Güçlü Faşist Süreç Zayıf Halkalarından Yakalanarak Mağlup Edilebilir/Perspektif

Erdoğan/AKP iktidarının değişmesi komünist ve devrimci perspektifin ilkesel, stratejik yönelimi değildir. Erdoğan/AKP karşıtlığı devrimci perspektifin ölçütü değildir. Bu iktidarın yerine gelecek başka bir burjuva klik iktidarı ne kurtuluştur ne de tercihtir. Radikal stratejik yönelim tüm türevleriyle gerici sınıflar devleti ve iktidarlarının devrim yoluyla yıkılıp aşılmasıdır. Ancak devrimin ilerlemesi, ilerleme sürecinin taktik aşamaları, somut iktidarı hedefleyerek ona yönelmeyi gerektirir. Erdoğan/AKP iktidarı gerçekleştirdiği azgın baskı, katliam ve terörle hedeflenip yıkılmayı hak eden durumdadır. Somut yönelim ve hedefimizin bu iktidarı geriletme, yıkma, bertaraf etmede biçimlenmesi doğrudur

HABER MERKEZİ(07.09.2017)-Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 4.Sayısında yayınlanan ‘’Güçlü Faşist Süreç Zayıf Halkalarından Yakalanarak Mağlup Edilebilinir’’ Başlıklı Perspektif yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.

‘’Erdoğan, parti teşkilatını -kendi tipinde- tek tipleştirme hareketiyle düzenlemeden geçirerek seçimlere hazırlanıyor. Seçimlerin “çantada keklik” değil, kritik olduğunu tespit etmiş olsa gerek ki, “metal yorgunluğu” hikâyesiyle teşhir olmuşluğunu manipüle edip kan tazeleyerek, işi kotarmaya çalışıyor. Yalan ve hilenin bin türlüsünü denemekle birlikte, din sömürüsünü de son haddine kadar kullanan Erdoğan’ın elinde geçerli argüman ya da demagoji kalmadığı için yapay gerekçelerle gündemleştirdiği teşkilat dizaynı kartını ileri sürmektedir. Ne içerde ne de dışarıda emin olarak yaslanacağı bir dayanak esas olarak kalmamıştır. Dış politikada batağa saplanıp tam bir tecrit durumu yaşayan Erdoğan/AKP iktidarı, içerde de açık faşizmden başka medet umacağı “sağlam bir dost” kalmamıştır. Ne ki, en barbar boyutlarda uyguladığı açık faşist saldırganlık ve kıyımcı katliamlar maharetinin, baskıcı, hukuksuz ve köhnemiş gerici iktidarı taşıyabileceği bundan daha ileri bir durak yoktur, olmamıştır. Erdoğan, bunu görse de kanlı diktasını koruyarak sürdürmede başka şansı kalmadığı için “faşizm, daha fazla faşizm” diyerek, diretmekten başka bir alternatifinin olmadığını da görmektedir.

En ağır, en hukuksuz, en baskıcı ve tam keyfiyetçi iktidar sultası devrimci mücadele ve kitle muhalefetine sökmedi. Kan ve katliamlardaki pervasızlığı da ayakta kalmasına yetmeyecektir. Seçim sürecine dair hazırlanılan ve girilen mevcut süreç, doğrudan iktidarda kalma-kalmama ikilemini karara bağlayan keskin bir süreçtir ki, bu sürecin denklemleri de hüküm süren açık faşizm ve katliamlar üzerine kurulmuştur. Ancak toplum, yüksek gerilim hattı gibi gerilmiş olup, patlamalara gebe durumda beklemekte, koyu faşist baskı ve keyfiyetçi yönetimin barbarlığına aldırış etmeden homurdanışını yükseltmekte, üzerine çökmüş olan karabasanı bir an önce defetmek üzere bilenmektedir. Komünist, devrimci ve demokratik hareket kitlelerin yükselişine paralel bir eğilimle daha keskin mücadelelere hazırlanmakta, pratiklere girişmektedir. Silahlı mücadele eğilimi günden güne kabararak olumlu rotada ilerlemektedir.

