Haziran Ayaklanması’nın öğrettikleri

Tarih boyunca,toplumsal değişim için çalışanlar,mevcut düzen savunucuları tarafından ahlaksız‘ diye nitelendirilmiştir.Her ne kadar bu eski bir alışkanlık ise de zamanımızda da bunun yöntemi değişmemiştir. Kurulu düzene karşı çıkanlar ‘iyi amaç araçları haklı kılar‘ inancını sürdürür…

Haziran/Gezi Ayaklanması‘nın yıl dönümü vesilesiyle, ayaklanmanın unutulmaz bedelleri olan şehitlerimizi saygıyla anıyor, devrimci anılarını bağlılıkla selamlıyoruz. Onları anmak ve mücadelemizde yaşatmak devrimci görev olmakla birlikte, ahlaken bir borçtur da. Bu, tamamen tarih bilinci ve devrimci davanın ölümsüz kahramanlarına olan bağlılığımızın ürünüdür. Devrimci mücadelede ölümsüzleşenleri devrimci savaşımın birer gerekçesi olarak anarken, tüm sorumlularıyla birlikte faşist katliamları sınıf kinimizle lanetliyoruz!

Faşist baskıcı iktidara karşı yükselen dalga:Gezi

Gezi Ayaklanması öğreti ve derin deneyimlerle dolu bir ayaklanma pratiği olmasının yanı sıra, verdiği can bedelleri açısından da Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının belleğine kazınan önemli bir tarih ve devrimci süreçtir. Ülkede devrimci temellere sahip sınıf hareketini  silkeleyip sarsarak ayağa kaldıran ve ülke sınırlarını aşarak dünya ölçeğinde yankı uyandıran büyük kitlesel devrimci bir dalgadır. Gezi Ayaklanması bir bakıma ülke proletaryası ve geniş halk kitlelerinin AKP iktidarının bardağı taşıran son damla durumundaki ‘‘yaşam tarzına müdahale‘‘ pratiğinin günbegün çıta yükselterek katı faşist baskının sistemli hal altında yaşamı nefes alınmaz hale getiren ağır saldırı sürecine karşı, biriken bir öfke patlaması veya isyan dalgasıdır. Tekrar edilen gerçeği bir kez daha tekrar edersek, geniş halk yığınlarının demokrasi ve özgürlük talebi, ağır faşist baskı altında daha da berraklaşarak öne çıkmış ve dünya şartlarının da uygunluğu zemininde ayaklanma hareketi boy vermiştir. Halk kitleleri “baskıya karşı isyan, demokrasi ve özgürlükler uğruna mücadele“ bilincinin direktifiyle kararlı bir çatışmaya ve büyük bir meydan okumaya tereddütsüzce atıldı. Bu vesileyle devrimci halk kitlelerinin başkaldırısı ve başkaldırının ölümsüz kahramanlarından öğrenerek yiğit mücadelelerini devrimci coşkumuzla selamlıyoruz.

Haziran Ayaklanması pratiğinin en geniş yelpazeye serpilen devasa özelliğiyle ülke sınıf hareketi açısından bir ilki temsil ettiği kabul gören ortak fikirdir. Bu ortak fikrin temeli Haziran Ayaklanması‘nın gözler önüne serdiği objektif gerçektir. Ülke sınıf hareketi veya devrimci hareket tarihinde içerik bakımından daha nitelikli gelişmeler söz konusu olsa da, hareketin büyüklüğü, kapsayıcılığı, yaygınlığı gibi üzerine oturduğu çerçeve açısından bakıldığında Haziran Ayaklanması‘nın en yüksek çıta olduğu inkar götürmez gerçektir. Hareketin ayaklanma çapında olması da bir ilki ve aynı zamanda bir niteliği ifade etmektedir. Ayaklanma hareketinin sadece bir ilk olduğunu düşündüğümüzde, nasıl bir hareketten bahsettiğimizi çok daha iyi anlamış oluruz. Hareket kitlelerinin meydan okuyarak kararlı bir çatışma görüngüsü ortaya koyduğu, ağır bedeller ödediği ve ödemeye hazır olarak direndiğini düşünür ve görürsek, nasıl bir hareketten söz ettiğimizi kavramak güç olmayacaktır. Dolayısıyla bu zeminde Haziran Ayaklanması‘na atfen yapılan tüm değerlendirmeler abartı değil, gerçeğin ifade edilmeye çalışılmasından ibarettir.

