Gezi/Haziran Ayaklanması Üzerine!

Halk kitlelerinin devrim için özneleştirilmesi kendi eserleri olacak devrimin seyircileri değil katılımcıları olmalarının da gereğidir. Bu noktada Haziran Ayaklanması önemli derslerle doludur. Ezilenler kendi talepleriyle birleşik mücadelenin birer parçası olarak bu temelde ortaklaştılar. Gezi üçüncü büyük atılımın, ideolojik, teorik, genel siyasal ve devrimci savaş çizgisinin sentezleşmesinde tıpkı 15-16 Haziran’da olduğu gibi komünist harekete önemli dersler kazandırdı

HABER MERKEZİ(10.06.2018)-Gezi Direnişi’nin evrildiği büyük derslerle dolu Haziran Ayaklanması’nın 5. yıldönümünde bu şanlı ayaklanmanın derslerine bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye-Kuzey Kürdistan devriminde tıpkı 15-16 Haziran şanlı işçi direnişi dönemecinde olduğu gibi Gezi-Haziran Ayaklanması da öğrenmek isteyenler açısından son derece büyük tecrübeler içermektedir.

Bu bir takvimsel anma meselesinin ötesinde devrimi ilerletmek için andaki görevleri kavrama, Şahin yoldaşın deyişiyle, “Türkiye-Kuzey Kürdistan’da dünya devriminin hizmetinde, kazanmak için daha ileri atılmaya cüret etmek öne çıkmak işlevsel bir role sahip olmak inisiyatif almak için gereklidir.” Türkiye-Kuzey Kürdistan ezilenleri siyaset sahnesindedirler. Türk egemenlik sistemi ekonomik ve siyasi olarak çöküş sürecini yönetememezlik krizinin kapısından giriş yapmıştır. Buna alternatif olarak ezilenlerin devrimci dünyası da canlanmaktadır. Bu uyanış büyük devrimci dalgalanmaların mayalanmasına götürecektir. Duruma sadece sonuçlarla bakan, dipteki dalganın mayalandığı ve gelecekte alacağı boyutu görmeyenler açısından kötü gibi lanse edilebilir, oysa durum iyidir, ekonomik ve siyasal kriz coğrafyamızda ezen ve ezilenleri derinden etkilemektedir ve saflaştırmaktadır. Yani bir devrimci durum gerçeği ile yüz yüzeyiz. Devrimci durum zaten ekonomik ve siyasal krizi yöneten ve yönetilenleri derinden etkileme durumudur ve bu durum mevcuttur. Yani Türk egemen devlet sistemi stratejik olarak kendini sürdürmekte zorlanmaktadır. Ve bu daha da derinleşecektir. Kürdistan’da kitleler durumdan hoşnutsuz olup ilhak ve işgal koşullarında yaşamak istememektedirler. Tam da sarsılan hakimiyetlerinden ötürüdür ki Türk egemenlik sistemi sıkı yönetim olan OHAL’lerle ezilenlere büyük bir stratejik saldırı ve imhayı sürdürmektedir. Efrîn işgali ile bölgede ilhakı derinleştirme çabası gerici statükonun stratejik yenilgisinin de bir itirafıdır. Egemenler taktik güç üstünlüğü geleceğin hakikatlerini görmemizi engellememelidir. Bağımsız Birleşik Demokratik Sosyalist Kürdistan’ın geleceği için ok yaydan çıkmıştır. İnkâr, imha hareketleriyle, katliamlarla bastırılmak istenen bu hakikatin mayalandığı toplumsal zemini göremeyen realist pozitivist yaklaşımlar karamsarlık rüzgârını göğüsleyememekte, mayalanan ümidin ışığıyla birleşememektedir. Evet tam da bu durumlara rağmen komünist ve devrimci hareketin bir önderlik boşluğu mevcuttur, devrimin sübjektif güçlerinin barındırdıkları zayıflıklar aşikardır. Bunların süratle aşılması elbette bir görevdir. Tam da Gezi-Haziran Ayaklanması’nın öğrettiği gibi mayalanan muhtemel patlamalara hazırlıklı olmak barikatlarımızı tahkim etmek zorundayız. Aksi halde patlamalara önceden olduğu gibi hazırlıksız yakalanır ve kitlenin öfkesinin başka kanalların kontrolüne akmasına objektif olarak zemin hazırlamış oluruz.

