Emperyalist-kapitalist hegemonyanın 2015 yılı panoraması üzerine

Emperyalist dalaş ve bölgesel gerici güçlerin çatışmasının yarattığı avantajları, doğru bir siyasette birleştirerek, özgürlük tutkusunda silahların namlularına döken Kürt ulusu ve devrimci sosyalist güçler, bölgede yeni Rojavaların, Kobanêlerin yaratıcıları olacaktır. 2015 yılındaki gelişmeler, bölgede bu gelişmelerin dinamiklerini yeterince ortaya çıkarmıştır. Derinleşen bu toplumsal çelişkiler üzerinden, IŞİD gibi gerici bağnaz cihadist örgütlenmelerin var olması, taktiksel olarak devrimci-komünist güçlerin zayıflığı olsa da, süreç IŞİD gibi bağnazlıkları aşarak, ezilen halkları kendi önderliklerinde buluşturacaktır. Ezilen halkların gerçekliği; bu emperyalist ablukayı, sömürü ve talan düzenin, emperyalist gericiliğin bölgesel işbirlikçileri ile yıkmaya muktedirdir. Yine gelişen emperyalist-kapitalist ülkeler başta olmak üzere, emperyalist-kapitalist sistemin bir parçası olan devletlerde derinleşen toplumsal çelişkiler, emperyalist kapitalist sistem sahiplerinin uykularını kaçırmaktadır. Stratejik olarak onları bekleyen tehlike, dönemsel olarak taktiksel güçlülükleriyle aşılacak bir mesele değildir. Sömürü ve zulüm altında, huzursuz olan ve “artık yeter” deme sınırında patlamaya hazır yığınların, mevcut “ölü sessizliği”, devrim çığlığında güçlü bir özgürlük çığlığı olacaktır. Bunu egemenler biliyor. En zayıf halkalarında, barbarca saldırmalarının nedeni budur

HABER MERKEZİ (25-12-2015)- Gazetemizin 113. sayısında “Emperyalist-kapitalist hegemonyanın 2015 yılı panoraması üzerine” başlığıyla yayınlanan analiz yazızını siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.

2015 yılı, kapitalist sistemin derinleşen krizlerinin, emperyalist hegemonyanın yıkıcı yöntemleriyle, yerkürenin dört bir yanında uygulanması konusunda, “özel” öneme sahip bir yıl oldu. Merkezileşen sermaye hareketi dünyanın dört bir yanında egemenlik kurmak isterken, gerici hâkimiyet kurumları üzerinden, şekillendirdiği her politika ve belirlenen her emperyalist stratejinin; işçi sınıfı, ezilen halklar, mazlum uluslar ve ezilen inanç gurupları üzerinde uygulanan tiranlığa dönüşmesi, kapitalist-emperyalist sistemin var oluşunun tarihsel-temel özü olsa da, 2015 yılında uygulama bazında yaşanan kapsamlı barbarlık, tarihteki örneklerini aratır “niteliktedir”. Bugün yerkürenin her coğrafyasında, yaşanan ulusal ve sosyal sorunların temeli olan kapitalist “modernist” sistem, ürettiği her politikada, kendi içsel sorunları dâhil, yarattığı hiçbir toplumsal soruna çözüm üretmemektedir. Zaten çözüm üretmesini beklemek, kapitalist sistemin doğasını anlamamaktır. Özel mülkiyet dünyasının son gerici “kalesi” olan kapitalist-emperyalist sistem, yarattığı derin toplumsal çelişkilerle, derin ulusal ve sosyal çatışmaların ana sebebidir. Ulusal ve sosyal çatışmaların sebebi ve kaynağı olan bir toplumsal sistemin, kendi varlık zeminini ve çıkarlarını koruyarak, bu toplumsal çelişkilere “çözüm” olması, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu nesnel durumdan kaynaklı, emperyalist kapitalist sistem; hüküm sürdüğü tüm coğrafyalarda, hem kendi içsel çelişkileri hem yarattığı toplumsal çelişkiler üzerinden, derin toplumsal çatışmalar ve gerici savaşlarla hâkimiyet kurmaktadır. Bu gerici emperyalist egemenlik savaşları, uluslararası alanda, bölgesel düzeyde, ezilen ulus, sınıf ve halk katmanlarında güçlü bir öfke yaratmakta, ilerici devrimci mücadeleye muazzam bir dinamik yaratmaktadır. Bu öfke ve dinamiğin stratejik güçlülüğü emperyalist hegemonyanın esas çözümsüzlüğü iken, bu öfke ve dinamiğin, yine farklı gerici odaklar tarafından istismar edilerek örgütlenmesi ve emperyalist güçler arasındaki çelişkilere göre konumlanarak rol oynaması, emperyalist siyasetin baş başa kaldığı bir başka çatışmalı durumu ifade etmektedir. Yani emperyalist kapitalist sistem, yapısal ekonomik krizleriyle birlikte, ürettiği hegemonya siyasetinin derin çatışmaları içinde, kendi sürecini örgütlemede zorlanmakta, askeri, ekonomik olarak işgal ettiği coğrafyalarda, istikrar sağlayamamaktadır.

