Diktatörlerin deneyimleri izinde “TC” iktidarı ve paramiliter çeteleşme

2013 Haziran Direnişi başta olmak üzere, toplumsal muhalefetin geliştiği süreçlerin hemen ardından kurulan Osmanlı Ocakları, gerici iktidar dalaşında siyasal-ideolojik ortakların açık çatışması olan 15 Temmuz darbe girişimi ve  akabinde gerçekleşen AKP-Erdoğan iktidarının darbesi sonrası kurulan SADAT, HÖH gibi paramiliter çeteler, Kuzey Kürdistan’daki kent katliamlarında kullanılan “üniformalı”, Hizbullah-İŞİD güçleri, gerilla alanlarında hangi “resmi” gücün birimi olduğu belli olmayan “Özel Hareket Birimleri”, “TC” iktidarının, ulusal-sosyal kurtuluş mücadelesi ve toplumsal muhalefete karşı devreye koyduğu paramiliter çetelerdir

 HABER MERKEZİ(17.02.2018)-“Tiranlık Üzerine 20 Yüzyıldan 20 Ders” adlı eserinde, Timothy Snyder’in şu belirlemesi, konumuz açısından çarpıcıdır. “silahlı adamlar üniforma giyip, ellerinde meşale ve liderin resimleri ile yürüyüş yapmaya başladıklarında “son” yakındır. Lider taraftarı paramiliterler ile resmi polis ve asker birbirine karıştığında ise son gelmiştir.” Burjuva demokrasisi ve hukuk anlayışını, düşünce sistematiğinin ekseni olarak alan Snyder, burjuva devlet yapısı, hukuku, özel mülkiyet dünyası – onun üretim ilişkisi, felsefi, ekonomik politik ve sınıflar mücadelesi açısından referansımız olmadığı açık bir durumdur. Ama burjuva ve onun türevlerinin, devlet- siyaset yapısı, kendi hukuk(suzluk)ları açısından, bu değerlendirme, konumuz açısından önemli bir yere oturmaktadır. Ki burjuva ve onun her bir tarihsel koşuldaki farklı türevleri olan iktidar biçimlerinde, (totaliter, diktatör, cunta, faşist iktidarlar dönemlerinde daha yaygın olmak üzere),  tüm gerici iktidarlar, resmi militarize güçler dışında, kendi güçlerini, iktidarlarını ve liderlerini koruma adı altında, silahlı kontra tarzda örgütledikleri konusunda, sınıflar mücadelesinin tarihsel hafızası zengindir. Bugün “TC” mevcut iktidarı, AKP-Erdoğan diktatörlüğü, bu gerici tarihsel damardan beslenerek, her alanda kendi iktidar sürecini örgütlemektedir. Saldırgan, ellerindeki tüm olanakları iktidarı odaklı, vahşi şiddet yöntemleriyle tahkim edilmiş çeteler tarzında, resmi ve “sivil” tüm yapılanmaların silahlandırılması, tam da Snyder’in ifade ettiği gibi, yaşanan “son” kaygısının çırpınışıdır. Güncel olarak var olan taktiksel üstünlüğün arka planında yatan bu stratejik güçsüzlük, tüm saldırganlığın, kuralsız ve dizginsiz yönelimin, kendi mezarını kazıyacak siyasal süreci işletmedeki “akıl tutulmasının” temel nedenidir.

Bu stratejik korkularından dolayı, “TC” iktidarı, örgütlediği paramiliter çetelere KHK’ lerle “hukuksal” zemin oluşturmuştur. Tüm dünyada, gerici burjuva iktidarların, diktatörlüklerin, gelişen sınıfsal, ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı, aktif silahlı güçler olarak kullandığı bu çeteler, bugün de AKP-Erdoğan iktidarı sisteminde bir güç olarak örgütlenmekte, iktidar tarafından planlanan kanlı sürece, kılıç ve balta bilemekteler, kirli-kanlı namluları yağlamaktalar.

2013 Haziran Direnişi başta olmak üzere, toplumsal muhalefetin geliştiği süreçlerin hemen ardından kurulan Osmanlı Ocakları, gerici iktidar dalaşında siyasal-ideolojik ortakların açık çatışması olan 15 Temmuz darbe girişimi ve  akabinde gerçekleşen AKP-Erdoğan iktidarının darbesi sonrası kurulan SADAT, HÖH gibi paramiliter çeteler, Kuzey Kürdistan’daki kent katliamlarında kullanılan “üniformalı”, Hizbullah-İŞİD güçleri, gerilla alanlarında hangi “resmi” gücün birimi olduğu belli olmayan “Özel Hareket Birimleri”, “TC” iktidarının, ulusal-sosyal kurtuluş mücadelesi ve toplumsal muhalefete karşı devreye koyduğu paramiliter çetelerdir.

