Dünya’nın sancısı ve Fransa’da yaşanan katliam gerçeği!

Emperyalist dünya sisteminde, devrimci sınıf ve halk hareketleri dışındaki tüm gelişmeler emperyalist gericilikten bağımsız gelişmemektedir. Gündeme gelen çelişki ve çatışmalar bizzat emperyalist gericiliğin kurguladığı stratejiler bağlamında planlayarak devreye soktuğu gelişmelerdir. Cinayetler, katliamlar, saldırganlıklar, gericilikler, diller, dinler ve insanlar arası düşmanlıklar yaşanıyorsa bu hiç şüphesiz ki emperyalist gerici dünya şartlarının eseridir

Genel olarak dünyanın emperyalist dünya gericiliğinin eseri olarak siyasi-ekonomik zeminde büyük bir karmaşa içinde olup, aynı zeminde cereyan edecek olan çalkantılara gebe olduğunu tespit etmek yanlış olmaz. Emperyalizm, bölünmüş bloklar gerçeğiyle kendi içinde sürekli-sistemli ve yükselen bir tempoyla çatışma, dalaş ve hegemonya yarışına dayalı bir saldırganlık içindedir. Emperyalist gericiliğin kaynak olduğu ve niteliğini vurduğu her gelişme yoksul halkların acı ve açlık çekmesine, katliamlardan geçirilmesine yol açmaktan başka bir anlama gelmemektedir. Bugün dünyada yaşanan bütün gelişmeler emperyalizmin denetiminde, kontrolünde, güdümünde ve doğrudan onun komutasında gelişmektedir. Emperyalist dünya sisteminde, devrimci sınıf ve halk hareketleri dışındaki tüm gelişmeler emperyalist gericilikten bağımsız gelişmemektedir. Gündeme gelen çelişki ve çatışmalar bizzat emperyalist gericiliğin kurguladığı stratejiler bağlamında planlayarak devreye soktuğu gelişmelerdir. Cinayetler, katliamlar, saldırganlıklar, gericilikler, diller, dinler ve insanlar arası düşmanlıklar yaşanıyorsa, bu hiç şüphesiz ki emperyalist gerici dünya şartlarının eseridir.

Sömürü ve katliamlar saltanatlarını korumak içindir

Dünyayı demir pençelerine alıp hükmetme güdüsü ve iştahıyla hareket eden emperyalist gericilik ve bu gericilik şahsında her emperyalist blok, aynı zamanda bu blok üyeleri nüfuzlarını büyüterek dünya hükümranlıklarını ele geçirme, pozisyonlarını sağlamlaştırma ve egemenliklerini büyütme uğruna insanlıkla doğayı her türlü felakete sürüklemekten sakınmamaktadır. Sömürü, talan ve kıyım üzerine kurulu olan emperyalist gericilik köhne amaçlarına ulaşmak için tüm vahşiliğiyle dünyayı acılara boğmakta, gerici çıkarları uğruna insanlığa reva gördüğü dayanılmaz yaşam koşullarıyla toplumları ve insanları yarattığı yapay çelişkiler üzerinde birbirlerine düşman etmektedir. Dünyayı renklere, sınırlara, sınıflara böldüğü gibi, dil ve dinler arası çelişkileri çıkarlarına uygun şekilde kullanıp kışkırtarak insanlar arasına nifak sokmakta, kan ve sömürüye dayalı bir saltanat sürmektedir. İnsanlara sunulan-reva görülen çekilmez yaşam şartları kaçınılmaz olarak insanları doğru ya da yanlış çeşitli arayışlara sürmekte ve hatta depresyona da iterek bir biçimiyle patlamalarına yol açmaktadır.

Bütün bu söylediklerimiz, her gelişmenin tek torbaya koyulup aynılaştırılması, olağan karşılanması ve “sebebi emperyalist gericiliktir’’ denilerek düz bir yaklaşım sergilenmesi anlamına gelmez. Aynı biçimde adeta katliama haklılık gerekçesi, evet utangaçça haklılık gerekçesi gösterme anlamına gelen “amalı’’ yaklaşımlar da hiçbir süretle benimsenemez. Bu yaklaşımlar son tahlilde katliamcı zihniyetle akrabadır, katliama içten içe sempati duyanlardır. Elbette her yaşananı genel bütünlük içinde mütalaa etmekle birlikte özel şartları ve niteliği itibarıyla da analiz etmek şarttır. Ancak bu analiz ve değerlendirmeler istisnasız olarak emperyalist dünya gericiliği atlanmadan yapılmak durumundadır. Aksi halde ampirizm ve yüzeysel yaklaşımlarla hatalara savrulmak kaçınılmaz olur.

