Emperyalist senaryolar ve İdlib işgaline giden yolda yaşanacak hüsran

İdlib işgali Kürt sorunu ekseninde “TC” ile İran’ı Rusya’nın yedeği haline getirerek Rusya’nın bölgedeki ABD’ye karşı biçimlenen stratejik politikasına ortak etmiştir. İdlib işgali esasta Rusya’nın Suriye-Esad iktidarını, dolayısıyla da dolaylı egemenliğini tesis ederek sağlama alma ve ABD’yi yalnızlaştırarak devre dışı etmeye dönük stratejik bir Rusya hamlesidir. “TC”nin buna gönüllü olarak ortak olması, sınırlarındaki Kürt Kantonlarına dönük gerici emellerinde anlam bulmaktadır. Benzer gerekçe, yani Kürt sorunu eksenindeki gerici kaygı ve ABD ile yaşadığı sorunlara bağlı olarak taşıdığı ABD karşıtlığı tutumu İran için de geçerli olup bu plana dahil olmasının gerekçelerini oluşturur. Kuşkusuz ki, Rusya kendisine yedeklenerek işgale askeri güç olarak sıcak-ön mevzilerde katılan “TC” devletine belli esneklikler göstererek Kürtlere veya Kürt kantonlarına dönük politikalarında bazı adımlar atmasına olanak sunacaktır. Bu anlamda “TC” devletinin Afrin hedefini dillendirmesi rastlantı değil, Rusya’nın verdiği icazete işaret etmekte, onu yansıtmaktadır. Ancak, Kürtlere ve Kantonlara dönük “TC”nin gerçekleştireceği hamleler ABD tarafından sükûnetle karşılanmayacaktır. ABD’nin bölgedeki silahlı “cihatçı” örgütler eliyle provokasyonlar ve silahlı saldırılar ve belki de ciddi çatışmalar devreye sokması mümkündür

HABER MERKEZİ(25.10.2017)-Güney Kürdistan Barzani yönetimi, bura parçası Kürtlerinin ulusal iradeleri yok sayılıp kaderlerini belirleme hakları gasp edilerek, Kürdistan topraklarının emperyalist paylaşım savaşlarının yüz kızartıcı anlaşmaları neticesinde paylaşılarak zorla dahil edilip tabi tutuldukları Irak devletinden ayrılma hakkı ya da “bağımsız” devletlerini ilan etme hakkını elde etmeleri temelinde önemli bir adım atarak, Kürtlerin bu haklarına dönük irade ve tercihini ortaya çıkaran bir referandum gerçekleştirdi. Referanduma giden Kürtler, referandum sonuçlarıyla Irak devletinden ayrılarak “bağımsızlıklarını” ilan etme, “bağımsız” devletlerine sahip olma iradesini güçlü biçimde ortaya koydular.

Parçadaki “bağımsız” Kürt devleti, Kürdistan’ın bu parçasındaki Kürt ulusunun iradesiyle şafak açmış, formel olarak ilan edilmesine engel kalmayıp bu devlete ramak kalmışken, gerici savaş ve saldırganlık çanları da çalmakta gecikmedi. Ne ki, tayin edici ve esas olan gerici barbarların savaş tamtamları değil, bağlayıcı ve belirleyici olan halkların iradesi, somutta esas olan ulusun iradesidir. Bölgedeki gerici faşist devletler bu devletin ilanına engel oluştursa da bu gerici engel dışında gerçek bir engel kalmamış, Kürt devletinin ilanı en meşru ve demokratik şartları yakalamış durumdadır.