Bugün emperyalist blokların arasında yaşanan çatışmalardan ve emperyalist güçlerin, özellikle Ortadoğu’da yaşadığı siyasal çözümsüzlüklerinden beslenerek, dış siyaset sahasında kendisine manevra alanı açmaya çalışan AKP-Erdoğan iktidarı, “vatan, bayrak, milli çıkarlar” jargonu ile dış siyasette açtığı alan üzerinden, iç siyasal sürecini dizayn etmeye çalışmaktadır. Haziran seçimlerine yaptığı darbe, Nisan Referandumunda yapılan hileler, OHAL ve KHK’ lerle yürütme ve yasama gücünün tek elde merkezileştirilmesi, Ordu-yargı-polis, MİT gibi devletin temel organlarındaki dizayn operasyonları, AKP dahil burjuva siyaset sahasına çekilen baypas, tüm toplumsal muhalif dinamiklerin, potansiyel kitle tabanı ile birlikte açık faşist kuşatmaya alınması, ekonomik-demokratik-akademik hak arama kurumlarının kapatılması-kurum temsilcilerinin tutuklanması, HDP milletvekilleri dahil, yerel yönetimlerdeki seçilmişlerin tutuklanması, özellikle belediyelere kayyum atamaları vb. vb…. gibi, iktidarın tüm vahşi saldırıları, özünde iktidarın iç siyasette yaşadığı sıkışmayı-çözümsüzlüğü ortaya koymaktadır. “TC” iktidarının her siyasal-askeri-ideolojik hegemonya saldırısında, derinleşen toplumsal çelişkiler, Rabia’nın sembolü ile kan emmeye yemin eden AKP-Erdoğan’ın, İktidarını kaybetme olasılığını güncellemektedir. Burjuva hukuk, parlamento gibi, seçimleri de işlevsiz bırakan iktidar, hem ulusal-sosyal kurtuluş hareketleri ve toplumsal muhalefeti bastırma ve hem de olası iktidar kaybında, savaş gücü olarak kullanma babında, paramiliter güç örgütlenmesine gitmiştir. Dünya sınıflar mücadelesi tarihinde, bir çok diktatör tarafından kurulan bu paramiliter çeteler, örgütlenme ve isimlendirmeler konusunda farklılık arz etse de, misyon ve rol aynıdır. Sömürülen sınıfların, ezilen halkların, mazlum ulus ve inançların korkusu ve bu ezilen halk kesimlerine karşı beslenen düşmanlık, gerici despot iktidarların ana hareket ekseni olmuştur.

Osmanlı’dan “TC” ye, çeşitli isimler ve rollerle örgütlenip kelle avcılığında kullanılan ve bu gün AKP-Erdoğan iktidarı dönemiyle yeniden daha açık “hukukla” örgütlenen “silahlı milis”, daha açık tanımı ile paramiliter çetelere ilişkin dünya tarihinden birkaç örnek vermek, bu güçlerin amaç ve kullandıkları yöntemler açısından daha açıklayıcı olacaktır.

Diktatörlerin kanlı tarihinde, karanlığın temsili olan paramiliter çeteler!