Gezi Haziran Ayaklanması’nın en büyük derslerinden biri budur. Tekçi inkârcı sistemin hedefi durumundaki, yani yaşam biçimleri, kimlikleri, inançları, cinsleri saldırı altındaki kitlelerin yeni ayaklanmaları kaçınılmazdır. Çünkü adını saydığımız bu dinamiklere yönelik saldırı devam etmektedir ve bu saldırılar sistemin tekçi özünden gelmektedir. Kitleler İthattıçılıktan bu yana tekçi zihniyetin katliam ve kırımlarıyla defalarca yüzleşmiştir. Kurtuluş için bu sistemi aşmanın bilinç ışıltılarının embriyonik tecrübesine sahiptir. Önemli olan tüm bu dinamiklerin özgün taleplerine birleşik merkezi bir önderlik ve birleşik devrimci hareket perspektifi ile gerekli kanalları (cins, inanç, millet, milliyet) açma doğru müdahale ile adım adım inşa etmek stratejik amaçlara ve ortak doğrultuya bağlamak temelinde harekete geçirmektir.

Maoist Komünist Öncünün 3. atılımının ifade ettiği gibi “Gezi yürüyüşü iflas eden tekçiliğe karşı halkların, bütün fidanların hem hür hem de kardeşçe ormanlaşmasının bayrağıdır. Bu gelecek açısından nasıl bir toplum ve nasıl bir demokrasi, nasıl bir yönetim, nasıl bir paylaşım meselelerini de anlamamız için somut ve gerçekçi önemli bir derstir. Tekleştirme değil tartışmayı yadsıma değil, sürüleşme ise hiç değil, komünalizmin insan doğası ile ilişkisini Gezi’ye çıkan eylemciler ve direnişçiler iyi anlattılar. Ve onlar darbeci ve cuntacı kültürlere karşı sadece politik değil, bir toplumsal devrim ihtiyacının ve buna göre örgütlenme gereksinimin altını da çizdiler. Alışkanlık haline getirilmiş ve statükocü-gelenekselci bir mücadele ve örgütlenme çizisiyle yürümediler. Örgütü bir araç olarak kavramak ve mücadelenin her biçiminde ustalaşarak yeni özgün ihtiyaçlar temelinde doğru örgütlenme araç ve yöntemlerinin dersini bizlere iyi öğrettiler. Şüphesiz mücadeleleri bir kez daha gösterdi ki zorba düzeni aşmada devrimci savaş bir ihtiyaçtır. Zaten komünizm, halk kitlelerinin ihtiyaçları ve gelecekleri konusunu önemser. Sadece insanın da değil, bu sonsuz kozmos içersindeki bir zerre olan dünyanın ve genel evrenin yasalarını da anlamak, bencil merkezi çıkarlar ile tahrip etmemek hususunu da ciddiye alır. Gezi Direnişi ve gelişen eylemler, bize bu dersi son derece iyi verdi. Egemen sömürücü, iktidarcı, cinsiyetçi sadece bencil insan merkezci tasavvurların gerici perdesini yırtarak doğru gerçek ve olması gerekeni gösterdi. Kaba mekanik materyalizmin yaşamın dinamiğini anlamayan reçeteci yaklaşımlarına karşın perspektifimizin geniş ve nasıl olması gerektiğini öğretti.”

 15-16 Haziran Gibi Gezi/Haziran Ayaklanması da Devrimci-Komünist Harekete Önemli Dersler Kazandırdı

