminde son derece değerli olduğu söylenebilir. Zira devrimci kuvvetlerin birliği devrimin güç olması, mücadelenin güçlenmesi demektir. Stratejik olmasa da taktik siyasette sağlanarak devreye sokulan 7 Haziran seçim ittifakı tecrübesinden önemle ders çıkarılmalıdır. Bu ittifakların ya da eylem birliklerinin silahlı mücadele ve devrimci savaş zemininde gerçekleştirildiği düşünüldüğünde daha büyük kazanım ve ilerlemelerin sağlanacağından kuşku duyulamaz.

 

Önceki İçerikKürt Ulusal Hareketi’nin özyönetim ilanı ve tavrımız
Sonraki İçerikGenel kodlarıyla “Barış’’ sürecinden savaş saldırganlığına atlama yeteneği