Güncel gelişmeler ve birleşik mücadele

Tekçi ve ırkçı-faşist bir devlet ya da iktidarın salt Kürt ulusuna karşı faşizme başvurması düşünülemez. Faşizmden veya faşist bir iktidardan söz edilmektedir. Dolayısıyla faşist bir iktidarın sadece Kürt ulusuna veya diğer azınlıklara karşı faşist baskılara başvurması ve emekçi halk kitlelerine faşist baskılar uygulamaması düşünülemez. Bu anlamda Erdoğan/AKP iktidarının uyguladığı faşist baskılar genel olarak emekçiler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimleri hedeflemektedir, sadece bir ulusu değil

HABER MERKEZİ (06.06.2016)-Gazetemizin 123.Sayısında yayınlanan ‘’Güncel gelişmeler ve birleşik mücadele’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

 Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında Erdoğan’ın tek adam sultası biçiminde katı merkeziyetçi yapılanmaya giden mevcut iktidar tarafından estirilen faşist terör dalgası ve gerici savaş saldırganlığı kuşkusuz ki tüm ezilen emekçi kesimleri hedeflemektedir. Faşist terör dalgasından payına düşeni almayan kesimler esasta Erdoğan ve iktidarına mutlak biat eden her türden düşük profilliler kalfasıdır. Bu kalfa kesimi az değil, hayli geniş bir bileşendir. Unvanları lekeli olmak kaydıyla, kalemşörlerden, akademisyenlere, yüksek yargıdan ordu ve polisine, yandaş medyadan profesörlere, din adamlarından çeşitli cemaatlere ve yemlenen bir dizi kesime kadar oldukça geniş bir düşük profilli ya da kişilik ve onur yoksunu bileşenden oluşur bu kalfa. Bunlar dışındaki kesimler şu veya bu biçimde faşist baskılardan payına düşeni almaktadır. Fakat esas olarak Kürt ulusunun okun sivri ucunda olduğu, dolayısıyla faşist saldırganlık ve katliamların birincil mağduru ve hedefinin Kürt ulusu, elbette hareketi olduğu reel gerçektir. Faşist terörün yoğun olarak odaklandığı hedef Kürt ulusu olduğu için, faşist teröre karşı direniş de Kürt ulusu ekseninde yükselmektedir. Sınıf hareketi de bu faşist dalga ve teröre karşı mücadelesini ve tavrını, çatışmanın somut merkezi olan Kürt ulusunun onurlu direnişiyle birleştirme biçiminde ele almak durumundadır. Faşist dalga ve terörün zayıf halkası da, pratik çatışma alanı da reel olarak bu direniş ve mücadele pratiğidir. Mevcut iktidarın en azgın saldırı ve barbar katliamları da Kürt ulusu şahsında şekillenip anlam kazanmaktadır. O halde bu saldırı ve katliamlara karşı mücadele de aynı zeminde yükseltilmek, yükselmek durumundadır. Devre dışı bırakılarak yenilenen hükümetler savaş hükümetleri olmasına karşın, savaş bunları eskiterek yenilerinin gündeme gelmesini koşulluyor. Özcesi, somut siyasi çelişkinin şimdiki düğüm noktası, faşist terör dalgasının ana halkası ve elbette faşist iktidarın yumuşak karnı da mevcut gelişmelere bağlı olarak Kuzey Kürdistan ya da Kürt ulusuna uygulanan soykırım ve buna karşı sergilenen onurlu direniş savaşında biçimlenmektedir.

