Güncel siyasal gelişmelerde öne çıkanlar ve perspektifimiz!

Aslında inkâr ve imhada sınır tanımayarak Osmanlı’dan bugüne hala devam eden tek millet-tek vatan- tek bayrak devlet- tek dil- vs olarak formüle edilen tekçi faşist Türk İslam konseptli hegemonyanın devam ettirilmesinden başka bir şey olmayan burjuva faşist ideoloji-politika-örgüt ve kültür yapısına uygun olarak Ilımlı İslam bayrağı altında tekçiliğin yeniden üretimini sürdürmektedir

Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki yerel seçim mitingleri ana eksenli ve bunun üzerinden geliştirilen politikalar, çelişki ve tartışmaların yoğunlaştığı bir süreçten geçmekteyiz. Önümüzdeki yakın zamanda gerçekleştirilecek yerel seçimlere yönelik ülke genelinde ve her bir bölge- il- ilçe-mahalle ve köylere kadar yapılan mitingler, çalışmalar, teşhir ve propaganda-ajitasyonlarına ağırlık vermeye başlarken bir yandan faşist Türk hâkim sınıfları ve klikleri diğer yandan ise ilerici, yurtsever, devrimci ve komünistler çeşitli düzeylerde politikalar yürütmektedir. Güncel siyasal gelişmeler ve somut politikalara yönelik olarak 2014 Martın’ da yapılacak yerel seçimlerin, sürecin önemli belirleyici ögesi olarak daha öne çıkarak yer alacağı tartışma götürmez. Diğer yandan ise Kürt ulusal hareketinin iradesi ve temsiliyetini elinde bulunduran Öcalan’ ın sürecin öne çıkan unsurları üzerine açıklamaları- perspektifleri ve önerileri de diğer bir gündem olarak süreçte öne çıkmaktadır.

Ilımlı İslam projesiyle şekillenen faşist devletin sözcüsü AKP hükümeti başbakanı R. T. Erdoğan 14 yıl önce faşist Türk hâkim sınıflarının şimdiki tali ve muhalefete düşen faşist Kemalist asker ve hükümet kliği merkezli kendi devleti tarafından Pınarhisar’da hapse girmesinden sonra ilk defa Pınarhisar ziyareti ile Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki çeşitli ulus, azınlık milliyet ve ezilen inanç gruplarına yönelik demagojik yaklaşımlar eşliğinde ideolojik politik manipülasyon hedefli önemli açıklamalarda bulunmuştur. Her şeyden önce bizzat kendi devletinin geçmişten bu yana Türkiye-Kuzey Kürdistan’ı adeta bir hapishaneye çeviren baskı ve zulümlerin sebeplerini ortadan kaldırdıkları iddiasıyla büyük bir yanılgı yaratmıştır. Faşist Türk hâkim sınıfları ve klikleri arasındaki bir yandan uluslararası emperyalist sermayeye stratejik uşaklıkta nasıl ilk sıraya gelip baş aktör olacağım diğer yandan ise tekçi faşist Türk ulus-devlet konseptini nasıl sürdürebileceğim kaygısıyla tekçi ve ötekileştirici devlet iktidarına nasıl oturacağına yönelik klik savaşları ve çelişkilerinden başka hiç bir anlama gelmeyen Erdoğan’ın Pınarhisar konuşması, hiç kuşku yok ki yaklaşan yerel seçimler propagandası olarak halk kitlelerinin hoşuna gidecek bir argüman ve içerikle ele alınarak, millet iradesine de bolca vurgu yapılarak sunulacaktı ve nitekim öyle de oldu. Erdoğan geçmişte başta kendilerini tehdit-kışkırtma-tahrikler ve cinayetler ile yollarından ayırmak istediklerini ama durmadıklarını ve yollarına-reformlarına devam ettiklerini, Pınarhisar’ın bir zindan değil kendileri için bir okul olduğunu, ülkede şiir okuyup şarkı söyleyen, yazı yazıp görüşlerini beyan edenlerin hapislerde kaldığını ve kimilerinin ise ülkeyi terk etmek zorunda kaldıklarını ve hayata veda ettiklerini, kimilerinin faili meçhul cinayetlere maruz kaldığını ve bütün bu anti-demokratik atmosferi değiştirmek için büyük mücadeleler verildiğini dile getirmiştir. Sanki bugün, hiç bunlar yokmuş gibi yalan, demagoji ve büyük bir sahtekarlık becerisiyle toz pembe bir ülke atmosferi çizilmektedir. Oysa bizzat AKP’nin hükümette olduğu son on yılı geçen zaman dilimi ve hala devam ede geldiği üzere, değişik renk ve dillerden Türkiye-Kuzey Kürdistan halkları onlarca yüzlerce ilerici, aydın, yazar, sanatçı, yurtsever, devrimci ve komünist görüş ve düşüncelerinden, kullandığı kavramlardan, yazdığı yazılardan, son derece meşru ve demokratik olan ekonomik, demokratik, akademik ve sosyal alan ile ilgili protesto ve mitinglerden, ilerici ve haklı kitle gösterilerinden ve daha birçok sorunlardan kaynaklı olarak hapishanelerde tutulmaktadır. Tehdit, şantaj, sürgün, gözaltı, tutuklama, yaralama, infaz, katliam ve daha nice uygulamalar da tüm bunların cabası. Bugünkü AKP’nin kuruluş planları, Pınarhisar’da ve bura hapishanesinde değil tam da uluslararası emperyalist sermayenin ihtiyaçları temelinde emperyalistler tarafından dizayn edilerek oluşturulmuştur. Özellikle ’28 Şubat Post modern darbesiyle palazlandırılarak ayrıştırılmış ve hakim klik olarak egemen hale getirilmiştir.  

