Maden zengini coğrafyaların bakir toprakları emperyalist-kapitalizmin doyumsuz talan iştahını kabartıp vahşi barbarlığına sahne olurken, emperyalist dalaşın poligon sahasına çevrilip halkları kıyımdan geçiren gerici savaş, işgal ve ilhaklara maruz bırakılırlar. Buna karşın maden yoksunu çorak toprak parçaları veya sağılarak kurutulmuş coğrafyalar emperyalist talanın ikincil ya da ihmal edilebilir dalaş alanı olarak kalır, bura ulus ve halkları emperyalist dengesiz gelişme yasasının ürünü olarak geri bırakılır, gelişmemiş toplumlar olarak biçimlenir ve açlığa   terk edilirler.

Açlığa talim edilen bura toplumlarının nüfuz altına alınması genellikle gerici savaşlara ihtiyaç duyulmadan yaşamsal düzeydeki muhtaçlıkları üzerinden sağlanarak, emperyalist dalaşın odağı da olmadan, nispeten daha kolay bağımlı hale getirilirler; ta ki açlar ordusunun ayağa kalkmasına kadar. Lakin, maden zengini topraklar ve buralarda yaşayan ulus ve halklar, elbette emperyalist nüfuz dalaşında stratejik önem taşıyan jeo-politik coğrafya ve burada yaşayan ulus ve halklar bunun aksine emperyalist barbarlığın hoyrat sömürüsüne, savaş, kıyım, kan banyosuna maruz bırakılırlar. 

Yer altı-yer üstü zenginliklere sahip coğrafyaların savaş ve çatışmalarla kanlı yazgıya dönüştürülen yaşamı emperyalist haydutluğun eseri olup, bir rastlantı değildir. Coğrafyanın zenginlikleri ya da yoksullukları doğrudan siyasi opsiyon ve müdahaleleri gündeme getiren etmen iken, sömürgeci talan ve hegemonya stratejilerine bağlı gelişen emperyalist dalaş bu coğrafya halklarını kana boğan siyasi olgu olarak tayin edici rol oynar.

Coğrafi şartlar ve iklim koşullarının canlı yaşam bağlamında tüm canlılar üzerinde etkide bulunduğu diyalektik bir gerçektir. Aynı diyalektik gerçek sınıflar mücadelesi üzerinde de etki göstermeyi ihmal etmez. Ki, bu etki, sınıflı toplumların iktisadi-sosyal-siyasal yaşam dinamiğinden aldığı kuvvetli tesirle sınıf mücadelesi yasası temelinde perçinlenip siyasi boyut alır, sınıflar arası çatışmaya keskin biçimde yansır. Nesnel alt-yapının yanında, siyasi üst-yapının belirleyici fonksiyonu burada bir kez daha açığa çıkar. Ekonominin yoğunlaşmış hali olan siyaset, emperyalist dünya gericiliğinin egemenliğinde gerici savaş ve çatışmaların birinci dereceden kaynağı olarak rol oynar. Emperyalist gerici siyasetin yasaları ekonomiden beslenirken, ekonomiyi yönetip biçimlendiren bir kuvvete dönüşür ya da icracı güç olarak nüfuz kurarlar.

Emperyalist dünya sistemi sermayenin karakterine uygun olarak yapısal krize bağlı iç çelişki, çatlak ve bölünmelerden muaf kalmaz, kalamaz. Bu, emperyalist-kapitalizmin sermaye ve nüfuz odakları biçiminde siyasi erk ve bloklar temelinde örgütlenerek hegemonya dalaşına girmelerine yol açar.

Emperyalist gerici savaşlara karşı devrimci savaşların yükseltilmesi elzemdir

Pazar büyüklüğü ve ekonomi ya da sermaye gücünden gelen avantajı diğer ulus ve halklar üzerinde sömürgeci, talancı ve baskıcı bir unsur olarak kullanan emperyalist haydutlar, bununla geri klikler üzerinde istediği sonuçlara ulaşsa da kendi aralarındaki nüfuz ve hegemonya dalaşında aynı sonuçları elde edemezler. Bunun için bir taraftan nükleer vb. silah gücünü geliştirerek “caydırıcı güç” olma yalanıyla saldırganlıklarını meşru kılmaya çalışırlar, aynı zamanda bloklar biçiminde örgütlenerek egemen olma dalaşında rakiplerine karşı avantaj elde etmeye çalışırlar.