 Gerçekleştirilen saldırganlık ve katliamlar bir soykırımdır

 Kuzey Kürdistan’da topyekûn savaş konseptiyle yürütülen katliamların kelimenin gerçek manasında soykırım evresine ulaştığı her bakımdan açıktır. Kuzey Kürdistan’ın Sûr, Cizîr, Silopiya, Gimgim, Nisêbîn gibi il-ilçelerinde gerçekleştirilen, gerçekleştirilmeye devam edilen ve yaşam şartlarını ortadan kaldıran tanklı-toplu, kobralı-uçaklı saldırganlık ve katliamlar, yürütülen soykırımı alenen ortaya koymaktadır. Gerçekleştirilen saldırganlık ve katliamlar bir soykırımdır, çünkü bu katliamlar doğrudan Kürt ulusunu, yani bir ulusu hedeflemektedir. Ve bu ulusun kıyımdan geçirilerek ulusal bütünlüğü ve varlığı hedeflenmektedir. Bebeklerinden yaşlılarına kadar Kürt ulusunun her ferdi salt Kürt olduğu için kıyımdan geçirilmekte, sürgüne mecbur edilmekte, fiilen yok edilmesi veya teslim alınması hedeflenmektedir. Ki, ulusun siyasi, kültürel, etnik iradesinin teslim alınması o ulusun yok edilmesinden başka bir anlam taşımaz. Ne ki, Kürt ulusu iradesini devrimci yönde ortaya koymuş muazzam bir direniş sergilemektedir. Bu direniş savaşının teslim alınması veya bitirilmesinin olası olmadığı da her türden barbar katliamlara rağmen sürüyor olmasından aşikârdır. Eskitilen savaş hükümetlerinin yerini yeni savaş hükümetlerinin alması çare değildir, olmayacaktır. Yeni savaş hükümetinin akıbeti de öncekinin akıbetinden bağımsız olmayacaktır. Yıldırım’ın sonu Davutoğlu’nunkinden çok daha dramatik olacaktır. Yıldırım daha seçilir seçilmez savaş naraları atmaktan geri durmadı ama bu savaş ve saldırganlık Yıldırım’ı da harcayacaktır…

Neden Kürt ulusu bugün bir kez daha soykırıma tabi tutuluyor?

Unutmamak gerekir ki, her şeyin dayandığı bir kaynak ve arka plan mutlaka vardır. Türk hâkim sınıflarının her iktidarı veya her iktidar dönemi egemen Türk ulusu çerçevesinde tekçi-ırkçı-faşist karakterde gelişmiş ve diğer azınlıklarla birlikte, özellikle Kürt ulusuna karşı imha, inkâr, asimilasyon politikalarıyla nitelenmiş, büyük bir milli baskı ve zulüme başvurmuşlar. Kürt ulusunun bu milli zulme karşı haklı isyanları ve mücadeleleri gelişmiştir. Kısacası bugün yaşananların tarihsel kaynağı “TC” devletinin Kürt ulusuna uyguladığı milli baskı, yok sayma ve imha-inkâr politikaları ve pratiğidir. Özetle bugün yaşananlar bu tarihsel kaynaktan bağımsız değildir.

