Erken Seçim ve Koalisyon Hükümeti Olasılıkları Üzerine

Devletin yeniden yapılanmasında izlediği “kaba” siyaset ve uygulamalar, iflas eden “stratejik derinlik” siyasetinin sonuçları, 17-25 Aralık konusu olan nedenler ve gelişmeler, Gezi-Haziran ayaklanmasına konu olan nedenler vb daha birçok gelişme AKP’nin diken üzerinde hareket etmesine neden olmakta ve bu “günah”larının hesabının sorulacağı gerçeğini sürekli canlı tutmaktadır. Bu nedenlerden kaynaklı koalisyon hükümeti bu korkuları gidermekten uzak olduğundan erken seçim yâda geçici bir azınlık hükümeti olasılığı giderek güç kazanıyor denebilir. Ama ısrarla ekleyelim ki, toplumsal gelişmeler her zaman, daha doğrusu genellikle iradeyle tayin edilemezler. Dolayısıyla AKP/Erdoğan’ın korkularına rağmen bir koalisyon olasılığı tamamen rafa kaldırılamaz

HABER MERKEZİ (14.08.2015)-Ezilen halkları egemen sınıfların hangi kliğinin boyunduruk altına alıp ezmesi meselesinde ehvenişer de olsa bir tercihte bulunma yaklaşımı Sosyalist hareketin kapalı olduğu bir tartışma olsa da, bu konu özgülünde gündemi meşgul eden gelişmeler karşısında halk kitlelerini ve devrimci-komünist öncülerini etkileyen-etkileyecek olan ideolojik-politik-örgütsel yönlerini açığa çıkarmak ve tutum almak kaçınılmazdır.

Sınıf mücadelesi karşıt iki sınıfın çatışmasına sahne olurken, gerici sınıfların kendi aralarındaki egemenlik mücadelesi de farklı nitelikte olmak kaydıyla sınıf mücadelesinin ilgi alanına haklı olarak giriyor. Özellikle burjuva-gerici egemen sınıfların kendi aralarındaki hâkimiyet elde etme-elde ettiği hâkimiyeti sağlamlaştırma-koruma ve sürdürme çabasıda sınıf mücadelesindeki karşıt sınıfların mücadelesine doğrudan etki yapmaktadır. Genel olarak denilebilirki karşıt sınıfların sınıfsal temeldeki ezeli mücadelesi karşısında gerici egemen sınıflar kendi aralarında egemenlik(hâkimiyet kurma) mücadelesi yürütseler de, söz konusu ezilen sınıflar olduğunda bir araya gelerek ortak hareket etmektedirler. Bu durum tarihteki örnekleriyle sabittir.

Yukarıdaki gerçek bir başka gerçek olan gerici egemen sınıflar arasındaki hâkimiyet mücadelesini ve egemen sınıflar arasındaki çelişkiden ezilen halklar adına devrimci-komünist hareketin devrim mücadelesi adına faydalanmasını yadsımaz. Aksine egemen sınıflar arasındaki çelişkilerden devrim mücadelesinin çıkarları doğrultusunda, bu çelişkilerin daha da derinleşmesini düzenin krizinin büyümesini  faydalı görürler.

7 haziran genel seçimlerine ilişkin Maoist hareketin tavır belirlemesine bu perspektif yön vermiştir. 13 yıllık AKP hükümetinin hükümet olmaktan çıkarak egemen sınıflar arasında ki hâkimiyet mücadelesinde hâkim iktidar kliği durumuna gelmesi, hâkim klikler arası dengelerde değişikliklere neden olurken egemen sınıflar arasındaki mücadelenin de keskinleşmesine neden olmuş ve bu mücadele kamuoyuna alanen yansıyarak gündemi işgal etmiştir. ‘’Ergenekon’’, ‘’Balyoz’’ gibi operasyonlar ve tutuklamalar, polis-ordu-yargı-YÖK vb kurumlarda yapılan düzenleme ve atamalar, anayasada ve yasalarda yapılan bazı düzenlemeler AKP kliğinin iktidarlaşmasının önünü açan ve iktidar koltuğunu sağlamlaştırmasını sağlayan gelişmelerdi.

