Erdoğan’ın paradoksu: İstekleri sonunu hazırlıyor

Erdoğan/AKP iktidarı 15 Temmuz’la birlikte yakaladıkları ‘fırsatı’ çok iyi değerlendirerek, iktidarlarının devamını dahası ‘başkanlık sistemini’ de bu kaostan çıkararak, tüm ipleri ellerine almak istiyor. Hiç şüphe yok ki 15 Temmuz Erdoğan/AKP için bir kâbus olabilirdi, ancak değişen koşullar Erdoğan/AKP iktidarının gerici/faşist iktidarının devamı için onlara altın bir fırsat sundu

HABER MERKEZİ (31.10.2016)-Erdoğan/AKP iktidarı 15 Temmuz’la birlikte yakaladıkları ‘fırsatı’ çok iyi değerlendirerek, iktidarlarının devamını dahası ‘başkanlık sistemini’ de bu kaostan çıkararak, tüm ipleri ellerini almak istiyor. Hiç şüphe yok ki 15 Temmuz Erdoğan/AKP için bir kâbus olabilirdi, ancak değişen koşullar Erdoğan/AKP iktidarının gerici/faşist iktidarının devamı için onlara altın bir fırsat sundu. OHAL kapsamında çıkarılan KHK’ler ile bu süreci istediği gibi yürüten Erdoğan, buna mecbur olduğunun farkında. “Gerekirse OHAL 12 ayda bitmeyecek” söyleminin ardında ‘OHAL biterse bizde biteriz’ gerçeği yatıyor.

Elbette bu süreç Erdoğan/AKP’nin lehine kendi kendine yürümüyor. Toplumsal destek ve ‘meşruiyet’ sağlanması bu sürecin yürümesi açısından olmazsa olmaz. Bu destek ve ‘meşruiyetin’ sağlanması içinde bir yandan Kürdistan’da gerillalara yönelik, diğer yanda Suriye’de –esas hedef PYD olmakla birlikte- IŞİD ve PYD’ye karşı savaş yürütülüyor. Tabi Musul operasyonuyla ilgili edilen ‘beylik laflar’ da bu sürecin parçası. Çünkü Kürdistan’da olmasa da Türkiye’de toplumsal desteğin en ucuz yolu milliyetçi söylemler, faşizan refleksler ve ‘biz çok güçlüyüz’ imajını yaratmaktan geçiyor.

15 Temmuz: Kâbustan doğan altın fırsat!

15 Temmuz Erdoğan/AKP iktidarı için tam bir kabus olabilirdi. Bu darbe planının Erdoğan/AKP iktidarının planladığını söylemek çokta doğru bir söylem değil. Nitekim 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ın ilk görüntülerine baktığınızda konuşamayacak duruma geldiğini görebiliriz. Tabi bununla Erdoğan/AKP’nin darbeden haberi yoktu anlamı da çıkarılamaz. Görülen o ki, bu darbe zaten deyim yerindeyse ‘bağıra bağıra’ gelmiş. Ancak anlaşılan o ki ne zaman yapılacağı, nasıl yapılacağı belli değildi.

Diğer yandan darbe ile oyun olmayacağını da vurgulamak gerek. Darbe sürecinde yaşananlar bir kıvılcım ile tersine de dönebilirdi. Yani şöyle ki, ‘FETÖ’cü’ askerlerin meydanlara çıkmasıyla, Erdoğan karşıtı subaylarda kışladan çıkabilir, yine Erdoğan karşıtı halkta sokağa inebilirdi. Ancak bunlar yaşanmadı ve kâbustan erken uyanan Erdoğan/AKP iktidarı, kâbusu altın bir fırsata çevirdi.

Nitekim 15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL ile meclis fiilen baypas edildi. Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile sadece “FETÖ’cülere” yönelik değil aynı zamanda Kürtlere, demokratlara ve sosyalistlere yönelik saldırılar da başladı. Amaç tüm muhalif toplumsal dinamikleri ezmek ve toplumu ses çıkaramaz hale getirmek.

ABD seçimleri kritik bir yerde duruyor!

8 Kasım’da yapılacak olan ABD seçimleri Erdoğan/AKP iktidarı için kritik bir noktada duruyor. Bu seçim ABD’ye tam bağımlı olan “TC” devletinin kaderini de bir anlamda belirleyecektir. Erdoğan/AKP iktidarı seçimlerden Clinton’a kıyasla Trump’ın başkan seçilmesini dilemektedir.