Sınıflar mücadelesi tarihinde, paramiliter örgütlenme, burjuva yönetim tarzlarından biri olan diktatörlük koşullarında daha öne çıksa da, “sivil örgütlenme” adı altında, tüm burjuva iktidarlarının, farklı yöntemlerle bu gibi örgütlenmeleri söz konusudur. Örneğin, burjuva demokrasisinin metropolleri olarak ifade edilen, emperyalist-kapitalist yönetimlerde, “sivil toplum örgütlenmeleri” adı altında, sistemin dayanağı olan, sisteme kitleler içinde alan açan, iktisadi-siyasal süreçlerine nefes borusu olan birçok kuruluş bulunmaktadır. Paramiliter çeteleşmeden farklı olarak, bu “sivil” örgütlenmelerin silahsız olması, sistemin siyasal-iktisadi politikalarına kitlesel destek yaratma ve toplumsal manipülasyon yaratma ile görev sahasının belirlenmesi bir farklılık olsa da, amaç, burjuva iktidarın sürdürülebilinir kılma çabası bağlamında aynıdır. Toplumsal muhalefeti farklı kanallarla sisteme yedeklemek için, “demokratik mücadele” nitelemesi altında kurulan “sivil kurumlar”, paravan Komünist Partileri ve sistemleri için açık tehlikeyi hedef gösterme anlamında “komünizmle mücadele platformları”, emperyalist-kapitalist sistemin örgütlenme alanlarından biridir.  Paramiliter örgütlenme, esas olarak, faşizm koşullarının hüküm sürdüğü, diktatör, totaliter yönetimlerde başvurulan bir yöntemdir. Tabi bunu sadece tarihte bilindik klasik faşizm süreciyle sınırlamamak gerekir. Otoriter rejim ve liderleri tarafından, daha sistemli kullanılan bir örgütlenme alanı olarak ifade etmek daha yerinde olacaktır. Örneğin, klasik faşizmden öce, Bonapartizmin anlamı olan Louis Bonaparte’nin, “lümpenlerden” kurduğu “10 Aralık Derneği”, paramiliter güçlerin gerici iktidarlar tarafından örgütlenmesi bağlamında,daha eski bir örnektir. Yani tarih, her diktatörün bir paramiliter örgütlenmesini kaydetmektedir. Mussolini’nin “Siyah Gömleklileri”, Hitler’in “Kahverengi Gömleklileri”,  Çar’ın “Kara Yüzleri”, Kolombiya’nın “LOS UREBANOS” ları,”İran’ın “devrim”, Saddam’ın “Cumhuriyet” muhafızları, dünya tarihinden sayabileceğimiz bir kaç örnektir sadece.

Tüm bu kontra örgütlenmeler, farklı tarihsel koşullarda kurulsalar da, kuruluş amaçları ve işledikleri fiillerin envanteri çıkarıldığında, aynı ortak amaca hizmet etmişlerdir. Burjuvazi ve onun her özgün tarihsel- iktisadi koşullara göre sınıf niteliği belirlenen türevi tüm iktidarlar, iktidarlarını sürdürmek, sömürü sistemlerini “baki” kılmak,  iktidarlarına karşı gelişen devrimci sınıf mücadelesini ezmek için, burjuva devlet gücü dahil, ellerindeki tüm güçleri, baskı ve şiddet öğesi olarak kurumsallaştırırlar. Bu kurumsallaştırma, burjuvazinin her iktidar biçiminde aynı araç ve yöntemlerle olmamaktadır. Özellikle, burjuvazi ve işbirlikçisi konumundaki gerici sınıfların iktidar konsepti olan, faşist diktatörlük koşullarında, baskı ve şiddetin kurumsallaştırılması, vahşi yöntemlerle, tüm toplumsal hücrelere uygulanması daha da boyutludur. Kendi egemenliklerinin aracı olan devletin resmi organlarıyla, bu şiddetin dozunu yeterli bulmayan gerici iktidarlar, ezilen sınıf ve halklara karşı sürdürdükleri kirli savaşta, devreye daha farklı kirli savaş güçlerini sokmaktadırlar. Bir tarihsel hafıza anlamında;

Çarlık Rusya’sının “Kara Yüzleri”, 1905 devrimi sonrası, Rusya’da yükselen devrimci sınıf hareketine karşı kurulmuş paramiliter güçtür. Gerici toprak sahipleri, din adamları ve büyük tüccarların desteğiyle Çarlık polisi tarafından kurulan bu güçler, gelişen devrimci sınıf hareketini boğmak için, devrimcileri, aydınları katletmiş, işçi sınıfı ve emekçilerin hak arama eylemlerine komplolar düzenleyerek, bu eylemler içinde gerici iktidara karşı örgütlenen toplumsal dinamikleri dağıtmak istemiştir. Toplumsal kaos yaratma, toplum içinde ulusal, etnik- inançsal farklılıkları derinleştirip -çatıştıracak komplolar düzenleme ve bu yöntemlerle toplumda gerici kamplaşmalar yaratılarak, Çarlık Rusya’sına karşı gelişen sınıf hareketini etkisiz kılmak maksadıyla, ”Rus Halkları Birliği”, “Rusların Birliği”, “Rus Monarşi Partisi”, “İki başlı Beyaz kartal”, “Devrime Karşı Savaş Derneği” biçiminde yaygın bir paramiliter örgütlenmeye gidilmiştir. Büyük Ekim Devriminin, Çarlık Rusya’sı ve burjuvazisi ile birlikte tarihin karanlık sayfasına gömülen bu gerici güçler, her faşist diktatör için tarihsel referans olduğu tartışmasızdır.