Devlete hâkim olmak, hâkim klik olarak devleti yönetmek ve yönlendirmek dahası iktidar olmak devletin asli kurumları olan ordu-polis-yargı-mahkemeler-YÖK-Eğitim gibi kurumlarına hâkim olmakla mümkündür. AKP kliği 13 yıllık hükümetlik sürecinde emperyalist tekelci sermayenin yeni birikim sürecine uygun devletin yeniden yapılandırılması  noktasında emperyalizmden aldığı açık desteği arkasına alarak bu kurumlara büyük oranda hakim olma avantajını elde etti. Fakat bu hakimiyet egemenler arasındaki mücadeleninde kızışmasına ve egemenler arasında yeni hamlelerin yapılmasını gündeme getirdi. Ki bu hamlelerden biri “çözüm süreci”dir. Kürt sorununda çözüm noktasında Kürt Ulusal Hareketinin 90’lardan itibaren dillendirdiği “diyalog” ve çözüm önerileri AKP için uygun bir hamle olarak ele alındı. Çatışmasız bir ortamın getireceği rehavet, çatışmasızlık ortamında ülkeye akacak sıcak paranın yaratacağı canlılık ve bu canlılık üzerinden oluşturulacak siyasi istikrarla AKP’nin kitle desteği genişletilirken, toplumun canını acıtan meselelere “çalıştay”lar ve “demokrasi” söylemleriyle el atmış görüntüsü verilerek toplum beklentiye sokulmuş, dışarıdn akan yabancı sermaye, yapılan devasa özelleştirmeler ve kendi sermaye çevresinin palazlanırken AKP’ye “hibe” ettiği bağışlardan toplumun geri ve yoksul kesimine yaptığı aynı yardımlar AKP’nin bu güne kadarki “oy” deposunu doldururken hem ekonomik olarak palazlanmanın hem de iktidar olmasını sağlayacak yasaların çıkarılmasını da, parlamentoda hâkim bir çoğunluk olmasını da sağlamıştır.

AKP’nin 2023-2071 planları

Vaktiyle Adnan Menderes’in uğradığı akıbeti bilen egemen sınıfın bu hakim kliği durumundaki AKP, iktidarını 13 yılda sağlamasına rağmen bu iktidarın her an elden gidebileceğinin de farkındadır. Menderes’li DP de iktidar olmuş, parlamentoyu istediği gibi yönetmiş, diğer egemen sınıf kliklerin sözcüsü parlamenterlerin miting yapmasını dahi kontol eden-engelleyen parlamento içinde milletvekillerinden oluşan komiteler kurarak partileri, basını vb izleyen-denetleyen, karşıtı olan basını vs baskı altına alan vb vb. uygulamalara girmiş, dayandığı sermaye çevresini palazlandırma noktasında devletin olanaklarını kullanmıştı. Devamında ise ABD emperyalizmine bağlılık zemininde  egemen sınıfların diğer kesimi olan komprador bürokrat burjuvazi ve büyük toprak ağaları desteğindeki ordu darbesiyle iktidardan indirilmişti.

Geçerken belirtelimki bugün bir darbe ihtimali varmıdır-yokmudur tartışması gereksizdir. Ordu NATO’nun en büyük ordularındadır ve NATO’nun vurucu militar bir gücüdür. ABD’nin çıkarlarına ters gelecek bir hareket yapması da olanaksızdır.