ABD ve AB’li emperyalist güçler hali hazırda Erdoğan’ın üstünü çizmiş durumda. AKP/ Erdoğan iktidarı bu sebepten ötürü tüm muhalif dinamiklerin önünü kesmek ve faşizan söylemlerle kendisine ‘meşruiyet’ yaratmaya çalışıyor. Amaç ABD ve AB’ye toplumsal desteğin Erdoğan’dan yana olduğunu, muhalif hiçbir gücün olmadığını ve öyle kolay kolay Erdoğan’ı gönderemeyeceklerini göstermek. İşte tamda bundan ötürü OHAL, Erdoğan’ın olmazsa olmazı durumda ve OHAL’in kaldırılması için “12 ay bile yetmeyebilir.”

Donald Trump esasen bir ABD başkanı için fazlaca “absürd” sayılabilecek söylemlere sahip. Ancak özellikle Hillary Clinton’ın Erdoğan’ın üzerini çizenlerden olması, Kürtlere silah desteği sunacağını açıkça beyan etmesi Erdoğan için Trump’ın desteklenmesini mecbur bırakıyor. Tabi bu Trump’ın Erdoğan’ı çok sevdiği anlamına gelmiyor. Ancak Trump’ın bölgeye dair söylemlerinin daha esnek olması, Erdoğan’ı iki “kötü” aday arasından Trump’ı tercih etmeye zorluyor.

Erdoğan/AKP kontrolündeki burjuva medyanın Trump’a dair tek bir laf etmemesinin altındaki nedende budur.

Sürdürülemez baskının sonu Erdoğan’ın sonu olacak

Meclis’in baypas edilmesi, KHK’ler ile tüm muhalif seslerin bastırılması, kamuda başlatılan cadı avı, devlet mekanizmalarının bir bir Erdoğan’a bağlanması önemli bir kesimi rahatsız ediyor. Ancak baskıların ağırlığı, örgütlü güçlerin zayıflığı nedeniyle tepki somut bir güce dönüşemiyor.

Ancak bu, sürecin sonsuza kadar böyle gideceği anlamına gelmiyor. ABD  seçimlerinin ardından Erdoğan’a yönelik siyasi bir operasyon gerçekleştirilmesi muhtemel. Aynı zamanda dünyada yeni bir krizin yaklaştığı da görülüyor. Nitekim kapitalist ekonomistler/ideologlar bile belirli aralıklarla –ki bunlar kısa aralıklar- kapitalizmin ekonomik krize ihtiyacı olduğunu ve sistemin kriz doğurmak zorunda olduğunu ifade ediyor. Bu krizin “TC”yi es geçeceğini iddia etmek, olsa olsa saflık olur. Bir de bunun üstüne toplumun önemli bir bölümündeki rahatsızlığı eklediğimizde sürecin böyle devam etmesinin olanaksızlığı ortaya çıkıyor.

Başkanlık referandumununsa 2017’nin ilk yarısında olacağı hemen hemen kesin gibi. Bu referandumda ülkenin ve halkların geleceği açısından çok kritik bir yerde duracak. Erdoğan’ın başkanlığı, sürecin bu şekliyle bir süre daha devamı anlamı gelecektir. Ancak başkanlık hayallerinin yıkılması, Erdoğan’ın da sonunun hazırlanması anlamına geliyor.

Bu süreçten sosyalist güçler olarak, “muzaffer” çıkmak sosyalist iktidarı kurmak mümkün değil. Niyetlerimiz ne olursa olsun, gerçekler gün gibi ortada duruyor. OHAL baskısı altında, faşist saldırıların bu denli yükseldiği bu süreçten güçlerimizi koruyarak çıkmak başarı olacaktır. Güçlerimizi korumalı ve daha da güçleneceğimiz döneme yönelik hazırlık yapmalı, zemin hazırlamalıyız. İçinden geçtiğimiz günlerin gerçekleri, bunu gerektiriyor. Fakat bu gerçekler yılgınlığa kapılmamıza asla gerekçe değildir. Sınıf mücadelesinin çok uzun erimli bir mücadele olduğunu her daim hatırlamalı ve o meşhur sloganımızda olduğu gibi “ciğerlerimizi zorlamalıyız”

Önceki İçerikDHF İzmir’de kurultay toplantısı gerçekleştirdi
Sonraki İçerikBelediye başkanlarının tutuklanması Kürt ulusal iradesine yapılmış bir saldırıdır!