Emperyalistlerin Kobanê özgülünde PYD’ye yaklaşımı üzerine

Kapitalist pazarlar için dünyanın nasıl da paylaşıldığı ve talan edildiği gün gibi ortadadır. Kapitalizmin emperyalist bir niteliğe bürünmesiyle birlikte sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi durmamış ve yeni nitelikler alarak tabi ki daha da derinleşmiş ve merkezileşmiştir

HABER MERKEZİ (03.11.2014)- Her şey gibi sermaye de durağan (statik) değildir ve dinamik bir olgu olarak işlemektedir. Bu bağlamda uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesiyle ilgili olarak çok kutuplu emperyalist sermaye bloklarının buna göre bir yaklaşım geliştirdiklerini belirtelim.

Uluslararası emperyalist devletlerin ve bu eksendeki işbirlikçi rejimlerin Kobanê’ye yönelik yaklaşımları ne insani ne demokratik ne de bir iyi niyet politikası asla değildir. Tamamen kendi çıkarları temelinde var olan eşitsizlikleri ve kötülüklere sözde insani ve demokratik kılıflar geçirilerek kürsel hegemonya anlayış ve politikalarını güçlendirme yönelimidir. Söz konusu olan emperyalist kürsel hegemonyanın insanı, doğayı ve yaşamı metalaştıran kapitalizmin manipülasyonudur. Zira resmi bir millet, dil, inanç, tarih, düşünce imtiyazı ve tekeli eksenli ulus devletler ve kapitalizm gerçekliğidir tam da bütün bu olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden olan. Öyle ki emperyalist kapitalizmin bir dünya sistemi olarak tamamen kendi özel mülkiyet çıkarları için dünyanın bütün coğrafya ve ülke sınırlarını çizmekten tutalım da nasıl yönetileceklerine kadar bir konsept içerisinde sürekli olmuştur. Yaşanan tarihi somut gerçeklikler ve gelişmeler bu duruma önemli göstergedir. Kapitalist pazarlar için dünyanın nasıl da paylaşıldığı ve talan edildiği gün gibi ortadadır. Kapitalizmin emperyalist bir niteliğe bürünmesiyle birlikte sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi durmamış ve yeni nitelikler alarak tabii ki daha da derinleşmiş ve merkezileşmiştir. Günümüz konjonktüründe karşı- devrim cephesinde olan bitenlerden işte bu uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezsileşmesine göre dünyanın ulaşılabilen bütün coğrafya ve ülkelerini dizayn ederek yeniden şekillendirme operasyonlarıdır. Ortadoğu ve Irak, Suriye, Türkiye- Kuzey Kürdistan vd özgüllerde yaşanan somut ve güncel gelişmeleri de bu kapsamda ele almak durumundayız. Hakeza halihazırdaki çok kutuplu emperyalist bloklar arasındaki rekabetin bölgesel savaşlar düzleminde görülebilecek gelişmelere yönelik yaklaşımlar da bu temelde gerçekleştirilmektedir. Yoksa ABD, AB, Rusya ve Çin emperyalist devletlerinin gerçekleştirdiği çeşitli politika değişikliklerini yeterince anlayamayız ve onlara ilericilik ve demokratiklik atfederek önemli bir yanılgı ve kırılma göstermiş oluruz ki bu durum hiç de masum görülecek bir yaklaşım olamaz. Onca tarihi ve somut- güncel gerçeklikler ve gelişmeler tecrübesiyle, tasfiyecilik ve ideolojik politik kırılmalara karşı önemli bir birikime sahip olduğumuz göz önünde bulundurulursa sanırız güncelde Kobane’de yaşanan gelişmelere ezen ve sömüren sistemlerin ve bunlara hakim sınıfların yaklaşımları da daha doğru anlaşılacaktır.