Bu genel çelişkiler ve çatışmalar ekseninde, emperyalist-kapitalist sistem, 2015 yılında, sömürü ve uluslararası hegemonya savaşında, adını tarihin hafızasına en kapsamlı barbarlık ve vahşet olarak yazdırmıştır. Ortadoğu, Kafkaslar, Arap Yarımadası, Pasifik, Afrika kıtası, Uzak Asya başta olmak üzere, emperyalist egemenliğin nişangâhında bulunan her coğrafya, emperyalist politikalar ve stratejilerin yarattığı, katliamlar ve barbarlıklar alanına dönüşmüştür.

Kitlesel katliamlar, emperyalist hegemonyanın egemenlik kurma çizgisidir

Emperyalist egemenlik ve dalaşın en keskin şekilde sürdüğü bölgelerde, sömürü, baskı, şiddet ve katliamlar, özel yetkili gerici savaş kurumları aracılığıyla gerçekleştirilen açık ya da gizli operasyonlarla kitlesel katliamlara dönüşmüştür. Bu katliamların özü; emperyalist güçler ve yerli işbirlikçisi faşist rejimlerin, ezilen uluslara, sömürülen sınıflara karşı geliştirdiği gerici savaştır. Emperyalist-kapitalist sistem, siyasal hedeflerine ulaşmak ve stratejik planlarını uygulamak için; girdiği tüm coğrafyalarda, canlıdan ve yaşamdan yana, doğaya ve varoluşa dair her türlü dinamiği yağmalamakta, katletmekte, hegemonyasına entegre etmektedir. Bu bağlamda, Bağdat’tan Kobanê’ye, Suriye’den Pakistan’a, Suruç’tan Ankara’ya, gerici kontra yöntemlerle patlatılan bombalar ve yaşanan kitlesel katliamlar, emperyalistlerin egemenlik kurma çizgisinin, farklı işbirlikçi gericilikler üzerinden uygulanmasıdır.

Hedeflenen kitlesel dinamikler ve kullanılan kirli yöntemler bağlamında emperyalist hegemonya savaşı topyekûndur. Ulusal ve sosyal kurtuluş davasının tüm sosyal, nesnel dinamiklerine yönelmektedir. Emperyalist bloklar arasındaki dalaş ve çatışma, mevcut toplumsal dinamiklerin tüm yaşam haklarının yağmalanması biçiminde, gerici bir savaş konsepti olarak uygulanmaktadır. Emperyalizme karşı direnç gösteren tüm toplumsal dinamikler, haklı, meşru örgütlenmeleri ve ilerici savaş güçleriyle beraber topyekûn imha edilmek istenmektedir. Ortadoğu ve Suriye bunun en açık örneğidir. Esad rejimine dayanarak bölgesel çıkarlarını korumaya çalışan Rusya emperyalizmi ile bölgedeki “muhalif” görüntülü gericiliklere dayanarak çıkarlarını korumaya, geliştirmeye çalışan ABD emperyalizmi arasındaki dalaşta, savaşın ağır faturalarını, bölgedeki halklar ve mazlum uluslar ödemektedir. Rusya merkezli emperyalist blokla, ABD-AB merkezli emperyalist blok arasındaki çatışma, bölge halklarının çıkarına değildir. Bu çatışma ve savaş, gerici emperyalist çıkarların çatışması ve savaşıdır. Yöntemleri ve araçları kirlidir, ezilen halklara ve mazlum uluslara, ötekileştirilmiş inanç gruplarına karşı zulüm ve katliamdır.

Emperyalist bloklar arasındaki dalaş ve çatışma, süreçte öne çıkan çelişkilerden biri olmuştur

2015’te, egemenlik mücadelesi yürüten emperyalist güçlerin, esas çatışma alanı Ortadoğu olmuştur. Ukrayna, Pasifik, Kafkaslar, emperyalist dalaşta öne çıkan alanlar olsa da, esas fırtına Suriye ve Ortadoğu üzerinde kopmuştur. Kelimenin yalın haliyle, Akdeniz, emperyalistlerin askeri yığınak alanına dönüşmüştür. Bu tarihsel kesitte, Rusya’nın başını çektiği, İran, Esad, Bağdat, Çin ittifakının, Suriye özgülündeki askeri hamlesi, emperyalist dalaşın derinleşmesi bağlamında en önemli hamle olmuştur. Rusya’nın bu açık stratejik hamlesiyle, ÖSO, Bayırbucak Türkmenleri, IŞİD mevzileri ve Suriye “muhalifleri” mevzilerinin bombalanması, Suriye’de askeri, teknik donanımın güçlendirilmesi, girilecek çatışmalı ortama dair yapılan stratejik-taktik planlardır.