Kapitalist sistemin bunalım-krizlerinin sonucu olan birinci emperyalist paylaşım savaşı ve bu savaşın kanlı bilançosu içinde, insanlığa, sömürüsüz-özgür bir dünyayı somut olarak gösteren Büyük Ekim Devrimi’nin, kapitalizmin merkezlerinde güçlü bir sınıf hareketine dönüşmesinden korkan Burjuvazi, İtalya örneğinde olduğu gibi, Bennito Mussollini aktörlüğünde faşizme başvurmuştur. İşçi sınıfının mücadelesi anlamında güçlü olan bölgelere, burjuvazi,1921 yılında Mussolini tarafından kurulan “Kara Gömlekliler” paramiliter çeteleriyle saldırılar düzenlemiştir. Özellikle devrimci ve sosyalistlere karşı, büyük sanayici-toprak sahiplerinin finans ettiği bu çeteler suikastlar düzenlemiş, toplumsal muhalefetin örgütlendiği bir çok demokratik kurum ve siyasi parti merkezleri saldırılarla yağmalanmıştır. Mussolini, “Kara Gömlekli” çetelerle, sadece devrimci toplumsal muhalefete saldırmakla kalmamış, aynı zamanda bu paramiliter güçler üzerinden faşist iktidarını kurmuştur. 1922 de “Kara Gömleklilere” faşist iktidar sathı veren Mussolini, Roma’dan meclise yürürken, faşizmin iktidara gelmesinin mazbatasını, Kral III. Vittorio Emanuele nin elinden almıştır. Kuşkusuz bu Mussolini nin kişisel ihtirasından öte, burjuvazinin tarihsel koşullara göre bir süreciydi. Burjuvazi, iktidarda kalmak, sömürüsünü yaygınlaştırmak, sermayesini merkezileştirmek için, faşizme ihtiyaç duymuştur.

Emperyalist-kapitalist sermayenin, sürecini faşizmle örgütleme ihtiyacı anlamında, Hitler’ de tarihsel bir kesittir, burjuvazinin kanlı bir yüzüdür. Birinci emperyalist paylaşım savaşının ardından, emperyalist kapitalist sistem, yeni bir kriz dalgası ile karşı karşıyadır. Yaşanan siyasal-iktisadi kriz, popülist gerici söylemlerin sosyal-siyasal zemini olmuştur. Hitler bu gerici söylemleri, ırkçılık ve anti-komünizm ile birleştirerek, sermayenin siyasal sürecine alan açmıştır. Şiddet ve kapsamlı baskılarla otoriterleşme, burjuvazinin iktidarını korumasının tek yolu idi. Hitler bu siyasal-iktisadi sürecin führer’idir.  Devrimci toplumsal muhalefeti bastırmada ve tıpkı Mussolini örneğinde olduğu gibi, iktidara geliş sürecinde,  paramiliter çeteleri devreye koymak için Hitler’de   “Kahverengi Gömlekliler” adlı suç örgütünü kurmuştur. Terhis yada emekli olmuş eski kudurgan-kan emici askerlerin, kurucu kadrolar olarak görevlendirildiği bu paramiliter güç, (Rosa Luxenburg ve Karl Liebknecht’in katledilmesini organize eden faşist çete Freikorps’un tüm önemli kan emici kadroları gibi), faşizmin iktidara gelmesine itiraz eden tüm toplumsal dinamiklere saldırdığı gibi, seçim süreçlerinde, seçmenlere baskı uygulayan bir güç olarak ta kullanılmıştır.  Daha sonra Yahudi halkları başta olmak üzere, devrimci-komünist önderlerin katledilmesinde, tarihin utancı haline gelen katliamlara imza atan bu paramiliter çetelerin, diktatör liderleri tarihin karanlık sayfalarına gömülseler de, burjuva ve türevleri gerici iktidarların elinde, hala ezilen halklara karşı kullanılan kirli silahlardan biridir. Bugün ABD emperyalizminin “arka bahçesi “ haline getirmek istediği Güney Amerika’da, direk ABD emperyalist sermayesi tarafından beslenen çeteler varlığını sürdürmektedir. Kolombiya’da, işçi sınıfı temsilcilerini, silah bırakmış gerillaları, sol güçlere destek veren toplumsal potansiyeli katletmek için karanlık eylemler yapmakta olan Los Urenbanos buna sadece bir örnektir.

