Egemenler arasında çeşitli yönelimler ve eksen kaymaları üzerine!

Yukarıda altını çizdiğimiz ve başkaca somut gelişmelerin, kuşkusuz ki yekpare olmayan uluslararası emperyalist blok güçlerin sermaye durumundaki merkezileşmesi ve yoğunlaşmasına uygun olarak ele alınacağı tartışmasız bir olgudur. Bunun için yaşadıkları ittifaklar, görüşmeler, müzakereler ve çeşitli anlaşmalar da sürgit devam etmeyecek nitelikler göstermekte ve önümüzdeki süreçlerde de bir yandan anlaşma diğer yandan rekabet halinde gelişecektir. Şimdilik de bölgesel savaş düzlemindeki duruma devam şeklinde bir süreç izlenmektedir. Zira uluslararası emperyalist sermaye; statik bir olgu değil tam aksine dinamik bir olgudur ve sürekli değişim, hareket, aynı zamanda yayılma halinde bir seyir izlemektedir. Diyalektik tarihsel materyalizm bizlere bunu söyletmektedir. Çelişki yasası bizlere bunu göstermektedir. Asla unutulmamalıdır ki çelişki yasasında birlik; geçici, koşullu ve rölatif, mücadele; süreklidir.

HABER MERKEZİ(08.08.2015)-Gazetemizin 104.Sayısında yayınlanan’’Egemenler arasında çeşitli yönelimler ve eksen kaymaları üzerine’’ adlı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Son süreçteki önemli askeri ve siyasi gelişmeleri; özellikle çok uluslu emperyalist blok güçler ile bunun Ortadoğu’daki yansımaları üzerinden okuyabiliriz. Bu noktada başta ABD emperyalizmi ile Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki tekçi faşist devlet arasında yapılan İncirlik mutabakatı denilen anlaşma, Suriye’de yaşanan son gelişmeler ve arkasında Rusya-Çin emperyalistlerinin de olduğu İran’la yapılan nükleer anlaşmaya paralel olarak bölge dinamiklerinin belli eksen kaymalarına yol açan hareketliliklerini yorumlamak ihtiyaçtır.

IŞİD’ı ortadan kaldırmak ve iyice etkisizleştirmek için yerine başka partnerlerin rol alıp daha etkili ve işlevsel hale getirilmesine yönelik çalışmalar da yoğunlaşıldığı söylenebilir. Bu yönelim doğrultusunda, özellikle Suriye’deki emperyalizme bağlı dinamiklerde belli başlı değişiklikler yapılacağı öngörülmektedir. Esad’a karşı muhalifler olarak bilinen kesimler arasında bir elemenin devreye konulduğu da ifade edilebilir. Bu kapsamda ABD’nin başını çektiği ve AB emperyalist blok güçlerin de desteğini esirgemediği eğit-donat projesinde daha fazla yoğunlaşılarak, emperyalizme tam itaat temelinde uyumlu örgüt ve çetelerin ileri sürüleceğini vurgulamak yerinde olacaktır. İncirlik mutabakatıyla birlikte özellikle Suriye’de yaşanan gelişmelere karşı daha etkili ve operasyonel bir esneklik kazandırılmaya çalışıldığını da belirtebiliriz.