Komprador tekelci burjuva sınıf klikleri arasındaki çatışma da keskinliğini yitirmeden artış eğilimi içindedir. Devrimci kitlelerin direniş ve muhalefet etme olanakları bu zeminde daha da geniş alan bularak boy gösterme imkanları taşımaktadır. Klik dalaşı iktidar endeksli doğasıyla, burjuva siyasi sürecin baskıcı karakter edinmesi ve siyasi değişimlere açık olması gibi iki özellik barındırmaktadır. Burjuva klikler dalaşı sürecinin kitleleri manipüle etmesi egemen durumdur. Doğru taktik, politika ve devrimci yönelimler temelinde kitlelerle birleşilmesi Komünist ve devrimci güçlerin önündeki önemli görevdir. Bu sürecin devrimci rotada geliştirilmesi, devrimci kazanımların ilerletilerek devrimin geliştirilmesi mümkün olan yaşamsal bir sorumluluktur.  Bu sorumluluk, devrimci fırsatların değerlendirilmesi kadar, devrim güçlerinin kendisini korumasıyla da anlamlıdır. Zira sürecin stratejik saldırılara maruz kalarak imha edilmesi hedeflenen güçler; Komünist, devrimci, yurtsever ve demokratik güçlerdir. Hapishaneler, Aleviler, kadınlar, laikler, aydınlar, entelektüeller, yani muhalif ve alternatif olup ötekileştirilmiş tüm toplumsal kesimler ve dinamikler mevcut iktidar ve hâkim sınıfların gazabına uğrayan, uğrayacak olanlardır. Lakin, silahlı mücadele ve siyasi iktidar perspektifli mücadele güçleri düşmanın ilk hedefi ve öncelikli tehditleri durumundadır.

Önümüzdeki süreç keskin çatışmalara ve devrimci dalgalanmalara gebedir!

Uzun sözün kısası, içinde bulunduğumuz ve önümüzdeki tarifli süreç keskin çatışmalara, devrimci dalgalanmalara ve elbette faşist katliam ve saldırganlıkların tırmanarak mevcudu aratırcasına hortlayacağına tanıklık edecek bir süreçtir. Seçimler süreci, bedelleri ödenenden daha ağır olacak bir süreçtir. Çünkü seçimlerin kazanılması, “metal yorgunluğunu” gidermeye dönük AKP teşkilatlarının tahkim edilmesiyle hiç mümkün değildir. Önüne gelinmiş olunan seçim ırmağının geçilmesi için muhalif ve alternatif akımın kesilmesi, hırpalanarak zayıflatılması gerekmektedir. Ki bu süreç özünde başlamıştır. İmha, ezme eksenli stratejik saldırı ve katliamlar bunu göstermektedir.

Bedelleri ağır ve giderek ağırlaşan bir süreçten geçiyoruz. Devrimci hareketin kayıpları sistematik biçimde devam etmekte, artarak ağırlaşmakta, her bakımdan önem kazanmaktadır. Bu bir rastlantı değildir. Düşman imha amaçlı azgın bir yönelimle teknolojik unsur desteğinde stratejik saldırılar gerçekleştirmektedir. Ne insan ne teknoloji ve ne de şart ve olanaklar bakımından eşit koşullarda yürüyen bir savaştan bahsedilemez. Bütün denge ve olanaklar düşman lehine, devrimin aleyhinedir, eşitsizdir. Şartları eşit olmayan iki kuvvet çarpışırken, devlet, iktidar ve bunların tüm imkanlarını elinde tutan ve bu taktik üstünlüklere sahip olmanın avantajına karşın düşman, son derece sınırlı olanak ve güce sahip olan devrimci cepheyi ya da devrimci kuvvetleri darbeleyerek katlediyor. Devrimin bedellerden sakınmayacağı ve bedeller üzerinde yükseleceği doğrudur. Düşman sınıfların çatışma-savaş hali doğası da bu bedelleri anlaşılır kılmaktadır. Bedel ödemeyi gönüllü benimseyerek kabul ettik. Bu anlamda savaşın doğasını yadırgamıyoruz. Fakat savaşın taşıdığı şartları görmek ve alınan kayıpları anlamak durumundayız.