Dünyada öne çıkan örneklerle burada başlıklar halinde aktarmaya çalıştığımız bu tarihsel kesitin, siyasal ve iktisadi olarak çok çeşitli yönleri ve geniş bir arka planı bulunmaktadır. Yazı konumuz bağlamında önemli olan husus, bu gibi yapılanmaların, esas olarak nasıl bir işlev gördükleri, tarihsel-politik anlamlarının ne olduğudur. Gerici iktidarlar ve onun iradeleri olan, otoriter-diktatörler tarafından kurulan bu tür paramiliter çeteler, iktidarın egemenlik aracı olan devletin “olağan” mekanizmalarıyla yerine getiremediği işleri, failleri “belirsiz” hale getirilmiş vukuatlarla yaptırmak ve iktidarlarının önünü açmak için oluşturulmaktadırlar.

Devletin “olağan” baskı aygıtlarından başka, “sivil” bir baskı-şiddet ve katliam mekanizmaları kurmalarının nedeni bundandır. Yine bu tür örgütlenmeler yoluyla, sürece yedeklenen geri kitleler, baskı ve şiddetin, toplumsal devrimci dinamiklere uygulanan katliamların, faşist diktatörlük koşullarına göre bir iktidarlaşmanın, alttan gelen bir talepmiş gibi manipüle edilerek, “halk bunu istiyor, bizde yapıyoruz-yapacağız” yanılsaması yaratılmaktadır. Tarihte Hitler’in, günümüzde Erdoğan’ın kendi süreçlerini ele alışlarında bunu çok açık görmekteyiz.

Erdoğan, Osmanlıdan ‘TC’ye süregelen bu gerici örgütlenmeler üzerinden yürümektedir

Türk hakim sınıflarının, Erdoğan diktatörlüğü özgülünde, ‘tek‘ otorite ve mutlak güç’e ulaşmak için sürdürdüğü süreç, olağan komprador tekelci işbirlikçi burjuva siyaset sisteminin, devlet yapılanması altında kurduğu mekanizmalarla daha fazla ilerleyemediğinden, OHAL koşullarına ve paramiliter güçlere ihtiyaç duymaktadır. Tamda bundan kaynaklı, bugün Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, direk Erdoğan tarafından, HÖH, SADAT, Osmanlı Ocakları gibi paramiliter yapılanmalar, Osmanlı ve ‘TC‘ nin tarihsel tecrübeleri güncellenerek kurulmuş durumdadır. AKP-Erdoğan iktidarı süreci bağlamında, ilk görüntülerini, Kuzey Kürdistan kentlerinin yakılıp yıkılmasında, vahşi katliamların gerçekleştirilmesinde ve 15 Temmuz sürecinde sokaklarda veren bu paramiliter çeteler, son çıkarılan KHK ile artık son derece açık rollerini oynamaktalar. Afrin işgali sonrası, Erdoğan’ın başkanlığında yapılan‚‘Güvenlik Toplantısına‘, MİT müşteşarı Hakan Fidan’ın yanında, SADAT başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin katılması, ‘TC‘ iktidarının bu süreçte gerçekleştireceği kontra planlarının ilanıdır.

Bu gibi paramiliter-kontra örgütlenmeler, AKP-Erdoğan iktidarına has örgütlenmeler değildir. Dünya tarihinde olduğu gibi, Osmanlı ve ‘TC‘ tarihi de, bu karanlık sayfaya yeterince envanter sunmaktadır. Osmanlı’dan ‘TC‘’ye,  iktidar geleneginde devamlılık kazanan ve birbirini besleyen paramiliter güçlerin başında, Hamidiye Alayları gelmektedir. Dönemin gerici iktidarı, Osmanlı’nın paradiğması olan panislamist çizgiye uymayan Alevi, Kürt, Rum’ların baskı altına alınmasında ve Ermeni soykırımında, Hamidiye Alaylarını, özel bir kuvvet olarak kullanmıştır. Osmanlı’nın bu tarihsel damarı, İttihat ve Terakki’ ninde paramiliter yapılanmalarının çıkış noktası olmuştur. Irkçı Türk-İslam sentezli ittihat çizgisi, ‘vatan‘ edebiyatı üzerinden, farklı inanç, ulus, azınlık ve sömürülen halklara karşı, ‘Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‘ ni kurarak, ‘Türk Gücü‘, ‘Osmanlı Güç Dernekleri‘ gibi yapılanmalar içinde bu cemiyetin alt organlarını yaymıştır. ‘Türkün gücü her şeye yeter‘ şiarı, ‘dinç-gürbüz ve yavuz‘  ‘sivil savaşçıların‘ katliam fermanı olarak, bu yapılanmalar üzerinden verilmiştir. İttihat ve Terakki zihniyetinin sonucu olarak oluşturulan bu yapılanmaların çoğuna Enver- Talat paşalar öncülük etmekteydi ve Harbiye Nezareti tarafından askeri olarak donatılmaktaydı. Somut olarak Ermeni Soykırımı, 6-7 Eylül olayları başta olmak üzere, yapılan birçok karanlık katliamlarda bu güçler, aktif rol almıştır.