Tekçi faşist Erdoğan, görmedim-duymadım-bilmiyorum şeklinde adeta üç maymunları oynayarak hareket etmekte ve bugün bütün olan bitenlere karşı büyük bir aymazlıkla yok sayıp teğet geçerek tüm argümanlarını buna göre kullanmaktadır. Büyük bir aldatmaca ve alabildiğince anti-demokratik olan kendilerince ‘’demokratikleşme paketi’’ ile farklı dil ve lehçelerde seçim propagandası olmak üzere özel okullarda bu yönlü eğitimin önünü açtıklarını, aynı mantıkla nefretle mücadeleyi yükselttiklerini, siyasi partiler kanununda eş genel başkanlık- beldelerde teşkilatlanma ve devlet yardımı sistemini değiştirdiklerini dillendirerek ‘’ne kadar demokrat’’ olduklarını ispata çalışmaktadır. Aslında inkâr ve imhada sınır tanımayarak Osmanlı’dan bugüne hala devam eden tek millet-tek vatan- tek bayrak devlet- tek dil- vs olarak formüle edilen tekçi faşist Türk İslam konseptli hegemonyanın devam ettirilmesinden başka bir şey olmayan burjuva faşist ideoloji-politika-örgüt ve kültür yapısına uygun olarak Ilımlı İslam bayrağı altında tekçiliğin yeniden üretimini sürdürmektedir.

Faşist karakterini perdelemek için kendi atalarının ve kendi devletinin kanlı tarihini, inkâr ve imha siyasetlerini, faili belli devlet katliamları-gözaltı ve kayıplarını, asimilasyon ve tekçi-faşist entegrasyonları, hapishane uygulamaları, kısacası genel olarak zulüm ve sömürü politikalarını aslında eleştiri altında yeniden üretimi süreci faaliyeti içerisinde olduğu anlaşılmalıdır. Şıracının şahidi bozacı olabilir mi? Şimdiki durumda faşist katil Erdoğan kendi faşist devletinin baş aktörü olarak yer almaktadır. Devletin tekçi faşist kırmızı çizgilerinin bizzat devamcısıdır.

Mevcut argümanlar uluslararası sermayenin hizmetindedir      

Öyle değil midir ki, daha yakın süreçte Gezi Parkı-Taksim direnişi ile başlayarak geniş bir yelpazeye yayılan Haziran Ayaklanması karşısında direnenlere ‘’çapulcu’’ diyerek saldırı kampanyası başlatan, katleden ve onlarca-yüzlerce gözaltı ve tutuklamalarda bulunan, çokça övündüğü atası eli kanlı katil Yavuz Sultan Selim adıyla köprü inşa eden, Barzani ve Şivan ile birlikte Amed kampanyasının hemen akabinde daha gündemden düşmediği anlarda alelacele Trabzon’da ‘’Diyarbakır’da ne dediysek şimdi de aynı şeyleri söylüyor ve savunuyoruz; tek millet- tek bayrak- tek vatan- tek devlet’’ diyerek TC’nin kuruluşundan beri ırkçı- faşist karakterindeki özü ve içeriğinden zerre kadar geri adım atmadıklarını net olarak gözler önüne seriyordu. Aynı şekilde hızını alamamış olacak ki daha yakın bir zamandaki 10 Aralık’ da Meclis Genel Kurulu’ nda ‘’dört tane kırmızı çizgimiz var; tek millet- tek bayrak- tek vatan- tek devlet’’ diyerek gece gündüz faşist hezeyanlarını yayma hevesiyle hareket etmektedir.      

