Gelecek Gericiliğe Emanet, Proleter Devrimcilere Men Edilmiş Değildir!

Dünya emperyalist gericiliğe emanet ve onun malı olmadığı gibi, sadece onun tarafından belirlenen ve yönetilen gelişmelerle de sınırlı değildir, olmayacaktır. Yalnızca gericiliğin belirlediği gelişme ve gündemler dönemi sonsuz değildir, sürmeyecektir de. Dünya proletaryası, halkları ve ezilen mazlum ulusları dünyadaki gelişmelerde rol ve iradelerini ortaya koyarak “biz de varız” diyecek ve iradelerini-güçlerini ortaya koyarak gericiliğin hesaplarını ve mutlak egemenliğini bozacaktır. Aynı şey coğrafyamızda da geçerlidir, yaşanıyor, yaşanacaktır. Sadece Erdoğan/AKP güruhunun belirlediği ve yönettiği bir gündem ve gelişmeler dönemi büyük bir hayaldir. Kürt ulusunun direniş ve mücadelesi, komünist ve devrimci hareketin direniş ve mücadeleleri, Sosyalist Halk Savaşı mevzileri ve birleşik devrim hareketi gibi dinamikler elbette gündem ve gelişmeleri belirlemede rol oynayacak, Erdoğan/AKP sultasının mutlak hakimiyetini kırmıştır, kıracaktır

Emperyalist dünya gericiliği neredeyse halkların aldığı nefese kadar her şeyi ve yaşanan tüm gelişmeleri kontrol etmekte, gelişmeleri yöneterek tayin etmektedir. Ki dünya sathında yaşanan gelişmeleri belirleyen de esasta bu gericiliktir. Savaşlara, barışlara, krizlere, halkların yaşamı ve ulusların kaderine, çocukların ölümlerine, kadınların metalaştırılmasına, yoksul dünya çocuklarının kansız burjuvazinin organ sağlayıcısı veya yedek parça kasası haline getirilmesine kadar hemen her şeye emperyalist gericilik ve varsıl sınıflar karar vermektedir. Doğadan insan yaşamına kadar her türlü yıkım, tahribat, zulüm ve kıyım yine bunlar tarafından yönetilip yürütülmektedir. Yaşanan savaşların sebebi ve bizzat yürütücüleri, bu savaşların tüm yıkıcı ve kıyımcı sonuçları bizzat emperyalist haydutluktur. Milyonlarca göçmen ve ölüm, on binlerce kayıp insan ve çocuk aynı gericiliğin hegemonik çıkarlar uğruna halklara dayattığı ve reva gördüğü acılardır. Bu gericiliğin her açıdan tasfiye edilip yoksul dünya halklarının ve son tahlilde tüm insanlığın özgürleştirilmesi zorunludur. Bu tarihsel görev devrimci sınıf ve geniş halk kitlelerinin mücadelesiyle yerine getirilebilir.

Emperyalist dünya gericiliğinin bir uzantısı durumundaki Türk hakim sınıfları devleti de küresel gericiliğin barbarlığını sadakatle ve koyu tonda temsil edip sürdürmekten geri durmamaktadır. Irkçı-tekçi faşist diktatörlük altında Türkiye-Kuzey Kürdistan’ı bura halkları, ezilen mazlum ulus ve azınlıkları için adeta bir açık hapishaneye çeviren faşist Erdoğan/AKP iktidarı, Kürt ulusuna karşı azgın bir kıyım uygularken, muhalif tüm sesleri ağır bir baskı diktası altında ezmektedir. Devrimci halk güçlerine karşı başvurduğu faşist saldırganlık ve savaş bir yana, ülkede muhalif olan tüm aydın, yazar, akademisyen, sanatçı, bilim adamı ve hatta belediye başkanları, milletvekilleri ve siyasi partilerin bile can güvenliği  ciddi bir tehdit ve risk altındadır. Ki, Amed Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi, İstanbul gibi büyük şehirlerde kadın militanların evlerde yargısız infaza tabi tutulması, HDP’li onlarca belediye başkanının tutuklanması, burjuva TV ve gazetelerin basılıp kapatılması, gazetecilerin hapsedilmesi en yakın örnekler olarak toplumun belleğinde taze durmaktadır. Kuzey Kürdistan’da tank-top ve ağır ateşli silahlarla yakılıp yıkılan-yerle bir edilen kentler, paramparça edilen insan bedenleri, acımasızca kurşunlanan çocuklar, cesetleri buzluklarda korunmak zorunda kalınan çocuklara reva görülen ölümler, Kürt kadın direnişçilerin cesetlerinin çıplak teşhir edilmesi, erkek direnişçilerin cesetlerinin tankların arkasına bağlanarak sokaklarda sürüklenerek teşhir edilmesi gibi azgın faşist terör ve soykırımın sürmekte olan uygulamaları olarak emekçi halk kitlelerinin öfke gerekçelerini büyütmektedir. Unutulmamalıdır ki, gericiliğin döktüğü kan eninde sonunda onu boğacaktır…