Gelinen aşamada AKP iktidarı hâkim-egemen olma statüsünü kalıcı kılmak ve devlet iktidarı konumunu sürdürmek için orta vadeli planını gerçekleştirmeye ihtiyaç duymaktadır. Kısa vadeli planlamada tek başına çoğunluk hükümeti olmanın getirdiği avantajları kullanarak sahip olduğu yeterli vekil çoğunluğu üzerinden yaptığı yasal düzenlemelerle ve yaptığı atamalarla devlet bürokrasisinin üst kademelerine AKP kliği yerleşmiş durumdadır. Bunun yanında hem ordu, hem polis hem yargı hemde devletin diğer temel kurumlarına yönelik kendi kliğinin iktidarı için çeşitli gerekçelerle yapılan operasyonlar, açılan soruşturmalar ve tehdit-şantajla istifaya zorlamalar neticesinde AKP kliği kısa vadede(13 yıl içinde) iktidar koltuğuna oturmuş durumdadır. Fakat devletin devamlılığı esası üzerinden şekillenen devlet bürokrasisi gerçekliği AKP’nin iktidarı için biraz daha zamanı gerekli kılmaktadır. Ve kendi deyimleriyle orta vadede 2023 yılına kadar iktidarda kalmaları gerekmektedir. Bunun nedeni devletin temel kurumlarına en aşağıdan itibaren yerleşebilmek için gerekli olan zamandır. Hali hazırda devletin temel kurumlarının üst mevkilerine çeşitli biçimlerde(kendilerine yakın kesimleri atama, bazılarını istifaya zorlayarak kendine yakın kesimlerin önünü açma, tutuklamalarla ve sürgünlerle boşalan yerleri vekâleten yürütme vb)kendine yakın bürokratları doldursa da devletin bu temel kurumlarında hali hazırda kemalist “laik” eğitim görmüş kesim esas çoğunluğu oluşturmaktadır. 80 sonrası imam hatip okumuş kesimden devlet kurumlarına geçiş yapmış kesimin büyük bir kısmı “irticayla mücadele” kapsamında tasfiye edilip devletin bu temel kurumlarından dışlansa da hali hazırda bu kurumlarda hatırı sayılır bir kesim bulunmaktadır ve kemalist kesimin çoğunluğuna rağmen bu kesimin önünün açılması için daha öncekiler gibi çoğunluk hükümetine ihtiyaç vardır. Örneğin, bugün yargıda yapılan tasfiyelere ve sürgünlere rağmen AKP yargıya gerçek anlamda tam hâkim değildir. Yargıya üst kurulları-üst yargı üzerinden müdahale ederek yönlendirmeye-denetimde tutmaya çalışmaktadır. Yargı da esasta kemalist “laik” kesim çoğunlukta olmasına rağmen bu “üst” lerin sürgün, ihraç, soruşturma ve takibat gibi tehdit ve uygulamaları nedeniyle sinmiş durumdadırlar. Fakat buna rağmen boşalan mevkilerin altlardan gelenlerce doldurulacağı gerçeği yargı bileşeninin siyasi rengini değiştireceği kaygısı ve devletin diğer temel kurumlarındaki gerçeklik AKP’yi Menderesli DP örneğini düşünerekten tedirgin etmektedir.

“Yeni osmanlıcılık” perspektifini kendine rehber alan AKP’nin “padişahlık”, “sultanlık” özentili kurucu başkanı Erdoğan’ın bu özentisi boşuna değildir. “Yeni osmanlıcılık”ın doğal bir sonucu olan “padişahlık” yalnız yönetme hırsı olarak açıklanamaz aynı zamanda ileri sürdüğü “başkanlık” sistemiyle hem devletin yeniden yapılanmasında oturduğu iktidar koltuğunu sağlamlaştırmak için gerekli olan düzenlemelerin daha hızlı ve sorunsuz yürürlüğe girmesine olanak sağlayacağı gibi, tek başına hükümet ve sonrasında iktidarlaşmaya giden süreçte toplumun sosyal-kültürel dokusuna yaptığı müdahaleden kaynaklı toplumun geniş bir kesiminide kendine düşman ettirmiş ve bu düşmanlarının çoğalması azgın faşist uygulamalar eşliğinde “hitler” ruhunun da canlanmasını sağlamıştır.

Bu ve daha başka nedenlerden kaynaklı 7 Haziran seçimleri AKP-Erdoğan kliği için hayati önemde bir seçimdi. Özellikle “stratejik derinlik” perspektifli politikaların iflas etmesi ve “değerli yalnızlık” a sürüklense de, burjuva-pragmatizmi gereği “fabrika ayarlarına” dönüşü imkânsız değildi. 7 haziran seçimleri bu anlamda önemliydi: Tek başına çoğunluk sağlamak ve kalınan yerden devam etmek, “başkanlık” için biraz daha yol almak ve devletin yeniden yapılanmasında diğer kurumlardaki hakimiyeti daha da derinleştirmek için yasal-anayasal düzenlemeler yapmak, kendine yakın bürokratların önünü açarken diğerlerini sürgünlerle, erken emeklilikle, “paralel”likle, “vatan hainliğiyle” vb nedenlerle baskı altında tutmak sindirmek….