Sonradan MİT’e evrilen Milli Amale Hizmetleri (MAH), «derin devlet» ve Gladio yapılanmasının temelidir. Komünizmle mücadele adı altında, ABD başta olmak üzere, emperyalistlerin projesi olan «özel Harp Kurumları», «derin devlet» in kontra yapılanmalarıdır. «Derin devletin», Özel Harp Kurumlarının bir ayağı olarak örgütlediği paramiliter-kontra güçler, Ülkü Ocakları, Milli Cemiyetler vb gibi isimlendirmeler altında toplanmış, özellikle 70‘li yıllarda yükselen devrimci-komünist hareket ve işçi-köylülerin meşru hak arama taleplerine, Kürtlere, Alevilere karşı vurucu güç olarak devreye konulmuştur. Kanlı Pazar, 77 1 Mayıs, Maraş, Çorum katliamları, bu güçlerin icraatlarını anlamamıza yeterli örneklerdir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da ulusal-sosyal devrimci mücadele ve toplumsal dinamik muhalefeti bastırmak için, geliştirilen kirli savaş konseptinin bir ayağı olarak, Özel Harp Dairesine bağlı, «Koruculuk», «JİTEM» gibi özel birimlerin kurulması ve bunun sosyal dayanağı olarak, Hizbullah gibi cihadist örgütlenmelerin yaygınlaştırılması, «TC» iktidarı, devletin resmi militarize güçlerine, daha kuralsız şiddet kullanan, katliamlar yapan, kendi hukuku içinde hesap vermek durumunda kalmayan güçleri monte ederek, ezilen halkların, mazlum ulus ve inançların geleceğine kast etmek istemiştir.

SADAT, HÖH, Osmanlı Ocakları, AKP-Erdoğan iktidarının güncellediği Hamidiye Alaylarıdır!

“TC” iktidarı AKP-Erdoğan diktatörlüğü, Komprador işbirlikçi tekelci sermayenin çıkarlarına göre, otoriter-baskıcı bir rejim çizgisine göre merkezileşerek, burjuva yargı, ordu, emniyet ve MİT başta olmak üzere, egemenlik aracı olan devletin tüm kurumlarında kontrolü ele almıştır. Bu kontrolü ele alma, diğer egemen kliklerin tamamıyla tasfiye edildiği anlamına gelmez. Ama hâkimiyet, AKP-Erdoğan güruhunun elindedir. Devlet kurumlarında bu kontrolü ele alma, yeni paralel güçler yapılandırma ile iç içe geçmiştir ve mevcut iktidar bu yapılanmalarla, bekasını garanti altına almaya çalışmaktadır

SADAT-(Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.), Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA),  Sosyal Doku Vakfı, Osmanlı Ocakları, Halk Özel Harekât (HÖH), Kardeş Kal Türkiye, gibi paramiliter yapılanmalar, bugün öne çıkmış, bilinen örgütlenmelerdir. Bunlara eklemlenerek faaliyet alanı açılan ve bu merkezi kurumlara, sosyal-siyasal ve insan malzemesi sunma bağlamında dayanak olan, savaş ve kelle avcılığında tecrübe kazanmış, geçmişin bazı yapıları da, bu gerici konseptin bir ayağı olarak konumlandırılmıştır. İHH, İMKÂN-DER, ASDER, bunların bir kaçı. Yine paramiliter çeteleşmenin bir ayağı olarak, mafya örgütlerinin bu kurumlaşmaların içinde önemli bir yerde konumlandırılması, meselenin kapsamını ve tehlikeli boyutunu deşifre etmektedir.

SADAT tüm bu paramiliter çeteleşmeyi koordine etmekle görevlendirilmiştir!