Ülkemiz tekçi faşist devletinin son hava operasyonlarıyla birlikte IŞİD’ten temizlenen alanlarda Suriye’yi terk edenler için güvenli bir bölge oluşturulması yönlü beyanlarının aksine; niyetlerinin, objektif gerçekliğin ve somut gelişmelerin farklı olduğunu ve farklı geliştiğini söylemek mümkündür. Bu durum; ABD emperyalizminin Suriye’de bizzat kendi koalisyon güçlerinin hakimiyetinde bir güvenlik bölgesi ya da geçmişte Irak işgali sürecinde 36. Paralel eksenli Güney Kürdistan’da sınır oluşturan Esad rejiminden bağımsız uçuşa yasak bir bölge oluşturma olarak anlaşılmamalıdır. ABD emperyalizminin bu yöndeki bir duruma henüz onay vermediğini ya da bunda karar kılmadığını söylemeliyiz. Kuşkusuz ki bu durumun, en başta Rusya-Çin emperyalistlerinin başını çektiği Şanghay Beşlisi olarak bilinen emperyalist blok güçler ile ABD’nin başını çektiği ve AB emperyalist blokun da içerisinde yer aldığı güçler tarafından istişare edilerek ancak bir sonuca varacağı tartışmasızdır. Ki özellikle son gelişmeler de göstermektedir ki, Suriye’de Esad rejiminden bağımsız, ABD’nin başını çektiği ve Ortadoğu’da işbirlikçi rejimlerin de içerisinde yer aldığı koalisyon güçleri olarak bilinenlerin kontrolünde bir uçuşa yasak bölge oluşturma durumu ve gündemi, henüz söz konusu değildir. Son süreçlerde Yemen’de yaşanan karşılıklı ateşkes ve İran ile yapılan nükleer çalışmalara yönelik anlaşma ve diğer gelişmeler de bu yöndeki belirlememizi güçlendirir niteliktedir. Önümüzdeki süreçte, başta uluslararası emperyalist blok güçler arasındaki karşılıklı görüşmelerin daha da sıklaşacağı ve bu paralel olarak yine Ortadoğu özgülünde başını İran’ın çektiği Şii eksenli devletlerle, başını Suudi Arabistan’ın çektiği Sünni eksenli devletler arasında da belli bir görüşme ya da göreceli yumuşamanın yaşanabileceği söylenebilir. Bu noktada 5+1 şeklinde yapılan nükleer anlaşmanın hemen ardından, Körfez ülkelerinin rahatsızlıklarını gidermek için de İran’ın teskin etme yönlü girişimi olmuştur. İran Dışişleri Bakanı Kuveyt ve Katar’ı ziyaret etmiş, başka ziyaretlerde bulunacağı da kamuoyuna yansımıştır. Ancak tam bir kurtlar sofrası olan Ortadoğu başta gelmek üzere, önemli belli başlı coğrafyalarda her an başka yönde çelişki ve çatışma durumlarının da bölgesel savaşlar düzleminde gerçekleşebileceği olasılıklar dahilindedir.    

Hizbullah lideri Nasrallah’ın Bugün yeniden diyebilirim ki Türkiye hiç kuşkusuz ki IŞİD’i destekledi, himaye ve gözetimini yaptı. IŞİD’i finanse etti, ona her türlü kolaylığı sağladı. Sınırlarını ona açtı. Fakat şimdi, Türkiye Başbakanı diyor ki; ‘IŞİD Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit ediyor.’ Günaydın Türkiye, uykunuz sıhhatli olsun! Türkiye IŞİD’i incitmemek için yanına Kürtleri ve solcuları ekledi” yönlü medyaya ve kamuoyuna yansıyan beyanını da doğru okumak gerekmektedir. Zira tekçi faşist Türk egemenlik sisteminin, IŞİD ile girift ilişkilerinden bir çırpıda koparak hemencecik değişeceğini söyleyemeyiz. Diğer yandan dünya basınında, AKP hükümeti-iktidarı öncülüğündeki devletin IŞİD ile petrol transferi vb. üzerinden karşılıklı ekonomik anlaşmalar pratiğinde olduğu da servis edilmiştir.