Hareketin büyüklüğü ve geniş yelpazede nüfuz bulmasının ötesinde, direniş ve başkaldırı eksenli bir kültür ve geleneğin gelişmesine hizmet etmesi, bu geleneğin dirilmesine can suyu vermesi, kitlelerin moral değerlerinde sıçramalar yaratması gibi siyasal tesirler de ayaklanmanın stratejik değerdeki kazanımlarıdır ve kuşkusuz ki bunlar da çok önemlidir. Evet Haziran Ayaklanması geçmiş devrimci miraslar üzerinde yükselen ve bu mirasları reddetmeyen zeminde olmak kaydıyla yeni bir miras yarattı. Bu miras devrimci dinamizmi canlı kılmakta, kitlelerin devrimci reflekslerini güçlendirmekte ve devrimci kültürün egemen olmasına doğru sistemli bir gelişme eğiliminin yaşamasına milat olmaktadır. Daha da önemlisi bu miras devrimci kitlelerce benimsenerek toplumsal sorun ve sınıflar arası çelişkiler sahasında cereyan eden meselelerde devrimci eylem tutumuyla taşınmaktadır. Bu zeminde, militan kitle çatışmaları, militan mücadele ve eylemlerin giderek yoğunlaştığını, bu niteliğin devrimci kitleler nazarında meşruluğunu büyüttüğü bir süreç yaşanmaktadır. Bu süreç devrimci öğenin aktüelleşmesi, devrimin kitleler toprağının uyanması, devrimci eylemin gerekliliğinin yeniden bilince çıkarılarak gerek ve kabul görmesi, devrimci dinamizmin paslarından silkelenmesi, adeta nadasa yatan devrimci dinamiklerin filizlenmesi ve en önemlisi de bilinçli-örgütlü sınıf hareketinin toparlanma ve keskinleşme eğiliminin gelişmesine tanık olmaktadır. Özetlemeye çalıştığımız bu somut durumda, siyasal zemin olarak Haziran Ayaklanması‘nın ciddi katkıları, tetikleyici özelliklerinin  önemli bir rol oynadığını söylemek yanlış olamayacaktır. Haziran Ayaklanması‘nın bu gelişme de önemli bir yer tuttuğunu tespit etmek, Haziran Ayaklanması‘nı anlamakla ilgili kavrayış sorunudur.

Bireysel sorumlulukların toplumsallaştığı süreç

Özetle, Haziran Ayaklanması‘nın devrimci mirasını devrimci kitlelerce devalındığını söylemek isabet olacaktır. Ülkenin dört bir yanında iktidarın gerici faşist uygulamalarına karşı çıkış niteliğinde sokakların (merdivenlerin gökkuşağı renklerine boyanması eylemliliği, Berkin Elvan’ın katledilmesine verdiği büyük kitlesel  protesto tepkisi, Soma kömür madeni işçilerinin sermayenin çıkarları ve somut olarak sermayenin azgın sömürü ve azami kara endeksli olarak kapitalist üretimde uygulanan özelleştirme politikaları koşullarında katledilmesine gösterilen kitlesel tepki, Gezi / Haziran Ayaklanması şehitlerinin sahiplenilmesi, AKP iktidarının gerici faşist politikalarına karşı gösterilen protestolar bütününe vb vs bakıldığında Haziran Ayaklanması‘nın adeta bir milat olarak rol oynadığı ve bu mirasın devralındığı açıkça görülebilir. Daha da ötesi devrimci hareketin militan özellikte gelişen bir eğilime girmesi ve dinamik mecrada seyretmesinde yine bu mirasın rol oynadığı açıktır.