Emekli asker Adnan Tanrıverdi’nin denetiminde, direk Erdoğan’a bağlı bir gurup emekli askeri rütbeliler tarafından kurulan SADAT, 2012 yılından bu yana aktiftir. Aynıların, gerici iktidar çatışmasında hasım hale geldiği 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, paramiliter güçleri kurumsallaştırma çalışmalarına, iktidarın politikası gereği hızlandıran SADAT, özellikle Osmanlı Ocakları, HÖH bünyesindeki güçleri silahlandırmıştır. Kürt ulusal mücadelesini “ılımlı” yöntemlerle tasfiye etmenin projesi olan “çözüm” sürecinin bitirilip topyekün bir kirli savaş başlatan “TC” iktidarı, bu dönem, sokak gösterilerinde, gerilla alanlarında, Kuzey Kürdistan kentlerinin yakılıp yıkılmasında, toplu katliamlarda bu güçleri direk kullanmıştır. SADAT, Suriye’de eğittiği Cihatçı-kafa kesici güçlerle bu fiilleri işlerken, süreçle birlikte, Osmanlı Ocakları, HÖH gibi “sivil” milisleri eğiterek,  Erdoğan’a direk bağlı paramiliter güçleri koordine etmektedir.

SADAT hakkında Türkiye-Kuzey Kürdistan kamuoyunun gündemine oturan tartışmaların ardından, Adnan Tanrıverdi’nin avukatının yaptığı tekzip, söylenenleri ret etmekten öte kabul eden bir tekziptir. “Müvekkilim SADAT A.Ş.’nin misyonu, uluslararası alanda Silahlı Kuvvetlerin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonu, iç güvenlik ve savunma alanında stratejik danışmanlık, iç güvenlik ve askeri eğitim ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam Ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamı oluşturmayı ve İslam Dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da Dünya Süper Güçleri arasındaki hak ettiği yerini almasına yardımcı olmaktır. SADAT A.Ş.’nin vizyonu, hizmet verdiği ülkelere yönelik, jeopolitik durumuna uygun, tehdit değerlendirmeleri yaparak, bu değerlendirmelere uygun, ülke savunmasının ve iç güvenliğinin temini için en etkin ve modern ihtiyaçları karşılayacak şekilde Silahlı Kuvvetlerinin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonunu sağlamaktır.”

Söz konusu itiraf son derece açıktır ve faili oldukları kanlı pratiklerle sabittir. Emperyalist ve bölgesel güçlerin hegemonya sahasına dönüşen Suriye savaşında, Arap coğrafyası ile karanlık ilişkileri SADAT üzerinden geliştiren Erdoğan, İŞİD, El-Nusra, “muhalif” kesimler diye ifade edilen cihatçı güçlerin sahasını, Türkiye’den taşıdığı  “sivil” faşistlerin eğitim alanına çevirmiş ve bu güçleri, iç siyasal çatışmalarda kullanmıştır.  Kuzey Kürdistan kentlerinde yapılan katliamlarda, “hangi devlet biriminin elemanları olduğu belli olmayan” çember sakallıların tekbir naraları, yakın geçmiş hafızasıdır. 15 Temmuz darbe girişimi gerekçe yapılarak, sokakları vahşet sahasına çeviren kara cüppeliler, salalar eşliğinde kesilen başlar, halkın bir refleksi olarak manipüle edildi. Ama gerçek bu değildi. Darbe girişimi haber alınmasına karşın, harekete geçme özel olarak beklenmiş ve SADAT koordinasyonunda, bu paramiliter güçler harekete geçirilmiştir. Bu güçlerle yaratılan kaos ortamıyla, AKP-Erdoğan iktidarı kendi bağnaz süreçleri için avantajlı koşullar yaratmışlardır.

ASDER’de örgütlenen askeri uzmanlarla, Osmanlı Ocakları Ve HÖH silahlandırılmıştır!

Tek adam diktatörlüğünü, Saray mimarisi ile ideolojik-siyasal bir hegemonyaya dönüştüren Erdoğan, SADAT taşeronluğunda özel paramiliter orduyu kurumsallaştırırken, Türk Ordusu ile ilgili “önemli mertebelerde” konumlandırdığı AKP’li kadrolar üzerinden silahlanma çağrıları yapmıştır-yapmaktadır. Osmanlı Ocakları, HÖH, Hizbullah artığı Esedullah, SADAT ile direk ilişkilendirilen Mafya çeteleri, (Sedat Peker bunların başında gelmektedir) bugün silahlandırılan belli başlı güçlerdir. Saray “halifesinin” oğul, damat ve dünürleri üzerinden kurduğu vakıflarla, finansı sağlanan bu paramiliter yapılanmalar, sadece içe yönelik değil, uluslararası alanda da hareket kabiliyeti, iktidarın planı dâhilindedir. Özellikle, Avrupa başta olmak üzere, yurt dışında bulunan devrimci, yurtsever ve aydınlara yönelik suikast tehditleri, demokrat-duyarlı futbolcu Deniz Naki’ye yapılan silahlı saldırı, bu paramiliter güçlerin ana dinamiği olan Osmanlı Ocakları ve HÖH ün yol haritasını ortaya koymaktadır.