Kürdistan’ın emperyalist paylaşım savaşlarıyla emperyalist güçler tarafından önce ikiye ve sonra dörde bölünmesi zemininde hâsıl olan bu tarihsel kaynakla birlikte, emperyalist güncel siyaset ve stratejilere yaslanan bir arka plan da vardır.Ancak, Kuzey Kürdistan’da bugün yaşananlar salt tarihsel kaynak ve arka plan ile sınırlı olmayıp, güncel koşul ve gelişmelere yaslanan özelliği de vardır. Erdoğan sultasının tek adam diktası olarak tesis edilmesi için diri olan Kürt Ulusal Hareketi’nin tasfiye edilip “kabul edilir” sınırlara çekilmesi, daha doğru ifadeyle teslim alınması gerekli olandı… Kürt ulusunun teslimiyeti kabul etmeyerek ulusal hak ve talepleri doğrultusunda irade-direniş göstermesi veya iradesini teslim etmemesi Erdoğan’ın başkanlık sistemi altında tek adam diktası rüyasını bozduğu için Erdoğan/AKP iktidarının topyekûn savaş saldırganlığıyla soykırım katliamlarına girişmesine tanık olduk… Bu saldırganlığın soykırım düzeyine kadar tırmanmasında Kürt ulusunun teslimiyeti kabul etmemesi gibi, Kürt Ulusal Hareketi’nin gelişip büyümesi ya da Kürt ulusunun ciddi bir örgütlenme düzeyiyle önemli bir irade ve inisiyatif pozisyonu yakalaması da büyük bir etkendir. Ki genel olarak toplumsal kitlelerdeki gelişmeler veya devrimci durumun gelişmesi Erdoğan/AKP iktidarının faşist saldırganlığı tırmandırmasında rol oynamıştır. Kürt Ulusal Hareketi’nin teslimiyet çizgisine getirilip tasfiye edilememesi, tersine ciddi bir direniş-mücadele dinamiği durumuna gelmesiyle birlikte devrimci koşulların olgunlaşarak geniş kitlelerin devrimci muhalefetinin gelişip yaygınlaşması eğilimi Erdoğan/AKP iktidarının faşizmini tırmandırmasının sebepleridir. Daha özlü olarak, Erdoğan/AKP iktidarının emperyalist çıkar ve stratejiler ekseninde ve AB’ye uyum süreci olarak da emperyalistlerden aldığı devleti yapılandırma-güncelleme görevini gerçekleştirmek için faşizmi tırmandırdığı söylenebilir.

Bir nüans olarak belirtelim ki, faşist tırmanışın Kürt ulusu şahsında odaklanması Kürt Ulusal Hareketi’nin silahlı niteliğiyle dinamik bir tehdit olmasından ileri gelirken, faşist saldırganlığın Kürt ulusu şahsında yoğunlaşması ulusal sorun gerçekliğine de işaret etmektedir. Yani genel olarak emekçi kitlelere karşı bir faşist baskı ve terör uygulansa da, bu baskı ve terörün Kürt ulusunu özellikle hedeflemesi ve Kuzey Kürdistan’da yoğunlaşması bir tesadüf değildir. Ulusal sorun gerçeğini ortaya koymaktadır. Kısacası, sanki bir ulusal sorun yokmuş, genel çerçevede “olağan” bir faşist süreçmiş gibi algılanması hatalıdır. Kuzey Kürdistan’da yaşananların da bir milli baskı, zulüm, soykırım ve buna karşı bir ulusal direniş ya da başkaldırı olduğu açıktır. Ulusal sorun, baskı ve soykırımı yok saymak gibi, ulusal direniş ve hareketi yok saymak da doğru olamaz. Bunlardan kastımız şu; Kuzey Kürdistan’da yaşananlar ırkçı-faşist milli baskı ve kıyımı, buna karşı ulusal bir direniş ve hareketi ifade etmektedir. Ne milli zulmü gölgeleyerek hafifletmek ve ne de Kürt Ulusal Hareketi başka niteliğe koymak kabul edilemez olup, doğru yaklaşım değildir.

 Saldırılar toplumun tüm kesimlerine dönüktür

 Tekçi ve ırkçı-faşist bir devlet ya da iktidarın salt Kürt ulusuna karşı faşizme başvurması düşünülemez. Faşizmden veya faşist bir iktidardan söz edilmektedir. Dolayısıyla faşist bir iktidarın sadece Kürt ulusuna veya diğer azınlıklara karşı faşist baskılara başvurması ve emekçi halk kitlelerine faşist baskılar uygulamaması düşünülemez. Bu anlamda Erdoğan/AKP iktidarının uyguladığı faşist baskılar genel olarak emekçiler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimleri hedeflemektedir, sadece bir ulusu değil. Ne ki, Kürt ulusu noktasında bir milli zulüm, kıyım uygulanmakta ve Kürt ulusu ikili bir baskı ve zulme maruz kalmaktadır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, faşist baskılar ve faşist baskıların azgın boyutlarda tırmandırılması, emperyalist çıkar ve stratejiler bağlamında alınan görevlerin yürütülmesi ve öte taraftan gelişen devrimci hareketin bastırılması zeminine oturmaktadır. Bu anlamda faşist süreç sadece Kürt ulusuna dönük politikanın ürünü değil, genel bir sorun olarak bütün ezilen emekçi halk kesimlerini hedeflemektedir.