Bölge siyasi olarak tekin ve olağan bir coğrafya değil, emperyalist dalaş ve çatışmanın merkezi, gerici savaşların kadim toprağı durumundadır. Her türlü gerici hesap ve oyunun sahnelendiği, talan ve çapul gözlerinin dikildiği, petrol-doğal gaz zenginlikleriyle neredeyse her emperyalist gücün nüfuz ederek hak iddia ettiği büyük bir pazar, siyasi bakımdan kaotik bir bölge ve en önemlisi de ulusların iradelerinin hoyratça çiğnendiği gerici tepişmenin yerel gericilikler eliyle de yürütüldüğü karmaşık bir dehliz durumundadır. Bu gerçekliktir ki, bölgede emperyalist çatışma ve savaşların eksik olmamasını beslemiş, gerici iktidar ve diktatörlük-diktatörlere hapsedilmiş, ulus ve halkların yaşamı bilumum gerici çıkarlara hasredilmiş, IŞİD gibi barbar katliam çetelerinin acımasız katliamlar gerçekleştirmesine tanık olmuştur.

İdlib işgalinin esas gerekçesi Kürdistan gerçekliğidir

Bölgenin, aktüel olduğu kadar belli sorun ve çatışmalarda kilit roldeki dinamiklerinden biri Kürt-Kürdistan problemi veya realitesidir. Öyle ki, Güney Kürdistan’da “bağımsızlık” referandumu gerçekleştirilmesine rağmen, Rusya-“TC”-İran devletlerinin ittifakıyla gerçekleştirilen işgal hareketi İdlib’e yapılır, burada vuku bulur. Çünkü işgal hareketinin temel gerekçesi esasta Kürt-Kürdistan gerçekliği etrafında, Kürt meselesinde karşılık bulmaktadır.

İdlib işgal hareketi, bir yönüyle ABD emperyalizmi ile Rusya emperyalizmi arasında bölgede yaşanan nüfuz dalaşının ürünüdür. Rusya emperyalizmi, Suriye’de esasta inisiyatifi ele geçirse de ve ABD emperyalizmi bu durumu belli biçimde kabullenmek zorunda kalsa da tamamen elini çekmiş, hesabı ve oyunları olmayan bir durumda değildir. Kaosu besleyerek bundan nemalanmaya, hesaplar gütmeye devam etmektedir. Bu anlamda İdlib’de üstlenmiş olup buranın yönetim veya denetimini elinde tutan El-Kaide, El-Nusra ve devamı olan bir dizi silahlı cihatçı örgütleri bölgede kaosun sürmesi için ve esasta da silahlandırıp desteklediği bu örgütler eliyle yarattığı kaotik ortam üzerinden Rusya’yı sorunlarla karşı karşıya bırakarak ileriye dönük hesaplar gütmektedir ABD. İşte bu zeminde, Rusya burada yuvalanan tehdidi bertaraf etmek ve bölgede inisiyatifini güçlendirerek sağlamlaştırmak ve elbette ABD’nin hesaplarını boşa çıkarmak için İdlib’e operasyon yapmayı, işgal hareketinde bulunmayı planlayarak, “TC” ve İran’ı da Astana Görüşmeleri’nde yedekleyerek üçlü ittifak biçiminde gerçekleştirmiştir. İdlib, Rusya için hem bu silahlı örgütlerin yuvalanması, dolayısıyla bölge kaosu ve Esad iktidarı bakımından olduğu gibi kendisi için bir tehdit oluşturduğundan, hem de petrol-doğalgaz taşıma yolunu kontrol etme bakımlarından önem taşımaktadır. Tabi ki, ABD ile dalaşında da bütün bu zeminde özel bir önem kazanmaktadır. Aynı zamanda Rusya, ABD ve hatta “TC”nin Esad iktidarına karşı mücadelesini ve bu mücadelede kullanılan güçleri bertaraf ederek Esad iktidarını güçlendirip egemenlik sahasını büyütüp iktidarı sağlama almaktır. Ki, “TC” devleti, dahil olduğu İdlib işgali hareketiyle daha önce katil deyip muhalifleri destekleyerek yıkmaya çalıştığı Esad iktidarına hizmet ederek onu güçlendirmekte, Esad lehine bir operasyon geliştirmektedir. (Burada hemen söyleyelim ki, hangi gerekçeyle olursa olsun ve hangi güç-devlet olursa olsun, Suriye topraklarında, İdlib’de bulunmaları, buralarda askeri hareketler yapması işgaldir, başka ülkelerin egemenlik haklarının ihlali ve bu ülkenin iç işlerine burnunu sokmasıdır. Rusya da, ABD de, İran ve “TC” de bu durumdadır, bunu yapmaktadır. Dolayısıyla, derhal işgal hareketlerine son vermeleri, Suriye, Irak, Kürdistan ve bulundukları diğer ülke topraklarından çıkmalıdırlar.)