Libya’daki gelişmeler, Rusya ile Gürcistan arasındaki gelişmeler ve Güney Osetya ile Abhaza’nın bağımsızlığını ilan etmesi gelişmeleri, Nijerya’da Boko Haram gerçeği, Suriye, Irak, Filistin sorunu, El Nusra Cephesi’nin Lübnan’daki katliamları, Rojava’da yaşanan gelişmeler ve Fransa’da yaşanan katliam birer rastlantı ve doğal gelişmeler değil, doğrudan emperyalist gericiliğin yarattığı sonuçlardır. Bu yaşananların hiçbiri kendiliğinden ve birbirinden bağımsız gelişmeler değildir.  Bütün bu gelişmelerde etnik ve din-inanç unsuru sorunların vesilesi durumundadır. Ne ki, bu sorunları kaşıyarak gündeme getirenin emperyalist politika ve stratejiler olduğu, dolayısıyla emperyalist gericilik ve onun güçleri ile bu güçler arasındaki çıkar dalaşı olduğu en temel gerçektir.

Yine bütün bu gelişmeler içinde dikkat çeken bir özellik de özellikle İslam orijinli dinci radikal siyasi hareketlerin öne çıkması gerçeğidir. Dünyadaki silahlı eylem ve mücadelede revaçta olanlar esasta bu nitelikteki örgütlerdir. Filistin’de seçimlerle hükümete gelen Hamas yasal pozisyona da geçse geçmişi bellidir ve diğer ülkelerdeki türevleri radikal hareketlerdir, Müslüman Kardeşler Örgütü, Hizbullah, Çeçenistan’da Kafkas Emirliği ve Kara Dullar örgütü, Taliban-El Kaide, El Nusra, IŞİD, Boko Haram gibi daha çoğaltılabilir bir dizi (ki, bunların bazıları değişik ülkelerde aynı isimle örgütlenmektedir, yani Hizbullah ya da El Kaide vb dendiğinde sadece bir örgüt yok birden fazla örgüt söz konusudur) İslamcı örgütün hepsi radikal örgütler olup aynı öze ve esasta aynı kimliğe sahiptir. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yukarıdaki İslami radikal örgütlerin kolları olmakla birlikte, buraya özgün İslam menşeli radikal örgütler mevcuttur. Hepsi İslamiyet ve Şeriat uğruna silahlı eylem ve katliamlar gerçekleştirmeye açık olup çoğu cani eylem ve katliamlar gerçekleştirmektedir. Bu örgütlerin tümü istisnasız olarak İslamcıdır. İslam’ın hepsi bunlardan ibaret değildir ama bunlar da İslam dışı değildir.

İslami radikal örgütler aktüel olan durumdadır

Dünya ölçeğinde mevcut durumda gelişmekte olan silahlı hareketlerin başında İslami radikal örgütler gelmektedir. Aktüel olan İslamcı radikal harekettir. Burada bir parantez açalım; siyasi İslam ifadesi esasta bir manipülasyondur. Tüm dinler gibi İslam da siyasetin dışında değildir. Tüm dinler de siyasaldır. Her din gerici hakim sınıflar tarafından kullanılmaktadır. Dahası halk kitlelerinin bölünüp parçalanması siyaseti de emperyalist güçler ve dinci gericilikler tarafından kullanılmaktadır. Ama esasta da gelişen bu İslami hareketlerin iktidar perspektifiyle hareket ederek siyasi hareket oldukları kanıtlanmış-açığa çıkmış oluyor. Kısacası, siyasi İslam demek çok doğru olmadığı gibi, bunu kullanmak İslam’ı siyasi zeminde gelişen yanından kurtarıp, İslami örgütlerin gerçekleştirdiği eylemlerden muaf gösterme çabasıdır… Parantezi kapatıp tekrar konumuza dönelim.

Bu örgütler Şeriat ve dini esaslara dayanma özellikleriyle de gerici örgütlerdir. Dolayısıyla silahlı eylemleri esasta bu kulvardadır. Örneğin, Çeçenlerin Rusya’nın işgaline-tahakkümüne karşı savaşması haklı olsa da, genel niteliği gericidir. Ki bu gerici niteliğinin tezahürü olarak şimdi IŞİD gericiliğinin katliam ve vahşetinde büyük rol oynamaktadırlar vb vs… Ya da bu dinci İslami örgütlerin İsrail Siyonizmine karşı mücadele etmeleri haklıyken, genel özellikleri itibarıyla gericidirler. Gerçekleştirdikleri birçok eylem de gerici ve kör terördür. İnsan öldürmek veya katletmek için Müslüman olmamaları ya da Yahudi vb olmaları yetiyor. Mezhepsel farklılık bile katledilmeye yeterli gerekçe olabiliyor…