Emperyalist gericilik devrimci yolla yıkılmak zorundadır

Evet, dünya sistemine emperyalist barbarlar egemendir, onlar niteliğini bu sisteme vermektedir. Devlet denen baskı kurumu gerici sınıfların elindedir. İktidarda onlar olup onlar yönetmektedirler. Bunların gerici dünyasında gelişmeleri bunlar belirlemekte, planlayıp uygulamaya koymaktadırlar. Yaşamın başlı başına bir direniş olduğu bu dünya, yoksul halklar ve mazlum ulus ve azınlıklar için çekilmez olduğu kadar, emperyalist gericilik ve bilumum gericilikler altında sürdürülemez bir sistem, bir yaşamdır da. O halde açık ki, emperyalist dünya sistemi ve bütün türevi iktidarlar devrimci yolla yıkılıp tarihe gömülmek zorundadır. Devrimci dünyanın önündeki görev budur. Dünya gericiliğinin yerle bir edilmesi, yoksul halkların acılarına son vermekte ve insanlığın özgürlük yürüyüşünde bir zorunluluktur. Milyonların kaderlerini ellerine almak üzere ayağa kalkması dünya gericiliğinin tasfiye edilmesi için yeterlidir. Bunda proleter devrimcilerin rolü tayin edicidir. Devrimci halk kitlelerinin gerici iktidarları yıkmak üzere ayağa kalkması proleter devrimcilerin ciddi bir mücadele ve savaş pratiklerinin eseri olacağı gibi, bu mücadeleye paralel olarak gerici sınıf iktidarlarının siyasi teşhiri ekseninde geniş halk kitlelerinin aydınlatılarak örgütlenmesi vazgeçilmez bir görev olarak yürütülmek durumundadır. Devrimin kitlelerin eseri olduğu unutulamaz.

Tam da bu zeminde Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası devrimci hareketinde yaşanan gelişme dikkat çekicidir. Devrimci savaş ve mücadelenin geniş dinamikleriyle buluşturulması ve bu dinamiklerin ortak mücadele pratiği içinde birliktelikte hareket ederek bu birliklerini kurumsallaştırılması umut verici bir gelişme olarak gündeme düşüp yükselmektedir. Devrimci mücadele ve savaşın geliştirilmesine dönük ele alınan bu güç ve eylem birliği niteliğindeki birleşik mücadele hareketi, gerici dünyanın halk düşmanı sınıf egemenliğine karşı ezilen devrimci dünya cephesinden yükselen bir yanıt niteliğiyle anlam kazanmaktadır. Yoksul dünya halklarına umut taşıyan bu gelişme, gerici dünyaya karşı ilerici dünyanın da var olduğunun kanıtıdır. Yani, dünyanın gericiliğe emanet olmadığı gibi, dünyadaki gelişmelerin salt gericiliğin insafına terk edilmediğinin de göstergesidir.

Kuşkusuz ki, dünyadaki gerici egemenliğe koşut olarak devrimci güç ve irade de var oldu, var olageldi. Ancak bu irade özellikle Türkiye-Kuzey Kürdistan sınıf hareketi şahsında örgütsel güç bakımından ciddi erimelere, dağınıklıklara ve parçalanmışlıklara tanık olarak zayıfladı. Dolayısıyla bu zayıflama seyrinde özellikle azgın faşist terör diktası olarak büyük saldırganlıklar sergileyen Erdoğan/AKP güruhuna karşı ciddi bir varlık ve savaş pratiği ortaya koyamadı. Dünyayı ve özelde de coğrafyamızı kendine ait bir bahçe olarak görüp istediği gibi at koşturacağını sanan gericilik ve Erdoğan/AKP gericiliği, bir dizi direniş, mücadele, isyan ve muhalefetle rakipsiz bir dünyada-bir coğrafya da yaşamadığına uyanmıştır esasta. İşte bugün devrimci mücadele ve devrimci savaş cephesinden kaldırılan direniş ve birleşik mücadele yumruğu, gericiliğin rakipsiz bir dünyada yaşamadığını coğrafyamızdan bir kez daha haykırma anlamı taşımaktadır. Kamuoyuna deklare edilen bu birleşik mücadele hareketi kuruluşu daha kuruluşundan başlayarak hakim sınıflara korku saldı. Ankara-Kızılay’da gerçekleştirilen canlı bomba saldırısı bu oluşumla hiçbir alakası olmadığı halde Erdoğan/AKP iktidarı tarafından eylemin sorumlusu olarak ima edilmektedir. Bu, yaşanan korkunun yansımasıdır.