Bu zeminde birleşik mücadelenin geliştirilerek büyütülmesi önemli bir ihtiyaç olarak devrimci güçlerin karşısında çıkmaktadır. Halk kitlelerinin birleştirilmesi, onun siyasi parti, örgüt ve temsilcilerin görece birleşmesi veya birleşik mücadele zemininde bir araya gelmesiyle olanaklıdır. Devrimci güçlerin dağınıklığının giderilerek, devrimci bir direncin oluşturulması ve faşist terör dalgasına karşı etkili bir mücadelenin sergilenmesi ancak devrimci müştereklerde birleşmek, birleşik mücadeleler ortaya koymakla mümkündür. Gerici iktidarların aşılması tamamen bu zeminde gelişecektir. Kuşkusuz ki, faşist saldırılara karşı tek tek parti ve örgütler ve hatta bireyler de direniş gösterebilir, mücadele yürütebilirler. Ancak sorun salt faşist terör dalgasına karşı direniş göstermek değil, bunu püskürtüp geriletmek ve giderek zayıflatıp yenilgiye uğratmaktır. Sorun salt azgınlaşarak tırmandırılan faşist terör dalgasına karşı direniş-mücadele değil, ana hedef faşist hâkim sınıf iktidarları ve düzenlerinin yıkılmasına dönük bir mücadelenin geliştirilip zafere taşınmasıdır. Dolayısıyla devrimden menfaati olan sınıfların, bu sınıf ve ara katmanların siyasi temsilcileri veya partilerinin devrimci görevlerde ortaklaşarak birleşik mücadelelerde bulunması zorunludur.

Devrimci güçlerin karşı-devrimci sınıflara karşı veya bunların faşist saldırılarına karşı birleşik mücadele zemininde bir araya gelmesi halkın ve devrimin çıkarına olduğu gibi, tek tek devrimci parti ve örgütlerin de çıkarınadır. Dahası demokratik şartlarda oluşturulacak birleşik mücadele cepheleri bu devrimci parti ve örgüt bileşenlerinin ideolojik, siyasi, örgütsel çizgi ve yönelimlerine de ters olmayıp zarar veren değildir. Son derece yalın bir gerçektir; bütün devrimci güçlerin ortak hedefleri ve çıkarları temelinde güçlerini görece birleştirmeleri veya birleşik eylemde bulunmalarıdır yapılması gereken. Bunda ideolojik-siyasi bir kaygı gütmek yersizdir. Birleşik mücadele bileşeni olan bütün devrimci güçlerin öngördüğü ve onayladığı bir sosyal pratiğe, işleyiş ve görevlere sahip olacaktır. Bileşenlerin hiçbirinin siyasi iradesine ipotek konulamaz, bağımsız eylem ve iradeleri yok sayılamaz. Her bileşenin politikasına uygun olan ortak bir zeminde gerçekleştirilecek birleşik mücadeleden sakınmak veya sakınca duymak tamamen yersizdir. O halde birleşik mücadelenin geliştirilmesinin önünde bir engel yoktur. Nitekim “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” bu zeminde doğmuş olup varlığını sürdürmektedir. Elbette anlamlı ve devrimci bir gelişmedir. Bunun geliştirilerek büyütülmesi görevdir. Temkinli yaklaşıp ayrık durmak ise hatadır.

 

 

 

 

Önceki İçerikBurjuvazinin İkiyüzlü “İnsani” Politikaları
Sonraki İçerikDevrimciliğin Nüansları