Gelişmeler hâkim sınıflar arasındaki çelişkilerinde derinleşmesi anlamına geliyordu ki, tam da bu ortamda bu çelişkileri derinleştirmek, bu çelişkilerden devrimci mücadelenin gelişmesi için faydalanmak somutta faşizmin baş temsilcisi durumundaki(tek temsilcisi AKP değil elbette) tekçi “AKP” karşıtlığını merkeze alan fakat sistemi ve sistem partilerinide hedeften çıkarmayan bir politika uygulamayı gerekli kılmış ve genel seçimlere bu perspektifle katılınmıştır. Sonuçta ise AKP istediği sonucu alamamış, gerekli çoğunluğu sağlayamamıştır.

AKP için İki yol vardır: Ya koalisyon hükümeti içinde yer alarak bir hükümet olmaya devam etmek ama bu durumda da 2023 planınını askıya almak ki bu da devlet kurumlarında elde ettiği etkinliğin devamı için gerekli olan atama vb’lerinin sekteye uğraması ve elde ettiği üstünlüğün kaybedilmesine neden olabilecektir, ya da erken seçime giderek şansını bir kez daha denemek… Bu anlamda iki olasılığın gündemde olduğu bir gerçek. Ne var ki, Erdoğan’ın çizdiği yol erken seçim yolu olarak açıktır. Şayet her şeyi mutlak biçimde kontrol eden bir AKP/Erdoğan gerçeğinden söz edilseydi, kuşkusuz ki tek başına iktidar olmanın şartları yaratılarak erken seçime kolayca gidilirdi. Ne ki, 7 Haziran seçimleri de gösterdi ki, tüm iştahlarına karşın halk kitleleri gereken desteği vermeyerek koalisyonu buyurdu. Demek ki, her şey Erdoğan’ın (ki seçim çalışmalarına Erdoğan da katılarak devlet olarak girdi AKP) planladığı gibi, istediği yolda ve planlarına ya da çıkarlarına uygun olarak yürümüyor, yürüyemeyebiliyor. Koalisyon olasılığı tercih edilirse, bu AKP ve özellikle de Erdoğan’ın çıkarlarına, planlarına, hedeflerine vb vs ters gelir, onun için erken seçim kesindir demek gerçekçi bakmak olamaz. Mümkündür ki, Erdoğan’ın çıkarlarına ters gelişmeler olur, oluyor da, olacaktır da. Bu gelişmeyi engellemek gerici zorla da olsa her zaman mümkün değildir. Dolayısıyla koalisyon olasılığını en azında erken seçim olasılığı kadar güçlü tutmak yanlış olmaz. Kaldı ki, uluslar arası güçlerden, ülke içindeki büyük sermayenin önemli kesimleri ve hatta AKP içinde belli bir çevre koalisyon istemektedir. Elbette Erdoğan’ın komplolarla vb vs bir erken seçimi koşullaması, erken seçime gidilmesi tamamen mümkündür, fakat koalisyon olasılığı da aynı biçimde rasyonel ve gerçeğe uygundur.

Devletin yeniden yapılanmasında izlediği “kaba” siyaset ve uygulamalar, iflas eden “stratejik derinlik” siyasetinin sonuçları, 17-25 Aralık konusu olan nedenler ve gelişmeler, Gezi-Haziran ayaklanmasına konu olan nedenler vb daha birçok gelişme AKP’nin diken üzerinde hareket etmesine neden olmakta ve bu “günah”larının hesabının sorulacağı gerçeğini sürekli canlı tutmaktadır. Bu nedenlerden kaynaklı koalisyon hükümeti bu korkuları gidermekten uzak olduğundan erken seçim yâda geçici bir azınlık hükümeti olasılığı giderek güç kazanıyor denebilir. Ama ısrarla ekleyelim ki, toplumsal gelişmeler her zaman, daha doğrusu genellikle iradeyle tayin edilemezler. Dolayısıyla AKP/Erdoğan’ın korkularına rağmen bir koalisyon olasılığı tamamen rafa kaldırılamaz.

