Genç ölü bedenler, matem sebebimiz değil işaret fişeğimizdir…

Toplumun ezilmiş tüm katmanları için demokratik meşru mücadelemizin büyütülmesi ve geliştirilmesi sorumluluğuyla örgütlü mücadele ve daha fazla gayret en doğru olacak yaklaşımdır. Tahammül sınırımız alabildiğince saydam hatta artık yok denilebilecek durumda iken; cüretimiz, kararlığımız ve öfkemiz son derece net olmalıdır. Çünkü Kürdistan’da infaz edilen insanların ölü bedenleri matem sebebimiz değil bizlerin göz kamaştırıcı işaret fişeğidir

HABER MERKEZİ (23.01.2016) – Bugün bir savaş yaşanıyor. Yaşanan savaşın boyutu o denli devasa ki artık, ölüm şöyle dursun, ölü bedenlerin günlerce sokak ortasında kalıp çürümeye terk edilmesi dahi en olağan biçimini almış durumdadır. Yalnızca 2015 yılında onlarca çocuk, genç Kürdistan’daki imha politikasına kurban gitmiş, katledilmişlerdir.2016 yılı ise daha ilk günlerinden 2015’i aratacağa benzemektedir. Dillere pelesenk olmuş bir söz sürekli tekrar edilmekte lakin atılan çığlık yankı yapmaktan başka hiçbir şeye denk gelmemektedir. Bir şeyler yapmalı! Evet bir şeyler yapmak gün itibari ile en elzem olan şeydir. Artık eveleyip gevelemeden ifade etmek gerekir ki kapalı kapılar ardından, sosyal medya üzerinden yahut dost, arkadaş sohbetlerinde bu vahşeti kınamak, ahlar vahlar çekmek, sallanan bir bumerangın geri dönüp sahibinin kafasında patlaması ile aynı şeye tekabül etmektedir. Bu zulme, bu vahşete karşın mücadele etmenin tek yolu; yalnız ve yalnız örgütlü bir mücadeleden geçmektedir. Bunun dışında sokaktaki kavgayı balkondan alkışlamak bir kenara, balkon duvarına açtıkları delikten izleyenler şunu unutmamalıdırlar ki, hali hazırda var olan faşizm bir gün onlara da en okkalı şekilde yumruğunu atacaktır. En ufak hak arama talebinin dahi azgın bir şekilde karşılık bulduğu, insanların en vahşi yöntemlerle katledildiği bir ortamda yalnızca yakınma, vasat bir tiyatro oyuncusunun attığı ortalama bir tiradtan farksızdır. Yıllarca tekrarlanan, sürekli altı çizilen örgütlü mücadelenin tam da zamanıdır. Bugün değilse ne zaman? Herkesin malumudur ki tek başına cılız bir çığlıktansa binlerin, milyonların hep beraber öreceği direniş senfonisi faşizmin beyninde bir grizu etkisi yapar ve onu bertaraf eder.

Koçgiri’den Zilan’dan Dersim’den beri faşizmin nasibini en çok almış Ortadoğu toplumu olan Kürt ulusunun bu trajik öyküsü, anlaşılan o ki gün itibari ile nihayete ermeyecektir. Sokaklardan oluk oluk akan kanlar, kundaktayken sniper mermisi ile katledilen bebekler, polis aracının arkasından sürüklenen bedenler, harabeye dönmüş evler ne acıdır ki, Antik Yunan döneminden kalmış bir tragedyadan alıntı değil, gerçeğin tam da kendisidir. Katliam bir devlet geleneğidir lakin tarihin hiçbir döneminde hiçbir ulus bir asır boyunca böylesi sistemli bir biçimde inkâr ve imha politikasına maruz bırakılmamıştır. Kürdistan’ın her köşesinde, her toprağında zamansız genç bir ölü bedene ya da talana karşı yakılmış bir ağıt vardır. Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi tercih hakkımız yine bizzat bize aittir. Ya bu gözü dönmüşlüğe karşı mücadele edeceğiz ya da sıra bize gelene kadar ölülerimize ağıt yakacağız. İkinci tercih mağlup olmayı baştan kabul etmekle beraber kendi başına teslimiyetin ilk adımıdır. Acılarımızdan mağduriyet değil meşru bir direniş yaratma yolu açıktır. Çünkü bu kerteden sonra baskınlığını en azami hadde ulaştıran faşizme karşı koymak her zaman olduğundan daha anlamlı ve daha paha biçilemez olandır. Mücadele edip karşı koyanların, onları alkışlayıp pohpohlayanlardan ziyade, onların kavgalarına omuz verecek genç neferlere ihtiyacı vardır. Yalnızca Kürdistan’da infaz edilen insanlar için değil, en başta bir senede “iş kazaları”nda katledilen 1730’dan fazla işçi için, savaş olmasın insanlar ölmesin diye bildiri imzalayan ve akabinde linç edilip ev baskınları ile zorla alıkonan eğitimciler için, üniversiteler de en ufak hak arama girişimi bile işkence ve hapisle karşılık bulan öğrenciler için. Özcesi toplumun ezilmiş tüm katmanları için demokratik meşru mücadelemizin büyütülmesi ve geliştirilmesi sorumluluğuyla örgütlü mücadele ve daha fazla gayret en doğru olacak yaklaşımdır. Tahammül sınırımız alabildiğince saydam hatta artık yok denilebilecek durumda iken; cüretimiz, kararlığımız ve öfkemiz son derece net olmalıdır. Çünkü Kürdistan’da infaz edilen insanların ölü bedenleri matem sebebimiz değil bizlerin göz kamaştırıcı işaret fişeğidir.

Önceki İçerikGüney Kürdistan’da bağımsız Kürdistan tartışmaları
Sonraki İçerikYeni ATK Yönetmeliği devlet cinayetlerinin gizlenmesi içindir