İşte tamda Erdoğan önderliğindeki AKP hükümeti ve faşist devlet iktidarı, yukarıdan aşağıya Türk hâkim sınıfları ve klikleri, insanların farklılıklarından, kılık kıyafetlerinden, düşüncelerinden, kullandıkları bir kavramdan dahi korkmaktadırlar. Bugün sözde işçinin, memurun, çiftçinin ve köylünün hamisi olduklarını söyleyenler geçmişte bizzat faşist Kemalist hareketin ‘’köylü milletin efendisidir’’ argümanlarıyla yalan ve aldatmacalarından önemli dersler çıkararak halk kitlelerini manipüle ederek yalan ve demagojilerinde ustalaştıklarını söyleyebiliriz. Yine bugün IMF’ye ve dış güçlere borçları sıfırladık aldatmacası eşliğinde ülkedeki iç borçların artarak devam ettiği ve şişirildiği görülmektedir. Bu durum, tam da uluslararası emperyalist sermayenin her zamankinden daha fazla merkezileşmesi ve derinleşmesine uygun olarak aldığı biçimle doğrudan ilişkilidir.

Kesinlikle çaresiz değiliz. Artık işçi sınıfı ve emekçi halklar, korku duvarlarının da yıkılacağı günü ve geleceklerini bizzat kendi ellerine alarak öğrenmektedirler. Faşist Erdoğan’ın inadına 2023 hiç kuşkusuz bugünden farklı olacak, ezilen ve sömürülenlerin ilerici ve devrimci tarihi kökleriyle barışmış yeni Türkiye-Kuzey Kürdistan süreci inşa etmeye devam edecektir.

Sürecin önemli bir diğer gündemi ise bütün hapishanelerde olduğu gibi İmralı’da tutsak olan Öcalan’ın mesajlarıdır. Hiç kuşku yok ki Öcalan, başta Kürt ulusal hareketi ve toplumun önemli bir kesimi tarafından dikkate alınan, belirli düzeyde izlenen ve önemsenen duruma sahiptir. Fakat eşitsiz tutsaklık koşullarında Öcalan’ın açıklamaları tabi ki belirli sınırlılıklar içermekte ve göstermektedir. Yoksa iki tarafın tamamen eşit ve özgür koşullarda yürütülen bir süreci kesinlikle değildir. Bu kapsamda Öcalan ‘’Yüksekova katliamı paralel devletin işidir, bundan sonrada ülkenin her yerinde bu tür provokasyonlar gelişebilir, dış güçlerin ve paralel devletin parmağı vardır, gelişecek süreci bozmaya dönük provokasyonlardır, polisin de ateşkese uyması gerekmektedir, seçimler Kürt halkı için bir referandum niteliğindedir, Kürdistan’da BDP batıda HDP’ yle seçimlere girilmesi ilkesel kararımdır, DTK önemli bir kurumsallaşmaya gitmeli, Önder’e seçim için başarı diliyorum, %10-15 oyla ana muhalefet görevi üstlenilebilir, bu yöntem ve ekiple anayasa yazımı zordur, 8 başlık altında önerim var bunlar anayasaya yedirilirse iyi olur, Kürt halkı için ‘ yasal zemin hukuki çerçevenin sağlanması ’, ‘ tarafların ve statülerinin bu yasal çerçevede tanımlanması ’, ‘ süreci tarafsız hakem kurulunun izlemesi ‘ başlıklarıyla üç öneride bulunuyorum, İzleme Komisyonuna barışa gerçekten inanan insanlar ve onu içselleştiren bir ekip, aydınlar, yazarlar olabilir, sürecin daha işlemesi için gazeteci heyeti buraya gelebilmeli, dershaneler bahane şu anda AKP ile cemaat arasında bir iktidar kapışması var ve olan halka oluyor, aralarındaki çelişkinin kimseye faydası olmaz, süreçten umudumu kesmedim devlet ile de görüştüm ve düşüncelerim ve önerilerimi dile getirdim’’ vb şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. 