Sermayenin çıkar dalaşı ve Suriye

Çok açık ifade edelim ki Suriye’de Esad’ın azınlık diktatörlüğü rejimi özgülünde Rusya ve Çin emperyalistlerine karşı ABD ve AB emperyalistlerinin Ortadoğu ve tabii ki Suriye özgülünde hakimiyet savaşı içerisinde IŞİD gibi taşeron örgütlenmeler kullanıldığı gibi bizzat uşak rejimlerde önemli roller üstlenerek bu savaşın bir parçası durumundadır. Yani dememiz odur ki Kobanê’de IŞİD saldırganlığı ve vahşeti özgülünde ortaya çıkan tavır ve tutumların çok kutuplu emperyalist bloklar şeklinde kendisini halihazırda örgütleyen emperyalist devletler ve onlara dolaylı ya da doğrudan bağımlı uşak rejimler ve taşeron örgütlenmelerle dolaysız bir ilişkileri vardır. Esad özelinde Rusya emperyalizmi karşısında göreceli bir yenilgi alan ABD ve AB emperyalist bloklarının Irak’ta ve Suriye ekseninde IŞİD üzerinden yeni hamleler geliştirdikleri söylenebilir. Zaten daha on yıllar geçmemişti ki ‘Arap Baharı’ diye adlandırılan İslami ve Müslüman ağırlıklı ülkelerdeki ezilen ve sömürülenlerin ilerici ve meşru direnişi ve isyanları Suriye’ye kadar uzanmıştı ki özellikle Rusya emperyalizminin önemli bir hamisliği üzerine kurulan Esad diktatörlüğüne karşı da ülkedeki muhalefetin önemli bir bölümü de kullanılarak bir iç savaş geliştirildi. Bu iç savaş düzleminde Rusya ve Çin emperyalist blok güçlerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki güçlü etkisi başta olmak üzere Esad’ın da göreceli askeri ve siyasal başarısı eklenince ABD ve AB emperyalist bloklarını daha farklı arayışlara yöneltmiştir. Keza bizzat PYD’yi terörist ilan ederek muhatap almayan ve kendilerine göre uluslararası düzeydeki çeşitli toplantı, müzakare ve konferansların- Cenevre 1 ve 2’de olduğu gibi- dışında tutan anlayış, çizgi ve politika sahipleri yine aynı emperyalist efendilerdir.  İşte tam da böylesi bir süreçte hiç de dikkate alınmayan PYD önderliğindeki Rojova Özerk yönetimi ve bunun içerisindeki Kobanê kantonuna yönelik yaklaşımlarda belirli değişiklikler olduğu görülmektedir. ABD emperyalizmi Paris’te doğrudan PYD’yle görüşmüş ve karşılıklı bilgi paylaşımda bulunmuştur. Ve hemen akabinde de ABD emperyalizmi PYD’yi terörist olarak görmediğini kamuoyuna servis etmiştir. Her ne kadar kamuoyunda bilgisi dahilinde olduğu gibi Türk devletinin ‘PKK de PYD de bizim için teröristtir’ yaklaşımı olsa da ABD emperyalizmi ve buna endeksli AB emperyalist devletleri PYD’ye ılımlı bir yaklaşım ve pratik politika içerisine girmiştir. PYD’ ye silah transferi de dahil olmak üzere ABD ve AB emperyalist bloklarının çeşitli girişimlerinin olduğu tartışma götürmez gerçeklik ve gelişmeler olarak yaşanmaktadır. Bu kapsamda tabii ki PKK’ye yaklaşımlarda da bu düzeyde olmasa da belirli bir politika değişiklikleri olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Türkiye- Kuzey Kürdistan’da tekçi faşist Türk devleti üzerinden en son ‘çözüm süreci’ adıyla gerçekleştirilen görüşmeler ve politikaların da bu eksende yürütüldüğü söylenebilir. Bu temelde özellikle Ortaçağ gericiliğinin en barbar örgütlenmelerini günümüz özgülünde temsil eden IŞİD taşeron çete örgütlenmesi, Musul başta olmak üzere Irak ve Suriye’nin belli alanlarında daha da fazla varlığını geliştirmişken ABD ve AB emperyalist bloklarının demokrasi, insan hakları, özgürlük, adalet, uygarlık- medeniyet vb argümanlarıyla daha fazla devreye girmesi aslında tanıdık anlayış ve politikalardır. Hatırlatmak isteriz ki Irak işgali sürecinde de aynı emperyalist güçler benzer hatta aynı argümanlar eşliğinde saldırılar gerçekleştirmişti. Ve yine daha fazla demokrasi ve özgürlük aldatmacalarıyla yine devreye sokulan çok kutuplu emperyalist blokların hegemonyacı çizgi ve yönelimidir.

Kürt ulusunun radikal eylemleri meşrudur

ABD ve AB emperyalist bloklarının da PYD’yi muhatap olarak kabul etmesi tamamen emperyalist çıkarlar temelindedir.

Emperyalist efendileri bu duruma ve yönelime zorlayan başka bir neden ise başta Kobane olmak üzere dört parçaya bölünerek tarihi haksızlığa uğrayan ve hala ilhak, inkar ve imhanın devam ettirildiği Kürdistan ve diri Kürt ulusuna mensup kitleler olmak üzere halkların Avrupa ve dünya genelindeki kitlesel protesto ve radikal eylemleridir. Yoksa emperyalist devletlerin kendiliğinden ve hiç de iyi niyetli yaklaşımlarının bir sonucu olarak PYD’ye ve Kobanê’ye yönelik politikalarını değiştirdikleri söylenemez. Aynı yönelimi de mevcut gelişmeler PKK’ye yönelik de değiştirirlerse bu duruma hiç de şaşırmamak gerekir. Bu noktada Kürt Ulusal Hareketi’nin baştan itibaren devam eden uzlaşmacı çizgisi ve yönelimini herkese hatırlatmak isteriz. Kuşkusuz ki Kürt Ulusal Hareketi’nin bugüne kadar ki can bedeli verdiği son derece önemli ve yoğun mücadeleleri ve ödediği binlerce bedel sonucunda belirli kazanımların elde etmesi kadar doğal bir durum görülmeli ve kabul edilmelidir. Ancak çözüm ne emperyalizmde ne de onların bölge ve her bir özgülde işbirlikçi uşak rejimleri ve gerici taşeron örgütlenmelerindedir. Köklü ve stratejik çözüme; resmi her bir millet, dil, inanç, tarih, düşünce imtiyazı ve tekeline karşı tam hak eşitliği temelinde Sosyalist Halk Savaşı’yla ulaşılacaktır. Doğru ve günceldeki çözüm; tüm parçaların, iller ve bölgelerin tamamıyla yerel alandakiler tarafından seçilmiş denetlenebilir, görevden alınabilir, görevlilerinin konseyler biçimindeki merkezileşmiş ama aynı zamanda tam bir yönetim özerkliğini içeren Sosyalist Cumhuriyetler Birliğidir.              

 

 

        

 

Önceki İçerikÇözüm(süzlük) Süreci
Sonraki İçerikIŞİD’in ‘sosyolojisi’