Kürt ulusu ve Kürdistan sorunu uzun zamandır bir uluslararası sorun olarak varlığını korumaktadır. Ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki faşist devletin geçmişten bu yana devam eden tekçi faşist paradigması da bilinen bir durumdur. Bu noktada tekçi faşist devletin, Batı Kürdistan’daki kantonların birleşmelerine yönelik rahatsızlığı ve Kürt Koridoru argümanı olarak nitelendirilen bir oluşuma izin vermeyeceği son günlerdeki açıklamalarla da dillendirilmektedir. Özellikle Cerablus vb. alanların PYD önderliğinde Kürt Ulusal Hareketi’nin kontrolüne geçerek Kantonlar arasındaki sınırların ortadan kalkması durumu için tekçi faşist egemenlik sistemi rahatsızlığını ve kendisi için bir tehdit oluşturduğunu sürekli vurgulamaktadır. Dolayısıyla IŞİD’e yönelik sözde operasyonlar ile oluşturulması planlanan güvenli bölgede muhaliflerin konumlandırılmasını ister ve arzularken, bu denklem içerisinde PYD’yi öngörmediğini de söyleyebiliriz. Fakat yaşanan pratik gelişmeler bu yönelimi zayıflatıp gündemden çıkarırken, Kantonlar arasında sınırların da kalkarak Batı Kürdistan’daki birleşik Rojava Özerk sisteminin daha da güçlenerek gelişeceği trendi söz konusu olmaktadır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki tekçi faşist devletin Güney Kürdistan’a yönelik son askeri operasyonlarının Irak ve Güney Kürdistan’daki yansımaları da iki eksende yürümektedir. Ve özellikle Barzani önderliğindeki KDP yönetim kademesi bir yanda, Kürdistan Yurtseverler Birliği(KYB), Irak Parlamentosu, Kürdistan Parlamentosu Goran Hareketi, Kürdistan İslami Toplum Partisi ise başka bir yanda duran açıklama ve tepkiler geliştirmiştir. Bu minvalde Mesut Barzani ve Neçirvan Barzani’ye yönelik ihanet vb. argümanlar eşliğinde nitelemeler oldukça sert tepkilere yol açmıştır. Zira Barzaniler hakimiyetindeki KDP yönetiminin ve onların önderliğindeki Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin AKP iktidarıyla sıkı fıkı ilişkileri, yapılan gizli petrol anlaşmaları ve ticari bağları doğrultusunda Kandil başta olmak üzere Güney Kürdistan’daki kamplara gerçekleştirilen askeri saldırılar-bombalamalarla doğrudan ilişkili olduğu söylenebilir. Bu anlamda Erdoğan önderlikli Davutoğlu’nun Başbakanlığındaki AKP hükümeti-iktidarıyla Barzani önderliğindeki KDP yönetimi arasında da bir uyumluluk ilişkisinin olduğu rahatlıkla söylenebilir.       

ABD emperyalizmi ile Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki tekçi faşist egemenlik sistemi arasındaki İncirlik mutabakatı adı verilen anlaşmanın hemen sonrası gelişen IŞİD, Kürt ulusal hareketi ve devrimci çevrelere yönelik devletin saldırıları karşısında ABD emperyalizmi bu son yaşananlarla ilgili olarak: “İki şey değişmeyecek; ABD PYD ile işbirliğini sürdürecek, ABD İncirlik mutabakatı sonrası Türkiye’yle işbirliğini derinleşecek” demiştir. Bu ve buna benzer yaklaşımlar önümüzdeki sürecin de nasıl gelişeceğine yönelik bazı ipuçları vermektedir.  

Yukarıda altını çizdiğimiz ve başkaca somut gelişmelerin, kuşkusuz ki yekpare olmayan uluslararası emperyalist blok güçlerin sermaye durumundaki merkezileşmesi ve yoğunlaşmasına uygun olarak ele alınacağı tartışmasız bir olgudur. Bunun için yaşadıkları ittifaklar, görüşmeler, müzakereler ve çeşitli anlaşmalar da sürgit devam etmeyecek nitelikler göstermekte ve önümüzdeki süreçlerde de bir yandan anlaşma diğer yandan rekabet halinde gelişecektir. Şimdilik de bölgesel savaş düzlemindeki duruma devam şeklinde bir süreç izlenmektedir. Zira uluslararası emperyalist sermaye; statik bir olgu değil tam aksine dinamik bir olgudur ve sürekli değişim, hareket, aynı zamanda yayılma halinde bir seyir izlemektedir. Diyalektik tarihsel materyalizm bizlere bunu söyletmektedir. Çelişki yasası bizlere bunu göstermektedir. Asla unutulmamalıdır ki çelişki yasasında birlik; geçici, koşullu ve rölatif, mücadele; süreklidir.

       

       

 

Önceki İçerikKoalisyon ve Erken Seçim Tartışmaları Üzerine!
Sonraki İçerikOvacık’ta hasat çalışmaları sürüyor