Rusya’nın “TC” ve İran’ı bu işgal hareketinde ittifak edinmesi ise, bunları askeri güç olarak kullanmasının ötesinde, bu devletlerin yumuşak karnı olan Kürt sorunundaki “duyarlılıkları”-tavırları itibarıyla rahat yedeklenip kullanılmaya müsait olmalarından ve ABD karşıtı pozisyonu itibarıyla İran’ın devreye sokulmasını uygun bulmakla, “TC” devletini ise yumuşak karnından yakalayarak ABD emperyalizmiyle karşı karşıya getirme veya ondan koparma planının gereği olarak gerçekleşmektedir.

Nitekim “TC”nin Rusya emperyalizmi ile bu ilişki ve yakınlaşmasını gören ABD emperyalizmi “vize” krizi olarak gündeme düşen gelişmeyle tepkisini sert biçimde yansıttı. ABD ile Rusya arasında belli bir denge oluşup Rusya Suriye’de inisiyatifini kabul ettirse de, ABD açısından her şey bitmiş değildir, en azından Irak ve Suriye devlet sınırlarına zorla dahil edilmiş olan Kürdistan parçalarına dönük hesapları açısından inisiyatifi ve nüfuzunu koruyarak geliştirmekte tereddütsüzdür.

“TC”nin asıl amacı Afrin’i, Kürt Kantonlarını kuşatarak engellemek ve boğmaktır

“TC”nin gayretle bu işgale girişmesi veya ortağı olması ise, ileriye dönük bazı hayallerin yanı sıra, özellikle Batı Kürdistan Kürt Kantonlarının İdlib üzerinden birleşmesini engellemek, dolayısıyla bekasına tehdit gördüğü Kürt yönetimiyle komşu olmayı, yani buradaki Kürt yönetiminin zayıflatılarak, gerektiğinde bertaraf edilerek Kuzey Kürdistan’ın (“TC” devlet sınırlarındaki Kürdistan ve Kürtlerin) bu durumdan etkilenmesi temelinde muhtemel gelişmeleri engellemek, aynı amaçla Afrin kantonunu işgal ederek boşaltarak Esad-Suriye iktidarına devrederek kendisince bu tehdidi ötelemektir. “TC” devleti açısından temel amacın Afrin’i Kürt kantonlarını kuşatmak ve birleşmelerini önleyerek zayıflatıp boğmak olduğu açıktır. Bu anlamda El-Nusra gibi cihatçı silahlı örgütlerin İdlib’den temizlenmesi yalan ve safsatadan ibarettir. Zira, amaçlarının Afrin olduğunu, Kürt kantonların birleşmesinin engellenip önlenmesi olduğunu alenen açıklamış durumdadırlar. İdlib’deki silahlı örgütlerle görüşerek anlaştıkları ve İdlib’in derinliklerine girmeyeceklerinin sözünü de verdikleri ifade edilmektedir. Amacın Kürt kantonlarının birleşmesini engellemek olduğu, Afrin’e göz dikildiği çıplak gerçektir. Ne ki, gerici hayallerle döşenen İdlib işgal yolu Kürtlerle yüz yüze geldiğinde bozguna uğrayarak, hüsran ve çaresizlikle geri dönüş yolunun ağırlaşacağı kesindir.

