HABER MERKEZİ (18.05.2014)- Yaklaşık 4 aya yakın zamandır ücretlerinin iyileştirilmesi, taşeron köleliği ve ikramiyelerinin gasp edilmesine karşı mücadele yürüten Greif İşçileriyle direnişleri, DİSK Konfederasyonu ve mücadeledeki ısrarlı duruşlarını işleyen bir röportaj gerçekleştirdik. Direnişleri boyunca gerek polis saldırısına gerekse de sendika bürokrasisinin baskısına maruz kalan işçiler, direniş öncesi ve sonrası yaşadıklarını gazetemizle paylaştı.
Direşe başlama kararını nasıl aldınız?
Yavuzer Bektaş: Mücadelemizi yaklaşık 1 yıl önce kendi bölümümüzde başlatarak 8 ay içerisinde fabrika geneline yaydık.
Yeterli sayıyı bulduktan sonra ise sendikaya başvurduk. Biz burada örgütlenme çalışmasına başladığımızda, bütün işçileri kapsayan bir örgütlenme hedefledik. İlk önce kadrolu arkadaşlarımızı örgütlemeye başladık. Bir hafta içinde 180 işçi sendikaya üye oldu. Bunlar dışında konfeksiyonda çalışan arkadaşlarımız içerisinde bir çalışma başlattık. Onlar da Toplu İş Sözleşmesi sürecindeki kararlılığımızı görerek üye olmaya başladı. Fabrika işgali sonrası da bu katılımlar devam etti. Sonuçta 228 kadrolu üye sayımızı 600 kadrolu üyeye çıkardık. Toplu İş Sözleşme taslağını komitelerde arkadaşlarımızla bir araya gelerek belirledik. Ve bunun sonucunda görüşmelere başladık. Toplu İş Sözleşmesi için işverenle 6 oturumluk bir toplantı gerçekleştirdik. 6. Oturumda işveren artık anlaşılamayacağını söyleyerek görüşmeleri kesti. İzinleri, çalışma koşullarını ve soysal hakları kabul eden işveren; ikramiyeler ve taşeron sorunu konusunda taleplerimizi kabul etmedi. Bunun üzerine komitedeki arkadaşlarla görüşerek tavrımızı işgalden yana kullandık ve böylece direnişimiz başladı.
Coşkun Asaç: Örgütlülük üzerinden kurgulanmış komiteler, işçi inisiyatifinin ve işçilerin iradesinin olduğu örgütlülük vardı. Sonuçta patronun bizlere rest çekmesi, ‘kapının önüne koyarım’ tehditlerine karşılık işgal eylemini başlatmıştık. Biz o işgal eylemlerini tanıyoruz, biliyoruz, DİSK’in kuruluşu ve mücadele ruhundan biliyoruz. Mücadelemiz işgal sonrasında 2 aylık bir süreyle devam etti. 60. günümüze geldiğimizde polis operasyonuyla karşılaştık. Bini aşkın polis fabrikamızı basarak biber gazlarıyla, plastik mermileriyle, iş makineleriyle direnişimizi kırmak, dağıtmak istedi. Sonuç olarak fabrikadan çıkarılmış durumdaydık, ancak bizler yine de mücadeledeki ısrarımızdan vazgeçmedik.
Tekstil-Sen ve DİSK Konfederasyonuyla yaşanan süreci ve sıkıntıları anlatabilir misiniz?
Yavuzer Bektaş: Tekstil-Sen direniş başladığı ilk zamanda sitelerinden bir yazı yayımlayarak direnişin kendi bilgileri dışında başladığını ve burada çalışmayan bir grup tarafından yönlendirildiğini yazd. Görüşmelerde uyuşmazlık belgesi tutacağını söyleyen sendika, işverene karşı yazdığı bu yazıyla geri adım attı. Bunun üzerine sendikayı arayarak bizlerin yanında olmaları gerektiğini söyledik. Konuşmalarımıza karşın yazı kaldırılmayınca, DİSK Genel Merkezi’ne gidip Arzu Çerkezoğlu’yla görüştük. Çerkezoğlu orada yapılan görüşmeler sonrasında Tekstil-Sen’in sitesindeki yazının kaldırılması için görüşmeler yaptı ve yazı kaldırıldı.