Fransa’da bu İslamcı radikal örgütlerin gerçekleştirdiği katliamdan sonra, ‘’bunlar İslam’a mal edilemez’’ vb savunularla İslam’ın ve esasta da bütün dinci gericiliğin bu gerçeği yok sayılmak istenmektedir. Tabi İslamofobi gerekçeleriyle utangaçça gerekçeler de dillendirilmektedir. Tamam bu katliamları İslam’a mal etmeyelim. Peki bu radikal dinci örgütler İslam adına hareket etmiyor mu? Gerçekten de İslamcı örgütler değil mi? Açık ki, hepsi de İslamcı örgütlerdir. Kuşkusuz ki, meseleleri dinler çatışmasına hizmet edecek şekilde ortaya koyup propaganda etmek doğru olmaz. Zaten emperyalist gericilik bunu yapmakta, bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Açık ki, adı geçen bu örgütler de emperyalist gericiliğin değirmenine su taşımaktadır. Tabii ki, El Kaide gibi bizzat emperyalist güçler tarafından beslenip geliştirilen durumda değillerse… Ki birçoğunun bu zeminde geliştiği açıktır. O halde mevcut katliam ve eylemlerin gerçekte İslam dışı olmadığı söylenebilir. İslam’ın da diğer dinlerinde beslendiği kaynak gericiliktir, idealizmdir. Ve hepsi de aynı öze sahiptir. Dolayısıyla din aşılmadıkça bu gerici gelişmeler ve katliamlar da aşılamaz. İnsanlığın kurtulması gereken başta emperyalist gericiliktir. Aynı biçimde kurtulması gereken diğer bir gericilik de din gericiliğidir. Dinler mevcudiyetini koruduğu müddetçe dinler arası çatışmalar gündeme geleceği gibi, dinin emperyalist gericilik tarafından kullanılması da gündemde olacaktır.

Dinler dogmadır ve  bu yüzdendir ki ilerlemez

İşte Fransa’da Charlie Hebdo isimli mizah dergisine yapılan saldırı ve 12 aydın gazetecinin  katledilmesi gerçeği tam da bu gericiliğin şu veya bu vesileyle hortlayıp karanlığını yansıtması gerçeğidir. IŞİD gericiliğinin Rojava’da, Şengal’de vb gerçekleştirdiği katliamlar, vahşilikler ve barbarlıklar aynı şeydir. İslami radikal hareketin bu katliamları gibi, İslam düşmanlığıyla hareket eden diğer dini gericilikler de İslami gericilikle aynı özdedir, onun kadar gericidir. Anlattıklarımızdan İslam gerici diğer dinler ilericidir sonucu çıkarılamaz. Sadece mevcut durumda yükselmekte-gelişmekte olan radikal İslami harekettir ve İslam’ın iç reformlarını gerçekleştirememesinin nedeni olarak diğer dinlerden bir gömlek daha canlı bağnazlığa sahip olmasıdır. Müslüman ülkelerin esası koyu din-şeriat gericiliğinin girdabındaki geri kalmış ülkelerdir. Taşlama, kırbaç cezası, kısas, halkın önünde yapılan idam-asma infazları, kadınlara uygulanan zulüm cezaları ve ilkel prangalar vb vs gibi ilkel hukuk sistemleri bu geriliğin-geri kalmışlığın açık göstergeleridir. İç hukukunda uyguladığı bu Şeriat karanlığı yasaları tabiatıyla düşman tanımına soktukları  kesimlere karşı da aynı acımasızlıkla gündeme gelmektedir. Öldürerek ve ölerek cennete gitmeyi tasavvur eden bir inanç tonunun canice katliamlara imza atması ve Şeriat uğruna fedai olarak ölüme gitmesi de seve seve olur. Yaşanan da, gerçek de esasta budur.

Özetle, Fransa’da gerçekleştirilen katliamı lanetlemek her şeyden önce bir insani ödevdir. Gericiliğin farklı fikir ve düşüncelere tahammül etmeyerek ve batıl inançla yarattığı kutsallarını savunma adına gerçekleştirilen katliam kimlere karşı yapılırsa yapılsın ve ne adına yapılırsa yapılsın çağ dışı canice bir eylemdir. Nijerya’da iki bin kişiyi aşkın insanı bir yerleşim yerinde kıyımla yok eden katliam daha büyük ve vahşi gericiliğin resmidir. Ki, Fransa Katliamı’na haklı olarak gösterilen duyarlılık bu katliama da gösteril-me-liy-di! Bu vahşi tırmanış elbette şiddetle lanetlenip tarihin karanlığına gömülmelidir. Ne İslam dünyası kendisini bu suçlardan bağımsız göstermelidir ve ne de diğer dinler ve gericilikler kendisini ak-pak göstererek gerici saldırılarına zemin aramalıdır. İnsanlığın emperyalist gericilik başta olmak üzere, her türden gericilikten kurtulması gibi, din gericiliğinden kurtulması şarttır.