Gerek ABD emperyalizminin karşı strateji, komplo ve geliştireceği politikalar anlamında, gerekse de “TC” tarafından hedef alınan Kürtlerin bölgedeki varlığı ve mücadelesi, İdlib işgali ve buna bağlı planları bakımından “TC” devletinin başına çuval olmasa da çorap örecek bir handikap olacaktır. Şimdiden ilgili devletlerden destek alan veya doğrudan örgütlenen mezhep eksenli gerici örgütler vasıtasıyla çatışmaların yaşanması sinyal vermektedir. Gardını alan taraflar gelişen işgal hareketine kayıtsız ve sessiz kalmayacak, çatışma ve savaş batağı kaçınılmaz olacaktır.

Güney Kürdistan referandumu kapsamındaki Kerkük-Musul meselesi, Kürt yönetimi-ulusu ile Irak devleti arasında (şayet Barzani yönetimi ulusal iradeye rağmen tornistan yapmaz veya uzlaşmalar sağlanmaz ise) bir çatışma ve savaş gerçekliği yaratacaktır. Bu savaşın patlak vermesi bölgenin savaşa teslim olarak büyük bir kaosa sürükleneceği aşikardır. Bu da İdlib işgali ve bu merkezli hesapları boşa çıkararak içine alan bir genel bölge savaşı biçiminde cereyan ederek “TC”yi içine çeken bir kara delik olacaktır. Ki bu savaş olasılığı ABD ile Rusya arasında olmakla birlikte diğer ilgili ülkelerinde dahil olduğu büyük bir savaş anlamına da gelecektir ki, buna sınırlı bir dünya savaşı demek de mümkündür. Klasik bir dünya savaşı olmasa da büyük bir savaş biçiminde yaşanacağı kesindir. “TC” bu batağa atmış olduğu adımlarla gömülmüş durumdadır. 2019 seçimlerine dönük ırkçı-milliyetçiliğin körüklenerek geliştirilmesi ve savaş saldırganlığının tercih edilerek yürütülmesine dönük hesaplar bu kez Erdoğan-AKP güruhunu yutacak bir sonuçla neticelenecektir.

 

Özetle, İdlib işgali Kürt sorunu ekseninde “TC” ile İran’ı Rusya’nın yedeği haline getirerek Rusya’nın bölgedeki ABD’ye karşı biçimlenen stratejik politikasına ortak etmiştir. İdlib işgali esasta Rusya’nın Suriye-Esad iktidarını, dolayısıyla da dolaylı egemenliğini tesis ederek sağlama alma ve ABD’yi yalnızlaştırarak devre dışı etmeye dönük stratejik bir Rusya hamlesidir. “TC”nin buna gönüllü olarak ortak olması, sınırlarındaki Kürt Kantonlarına dönük gerici emellerinde anlam bulmaktadır. Benzer gerekçe, yani Kürt sorunu eksenindeki gerici kaygı ve ABD ile yaşadığı sorunlara bağlı olarak taşıdığı ABD karşıtlığı tutumu İran için de geçerli olup bu plana dahil olmasının gerekçelerini oluşturur. Kuşkusuz ki, Rusya kendisine yedeklenerek işgale askeri güç olarak sıcak-ön mevzilerde katılan “TC” devletine belli esneklikler göstererek Kürtlere veya Kürt kantonlarına dönük politikalarında bazı adımlar atmasına olanak sunacaktır. Bu anlamda “TC” devletinin Afrin hedefini dillendirmesi rastlantı değil, Rusya’nın verdiği icazete işaret etmekte, onu yansıtmaktadır. Ancak, Kürtlere ve Kantonlara dönük “TC”nin gerçekleştireceği hamleler ABD tarafından sükûnetle karşılanmayacaktır. ABD’nin bölgedeki silahlı “cihatçı” örgütler eliyle provokasyonlar ve silahlı saldırılar ve belki de ciddi çatışmalar devreye sokması mümkündür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikZincirleri kırarak özgürleşenlerin iradesi teslim alınamaz
Sonraki İçerik‘’Yeni Siyasal Programımızın Ekseni Bilimsel Sosyalizmin Tarihsel Birikimleri Olmuştur’’