“Ben devletim, bana karşı çıkanları yakalar yargılarım, hapsederim.” demiyor, “bana karşı çıkanları öldürür yok ederim, yaşam hakkı tanımam.” diyor alenen. Polis, asker, bekçi için “aklını kullansın” demiyor, “silahını kullansın” diyor halkın gözlerinin içine baka baka… İşte hâkim sınıfların uyguladığı devlet terörü ve azgın açık faşist saldırganlık bu kadar pervasız, bu kadar kuralsız ve bu kadar çıplaktır.

Devrimci hareket ağır bedeller pahasına açık faşizme ve bu sürecin azgın saldırılarına boyun eğmeyen tarihsel duruşla gücü oranında direniyor, kararlı mücadele pratiğiyle göğüs geriyor. Yürütülen bu mücadele ve ödenen ağır can bedelleri, yeterli örgütsel, siyasi güce oturmadığından somut kazanımlar elde edip siyasi iktidarın yıkılmasını hemen sağlamasa da ortaya konulan bu irade, duruş ve göğüs germe tavrı tarihsel değerde anlamlı olup manevi kazanımlar açısından stratejik yüklenimlerle dolu bir gelecek muştusu durumundadır. Verilen mücadele ve ödenen ağır bedellerin doğru orantılı sonuçlara erkenden ulaşması, bu tarihsel tavrın örgütsel kuvvet ve siyasi güçle buluşturulması, en önemlisi de bütün bu gücün halk kitleleriyle tahkim edilip pekiştirilmesiyle olanaklıdır. Devrimin ağır bedeller üzerinde inşa edileceği tarihsel ve güncel tecrübelerle sabit olduğu gibi, sınıf düşmanlarımızın egemenlik, iktidar ve sömürü hırsı zemininde billurlaşan gerici-faşist karakteri ve tavrı bu bedellerin ödenmesini koşullayarak dayatmakta, kaçınılmaz kılmaktadır.

Ağır can bedelleri ödemek komünistlerin, devrimin ve devrimci sınıfların tercihi ya da arzu ettiği bir durum değildir. Ölümden haz duymak veya ölümü istemek asla komünistlerin ve ilerici sınıfların işi ve tavrı olamaz. Yoldaşlarımızı ölümsüzlüğe uğurlarken, ölümler ve kan üzerinden siyaset yapmayı benimseyemeyiz. Ancak ölümsüz yoldaşlarımızın kahramanlık, fedakârlık ve davaya bağlılıklarını da küçümseyemez, sıradan bir ölüm olarak karşılayamayız. Ölümleri kutsayıp alkışlayarak yeni ölümler isteyip çağırma, bu ölümleri siyasi malzeme yaparak onlar üzerinden palazlanma, gelişme ve ajitasyonumuzu ölümlere endeksleme elbette bizlerin işi olamaz. Komünistlerin işi, halkın, devrimin, sınıfın ve son tahlilde bütün insanlığın kurtuluşu uğruna gerektiğinde can bedeli de dahil hiçbir fedakarlıktan kaçınmamaktır. Bu onların tarihsel rol, sorumluluk ve tavrıdır. Elbette komünistlerin ötelemeyeceği şey, ölümsüzleşen yoldaşların, devrimcilerin parlak anı ve hatıralarını yaşatmak, onların mirasını sahiplenerek sürdürmek ve onların teorik-pratik bütünlükteki devrim kararlılıklarını rehber alarak devam ettirmektir. Bu anlamda, ölümsüz yoldaşlarımızın ve devrimcilerin en geniş ve zengin etkinlikler biçiminde anılması, onlardan öğrenilmesi, onların örnek alınması ve hak ettikleri değerin verilmesi ve bu değerlerinin yaygınlaştırılması bağlamında yapılan anma ve propaganda çalışmaları gerekli olup, daha da geniş ve etkili biçimde yürütülmesi gereken eylem, çalışma, etkinliklerdir.

Devrime kararlıca yürüyerek, canlarını feda eden kahraman yoldaşlarımızı yenilmez değerlerimiz olarak, devrim mücadelemizde birer silaha dönüştürme perspektifiyle hareket edip, cenaze törenlerini devrim mücadelesi ve mevzileri haline getirerek düşmanla savaş vesilesi yapmalıyız. Bunda geri adım atılamaz, cenazelerin güçlü sahiplenilmesini zayıflatan hiçbir bahane kabul edilemez.

