DEVRİMCİ SAVAŞ BAŞTA OLMAK ÜZERE HER ALANDA KADINLAR YÖNETİME, KADINLAR İKTİDARA!

Yine 25 Kasım’ın eşiğindeyiz. Her saniye ve her an kadına ve ezilen diğer cinslere yönelik şiddetin ve kırımın sürekli hale geldiği ve tüm tarihsel kökleri ve temelleriyle daha fazla insanlıktan uzaklaşıldığı süreç devam etmektedir. İnsanlığın bu ilk ayaklar altına alınarak tarihten gelip önümüzdeki tarihin uzunca süresince de devam edecek olan kadına karşı türlü şiddetin köklü ve stratejik bir zihniyet devrimiyle ancak aşılabileceği ve gerçek mecrasına ulaşılabileceğini bir kez daha vurgulamak isteriz. Bu temelde son derece stratejik ve temel, köklü ve tarihsel, somut ve tüm güncelliğiyle kadına ve diğer ezilen cinsel kimliklere yönelik şiddete karşı köklü bir Kültür Devrimi zorunlu olduğu kadar ertelenemez stratejik bir görevdir de. Bunun için Maoist Komünist Partisi’nin 3. Kongre iradesiyle bayraklaştırdığı “Kadınlar yönetime kadınlar iktidara” şiarı ve görevini merkezi ve temel, stratejik ve kapsamlı büyük bir seferberlikle, doğru ve bilimsel anlayarak kavramalı ve oldukça ciddi bir disiplin bilinciyle görevlerimizi yerine getirmeliyiz. “Parti ve tarih bilincinin” bu düzlemde de doğru yanlış temelinde güncellenmesi gerektiği tartışma götürmez bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Her aktivist kendi çalışma alanında pozitif ayrımcılık ve kota sistemi politikalarını yerine getirmelidir. Bu anlamda özellikle kadınların ideolojik ve teorik, tarihsel ve toplumsal, örgütsel ve kültürel, askeri ve siyasal, somut ve güncel olarak yaşamın her alanında sürecin esas ve belirleyici özneleri ve önderleri olması için başlatılan seferberliği lafta bırakmadan görev yerine getirilmelidir. Bu bilinçle her aktivistin ve her örgütlü birimin kadın politikası, kadın örgütlenmesi, kadın ve diğer ezilen kimliklere yönelik çalışmalarına ilişkin düzenli olarak rapor sistemini oturtması ve örgütsel işleyiş ve disipline uygun olarak bütün çalışmalarını merkezileştirmesi gerekmektedir ve zorunludur. Kadına ve ezilen diğer cinsel kimliklere yönelik şiddetin her türlüsüne karşı sadece anma-lar ve teorik söylemlerle görevlerimiz asla daraltılamaz ve bu şekilde yerine getirilemez. Bu noktada Kobanê’de direnen ve mücadele eden, şehit düşen kadınlarımızdan yeterince öğrenmeliyiz. Kobanê’de Amazonlaşan militan kadınlardan çok şey öğrenmeliyiz. Aynı şekilde kadın ordulaşmasından ve kendini özneleştirerek süreçlerin bizzat aktif birer belirleyeni ve militanları olarak kadınlar özgülünde halklarımızın sömürü ve zulme karşı örgütlenme ve mücadelelerinden yeterince öğrenmeliyiz. Bilinmeli ki direnen ve savaşan kadın, aynı zamanda insanlığın kurtuluşu için de mücadele eden kadındır. Bu yönüyle hayatın hangi biriminde olursa olsun tüm tarihsel birikimleri ve kökleriyle bin bir türlü ağlarla örülerek sürekli nesnel ve somut gerçeklik olarak güncellenen zulüm ve sömürüye karşı duran, direnen, örgütlenen, mücadele eden ve savaşan kadın, insanlığın kurtuluşu içeriğine de sahip kadındır. Bunun için insanlıktan nasibini almamış sömürü ve zulüm sistemleri hayatın ve insanlığın, özgürlüğün ve kurtuluşun olduğu her yerde ilk olarak kadınlara saldırmakta ve onları ya en aşağılık politikalarla esaret altına almakta ya da katletmektedir. Bunun için kadının ve ezilen diğer cinslerin onurlarıyla oynayarak onlara en aşağılık teorik ve pratik politikalarla pervasızca saldırmakta ve kültürel soykırımdan geçirmektedir. Nitekim Kobane sınırında tekçi faşist Türk devleti tarafından katledilen Kader Ortakaya’nın ‘’insanlık için savaşmaya gidiyorum, istiyorum ki bütün insanlar özgür ve eşit bir şekilde yaşasın’’ diyerek ölümsüzleşmesi de düşmanlarımızın bu gerçekliğini ve direnen-savaşan kadından ne kadar da korktuğunu anlatmaktadır. Tekçi karşı- devrimci güçler biliyorlar ki tarihten gelerek tarih yaratan kadınların devrimci zoru ataerkil- erkek egemenlik sistemini de yıkan özelliğe sahiptir. Başta Furijillo diktatörlüğünce vahşice katledilen Mirabel kardeşler olmak üzere Türkiye- Kuzey Kürdistan ve Şengal, Rojova, Kobanê, Efrin ve Ortadoğu özgülünde ve dünya genelinde kadınlar ve ezilen bütün cinsel kimliklere yönelik şiddet ve vahşetin her türlüsünü lanetliyor ve bütün bu vahşete karşı direnerek mücadele eden ve savaşan bütün militan kadınlarımızı selamlıyoruz. Rosa, Meral, Kamile, Barbara, Nurgüzel, Zilan, Beritan, Deniz Fırat, Arin Mirxan, Reyhaneh Jabbari, Kader Ortakaya ve insanlığın, toplumların, tüm ezilen ve sömürülen kitlelerin kurtuluşu mücadelesinde yitirdiğimiz bütün kadınların şahsında ezilen ve sömürülenlerin son derece meşru ve haklı ilerici, yurtsever, demokratik, devrimci ve komünist miraslarına sahip çıktığımızı ilan ediyoruz. Her alanda zihniyet devrimi için harekete geçelim. Ataerkil- erkek egemenlik anlayışı ve politikalarıyla örtüşerek genel toplumsal sistem ve niteliği haline gelen emperyalizme, komprador tekelci kapitalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı kitleler Suruç ve Kobane olmak üzere her alanda devrimci savaşı yükselterek süreç göğüslenmelidir. Kadınlar ve diğer ezilen cinsel kimlikler olmadan gerçek özgürlük ve kurtuluş elde edilemeyecektir. Kadınlar ve diğer ezilen cinsler katılmadan ve bizzat sürecin doğrudan gerçek özneleri ve önderleri haline gelmeden gerçek özgürlük ve kurtuluşa ulaşılamayacaktır. Bu bilinçle “Kadınlar yönetime kadınlar iktidara” şiarıyla düşünce yöntemi ve çalışma tarzımızı sürekli devrimcileştirerek ilerleyelim.           

 

 

  

             

       

 

      

Önceki İçerikAvrupa halkı AMB’ye karşı sokakları ateşe verdi
Sonraki İçerikÇözüm-süzsüreçler devrimci savaşı koşulluyor!