Faşizme karşı gençliğin birleşik mücadelesini örelim

Daha kitlesel daha etkin bir muhalefet ya da karşı koyuş için bir araya gelmek ayrı durmaktan yeğdir. İlkesel meseleleri ve en kaba tabiri ile kırmızı çizgileri koruyup muhafaza etmekle beraber günün ortak mücadele perspektifi için biçilmez kaftan olduğunun bilincindeyiz, bundan kaynaklı daha sonraki adımlarımızı bu düşünceden hareketle atmak doğru olandır. Amfilerden sokaklara gençliğin muazzam gücünü hissettirmenin ve tüm emekçi ezilen yığınların sesine ses katmanın tam da zamanıdır

HABER MERKEZİ (07.07.2016) – Gazetemizin 125.Sayısında yayınlanan Faşizme karşı gençliğin birleşik mücadelesini örelim” başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Birlikler ve ortak mücadele meselesi noktasında daha önce sayfalarca yazılar yazıldı, çok şey söylendi. Öyle ki hiçbir dönemde birlik ya da birlikler meselesi şu an önem arz ettiği kadar belki hiçbir dönemde böylesine önem kazanmamıştı. Hâkim klikler topyekûn şekilde ezilen emekçi yığınlara savaş ilan etmiş, yaşadığımız coğrafyayı amiyane tabirle kan gölüne çevirmiştir. İşçi sınıfı ve proletarya yine iliklerine kadar sömürülmekte ve bunun yanında onların aleyhine çıkarılan yasalarla beraber onları daha da yoksullaştırmaya yönelik adımlar atılmaktadır. Güvencesiz bir şekilde çalışıp her gün birer beşer katledilmekteler. Gençlik üniversitelerde her gün polisin sistematik işkencesine maruz kalmakla beraber, akademik hakları gasp edilerek geleceksizleştirilmektedir. Yoksul mahallelerdeki halk gençliği özelde emekçi mahallerde hâkim klikleri desturu ve işbirliği ile uyuşturucu gibi hastalıklı alışkanlıklarla tanıştırılmakta ve çürümeye terk edilmektedir. Kuzey Kürdistan kan gölüne dönmüş durumdadır. Aleni bir biçimde burjuva savaş kuralları dahi tanınmaksızın kitlesel katliamlar yapılmakta, Kürt ulusu teslim alınmak istenmektedir. Son dokunulmazlıklar meselesi ile beraber daha net bir biçimde görünür olan hâkim klikler arasındaki ittifak, şunun göstergesidir ki, ezilen yığınlara karşı geliştirilen yeni savaş konseptine dair hem fikir olunmuştur. Bu karşı devrimci güçlerin ittifakı ve birliğidir. Burjuva kamuoyundaki dalaşlar münakaşalar bu birliğin teşhirine engel değildir, ki bu ittifak yalnızca Kürt Ulusal Hareketi’ne ya da Kürt ulusuna değil Türkiye/Kuzey Kürdistan’ın tüm emekçi yığınlarına karşı ilan edilmiş bir savaştır.

Toplumun en dinamik ve nicel ve nitel anlamda daha ileride olan kesimi olan gençlik bu savaşın direk hedefi durumundadır. Çünkü gençlik olası bir direnişte ya da ayaklanmadaki