Nedenleri AKP’nin “günah”larıyla yakından ilgilidir ki, yalnızca toplumun büyük bir kesiminin tepkisini almamış, iktidardan düşen egemen sınıfın diğer kliğinin de alttan alta diş bilemesine-fırsat kollamasına ve zamanı geldiğinde en sert hamleyi yapma olasılığını da gündeme getirmiştir.

AKP tek başına iktidar olma hayalleri peşindedir, bunun stratejisini uygulamaktadır. Başka “kurtuluş” yolu yoktur. Nasıl mı olacak? Bu da somutta attığı adımlarla sabittir. Şovenizmi canlandırarak, çatışma-gerginlik ortamını yeniden dirilterek, karalama ve manipülasyon operasyon eşliğinde algı yönetimiyle “ AKP” tek başına hükümet olduğunda daha iyiydi algısını oluşturarak. Elbette bunu yaparken devrimci-sosyalist-yurtsever kesimler üzerinde baskı oluşturmak, aktivistlere yönelik sürek avı başlatmak ve bunu seçim anına kadar canlı-sürekli kılmakta başvuracağı bir yöntem olacaktır. Deyim yerindeyse binlerce insanı gözaltına alacak, bazılarını tutuklayacak kalanları ise büyük olasılıkla seçim sonrasında serbest bırakacaktır. Devrimci-sosyalist-yurtsever basın ve DKÖ’ler ağır baskı altında tutulacağı gibi kapatılmaları dahi gündeme getirilecektir. Yine şimdiden başlatıldığı gibi öne çıkan vekil ve vekil adayları hakkında da fezlekeler hazırlayacak, hatta daha ileri giderek “terör odağı” şeklindeki yalan propagandasıyla HDP’yi kapatma baskısı altına almaya çalışacaktır, çalışıyor. Başlatılan sınır ötesi saldırılar hiç kuşku yok ki sınırlar içinde de tek tek suikastlardan toplu katliamlara-faili belli cinayetlere kadar tırmandırılacaktır. Bu olasılık dışı değildir ve bunun için “DAİŞ” gibi piyonlarda hazırdır.

CHP ile yürütülen koalisyon görüşmeleri belirsiz ve somutluktan uzak yürütülmektedir. Denedik olmadı sonucu büyük bir ihtimaldir. Şayet CHP bu konuda uyanık davranırsa AKP’nin oyalama taktiğini olası seçim döneminde etkili bir şekilde teşhir eder.

Gelişmeler göstermektedir ki olasılıklardan biri olan erken seçim olasılığının yanında DAİŞ ve PKK ile yürütülen mücadele gerekçesiyle erken seçim olasılığının netleşmesi durumunda bu olasılığının taşıdığı risk bahane edilerek geçici azınlık hükümetiyle süreci kendi lehlerine kullanılabilir. Ki bu olağanüstü koşullarda “olağan üstü hal” uygulamalarını aratmayan yaptırımlarla toplum baskı altına alınacak ve seçimlere kadar istedikleri zemini sağlamaya çalışacaklardır. Bu azınlık hükümetine MHP’den destek gelme olasılığı yüksektir. Bunun emareleri mevcuttur. Saraya giden MHP’liler, “taşın altına elini değil belini de” sokmayı düşünen faşist Bahçeli’nin açıklamaları bu türden olasılığı güçlü kılmaktadır.

Devletin yönelimi ’90’ları aratmayan politika ve uygulamaları gündeme getirecektir. Bundan 90’lara dönüyoruz algısı savunuluyor anlaşılmasın. Dönem 90’lar döneminden farklıdır.Hem toplumsal-siyasal gelişmeler, hem egemen sınıflar arasındaki çelişki ve çatışmanın boyutu farklıdır, hem de devrimci-komünist ve Kürt Ulusal Hareketin elde ettiği deneyim-birikim ve tecrübeleri 90’ların ilerisindedir.