Proleter devrimci politika açısından bütün bu pozitif gelişme süreci elbette sürecin bağrındaki eksiklikler veya hatalı yanlarıyla da mütalaa edilmek durumundadır. Ki bu yan sürecin veya gelişmenin esas özelliğini yansıtmasa da kastettiğimiz bu yanın, önemli bir unsur ve devrimci bilinç sorunu olduğu görülmek durumundadır. Bahsini ettiğimiz eksik-hatalı ve bu bağlamda düzeltilmesi gereken yan şudur: Sürecin ve gelişmelerin çıplak devrimci niteliğine karşın, devrimci tepkinin salt anti-AKP’ci mecrada toplanması, sınıf siyaseti açısından zafiyet taşıyan yandır. Kuşkusuz ki, somut olarak iktidar olan AKP baş hedef durumundadır ve bu bağlamda AKP iktidarının siyasi olarak hedef tahtasına oturtulması olağan ve doğrudur. Ne var ki, AKP karşıtlığından öteye gerici sınıflar iktidarı veya düzenini doğrudan ve alenen hedef almayan yaklaşım açık ki kusurlu olup, proleter devrimci duruş açısından kesinlikle noksandır. Bu konudan hareketle büyük kitlesel hareketlerin veya buluşmaların baltalanması elbette benimsenemez. Ancak bu büyük kitlesel buluşmalar korunmak kaydıyla, siyasi iktidar bilincinin bütün gerici sınıf devleti ve düzenine karşı keskinleşmesi ve açık hedeflere sahip olunması şarttır. Aksi halde AKP iktidarının ‘‘yıkılmasıyla-devrilmesiyle‘‘ sınırlı kalıp son tahlilde AKP kliği dışındaki diğer gerici faşist kliklerin iktidara oturmasına hizmet etme kamburundan kurtulunamaz. Proleter devrimci siyasetin hedefi salt AKP iktidarının yıkılması değil, bilumum gerici sınıfların iktidar ve devletini yıkmaktır. Dolayısıyla gelişen devrimci süreci doğru yönetmek elzemdir. Devrim adına büyük kazanımlar sağlanabilecek mevcut şartlardan faşist düzen klikleri lehine yalnızca AKP iktidarının devrilmesini çıkarmak benimsenemez. Halk kitlelerinin devrimci öfke ve direnişini faşist partilerin gerici emellerine kaldıraç yapmasına göz yumulamaz, yumulmamalıdır.

Faşist düzen partilerinin tüm çabalarına karşın devrimci güçler önemli bir irade ortaya koyarak devrimci sürece güçleri oranında yön vermektedir, vermeye çalışmaktadır. Bu devrimci iradenin küçümsenemeyecek bir çaba ortaya koyduğu açıktır. Devrimci güçlerde bir canlanmanın yaşandığı izlenmektedir. Diğer birçok devrimci kurum gibi, Partizan Halk Güçleri önemli bir pratik ortaya koymaktadır. Militan çatışmalar giderek büyümektedir. Buna karşın kuşkusuz ki karşı-devrimin saldırıları gündeme gelecektir, geliyor. Yapılan operasyonlar, tutuklamalar, gözaltı ve işkenceler, gösteri ve eylemlere azgınca gerçekleştirilen saldırılar, gerçekleştirilen katliamlar ve baskının giderek büyümesi karşı-devrimin gelişen militan mücadeleden korkmasının ürünüdür. Her türden baskı ve katliamlara uzanan faşist saldırı dalgası, devrimci gelişmeyi eygelleyemeyeceği gibi ancak onun daha da bilenmesine yol açar-açacaktır.