Dün olduğu gibi bugün ve yarın da devrimci ve komünist güçler gericiliğin her gelişmeyi mutlak biçimde belirleyip yönetmesine izin vermeyecektir. Unutulmamalıdır ki, tüm maddi değerleri üreten proletarya ve geniş emekçi halk kitleleri üretimden gelen gücünü kullanarak “üreten biz, yöneten de biz olacağız” diyerek gericiliğin tekerleğine çomak sokacak, gelişmeleri kendisi belirleyerek yönetecektir. Bugünden de gericiliğin her hesabının tutmadığı, her planının uygulanma şansı bulmadığı, strateji ve planlarının halkların direniş ve mücadelesiyle karşılanıp geri püskürtüldüğüne tanık olmaktayız. Baskı ve katliamların pervasızca tırmandığı ve yaşamın çekilmez hale geldiği ağır baskı şartlarında isyanın yeşermesi, dolayısıyla devrimci durum ve dalganın kabarması kaçınılmazdır. Bu uzak ve soyut bir durum değil, nesnel toplumsal gerçektir. Nicel birikimlerin nitel patlamalara yol açması diyalektiği ne kadar bilimsel ve gerçekse, uygulanan ağır baskı, katliam ve zulme karşı direniş ve isyanın yükselme öngörüsü de o kadar bilimsel ve gerçektir. Faşist Erdoğan/AKP güruhunun baskı ve katliamları giderek yoğunlaşırken, hiçbir tahammüle sığmayan evreye ulaşmıştır. Bu süreç şimdiden ciddi direniş ve isyanla karşılanırken, bu isyan ve direnişin daha da büyüyüp derinleşmesi kaçınılmazdır. Bu direniş ve isyanın salt Kürt ulusuyla sınırlı kalacağını sanmak ise, toplumsal süreçlerden, devrimci halk kitlelerinin değer ve duyarlılıklarından bihaber olmak demektir.

Gelişmeleri belirleyecek olan topyekun devrimci mücadele cephesi olacaktır

Dünya emperyalist gericiliğe emanet ve onun malı olmadığı gibi, sadece onun tarafından belirlenen ve yönetilen gelişmelerle de sınırlı değildir, olmayacaktır. Yalnızca gericiliğin belirlediği gelişme ve gündemler dönemi sonsuz değildir, sürmeyecektir de. Dünya proletaryası, halkları ve ezilen mazlum ulusları dünyadaki gelişmelerde rol ve iradelerini ortaya koyarak “biz de varız” diyecek ve iradelerini-güçlerini ortaya koyarak gericiliğin hesaplarını ve mutlak egemenliğini bozacaktır. Aynı şey coğrafyamızda da geçerlidir, yaşanıyor, yaşanacaktır. Sadece Erdoğan/AKP güruhunun belirlediği ve yönettiği bir gündem ve gelişmeler dönemi büyük bir hayaldir. Kürt ulusunun direniş ve mücadelesi, komünist ve devrimci hareketin direniş ve mücadeleleri, Sosyalist Halk Savaşı mevzileri ve birleşik devrim hareketi gibi dinamikler elbette gündem ve gelişmeleri belirlemede rol oynayacak, Erdoğan/AKP sultasının mutlak hakimiyetini kırmıştır, kıracaktır.

Ne var ki, gericiliğe karşı devrimci irade ve otoritenin daha da geliştirilip siyasi-askeri nüfuza kavuşturulması şart ve ihtiyaçtır. Gündeme etkide bulunan konumdan çıkıp gündemi belirleme ve tamamen hakim olma hedefiyle hareket etmek zorunludur. İşte bunun için sınıf mücadelesi ekseninde devrimci savaşın geliştirilmesi gereklidir. Devrimci savaşın geliştirilmesi salt gündemi belirleme biçimselliği içinde ele alınamaz elbette. Siyasi iktidarın ele geçirilmesi, gerici sınıfların devrimci yoldan tasfiye edilmesi temelinde de savaşın geliştirilmesi elzemdir. Bu anlama günün esas görevi savaş kurumlarını geliştirmek ve kurumsallaşmayı derinleştirmektir. Dolayısıyla her aktivist bu görev temelinde militan ruhla hazırlanmalıdır. Devrimci durum ve siyasi gelişmelerin seyri devrimci savaş koşullarını hızla dayatmaktadır. Bundan kaçınmak tarihsel fırsatı kaçırmak ve devrim iddiasında geri düşmektir. Gericiliğe ve katliamcı saldırganlığına verilecek bir yanıtımız olmalıdır ki, bu yanıt devrimci sınıf savaşından daha geri bir yanıt olamaz, olmamalıdır.

Çelişkiler son kertesine kadar keskin ve derinleşerek keskinleşiyor, saflar daha keskin biçimde netleşmeye doğru hırla ilerliyor. Beklenecek ve kaybedilecek zaman yoktur. Ya var olacağız ya da eriyip boşa akan sulara karışıp kaybolacağız! Durum bu kadar keskin, devrimci savaş görevi bu kadar acildir.

Önceki İçerik“Çanlar Kimin İçin Çalıyor”
Sonraki İçerikBirleşik Mücadele Pratiği Üzerine…