-Gezi Ayaklanması buna en somut örnektir- toplumun dinamo gücü ve lokomotifi olma gibi bir özellik taşır. Burjuvazinin direk hedefi durumdadır. Hal böyleyken gençlik neden bölük börçük durumdadır ya da takvimsel eylemlikler dışında neden bir araya gelemez, neden ortak kitlesel eylemler örgütleyemez bunun üzerinde durmak gerekir. Gençliğin bir araya gelebilmesi için illa Suruç’ta onlarca siper yoldaşımızı kaybetmemiz mi gerekecek? Ya da gençlik yalnızca 6 Mayıs anmalarında mı ortak eylemlilik oluşturmalı? Daha ötesi üniversite amfilerinde 15-20 kişi ile yapılan YÖK protestolarının kime ne faydası var? Sembolik bir protesto olmanın dışında bir niteliği var mı? Koca bir hayır! Üniversite içerisinde ‘Burası senin köşen, orası benim köşem, köşelerimizi işgal etmeyelim’ mantığının etki alan ne kadar olabilir. 30 tane gençlik örgütü basın açıklaması dışında bir şey üretmiyor, üretemiyor. Hem kendini eritiyor hem de gençliğin hiçbir sorununa cevap olamıyor. Bu mesele tatminkârlıktan ve örgüt fetişizmden öteye gitmeyecek bir durumdur. Ne yazık ki böyledir. Katledilen birçok genç-öğrenci işçi ile alakalı elle tutulur bir şey yapılmamış olması ne yazık ki trajik bir durumdur. Buyurun hep beraber Deniz Gezmiş’i analım, Mahir Çayan’ı analım Kaypakkaya’yı analım burada bir sıkıntı yok. Anmamak abes kaçar. Lakin koskoca bir gençlik toplamı -özelde gençlik örgütleri olarak daha da daraltalım- Deniz Gezmiş anmaları dışında ortak bir güç oluşturamıyorsa burada çok büyük bir sıkıntı var demektir. Böylesi bir süreçte gençlik çıkartabileceği sesin onda birini çıkartamıyor. Parça parça işgal eylemleriyle, stant masalarıyla, bildiri ve açıklamalarla günü kurtarıyor. Bu a ve ya b örgütünün suçu değil topyekûn tüm gençlik örgütlerinin eşit seviyede nasibini aldıkları bir gayriciddi bir durumdur. A örgütüne karşı bir tutuklama furyası başlamış mesnetsiz ve komik gerekçelerle tutuklamalar oluyor ki bu durum sistemli bir şekilde coğrafya üzerindeki tüm devrimci güçlere karşı hâkim güçler tarafından başlatmış olduğu bir sürek avıdır. Böylesi bir durumda yalnızca o kurumun bileşenlerinin ya da diğer kurumların sembolik bir iki kişiyle basın açıklamasına dâhil olması bu durumu bu şekilde protesto etmelerinin kime ne faydası var ya da ne kadar ses getirmekte. Üniversite öğrencilerinin polis tarafından gözaltına alınıp darp edilmesi, sokaklardan gençlerin kaçılarak işkenceye uğramasını İHD’de yapılan bir basın açıklaması ile geçiştirilmesi kadar ya da inşaattan düşerek ölen bir üniversite öğrencisinin ölümüne sosyal medyada ah vah edilmesi kadar saçma bir durum olamaz. Yapılacak olan bellidir. Tüm gençlik örgütlerinin en acil bir biçimde bir araya gelip bu eksik-gedik durumun çözümüne yönelik adımlar atması gün için elzemdir. Gerekirse platform, girişim adına ne dersek diyelim ilkesel meseleler dışında gençlik anlamında birleşik mücadele hattının örülmesi için artık somutta adımlar atılmalı birlik zemini oluşturulmalıdır. Bugün geldiğimiz durumda fikirsel anlamda birbirine en yakın gençlik örgütleri dahi belli biçimlerde hala bir araya gelmiyor ya da gelemiyorsa bunu sorgulamak gerekir. Bunun tersini savunan ya da ortak mücadele perspektifini dar grupçu anlayışlarla yahut örgüt fetişizminden kaynaklanan kaygılarla reddeden kim olursa olsun ezilen emekçi yığınların lehine değil aleyhine hareket etmiş olur. Mao Zedong’un da dediği gibi “Kapalı kapıcılık taktiği ancak balıkları derin sulara, serçeleri çalılıklara kaçırır ve milyonlarca kitleyi bu muazzam gücü düşman saflarına iterek hiç kuşkusuz düşmanın övgüsünü kazanır.”(Mao, Seçme Eserler 1) Koca bir meseleyi birkaç cümleyle özetleyecek olursak mesele tam da buna tekabül eden bir durumdur. Günün kapalı kapıcısı olmak gibi bir düşüncemiz buna itiraz etmek için sarılacak bahanemiz yoktur. Birleşik mücadele durumunu herhangi bir örgütün belirleyiciliği ya da etkinliğiyle değil tüm gençlik örgütlerinin ortak iradesiyle örmek temel gaye olmalıdır. Daha kitlesel daha etkin bir muhalefet ya da karşı koyuş için bir araya gelmek ayrı durmaktan yeğdir. İlkesel meseleleri ve en kaba tabiri ile kırmızı çizgileri koruyup muhafaza etmekle beraber günün ortak mücadele perspektifi için biçilmez kaftan olduğunun bilincindeyiz, bundan kaynaklı daha sonraki adımlarımızı bu düşünceden hareketle atmak doğru olandır. Amfilerden sokaklara gençliğin muazzam gücünü hissettirmenin ve tüm emekçi ezilen yığınların sesine ses katmanın tam da zamanıdır. Kuşkusuz ki sessiz kaldığımız her an mazlumların lehine zalimlerin aleyhine olacaktır. Zira bizlerin de bu noktada ortak mücadeleye itiraz noktasında sarılacağı herhangi bir argüman henüz icat olmamıştır. Bu mesele üzerindeki ısrarcı tavrımız ve zorlayıcılığımız devam etmekle beraber bunu somutta gerçekleştirmek adına adım atmamız kaçınılmaz bir görevdir. Bulunduğumuz her yerde bu meselenin ısrarcısı ve başat aktörü olmak durumundayız. Diğer türlü ses çıkarmadığımız çıkaramadığımız her an bir adım daha geri gitmemiz anlamına gelmekte süreci daha da kötü bir kerteye itmektedir. Gün dar-grupçu kaygılarla süreci seyretme günü değil, bilakis topyekûn ona müdahale etme lehte geliştirme günüdür…

 

Önceki İçerikKamusal Alanın Fethi: Onur Haftası
Sonraki İçerikKaranlığa sırt çeviren gençliğin yönü devrim olmalı