Bu örgütlenme kapsamında diğer ülkeleri kendi strateji ve planlarına dahil ederek yedekler ve suç ortağı haline getirerek çeşitli biçimlerde kullanırlar. Daha da ileri giderek, aralarındaki çatışmayı bu ülkelere transfer edip bu ülkeler eliyle ve bunlar üzerinden sürdürürler. Kendileri asla doğrudan karşı karşıya gelmez, kuklaları üzerinden çatışır ve asla topraklarına savaşı taşımazlar. Savaşlarını, krizlerini, bunalım ve buhranlarını dünya halklarına fatura eder ama kurtarıcı olma pozisyonundan da geri durmazlar. Gerici savaşlarına jandarma ederek kana boğdukları ulus ve halkaların acıları karşısında riyakarca timsah göz yaşı dökmeyi ihmal etmez, bunu işgalci müdahalelerine basamak yaparlar.

Demokrasi götürme yalanı deşifre olunca, barış gücü olarak ya da “müttefikimizin daveti üzerine gidiyoruz” iki yüzlülüğüyle işgallere girişmeyi kendilerine hak sayarlar. Ulus ve halkları köleleştirenlerin onların özgürlüğü adına söz kullanması riyakarlığın daniskasıdır. Rusya Ukrayna’daki ulusal sorunlara demokratik çözüm götürüp ora uluslarına özgürlük için mi işgaldedir? Böyle olsa bile işgal hak mıdır? ABD ve AB’li emperyalistler Ukrayna halkları için mi kaygı duyup savaş kışkırtıcılığı yapmaktadırlar? Yoksa emperyalist dalaş ve çıkarları uğruna mı savaş kışkırtıcılığı yapmaktadırlar? Tonlarca silahı neden Ukrayna’ya göndermektedirler? Ukrayna savaşsın diye! Pe ki, bu savaş kışkırtıcılığı savaş karşıtlığı ve dökülen timsah göz yaşlarıyla örtüşmekte midir?… Kim savaş istiyor? Ukrayna halkı mı? Hayır. ABD ve AB’li emperyalistler istiyor, onlar hasıl ediyor, onlar kışkırtıyor. Rusya işgalci savaşı başlatıyor, Ukrayna değil. Ve elbette Ukrayna gerici-işbirlikçi iktidarı ABD, AB. Emperyalist bloğun kuklası dalaşın kuklası olarak bu süreçte rol oynuyor. Ukrayna halkı mı emperyalist dalaşın bir parçası olmayı yeğliyor? Hayır. Ukrayna işbirlikçi kukla iktidarı ve egemen burjuvazisi bu emperyalist dalaşın tarafı ve unsuru olmayı üstleniyor…

Ukrayna işgali emperyalist gerici bir çatışma olduğu kadar, emperyalist haydutların iki yüzlülüklerinin de resmidir. Emperyalist gericiliğin yerel uzantısı iktidarlar da en az emperyalist haydutlar kadar suçlu ve halkların dökülen kanından sorumludur. Emperyalist gericiliğe karşı, işgalci saldırganlığa karşı mücadele bu zeminde elzem iken, gerici savaşların devrimci savaşlarla karşılanması ve gerici işbirlikçi kukla iktidarlara karşı devrimci savaşın yürütülmesi bu zeminde şart ve gereklidir.

Önceki İçerikTürkiye-Kuzey Kürdistan’da Güncel Politik Durum
Sonraki İçerikMKP: Partimize yönelik saldırılara karşı tüm yoldaşları parti bilinci temelinde her cephede mücadele etmeye çağırıyoruz!