Faşist odaklar olan bu paramiliter yapılanmaların silahlandırılması, askeri olarak donatılması ve eğitilmesi için, Susurluk ve Ergenekon etiketli olanlar dâhil, ASDER’de topladığı askeri uzmanlar görev başına getirilmiştir. Görev sahası, sadece mevcut süreci iktidarın lehine müdahale değil, aynı zamanda, devletin birçok egemenlik kurumu içinde yaratılacak kadrolaşma ile uzun vadeli denetimler sağlamak, iktidarın, toplumsal devrimci dinamik güçlere karşı geliştirdiği topyekün savaşın, kuralsız ve dizginsiz bir gücü olmaktır.

Hamidiye alayları, İttihat Terakkinin çeteleri, I.MC hükümetinin “ülkü ocakları”, “Komünizmle mücadele dernekleri”, “Türk İntikam Tugayları”, izinde yürüyen AKP-Erdoğan diktatörlüğü, hem pratik paramiliter örgütlenme anlamında, hem de “hukuksal” statü anlamında, “TC” -Osmanlı ve tarihteki kanlı faşist diktatörlerin izinden yürümektedir. Son çıkarılan 696 sayılı KHK’nin 121. Maddesi ile yasal zırha kavuşturulan bu paramiliter çeteleşme, referansını yine tarihten almaktadır.  Burjuva hukuksuzluktan daha açık faşist koşullara giden yolda, “iç savaş” hazırlığı ile çıkarılan yönetmenlikler, gizli kararlar, kararnameler, “TC” tarihinde ilk değildir. Tarihsel hafıza anlamında, “Tunceli kanunlarına”, “Ağrı Kanunlarına” bakıldığında bu durum görülecektir. Biçimsel de olsa burjuva “hukuk” yerine, barbarlığın hukuku, 696 sayılı KHK gibi, 1931-1850 nolu “kanun” da sabittir. Devrimcileri, Komünistleri, Alevileri, Kürtleri, demokratik-ekonomik-akademik hak arama eylemlerinde, işçi sınıfı, öğrenci, akademisyen ve aydınları, “terörist” diye katletmek, bu paramiliter çeteler özgülünde nasıl ki “yasal” zırha büründürülmüş ise, aynı şekilde Ağrı, Zilan, Erciş’te, Kürt ulusuna mensup insanları katleden çeteler, Ağrı Kanunu ile güvenceye alınmıştır.

AKP-Erdoğan iktidarı, 15 Temmuz darbe süreci sonrası gerçekleştirdiği darbe ile kurguladığı diktatörlük anlayışına göre, açık faşizm koşulları ile pervasız hareket ediyor. Halkın dini duygularını, gerici iktidar anlayışında, cihadist-kanlı bir savaş aracı haline getirerek, iç ve dış politika sahasında kanlı çatışmalar örgütlüyor. Kürt ulusuna karşı topyekün inkâr ve imha, bugün Efrin işgal hareketi ile yeni bir ivme kazanmıştır. Basın yayından, yalın bir sözle itiraz hakkına kadar, tüm toplumsal muhalefet üzerinde açık bir terör estirmektedir. “tek tip kıyafet” uygulaması, Müftülere nikâh kıyma yetkisi, grev yasakları, demokratik devrimci kurum ve sendikalar üzerindeki baskı ve tehditler, Alevi, Kürt, kadın, işçi, yoksul köylü, gençlik vb. gibi, ezilen  halk sınıf katmanları, mazlum ulus ve inançlara karşı geliştirilen topyekün savaş, selefi Sultan Erdoğan’ın barbar-kirli yapılanmaları ile kanlı bir süreci örgütlemektedir. Bütün bunların anlamı 2019 yapılan hazırlıktır. Diktatörlüğün her yapılanma aşaması, devletin şiddet kurumlarının yanında, yapılandırılan bu paramiliter güçlerin kanlı bilançoları ile gerçekleştirilecektir. Ama tarih, sömürülen sınıfların, mazlum ulusların, ezilen halkların, haklı ve meşru mücadelesiyle karanlık dünyalarına gömülen diktatörlerin ve kirli yapılanmalarının akıbetini çok net yazmaktadır.

 

Önceki İçerik‘’TTE saldırısı ve direniş sınıf savaşımın hapishanelerdeki devamıdır’’
Sonraki İçerik‘’Radikal Demokrasi’’ Söylemi ve Devrimci Bakış