Halk kitlelerinin devrim için özneleştirilmesi kendi eserleri olacak devrimin seyircileri değil katılımcıları olmalarının da gereğidir. Bu noktada Haziran Ayaklanması önemli derslerle doludur. Ezilenler kendi talepleriyle birleşik mücadelenin birer parçası olarak bu temelde ortaklaştılar. Gezi yukarıda vurguladığımız üçüncü büyük atılımın, ideolojik, teorik, genel siyasal ve devrimci savaş çizgisinin sentezleşmesinde tıpkı 15-16 Haziran’da olduğu gibi komünist harekete önemli dersler kazandırdı. Elbette 15-16 Haziran şanlı işçi direnişi de Türkiye-Kuzey Kürdistan tarihinde önemli bir dönemeçtir. Devrimci ve komünistler bu direnişten öğrendiler fakat direnişler kendiliğinden mücadelenin seyri içersinde otomatik olarak doğrudan komünist bilince ulaşmamızı sağlamazlar. Bu noktada bilincin önderliğinin tayin edici rolünü kuşanarak bu hareketlere katılmak, kitleleri bu hareketlerin seyri içinde tecrübeleriyle komünist bilinçle buluşturmak bir önderlik sorumluluğudur. Bunun için önceden bu türlü hareketlere karşı hazırlıklı olmak, barikatlarımızı örmek durumundayız. Aksi halde hem 15- 16 Haziran hem de Gezi Direnişi’nin gösterdiği gibi kitlelerin patlayan mücadeleleri sonuca götürmeyebilir.

15-16 Haziran direnişinin derslerinde komünistlerin öğrenme metodu devrim içinde yeni bir komünist devrim metodudur. Kaypakkaya Büyük Proleter Kültür Devrimi ürünü olarak bu metotla kuşanmış ideolojik ve teorik donanımıyla hareketin derslerini tarihi önemde özetlemişti. 15-16 Haziran şanlı direnişi herkesi kendiliğinden komünist kılmadı. Eğer kılsaydı devrimci önderlerin saygıyla eğildiğimiz devrimci cüretlerinin ötesinde komünizm bayrağı yükseltilmiş olurdu ama Kaypakkaya yoldaşın dediği gibi herkesin gözleri önünde göndere çekilen bu komünist bayrak, bir ideolojik teorik temele, tarih anlayışına ve de diyalektik materyalist felsefenin rehberlik ettiği bir bakış açısına dayanıyordu. Gezi’den bu derslerle öğrenen komünistler Sosyalist Halk Savaşı sentezine ulaşmada ayrıca bundan yararlandılar.

Her türlü burjuva temsili sözde demokrasi anlayışlarından kopuşta, söz, karar, yetki ve yürütmede ezilenlerin özneleştirilmesinde komünist çizginin rehberlik ettiği kitlelerin doğrudan katılımcı ve belirleyici oldukları yeni bir toplum, yeni bir devlet, yani tüm eskilere karşı -gerici üretim ilişkileri bunlar üzerinde yükselen sosyal, siyasal ve ekonomik yapılanmalar, değerler fikirler eski kültüre karşı köklü bir devrimci yürüyüş, devrimin baştan itibaren ihtiyacıdır- Gezi Direnişi’nin de öğrettiği bir başka önemli derstir. Çünkü kitleler düşünme, davranma ve yürütmede doğru çizgi ile birleştiklerinde her şeye muktedir olduklarını tüm yetenekleriyle gösterdiler. Kimlikleri, inançları, cinsleri ötekileştiren bir imtiyazlı çoğunluğun diktatörlüğünde değil, komünizme yürüyen bu temelde de devrimi esas alan bir yürüyüşün sürdürülmesinde Haziran Ayaklanması önemli derslerle doludur.