Bunun karşısında, bölgenin işgal ve talan edilmesinde başından beri rol alan ABD, blok gücü olan AB ve bölgesel gerici ittifak gücü olan Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, KDP merkezli stratejik plan, sürecin olası derin çatışmalı ortamına gerçekleştirdiği hamlelerle hazırlanmaktadır. Türk hava sahası ve İncirlik Üssü’nün kullanılması, Başika’daki Türk askeri gücünün donatılması, Lazkiye’nin dağlık bölgelerindeki “Fetih Ordusunun” Rojava-Efrin bölgesine yönlendirilmesi, Suudi Arabistan’da Rojava kantonlarını dıştalayarak Suriye “muhaliflerinin” toplanması, Musul’un Şii güçlerin ağırlıkta olduğu Haşd el Şabi tarafından kurtarılmasını engellemek için Sünni egemenlik merkezi Nuceyfı’nin desteklenmesi, Barzani-Türkiye görüşmeleri, birbirinden bağımsız gelişmeler değil, bölgenin geleceğini şekillendirme ve emperyalist paylaşım için karşılıklı yapılan stratejik planların yılın son kesitindeki hamleleridir. Bu gelişmeler ve emperyalist blokların karşılıklı hegemonya stratejileri ele alındığında, Ortadoğu ve Pasifik merkezli askeri-siyasal konumlanışın, bu emperyalist çatışma ve dalaşı daha derinleştireceği açıktır. Bu çatışma, bölge devletleri üzerinden gündemde olan çatışmalar üzerinden esasta şekillense de, Rus uçağının Türk devleti tarafından düşürülmesi olayında ortaya çıktığı gibi, emperyalist bloklar arasında derinleşecek kriz ve çatışmalar üzerinde de cereyan edecektir. Her türlü ihtimale açık bu çatışmalı süreç, önümüzdeki süreçte bölgedeki gelişmeleri belirleyecektir.

Emperyalist-kapitalist hegemonya savaşının bir başka travması: Kitlesel göç-kitlesel ölümler

Emperyalizm sömürü sistemi ve askeri gücüyle, girdiği tüm coğrafyaları kan gölüne çevirmiş durumdadır. Gerici emperyalist savaş ve emperyalist kapitalist sistemin yarattığı toplumsal zemin üzerinden varlık zemini bulan, bu varlık zeminini kendi gerici ideolojik dokusunda vahşete çeviren (IŞİD gibi) gerici bölgesel örgütlenmeler ve gerici bölgesel faşist diktatörlükler, saldırı ve katliam seferleriyle, bölgede tüm yaşam alanlarını yerle bir etmiştir. Yağmalanan yurtlarından ve yaşam alanlarından, katliamlardan kurtulabilen insanlar, kitlesel göçlerle sığınabilecek alanlar aramakta, göç yollarında, kitlesel olarak ölmektedirler. Kadın ve çocukların kitlesel ölümü, yurtsuz, evsiz bırakılmış insanların sokaklardaki yaşam düzeyleri, emperyalist kapitalist barbarlığın insanlığa yaşattığı bir başka trajedidir. Yaşadığı sosyal alanlarda, yaşam ve barınma hakkı elinden alınarak, kitlesel göçlerle bir başka umutsuzluğa sürüklenen bu insan “sürüleri”, yüzyılımızda, 2015 yılına damgasını vurmuş, emperyalistlerin ve bölgesel gerici ittifak gericiliklerinin utancıdır.

Emperyalist kapitalist sistemin tüm egemenlik kurumları, şiddetlenen terör merkezleridir

