Efendiler muhatap-sız-lar ve uşaklar arası görüşmeler!

Çözüm ne Rusya ne ABD ne de AB uluslararası emperyalist blok güçlerdedir. Gerçek ve doğru temelde çözüm ezilen ve sömürülenlerin ilerici ve devrimci savaşıyla kendi kaderlerini ellerine alarak kendi kendini yönetecekleri sistemlerin yaratılmasıyla mümkün olacaktır

HABER MERKEZİ (07.05.2015) – Genel olarak Suriye’de ve fakat Batı Kürdistan ve hemen bütün diğer alanlardaki 2011 yılından bu yana süren iç savaşla birlikte yaklaşık 200 bin insan ölürken, 6 milyondan fazlası topraklarını terk etmek zorunda kalırken, 10 milyondan fazlası ise insani yardıma ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Başlarken vurgulamak isteriz ki bütün bu acılar ve vahşetin temel nedeni bizzat emperyalist- kapitalist sistemin ta kendisidir. Tüm tarihsellikleriyle güncel somut durum böyleyken çok kutuplu uluslararası emperyalist blok güçlerin hala ‘’çözüm, barış, arabuluculuk, uzlaşma’’ vs adına girişimlerine itibar edilmesi ciddi bir sorun olduğuna işarettir. Zira söz konusu eşitsizlikler ve yaşanan vahşetin kaynağı kendileriyken diğer yandan hala sorunların çözüm merkezi olarak bir sürecin işletilmesi gerçek manada bir çözüm ve ilerlemenin sağlanamayacağı ya da gerçekleştirilemeyeceğinin de doğrudan sonucu olarak kendini yaratmaktadır.

Başını ABD’nin çektiği uluslararası emperyalist blok ve AB emperyalist blok güçlerinin yedeğe takıldığı güçlerle Şangay Beşlisi olarak bilinen Rusya ve Çin’in başını çektiği emperyalist blok güçler arasındaki vesayet savaşının sonuçlarıdır söz konusu yaşanan olumsuz gelişmeler. Suriye’de Rusya emperyalizminin uşağı Esad rejimi ile ABD ve Batı güdümlü Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu(SMDK), IŞİD, El-Nusra vb taşeron örgütlenmeler arası savaş tam bir vesayet savaşı şeklinde sürdürülmüştür.  Bu kapsamda IŞİD ve El-Nusra gibi taşeron örgütlenmelerin de bizzat başını ABD’nin çektiği emperyalist efendilerin ürünü olarak ihtiyaca göre işlevselleştirildiğini hatırlatmak isteriz. Yaşanan bütün bu gelişmelerin aslında çok kutuplu uluslararası emperyalist blok güçlerin kendi çıkarları temelinde Suriye’de sürdürdükleri çatışmayı egemenlik savaşı olarak telak ki edilmesi de bir o kadar doğru belirlemedir.

Batı Kürdistan’da ise emperyalizmin uşağı Esad rejimine karşı Demokratik Birlik Partisi(PYD)’nin başını çektiği ilerici Kürt ulusal hareketinin kendi kaderini tayin hakkı babındaki son derece meşru ve demokratik hakkı için yürüttüğü haklı mücadeleyi ve savaşı ayrı tutmak durumundayız. PYD’nin IŞİD’e karşı savaşı da aynı şekilde bir bağımsızlık ve özgürlük savaşı olarak yürütülmüştür.

Uluslararası emperyalist güçler ve bizzat onların uluslararası kurumları içerisinde öne çıkan mekanizmalar üzerinden Suriye’de Esad rejimi ile ABD ve Batı güdümlü SMKD arasında şimdiye kadar çeşitli uzlaştırma girişimleri gerçekleştirilse de bunda esas olarak başarılı olunamamıştır. ABD, AB, Rusya ve Birleşmiş Milletler(BM) önderliğinde Esad rejimiyle kimi muhalifler arasında şimdiye kadar çeşitli görüşmeler tertiplense de bunda başarılı olunamamıştır. Hatırlanacağı gibi 30 Haizran 2012’de Cenevre-1 ve 15 Şubat 2014’de Cenevre-2 görüşmelerinden ele avuca sığan esaslı bir uzlaşma ve anlaşma çıkmamış- çıkarılamamıştır. Ve bizzat ABD emperyalizminin vetosuyla bu görüşmelere PYD davet edilmemiş ve müzakerelerden dışlanmıştı. Keza PYD önderliğindeki Kürt ulusal hareketi kendi kaderini tayin hakkı ekseninde demokratik özerklik de ısrar etmekteydi. Hepimizin malumu akabinde yada çok geçmeden doğru bir yönelim olarak PYD önderliğinde Batı Kürdistan’da ilerici Rojava özerk yönetimi icra edilecekti. Özellikle PYD önderliğindeki YPG güçlerinin Daiş faşizmine karşı savaşı ve Şengal, Kobane vd alanlar özgülünde yaşanan direniş ve özgürlük savaşı karşısında dünya kamuoyundaki son derece haklı ve meşru kazanımların da basıncıyla emperyalist efendiler de PYD’yi ve tabi ki Kobane ve Rojava gerçekliğini ve olumlu yönde bir statü kabulüyle muhatapsızlıktan muhataplığa doğru bir eğilim trendi gelişmiştir. Bu temelde ABD, AB ve Rusya emperyalist güçler PYD’yi muhatap olarak kabul etmek zorunda kalmışlardır. İşte bu nedenlerle yakın bir zaman diliminde Kahire ve Moskova1-2 görüşmelerinde PYD’de davet edilmiştir. Bir ay kadar önce yani Nisan ayı başlarında Rusya emperyalizmi önderliğinde Esad rejimiyle kimi muhalif keismler arasındaki Moskova görüşmelerinde PYD’nin eşitlikçi, çok kültürlü ve çok dilli demokratik özerklik temelli çözüm önerisi diğer muhalif kesimler tarafından kabul edilse de Esad rejiminin bunları tartışmaya dahi yanaşmamasıyla bu müzakerelerden de bir sonuç alınamamıştı.