 Maoist Öncü’nün 3. atılımında ifade ettiği gibi «En büyük okul, bizzat devrimci eylemdir. Bu devrimci eylem, muhafazakâr gerici hegemonyayı parçalamıştır. Ilımlı İslam karargâhının liderinin «nesilleri ıslah ve beyinleri ele geçirme» çağrısını yıkmıştır. «Yangını küçükken söndürün» talimatını parçalamıştır. Hitler gibi burjuva seçim oyunlarıyla çoğunluk temeline dayanan faşizme karşı yok sayılanlar ‘Biz de varız’ dediler. Gezi ve Taksim’de çakan şimşek budur. Bu şimşek dünyanın diğer yerlerindeki dalganın Türkiye Kuzey-Kürdistan’daki biçimidir. Gezi Direnişi ve Haziran Ayaklanması, yönetimi üstün zekâlılar işi olarak gören ve buradan kalkarak burjuva elit imtiyazlar önünde secde eden anlayışları parçalayan Paris Komünü, Sovyet deneyiminin meclisleri, Şangay komünleri gibi ideolojik anlamda yeni bir şahlanışı olan komünist öncünün görüşlerini mayalamada ciddi bir pratiktir. Ve komünist öncünün de dediği gibi; kitlelere güvenmeyen, tabandan biriken öfke mayalanmasıyla birleşme görevini yerine getirmeyen, hem tarihini hem de günceli çok yönlü ve bütünlüklü olarak sorgulamayıp gerekli dersleri çıkaramayan, kendisini ayrıcalıklı ve çok bilmiş gören devrimci komünist hareketi de silkelemiş ve yeniden doğrularak görev başına davet etmiştir. Kitlelerin öğrencisi olmamakta ısrar eden anlayış ve pratiklerle halkların doğru temelde örgütlenemeyeceği ve geleceğin kazanılamayacağını da özellikle vurgulamalıyız. Yani aslında devrimlerin ithal ve kaba bir tekrar olmadığını halk kitleleri bize tekrar tekrar göstermiştir. Direnişlerin ve eylemlerin dikkat çektikleri bir başka nokta ise devrimin stratejik birlik çağrısıdır. Öncünün, sınıfın ve halk kitlelerinin birleşik devrimci eyleminin stratejik birlik ihtiyaç olduğu görülmüştür. Bunlar birer taktiksel manevra argümanı olarak kullanılmazlar. Devrimi esas alan bu stratejik birlik ihtiyacını kavrar. Bir diplomatik pragmatikçe kullanma meselesi olmadığını görür ve bunların gerçekleştirilmesi için somut müdahalelerde bulunmayı bir sorumluluk olarak telakki eder. Sinan Cemgiller meselesinde İbrahimlerin, Denizler meselesinde Mahirlerin ve büyük ölüm orucu savaşçılarının siper yoldaşlığı ruhunun anlattığı da budur. Bu dönemsel değil devrimci stratejik bir kültürdür, davranıştır, kişiliktir. Devrimci-komünist hareketin bugün içinden geçtiğimiz süreçte tüm derslerden öğrenerek zamana hükmünü geçirmesi, geleceğe yürümede ertelenemez bir görevdir.

Bazıları Gezi-Taksim Direnişi’nin abartıldığını söylemektedir. Bu gibiler Ekim Devrimi’nde ayağa kalkan kitlelerin «hürriyet, barış, ekmek» isyanıyla tarihin akışını değiştirdiklerini, yeni bir çağ açtıklarını asla kavramazlar. Onlar böylesi tarihsel eylemler içerisinde halk kitlelerini komünizmi bilmedikleri için küçümsüyorlar ve bundan dolayı da abartılı davrandığımızı düşünüyorlar. Ne var ki eğer kitleler komünizmi tamamıyla kavrasalardı zaten o durumda komünist öncüye ihtiyaç kalmazdı. Tam da böylesi dönemlerde kitleler komünist öncüye olan ihtiyacı tecrübeleriyle öğrenirler. Onlarla birleşmek isteyen öncü atılımcı bir ruhla kitlelerle birleşme gayretinde öne çıkar. Burada tayin edici olan öncünün gücünü kavramasıdır, kitleleri suçlamak değildir.

Haziran Ayaklanması Kitlelerle Birleşmiş Öncünün Stratejik Mahiyetini Bir Kez Daha Ortaya Koymuştur

Şüphesiz her şey hareket halindeki madde üzerinde yükselen çelişkinin bir sonucu olarak rutin bir tekrardan ibaret değildir. Kavramlar da öyle. Her şey içinden çıktığı tarihsel koşullarla ilişkilidir. Yani hiçbir şey eskiden yaşanmışların yeni bir tekrarı biçiminde değil, Gezi ve 15-16 Haziran gibi şanlı direnişler şeklinde ve içinde patladığı tarihsel koşullarla ilişkili olarak sahneye çıkacaktır. Bunlara hazırlıklı olmalıyız. Bunlara ilişkin örgütlenmede yeni biçim ve kanallar açılmasına bilinçli kafa yormalıyız. Ezilenlerin meclisler biçimindeki örgütlenmesi, Gezi Direnişi sonrası forumlar biçimi yeni ve bilinçli bir üretimdir. Bu biçimden öğrenek ilerlemeye devam etmeliyiz. Mücadele ve örgüt biçimleri tamamıyla objektiftir. Tarihsel koşullardan bağımsız keyfi bir mühendislik işi değildir. Stratejik amaca bağlayarak kitle mücadelelerin yarattığı biçim ve örgütlerin zenginliğini anlamalı, bilinçli ele almalı ve örgütlemeliyiz. Bunu yaparken amacın rehberliği unutulmamalı, kendiliğindenci bir serüvene girilmemelidir. Bekle gör tavrı içinde olunmamalıdır. Böyle bir tavır ekonomizmdir. Ancak mücadeleyi ve örgütlenmeyi objektif koşullardan bağımsız tek bir biçime bağlamak mücadele zenginliğini anlamamaktır ki, bu da bir ekonomizm hastalığıdır.