Ortadoğu ve Suriye merkezli, dünyanın enerji kaynakları başta olmak üzere, pazarlarının ve zenginlik kaynaklarının paylaşımı için, çeşitli isimlerle gerçekleştirilen “zirveler”, diplomatik-politik görüşmeler, bir çözüm üretememiştir. Cenevre 1-2 Görüşmeleri, Viyana Görüşmeleri, G-8, G-20 “Zirveleri”, İklim “Zirveleri” gibi çoğaltabileceğimiz tüm gerici politik diplomasi ağı, bu süreçte sadece emperyalist stratejilerin bir başka alandaki çözümsüzlükleri olmuştur. Emperyalist kapitalist sistemin ekonomik kriziyle birleşen bu çözümsüzlük, şiddetlenen devlet terörü olarak merkezileşecektir. IŞİD gericiliğinin gerçekleştirdiği Paris katliamıyla, Avrupa’da ilan edilen olağanüstü hal, katliam üzerinden başvurulan bir yönelim olmasından öte, “demokrasi havarisi” Avrupa devletlerinin, konjoktürel yönelimidir. Göçmenlere karşı, bugüne kadar sinsice uygulanan siyaset, düşman fobisi üzerinden açıkça uygulanan bir siyasete evirilmiştir. ABD’nin Siyahilere karşı uyguladığı devlet terörü de aynı zeminden beslenmektedir. Gelişmelerin yönü, bu uygulamaların yaygınlaşacağı eksenindedir. Emperyalist gerici işgallerin sürdüğü bölge halklarının öfkesi, IŞİD gibi gerici cihadist örgütlerin yönelimleriyle aynı zeminde değildir. Bölge halklarının öfkesi, stratejik olarak emperyalistlerin korkusudur. Küresel kriz derinleştikçe, “demokrasinin beşiği” yanılsamasıyla, işgal altındaki uluslara ve halklara kan kusturan emperyalist ülkelerin hüküm sürdüğü coğrafyalarında, göçmen, ırk, din, sınıf farkı üzerinden, çıplak faşist uygulamalara geçmesi, güncel bir meseledir.

Derinleşen toplumsal çelişkiler, her coğrafyada devrimci savaşın zeminini güçlendiriyor

Emperyalist gericiliğin, işgal ve sömürü ile yerli işbirlikçisi faşist diktatörlükler üzerinden sürdürdüğü baskı ve zulüm ile toplumsal çelişkileri daha da keskinleştirmektedir. Bu onun niyetinden bağımsız nesnel toplumsal bir gerçekliktir. Gericiliğin, sistemsel bunalımı olarak, siyasal-ekonomik krizler, sistemsel varlığını sürdürmek için benimsediği ekonomik ve siyasal politikalar, işgal ve sömürüler, askeri ve bürokratik müdahaleler, mazlum uluslara ve ezilen halklara en ağır biçimde fatura edilmektedir. Bunun toplumsal karşılığı, derinleşen sınıf çelişkileridir. Ulusların boğazlanması üzerinden, mazlum ulusların öfkesi ve özgürlük arayışlarıdır. Ortadoğu’daki emperyalist kuşatma altında, Kürt ulusunun, KDP işbirlikçi güçlerinin çizgisini kırarak, ulusal özgürlük çizgisinde dinamik bir güç olarak durması, tarihsel öneme sahiptir. Emperyalist dalaş ve bölgesel gerici güçlerin çatışmasının yarattığı avantajları, doğru bir siyasette birleştirerek, özgürlük tutkusunda silahların namlularına döken Kürt ulusu ve devrimci sosyalist güçler, bölgede yeni Rojavaların, Kobanêlerin yaratıcıları olacaktır. 2015 yılındaki gelişmeler, bölgede bu gelişmelerin dinamiklerini yeterince ortaya çıkarmıştır. Derinleşen bu toplumsal çelişkiler üzerinden, IŞİD gibi gerici bağnaz cihadist örgütlenmelerin var olması, taktiksel olarak devrimci-komünist güçlerin zayıflığı olsa da, süreç IŞİD gibi bağnazlıkları aşarak, ezilen halkları kendi önderliklerinde buluşturacaktır. Ezilen halkların gerçekliği; bu emperyalist ablukayı, sömürü ve talan düzenin, emperyalist gericiliğin bölgesel işbirlikçileri ile yıkmaya muktedirdir. Yine gelişen emperyalist-kapitalist ülkeler başta olmak üzere, emperyalist-kapitalist sistemin bir parçası olan devletlerde derinleşen toplumsal çelişkiler, emperyalist kapitalist sistem sahiplerinin uykularını kaçırmaktadır. Stratejik olarak onları bekleyen tehlike, dönemsel olarak taktiksel güçlülükleriyle aşılacak bir mesele değildir. Sömürü ve zulüm altında, huzursuz olan ve “artık yeter” deme sınırında patlamaya hazır yığınların, mevcut “ölü sessizliği”, devrim çığlığında güçlü bir özgürlük çığlığı olacaktır. Bunu egemenler biliyor. En zayıf halkalarında, barbarca saldırmalarının nedeni budur.

 

Önceki İçerikEmek örgütleri 29 Aralık’ta iş bırakacak
Sonraki İçerikMiray bebeğin dedesi de hayatını kaybetti