Öncelikle Yüksekova’da halktan iki  ağır yaralama ile akabinde üçe çıkan Kürt yurtseverin faşist polis tarafından katledilmesine ilişkin Öcalan, aslında Gülen cemaatini işaret etmektedir fakat bunu belirgin olarak dile getirmemektedir. Özellikle son süreçlerde Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devlet baskısı ve katliamların polis teşkilatı ana merkezli olarak gelişmesi Erdoğan ile Gülen- cemaatleri- arasındaki çıkar çelişkisi ve çatışmasının yansımaları olarak gündeme geldiği- gelebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Yine yaklaşan yerel seçimler de HDP-BDP’ nin %10-15 oy oranıyla ana muhalefet görevi üstlenilebilir derken aslında AKP’ye en yakın oy oranıyla bir yandan CHP’ nin ana muhalefet görevini üstlenemediği diğer yandan ise bizzat CHP’ nin oy oranının düşürülerek onu zayıflatma durumunun olabileceğine işarettir. Pek tabi ki bu durum AKP’ nin de işine gelecektir zira muhalefetin parçalı ve dağınık hali AKP’yi daha da rahatlatacaktır. Ayrıca AKP önderliğindeki tekçi faşist Türk ulus- devlet konseptine entegrasyon politikalarının önemli bir parçası olarak servis edilen ‘’demokratikleşme paketi’’ ne yönelik esasta hiç bir tavır ve tutum içerisine girmeyerek bu paketin Kürt halkı için olmadığı vurgusuyla geçiştirilen durum, açık ki oportünist uzlaşmacı bir çizgi ve siyasetin ürünü olsa gerek. Hatırlanacağı üzere 21 Mart Newroz’ da Öcalan bizzat Sünni- Türk İslam helalleşmesine vurgu yapmış, aynı şekilde TBBM’ nin kuruluşundaki ruhun bugünde yeni dönemi aydınlattığını dile getirmişti. Açık ki mevcut süreçte Erdoğan ve Gülen klikleri arasında ciddi bir çelişki ve çatışmanın çıkarlar açısından fayda getirmeyeceği ve AKP içerisindeki koalisyonun sürdürülmesi yeğlenmektedir. Sürecin baş aktörleri olarak da AKP içerisinde Erdoğan kliğinin yıpranması istenmemektedir. Zira gece gündüz faşist tekçi kırmızı çizgileriyle yatıp kalkan Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti ve iktidarının Ilımlı İslam bayrağı eksenindeki Sünni Türkçü ulus- devlet konseptine bir rıza olma durumuyla karşı karşıyayız. Asla unutulmamalı ki başta faşist Erdoğan olmak üzere AKP ve devletin bugünkü sözde demokratikleşme projeleri ve politikaları, kesinlikle uluslararası emperyalist sermayenin şimdiki durumda merkezileşmesi ve derinleşmesine uygun olarak devletin yeniden yapılandırılması ve toplumun bütün kesimlerine yönelik dizayn etme amaç ve hedeflerinden ayrı düşünülemez. Bu düzlemde tekçi faşist Erdoğan’ın kullandığı bütün argümanlar, yönelim ve siyasetleri de bütün bunlardan kopuk değil aksine emperyalist bağımlılık ilişkisi paralelinde Ilımlı İslam ekseni ile bire bir örtüşen niteliktedir. Bu bilinçle, bütün burjuva tarih ve medeniyetçi paradigmalara ve onun kalkınmacı- ithal ikameci- uygarlıkçı yönleri diyerek ilerici olarak lanse edilen tekçi- gerici teori pratikleri ve politikalarına köklü olarak meydan okuyoruz. Elbette dostlarımız bütün eleştiri ve ikazlarımıza rağmen görüşmelerde bulunabilir ve reform temelinde oportünist uzlaşmalara girebilir. Bu temelde bizlere düşen görev başta Kürt ulusal hareketindeki dostlarımız başta olmak üzere halk içerisinde gördüğümüz bütün kesimlerin yanlışları ile doğru yanlış temelinde ideolojik mücadeleyi de ertelemeden ve bu yönlü oportünist uzlaşmalara yer vermeden- sekter ve kuyrukçu siyasetlere girmeden eleştiri ve devrimci dostluklarda ısrar ederek gerçek ilerleme ve gelişmenin yakalanmasıdır. Yakın süreçte gerçekleştirilecek yerel seçimlerde de devrimci halkçı yerel yönetimler anlayışı temelindeki perspektifimizle ittifaklara açık olduğumuzu önemle belirtmek isteriz. 

Yaklaşan yerel seçimler başta olmak üzere birbirini ötelemeyen, Kürt ulusal sorunu, azınlık milliyetler ve ezilen inançlara yönelik mevcut süreçte; bütün uluslar, azınlıklar ve ezilen inançlar için tam hak eşitliği, hiç bir resmi- imtiyazlı dilin ve inancın tanınmadığı, bütün uluslar ve azınlıklar için bölgesel özerklik ve yaygın bir şekilde doğrudan yerinde yönetim mekanizmaları, organları ve örgütlenmelerinin hayata geçirildiği bir toplumsal sistem için mücadele edelim, bu yönlü ittifaklar ve eylem birlikleriyle anti-emperyalist, anti- kapitalist ve anti- faşist mücadele mevzilerini güçlendirelim.

             

 

Önceki İçerikYerel yönetimler üzerine
Sonraki İçerikDüzen-düzensizlikte emperyalizm gerçekliği ve Ortadoğu