Ahmet Mekin Demir: Bize uygulanan haksızlığa ve emeğimizin sömürülmesine Tekstil-Sen başından beri sessiz kaldı. Sessiz kalmakla kalmayarak Greif yöneticileri ve patronlarıyla birleşerek bizlere ve mücadelemize saldırmaya başladı. Bizim en çok tepki gösterdiğimiz şey, burada aylardır mücadele eden işçilere sendikanın ihanet etmesidir.
Polis saldırısından sonra nasıl bir süreç geçirdiniz, sendikanın sürece yaklaşımı nasıldı?
Yavuzer Bektaş: Bizler Tekstil-Sen’in ihanetine ve bütün baskılara karşın mücadelemize devam ettik ta ki 60. Güne kadar. Grev hakkımızı kullanabilmek için bakanlığa bir başvuru yapmıştık ve 60 günün içerisinde bakanlık bize bir arabulucu verdi. Arabulucunun raporu yazmasının üstünden bir hafta geçmiş ve tam grev hakkımız onaylanacaktı ki bu seferde polis operasyon düzenledi ve fabrikadan dışarı atıldık. Operasyondan sonra bu seferde fabrika önünde çadır kurduk ancak polis çadırlarımıza da saldırarak birçoğumuzu gözaltına aldı.
Polis müdahalesinden sonra direnişimizi DİSK binasında devam ettirme kararı aldık. Bize Tekstil-Sen’i bir kenara bırakarak süreci üstleneceğine dair sözler veren DİSK Genel Başkanı Kani Beko ve Arzu Çerkezoğlu bu süreçte bizlere sendikalardaki bürokratizmden başka bir şey gösteremedi. Bizi, onları deşifre etmekle, onlara zarar vermekle suçladılar. Sonuçta bizim sendikada hep işverenden yana oldu.
Ahmet Mekin Demir: Bize destek olacağını söyleyen, bize kapısını açan DİSK Konfederasyonu, şimdi bizi binadan atmaya çalışıyor. DİSK binasında bize verdikleri odayı ‘1 Mayıs hazırlığı yapacağız’ bahanesiyle geri alan DİSK yöneticilerine karşı, DİSK binasını terk etmeyeceğimizi söylüyoruz.
Coşkun Asaç: Bugünkü mücadelemizde gelinen nokta iki evrede yürüyor. Birincisi sendikal bürokrasiyi teşhir ederek istifalarını istiyoruz. İhanet edenlerin, haksızlığa göz yumanların teşhir edilmesi için bizlerde elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız. Şu anda bürokratizme karşı elimizden gelen eylemler,basın açıklamaları örgütlemek. İkinci boyutu da tazminatlarını alamayan işçilerin tazminatlarını alabilmek, taşeron politikalarının işçiler üzerinde yarattığı haksızlıklara ve tahribatlara karşı mücadele etmektir. Bunu da fabrika önünde yaptığımız eylemlerle yürütüyoruz.
Şimdi insanlar tazminatlarını alamadıkça, Rıdvan Budak ve onun gibi ihanetçilerin üzerine gitmeye başladı. O yüzden Rıdvan Budak da insaların tepkisini hafifletmek için yani kendini kurtarabilmek için ‘biz bu fabrikayı açacağız, tazminatları alacağız’ deyip birtakım söylemlerde bulunuyor. İşçileri sürekli oyalayan açıklamalarda bulunuyor. Istediği kadar açıklama yapsınlar bizler biliyoruz ki tazminatları alamamamızın, toplu sözleşmenin imzalanmamasının ve polis operasyonlarının en büyük sebebi sendikal bürokrasi ve sendika ağalarının ihanetidir.
Greif işçileri olarak bundan sonra ne tür eylemler ve etkinlikler yapmayı düşünüyorsunuz?
Düzenli olarak stant ve bildiri çalışmaları yapıyoruz. Bunun yanı sıra 24 Mayıs’ta bir dayanışma konseri yapmayı hedefliyoruz. Çalışmalarımıza ve etkinliklerimize devrimci ve demokratik kurumların desteğini de bekliyoruz. Ve biliyoruz ki bizi bu zamana kadar yalnız bırakmayan devrimci dostlarımız, bu süreçten sonar da yanlız bırakmayacaktır.