Bir olasılık olarak göz ardı edilmemesi gerekir ki gelişmeler (bunun  zemini güçlüdür: Gezi-haziran ayaklanmasına neden olan gerçekler, “çözüm süreci”nin yarattığı rehavetin bozulması, ayyuka çıkan yolsuzluklar, dinci-gericiliğin mahalle baskısı, “tek adam” sultasının yarattığı rehatsızlık, anayasa ve yasaların dahi alanen çiğnenmesi, ordu-yargı-eğitim kurumlarında oluşturulan baskı, ve daha sıralanacak bir çok neden…) kuzey afrika ve ortadoğuyu kaplayan ve ülkede de Gezi ile başlayan ama yarım kalan “bahar”ın tekrar nüksetmesine neden olabilir. Toplum aldatılmışlık hissine kapılırsa ve “uyutulduğu”na kanaat getirirse kendiliğinden sokağa çıkması olasıdır. Nihayetinde bu bir “başlangıç”tı. Ve lenin’in 1905’e atfen söylediği gibi yeni 1905’ler yoldadır.

2023, devletin yeniden yapılandırılmasında orta vadeli dönüşümün ve iktidarın daha derine nüfuz etmesini sağlamak için öngörülen ortalama zaman dilimidir. Ve bu dönüşümün akamete uğraması demek elde edilen mevkilerin kaybedilmesi ve iktidarın eski ellere gitmesi anlamına gelmektedir. Bunun devletin temel kurumları içindeki dayanakları güçlü olarak mevcuttur. AKP in hükümetten düşmesi demek baskı altında tutulan kemalist kesimlerin soluk almasını ve  28 Şubat gibi “balans ayarını” gündeme getirecektir. Ve bu “balans ayarı” korkusu hem “yandaş” sermayeyi ürkütmektedir hem de yandaşı siyasetçileri. Dahası tüm yandaşları ürkütmektedir. Bu korkunun yapmayacağı yaptırmayacağı kirlilik-alçaklık, sermayenin kendi önündeki engelleri aşmak için uygulamaya sokturmayacağı yöntemin kalmayacağını unutmamak önemlidir. Ama korkunun ecele faydasının olmadığı da bilinmektedir. Korku havliyle savunmaya geçip saldıranların tehlikeli olduğu doğru ama objektif dünya gerçeği daha farklıdır. O korkunun karşı saldırganlığa yol açtığı doğrudur ama bu saldırganlığın kendi kuyusunu kazması da bir o kadar güçlüdür. İki yan daima bir aradadır; saldırırken tepetaklak olmak mümkündür. Toplumsal dinamiklerin eğilimi, konjonktürel koşullar ve iç, dış çelişkilerin hasıl ettiği şartlar hesaba katıldığında AKP’nin en saldırgan olduğu anda ve hatta saldırganlığının da ürünü olarak daha dramatik sonuçlarla karşılaşması olasıdır.

2071 planı sultanlığın kesin ilanı

2071 ise ‘sultanlığın’ kesin ilanı demektir. Hem 2023’ten itibaren AKP’nin övdüğü ‘dindar nesilin’ devletin temel kurumlarında etkin bir hal almasının, hem devletin temel kurumlarına bürokrat yetiştiren eğitim kurumlarındaki dönüşüm hem yargıda kesin üstünlük, hem polis ve diğer temel kurumlarında tam hâkimiyet anlamına gelmektedir. Ama AKP’nin bu eğilimi onun parçası olduğu dünya tarafından hiç de olumlu karşılanmadığı, toplumsal dinamiklerce esasta sahiplenilmediği (seçimler buna bir göstergedir) asla unutulmamalıdır.

Burada komprador tekelci sermaye arasındaki rekabetin varlığını da bu gelişmelere ayrıca eklemek gereklidir. Ekonomik temel üzerinde şekillenen siyasetin olası sonuçları üzerinden bir değerlendirme yapılmıştır ve ekonomiden bağımsız değildir. Komprador tekelci sermayeler arasındaki rekabet ve çelişki varlığını korumaktadır. TÜSİAD gibi büyük komprador sermaye hâkim durumda olsa da hâkim egemen sınıfın devlet üzerindeki iktidar imtiyazı “yandaş” komprador tekelci sermayenin palazlanmasına olanak sağlamış- sağlamaktadır. 13 yıllık hükümetlik süreci içinde yapılan özelleştirmeler, enerji, ulaşım, iletişim vb ihalelerde “yandaş” sermayeye diğerlerine göre ayrıcalıklı davranılmış ve palazlanmasının önü açılmıştır.

 

 

 

 

Önceki İçerikSuruç’ta yaralanan Cömert ölümsüzleşti
Sonraki İçerikBir devlet geleneği; İNFAZ!