4 Mayıs’da BM Suriye özel temsilcisinin girişimiyle Cenevre-3 görüşmeleri gerçekleştirilecektir. Birkaç hafta süreceği öngörülen bu görüşmelerin ilk turuna Esad rejimi ve muhaliflerin temsilcilerinden oluşan 30 temsilci ile farklı ülkelerden ise 20 temsilcinin katılacağı ifade edilmiştir. Görüşmelere ABD, Rusya, İran, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin de davet edileceği dile getirilmiştir. Cenevre-3 müzakerelerine Rojava özerk ve kanton yönetimi- sistemini hayata geçirerek olumlu statüsünü tüm güçlere kabul ettiren PYD’nin de davet edildiğini vurgulayalım. PYD’nin görüşmelere gecikmeli de olsa çağrılması olumlu iken aynı zamanda özerklik statüsü temelli niteliğiyle davet edilmesi ise aynı derecede bir kazanımın tescili olarak görülmelidir. Nitekim önceki süreçte mutapsızlık durumundan muhataplığa doğru bir gelişme yönelimi bizzat PYD’nin diğer halklarla birlikte kendi inisiyatifiyle Rojava özerk yönetimindeki ısrarlı statü gerçekliğinin bir sonucu olarak olumlu yerde durmaktadır.

Cenevre-3 görüşmelerinde temel uzlaşmazlık noktalarından birinin Esad’ın geçiş hükümetinde yer alıp almayacağı halkasının oluşturacağı tartışma götürmez bir durumdur. Mevcut somut ve güncel askeri ve siyasal gelişmeler Esad’sız bir geçiş hükümetinin hemen hemen imkânsızlığını göstermektedir. Ve yine PYD’nin Moskova görüşmelerinde de muhalifler tarafından kabul gördüğü eşitlikçi, çok kültürlü ve çok dilli demokratik özerklik modelli çözüm önerisinin Esad rejimi tarafından genel olarak kabul edilmeyeceği yönlü bir durumun devam edeceğidir. Esad rejimi bu modeli tartışmaya dahi yanaşmaması kuşkusuz ki Cenevre-3 görüşmelerinden de esaslı bir çözümün çıkmayacağına kuvvetli bir işarettir. Gerçi bir kaç gün gibi kısa bir süre önce Esad rejiminin Batı Kürdistan’daki özerkliğe açık oldukları yönlü kamuoyuna beyanı olsa da bunun aldatıcı yanı görülmek durumundadır. En iyimser haliyle Cenevre-3 müzakerelerinden insani yardım temelli bir yardım koridorunun açılarak yaklaşık 10 milyonu bulan halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması gerçekliği olacaktır. Cenevre-3 görüşmelerinden çıkacak bir sonuç da aslında uzun süredir bizzat çok kutuplu emperyalist blok güçler arasında da yakınlaşma durumunda oldukları Daiş’in Batı Kürdistan ve Suriye genelinden tamamen sökülüp atılmasına dönük adımların devam ettirilmesi eğiliminin gelişmesidir. Kaldı ki Batı Kürdistan ve Suriye genelinde değil Irak’ta da Daiş’e karşı göreceli yada taktiksel de olsa bir uzlaşma veyahut da yakınlaşma durumu söz konusudur. Ve fakat buralarda yaşanan gelişmeler orta yerde dururken Yemen, Libya, Ukrayna vd yerlerdeki yaşanan gelişmeler de hiç kuşkusuz Cenevre-3 görüşmelerinde değişik biçimlerde azda olsa koz olarak emperytalistler arası ekonomik politik rekabet düzleminde masada asla kullanılmayacak kartlar olarak görülmemelidir. Bütün bu ve buna benzer gelişmeler de göstermektedir ki sorun salt Suriye geneli asla değildir ve tamda Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın değişik bölge ve alanlarındaki emperyalistler arası rekabet ve çelişkilerinin bir sonucu olarak üstünlük yada inisiyatif kurularak egemenlik odakları pekiştirilmek istenmektedir. Suriye genelinde tıp kı Batı Kürdistan’da PYD önderliğinde YPG güçlerinin ilerici savaşıyla elde edilen Rojava özerk yönetimi ve kanton sisteminde olduğu gibi ezilen ve sömürülen ulus ve milliyetlere mensup halkların kendi kendini yönetecekleri demokratik bölgesel özerklik ve yerel yönetimler ancak tamamen gönüllü ve demokratik temelde merkezileşmiş bir Konseyler sisteminde ısrar etmek gerekmektedir. Bunun için ezilen ve sömürülenlerin ilerici ve devrimci savaşı stratejik önemdedir ve ertelenemez bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Çözüm ne Rusya ne ABD ne de AB uluslararası emperyalist blok güçlerdedir. Gerçek ve doğru temelde çözüm ezilen ve sömürülenlerin ilerici ve devrimci savaşıyla kendi kaderlerini ellerine alarak kendi kendini yönetecekleri sistemlerin yaratılmasıyla mümkün olacaktır.        

                          

 

Önceki İçerikKıbrıs Kıbrıslılarındır!
Sonraki İçerikDersim’de coşkulu miting