İster dini gericilik olsun ister emperyalist dünya gericiliği olsun bilumum gericilikten kurtulmanın gerçek yolu sınıf mücadelelerine yüklenmek ve sınıf savaşımlarını geliştirip başarıya ulaştırmaktır. Kabul etmek gerekir ki, devrimci sınıf hareketinin gelişememesi, dünyadaki gelişmelere veya emperyalist politika ve saldırganlıklara karşı varlık gösterememesi de fundamantelist hareketin nesnel çelişkiyi kullanarak rol oynayıp taban bulmasına objektif olarak olanak sağlamıştır.

Objektif  duyarlılık için; Nijerya Rojava  ve Şengal’e ses ver

Fransa’da , Nijerya’da, Rojava ve Şengal’de cereyan eden ürpertici kara katliamların öyle ya da böyle devam edeceği muhtemeldir ve bu beklenmelidir. Zira söz konusu radikal hareketler varlıklarını, amaçlarını ve hedeflerini koruyarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Nitekim Fransa katliamından sonra Almanya’da bir gazete daha kundaklandı. Alarm halinin devam ettiğini doğru tespit etmek gerekmektedir. Halkları din savaşlarıyla birbirine kırdırmak gibi gerici tehdit ve tehlikeye karşı halkların kardeşliği temelinde sürece doğru yaklaşarak sınıf mücadelelerini geliştirmek elzemdir. Adı geçen İslami hareketler elbette İslam adına hareket etmektedir ve öyledir de ancak bunların tüm İslam dünyasını temsil ettikleri asla söylenemez.  Ancak İslam’a veya İslami teröre dikkat çekip İslam’ı tamamen azade görmemenin önemi, İslam’ın bağrından çıkan bu uzuvlarına bir basınç-baskı uygulamasının gerekli oluşundandır. Aksi halde bu radikal İslami hareketin marjinalize edilmesi veya gelişiminin engellenmesi düşünülemez. İslam dışı güçlerin tepki ve reaksiyonu bu radikalizmi frenlemek bir yana, bilakis körükler. Dolayısıyla İslami güçler bu radikal uzuvlarına karşı sorumluluk duymak, basınç uygulamak durumundadır.

Kime göre neye göre anti-emperyalist

Bu hareketlerin anti-emperyalist olma aldatıcılığı destek bulmalarının bir nedenidir. Oysa bunların anti-emperyalist olmak bir yana, birçoğunun bizzat emperyalizm tarafından stratejik planlarla devreye sokulduğu bilinen gerçektir. Dahası bunların anti-emperyalist görünümü tamamen Batılı güçler karşıtlığı olarak açığa çıkmakta ve dini kanaldan beslenmektedir. Batı dünyasının Hıristiyan özelliğinden ötürü İslami temelde bir karşıtlık veya düşmanlık beslemektedir. İslam dışındaki inançları İslam’a düşman olarak- “gavur’’ olarak tanımladıkları için bu zemindeki düşmanlıkları anti-emperyalist görünüm olarak yansımaktadır. Esasta ise bunların anti-emperyalistlikle ilgisi yoktur. Bu açıdan da hiçbir ilericilik temsil etmez, bilakis koyu bir gericiliği temsil ederler. Emperyalist dünya gericiliği elbette geri itilemez şekilde baş düşmandır. Mücadelemizin hedefi bu düşmandır. Dinci gericiliğin katliamlarını, gerici uygulamalarını elbette protesto ve teşhir ederiz. Karşımıza siyasi alanda ve fiilen çıktığında elbette buna karşı da mücadele ederiz. Rojava’da olduğu gibi…  Ama bunun dışında dine-İslam’a karşı ideolojik savaş dışında fiili bir savaş açmamız ya da böyle bir siyaset gütmemiz düşünülemez.

Unutmamak gerekir ki, İslamcı radikal hareketlerin gelişme zemini bulmasının önemli bir nedeni de emperyalist politika ve saldırganlıklardır. Guantanamo işkenceleri ve Müslümanları hedef haline getiren gerici yönelimler,  Müslüman ülkelere yapılan emperyalist işgal saldırganlıkları ve hatta “Arap Baharı’’ olarak adlandırılan ayaklanmalar sürecinde birçok Müslüman ülkenin dizayn edilmesi ve buralarda uygulanan vahşi katliamlar gibi gelişmeler kuşkusuz ki yankı bulacak ve karşıtının gelişmesine yol açacaktı.

“Rüzgar ekenler fırtına biçecektir!’’ Bu fırtınanın kara fırtına olması da mümkün ve muhtemeldir. 

Önceki İçerikHAZİRAN DERSLERİ IŞIĞINDA ÇEVRE VE DOĞA PERSPEKTİFİMİZİ KAVRAYALIM VE YAŞAMSALLAŞTIRALIM
Sonraki İçerikÖLÜMSÜZLEŞEN TUTSAKLARIN BÜYÜK ANISINA!