Gezi‘yle doruğa çıkan ve dinamik olarak devam eden devrimci süreç kazanımlar örerek gelişirken, bu sürecin hemen büyük altüst oluşlara varması beklenmemelidir. Bu bir süreçtir ve birikimler yaratarak devrimci doğrultuda büyük çalkantılara doğru ilerlemektedir. Bu ilerleyişin daha büyük dinamiklere varacağı ve siyasal kazanımlar sağlayacağı tamamen mümkündür.

Amaçların ve araçların ortaklaşması ve kazanımları

Bu süreçte önemli derslerin çıkarılarak daha aktüel politikaların geliştirilmesi ihtiyaçken, demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerin eylem birliklerinden güç birliklerine ve sosyalist cephenin oluşturulmasına dönük adımlar atması elzemdir. Dağınık olan devrimci ve sosyalist güçler mutlaka belli paydalarda buluşarak açığa çıkan ihtiyaca yanıt olmalıdır ve ancak böyle bir cephe oluşturarak daha etkili yanıt olabilir. Faşist düzenle çelişkileri güncel olan tüm toplumsal kesimlerin birleştirilerek harekete geçirilmesi mümkündür.

Yine bu süreçte,  gelişen militan devrimci çizginin geliştirilerek önünün açılması için yasalcı reformist sağ tasfiyecilikle etkili ideolojik mücadelenin yürütülmesi ve bir duruşun gerçekleştirilmesi şarttır. Ne var ki, bu ideolojik mücadele yakıcı bir ihtiyaç olmakla birlikte, bundan hareketle hatalı sol sekter yaklaşımlara düşerek demokratik güçlerin dışlanması veya demokratik cephe bileşenlerinin bölünüp parçalanmasından özellikle sakınılmalıdır. Bütün demokratik güçlerle mümkün olduğu ölçüde ortak hareket etmenin zemini zorlanarak kitlelerin bölünmesine değil, birleştirilmesine önem verilmelidir. Tam da burada kitlelerin taleplerinin itinayla göz önüne alınması ve dar yaklaşımlardan kaçınılması gerekmektedir. Süreç mutlaka iki nitelikte biçimlenen mücadele ve güçlerle örülmelidir. Militan devrimci mücadeleyle geniş halk kitlelerini kucaklayan, yani bu ikisinin sentezini oluşturan yönelim doğru olacaktır. Ancak önemle altı çizilmesi gerekir ki, halk kitleleri esas alınmak zorundadır. Öncülerin tasavvur edemediği biçimde kitleler ayaklanarak tüm çehreyi değiştirdi. Kitlelerin tarih yazanlar olduğu bu pratikte bir kez daha kanıtlanmış oldu. Devrimci güçlerin kitlelerin birleştirilmesi ve seferber edilmesine gereken önemi vermesi kaçınılmazdır. Kitlelere dayanmayan ve kitlelerle birleşmeyen hareketlerin gerçek güce dönüşemeyeceği açıkken, kitlelerden kopuk hareketler en ileri nitelikte olsa bile sonuç alamayacağı kesindir.

Birinci yılını dolduran halk kitlelerinin devrimci pratiğini militan mücadelenin geliştirilmesi için bir talimatı olarak kavrarken, bu pratik üzerinde şekillenen başkaldırı ruhunun yükseltilmesini günün öne çıkan görevi olarak telakki ediyoruz. Bu bilinçle sınıf mücadelesini, her cephede geliştirilen mücadele biçimleriyle yükseltme ve devrimci birlikler temelinde sosyalist cephenin adım adım inşa edilmesi çağrısını başta kendimiz olmak üzere tüm devrimci ve sosyalist güçlere hitaben yineliyoruz.

 

Önceki İçerikVARTİNİK’TEN MERCAN’ A DOĞRU TARİH VE PARTİ BİLİNCİYLE KUŞANARAK İLERLEYELİM!
Sonraki İçerikFARKLI FİKİRLERİ YOK ETME BİLİNCİ İDEALİZMDİR!