Stratejik yönelim tüm türevleriyle gerici sınıflar iktidarını yıkmaktır!

Erdoğan/AKP iktidarı bir fiske ile yıkılacak kadar zayıf, halklarımızı kan ve gözyaşına boğacak kadar güçlüdür. “MİT tırları”, IŞİD gibi çetelerle doğrudan ya da zımni ilişki, emperyalist güçlerle bu ilişki ve bölgedeki Kürt politikasında yaşadığı açmaz ve bunun çırpınışları, yolsuzluk, çapul ve talan, koyu baskı ve açık faşizm yönetimi, keyfiyetçi, hukuksuz yönetimin kolonları olan OHAL ve KHK’lerin skandal yönetimi, oluşturulmuş olan büyük mağdurlar kitlesi, komünist ve devrimci güçlere karşı gerçekleştirilen saldırı ve katliamlar, azınlıklara ve inanç kesimlerine uygulanan milli ve dini baskı, zulüm ve ayrımcı politikalar, paralel devlet yapılanması ürününün, bünyesine sirayet etme durumu Erdoğan ve iktidarının çıplak gerçeğidir. Kürt ulusuna dönük kıyım ve katliamlar, Kürt ulusunun demokratik iradesine darbe ve seçilmiş olan milletvekilleri ile belediye başkanlarının tutuklanması, belediyelerin kayyumlarla gasp edilmesi, gazetecilerin, aydınların ve muhalif olan kesimlerin tutuklanması ve daha fazlası Erdoğan/AKP iktidarının faşist gerçeği ve boynundaki ağır halkalardır. Yaratılan bu devlet terörü şartlarının eseri olarak geniş kitlelerde yaratılmış olan büyük tepki ve huzursuzluk bu iktidarın çekilecek ipini elinde tutan zemindir. Bu ipin görece çekileceği ilk halka seçimlerdir. Seçimler bu iktidarın zayıf halkasıdır. Komünist ve devrimci güçler buna hazırlanmalı, kitlelere gitmekten yorulmamalı, özellikle de hatalı seçim politikalarından kaçınarak kitleleri birleştiren bir siyaset izlemelidirler.

Erdoğan/AKP iktidarının değişmesi komünist ve devrimci perspektifin ilkesel, stratejik yönelimi değildir. Erdoğan/AKP karşıtlığı devrimci perspektifin ölçütü değildir. Bu iktidarın yerine gelecek başka bir burjuva klik iktidarı ne kurtuluştur ne de tercihtir. Radikal stratejik yönelim tüm türevleriyle gerici sınıflar devleti ve iktidarlarının devrim yoluyla yıkılıp aşılmasıdır. Ancak devrimin ilerlemesi, ilerleme sürecinin taktik aşamaları, somut iktidarı hedefleyerek ona yönelmeyi gerektirir. Erdoğan/AKP iktidarı gerçekleştirdiği azgın baskı, katliam ve terörle hedeflenip yıkılmayı hak eden durumdadır. Somut yönelim ve hedefimizin bu iktidarı geriletme, yıkma, bertaraf etmede biçimlenmesi doğrudur. Bunun için önümüzdeki seçimlere şimdiden hazırlanılmalı, birleştirici, rasyonel taktik politikalar benimsenmeli, Erdoğan sultası bu zayıf halkadan koparılmalıdır. Sonrası için de demokrasi, devrim ve sosyalizm mücadelesinin mevziler elde ederek ilerletilmesi için mücadele kararlılığı sürdürülmelidir. Zayıf halkalardan yakalayarak ilerlemek, düşmanın iktidardaki kesimini öncelikli hedef yaparak bertaraf etme, bu zemin üzerinde bütün burjuva kliklerle mücadelede devrimci güçleri geliştirmekle mümkündür’’

Önceki İçerikÖzel Mülkiyet Öncesi Kadının Ezilmişliği Sorununun İlk Ortaya Çıkışı
Sonraki İçerikKabına sığmayan komünist önder: Baba Erdoğan!