Ne parlamenterist II. Enternasyonal anlayışı ne de stratejiyi taktiğin yerine ikame ettiren, somuta kafa yormayan, stratejinin emrinde olması gereken taktik esnekliği göstermeyip, stratejik sloganlarla idare etme tembelliği ve seyirciliği, doğanın, toplumların dinamiğini kavrayamayan, zahmet edip incelemeyen bir yörüngedir. Devrimci siyaset böyle olmaz. İdeoloji, teori, siyaset birbirleriyle ilişkili ama birbirlerinin aynısı olan argümanlar değildirler. İdeolojiye teori rehberlik eder. Genel stratejik siyasal çizgi bir stratejik sürecin sentezini anlatır, program da öyle. Ama bunlar her bir somut aşamada uygulanır ve rehber alınırlarken her somut durumdaki gidişatın özgünlükleriyle birleşmiş taktikler, mücadele ve örgüt biçimleriyle hayata uygulanırlar. Haziran Ayaklanması bu noktada önemlidir. Formülasyon şudur; ideoloji ve teorinin rehberliğinde siyasal çalışma hayatın can damarıdır. Bu ideoloji ve teoriyi her somut durumda birleştirme ustalığıdır. Yapılması gereken budur.

 Devrimci lafazanlar, Lenin Sovyetlerinin kitlelerin mücadele seyri içerisinde formüle ettiğini anlayamamaktadır. Kavramlar tarihsel koşullar içerisindeki mücadeleden bağımsız bir vahiy misali gökten inmişçesine formüle edilemez. Sosyalizm de böyledir. İdeolojik teorik kavramların hepsi de tarihseldir. Bu materyalist diyalektiğin abecesidir. Tekrar etmekte fayda görüyoruz. Birleşik devrim kendisini büyük bir ihtiyaç olarak hissettirmektedir. Bu hayatın bir gerçeğidir. Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının birleşik devrim ihtiyacının stratejik ittifakının gereğini yerine getirmemiz komünistlerden beklenen bir görevdir. Elbette bu konuda hem küçümsenmeyecek deney ve birikimlere sahibiz hem de halihazırda atılmış bulunan adımlar bulunmaktadır. Halkların Birleşik Devrim Hareketi gibi. Dolayısıyla Şahin yoldaşın çağrısını yenileyerek diyoruz ki «kudertli olalım» çünkü kudretliyiz. En büyük kuvvet olan kitlelere dayanıyoruz. Bu gücün gerici ablukayı parçalayacak olduğuna bilimsel olarak inanıyoruz. Zira Kürt ulusu ve milliyetlerin, ezilen inanç gruplarının, kadınların, LGBTİ+’lerinin, İslami rejimin esarete mahkûm ettiği Alevilerin, taşeronlaştırma kıskacında hayatı zindan edilen işçilerin, emperyalist politikaların hizmetinde büyük tahriplere maruz kalan tarım emekçilerin, kısacası tüm ezilen sınıf ve tabakaların vurun diye bu düzene boyun uzatmayacaklarını biliyoruz, uzatmadıklarını görüyoruz. Mesele devrimi esas almaya cüret etmektir. Ve bu ruhla Şahince ileri atılmaktır.

 Halkın Günlüğü Dergisi 15. sayı

 

 

 

 

 

Önceki İçerikAlmanya’da coşkulu Kaypakkaya anması!
Sonraki İçerikSeçimlerde Mevcut Tablo ve Muhtemel Seçim Sonuçları Üzerine Kritik